Bölüm 49

27.6K 1.3K 135
                                    

Otelde kalmanın en iyi tarafı her şeyin her an elinizin altında olmasıydı. Bunun dışında otellerden en çok bir yere ait olamama duygusunu hissettiğim için ölesiye nefret ediyordum. Evimi daha uçaktan iner inmez özlemeye başlamıştım. Çocukları bu denli özlememin yanında özlem duyduğum başka biri daha vardı; Kenan.

Ondan ilk defa bu kadar uzakta olmak onsuz ne yapardım acaba diye düşünmeme sebep oluyordu. Belki de haklıydı ondan bu kadar uzakta olmamam gerekiyordu.

İstanbul'dan ayrılalı bir gün bile olmamışken, resmen ikizler burnumda tütüyorlardı ama bu iş için neredeyse bir senemi vermiştim ve burada olmak benim için büyük bir başarıyla eş anlamlıydı. Bu projeyi hazırlarken harcadığım emeğin karşılığını artık alacağımı hissediyordum. Kendimi bu sektörde kanıtlayacağımın garantisi kesinlikle bu projenin başarısına bağlıydı. Ünlü Uğurlueller'in gelini olarak nam salmak kimine göre bir meziyetken ben bu ismin altında ezilmekten korkuyordum. Camiada kocasının başarılarının arkasına alışveriş poşetleriyle saklanan kadından çok başarılarımla anılan kadın olmak istiyordum.

Şimdi karanlık odamda uyumaya çalışırken, Kenan'ın yanımda olduğunu hayal edip kendime işkence ediyordum. Aklımdan geçirdiğim fazlaca arsız düşüncelerle içimde kabaran o arzuya gem vuramıyor, onu telefonla arasam mı diye düşünüyordum. Ama arayıp da ona düşüncelerimden bahsedersem bana güleceğini düşünerek hemen vazgeçiyordum.

Hem ona ne diyecektim?

Arasam mı? Acaba bana güler mi? diye düşüne düşüne uyuyamayınca, sonunda kendime yenilip onu aramaya karar verdim. Yanı başımdaki komodine uzanıp telefonumu elime aldı. Türkiye'de saat şu anda 23:30'du ve Kenan'ın bu saatte aramamdan dolayı endişeleneceğini bile bile ekrandaki ismine dokundum ve telefonu kulağıma götürdüm. Yattığım yerden gözlerimi kapatarak sesini duymayı beklerken ilk günkü aşık hallerime dönmüştüm.

"Alo, aşkım? İyi misin?" Sesi tam da tahmin ettiğim gibi endişeli çıkıyordu. Bir saat kadar önce yatacağımı, sabah görüşeceğimizi söyleyerek telefonu kapatmışken şimdi bu saatte onu tekrar arayınca önemli bir durum olduğunu düşündürmüş olmalıydım.

"Sakin ol. İyiyim. Sadece... Şey... Seni özledim de yani," diyebildim. Biraz önce aramak ne kadar da mantıklı geliyordu oysa. Konuşmakta böylesine zorlanacağım aklıma gelmezdi.

"Ben de seni özledim," derken sesi bana herhangi bir şey olmadığını anlamış olmanın verdiği rahatlıkla artık daha sakin geliyordu kulağa.

"Benim yanımdan ayrılmasaydın, beni özlemek zorunda da kalmazdın," dediğinde imalı konuşması kendimi suçlu hissettirse de şu anki önceliğim kesinlikle bu değildi. Onun beni cezalandırma yönteminin bu olduğunu biliyordum.

"Ama şimdi uzaktayım ve sonuç olarak da seni çok özlüyorum." Sanki yeni çıkmaya başlamışız gibi yanaklarım bunları söylerken bile cayır cayır yanıyordu. Birazdan söyleyeceklerimin utancıysa daha da kızarmama sebep oluyordu.

Bu durum aslında komikti; kaç yıldır evliydik ama ben hâlâ onun karşısında kimi zaman böyle utangaç bir kız gibi hissedebiliyordum.

"Yatakta yanımda olup, bana sarılmanı öyle çok özledim ki... beni öpmeni..." Sesim artık fısıltıdan ibaretti.

"Başka?" O da merakla, bir yandan da her zaman beni etkilemeyi başardığı ses tonuyla beni daha fazla konuşmam için teşvik ediyordu. Sanırım oyunumda bana eşlik edecekti.

"Başka... Aslında biliyorsun," derken onun bu konuşmayı yönlendirmesini istediğim için onun konuşmayı ele almasını istiyordum.

Ama onun konuşmaktan çok bu gece sanırım konuşturmaya niyeti vardı. Sadece telefonun diğer tarafından düzensiz titrek soluklarını işitiyordum.

Ken'an Diyarı Where stories live. Discover now