Bölüm 46

31.3K 1.3K 124
                                    

1 Yıl Sonra

Uzun zamandan sonra ilk defa bugün gözlerimi sakin ve huzurlu bir sabaha açabiliyordum. Kenan dün gece beni düşünerek hiç uyandırmamış, Ada ve Ege'ye sabaha kadar o bakmıştı. Arada böyle uyumama izin verdiği için ona minnettardım, yoksa bir gün bir yerde bayılıp kalıverecektim. Bazı geceler yaygaracılıkları sınır tanımıyor, beni hiç uyutmuyorlar.

Bazen iki bebekle uğraşırken, sinir krizi geçirecek hale geliyordum. Kendimi birden evli ve iki çocuklu bulunca bunalımın eşiğine gelen bir kadın oluvermiştim ve bu pek çekilir bir durum değildi. Kenan yine de bana her zaman anlayışla yaklaşıyordu. Bu dellenme hallerimde ya ortadan kayboluyor ya da bebekleri benden uzaklaştırıyordu. Annem ve bakıcı teyzelerimiz bana her ne kadar yardımcı olsalar da sürekli göğsümde emen iki canavarla hayat gerçekten çok zor geçiyordu.

Yataktan kalkıp bebeklerin odasına girdiğimde, tekli koltukta Kenan'ın uyuyakaldığını gördüm. Bir elinde biberon yere düştü düşecek şekilde dururken, omzunda Ada'nın kusmuklu beziyle hali görülmeye değerdi. Onun bu halini görünce kıyamıyordum, çünkü sabah erkenden işe uykusunu almış dinlenmiş halde gitmesi gerekirken, hepimizle birden uğraşması onu çokça yoruyordu.

Onu uyandırmak için yavaş adımlarla yanına yaklaşıp elinden biberonu aldım ve sehpanın üzerine bıraktım. Sonra onu uyandırmanın en iyi bildiğim yolu olan dudaklarına minik bir öpücük kondurup uyanmasını bekledim.

Kirpiklerini zorlukla açmaya uğraşırken, ne kadar yorgun olabileceğini düşünüp üzüldüm. Bir süre sonra gözlerini yavaşça açtı ama tıpkı çocuklar gibi gözlerini ovalarken, ilk anda nerede olduğunu kavrayamadı. Bana şaşkınca bakarken nerede uyuduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Git biraz daha uyu, aşkım. Ben seni kaldırırım bir saat sonra," deyince beni ikiletmeden doğruca odadan çıkıp yatak odasına gitti.

Muhtemelen kafasını yastığa koyar koymaz uyuyacaktı. Ben de günlük rutin işlerimi halletmek için odadan çıkmadan önce, Ada ve Ege'yi kontrol edip mutfağın yolunu tuttum. Kenan'a benzeyen bir oğlumuz, bir de bana benzeyen güzel yeşil gözlü bir kızımız olmuştu. Ege babası gibi talepkârdı ama Ada daha sakin ve uysal bir bebekti. Her iki bebeği de kız bekleyen Kenan, Ege'nin varlığından haberdar olunca pek bir mutlu olmuştu. Erkek babası olacağından mıdır bilinmez, cinsiyetini öğrenir öğrenmez etrafta daha bir kasılarak dolanmaya başlamıştı. Ada'mız ise onun en değerlisiydi, bunun da farkındaydım.

Evde bir curcuna almış başını gidiyordu. Bakıcı teyzelerin varlığına da alışmaya çalışırken, bana en çok yardımcı olan kişi her şeye rağmen annemdi. Annemin üzücü kaybının belki de bize tek getirisi onunla eskisi gibi yakın olmamızı sağlamasıydı. Yaşadığımız çoğu tatsızlığın üstüne kalın bir çizgi çekmiş, birbirimizi affetmiştik. O günden sonra birbirimize daha anlayışlı davranmaya başlamıştık, hatta annemle Kenan'ın bile en azından iki çift lafı kavga etmeden edebildiklerine çoğu kez şahit oluyordum. Konu hep bebeklerdi ama bu bile yeterdi. Annemle aramızın düzelmesi her açıdan iyiydi, çünkü benim yanımda olmasına her zamankinden daha fazla ihtiyacım vardı.

Hatta doğumun hemen sonrasındaki günlerde annem bizim evde kalmak istemiş, buna Kenan'ın ne tepki vereceğini kestiremediğimden ne yapacağım konusunda biraz bocalamıştım. Sonuçta Kenan'ı da huzursuz etmek istemiyordum. O yüzden, annemin Ali'nin işleri için kendi evine gittiği bir vakit, Kenan'a annemin bizde kalmak istediğini çıtlattım.

Başta ondan beklediğim tepkiyi alamayınca ürkmüş olsam da annemin yanımda kalmasını ve bana destek olmasını istediğimi ama onu da üzmek istemediğimi söyledim. Ona da bu durumu izah ederken kırmamak adına, "İçinde bulunduğumuz durumu zorlamayalım, sakın benim için yapmak istemediğin şeyi yapmaktan ya da söylemek istediğin şeyden vazgeçme. Böylesi inan daha katlanılır olacak," demiştim.

"Hayır," diyerek net cevabıyla beni rahatlatırken devamında da, "Kimseyi kırmak ya da incitmek istemiyorum. O yüzden annen bizde kalabilir, sen istediğin müddetçe," deyip, beni büyük bir çıkmazdan kurtarmıştı. Bu konudaki iyi niyeti için ona minnettardım ama bunu kabul ederek kendinden ödün verecekse hiç kabul etmemesini de söylemiştim.

Böyle düşünmesi, sorgusuz sualsiz bunu kabul etmesi beni çok duygulandırmıştı, ağlamak için bahane arayan biri olarak, hemen gözlerimden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Onu yanıma çağırarak, kollarımı boynuna dolayıp ona sıkıca sarılmıştım.

Bu konuda her ikisine de baskı yapmıyordum, çünkü bu gibi durumlarda ufak adımlar her zaman koşmaktan daha iyiydi.

"Beni hiç bırakma tamam mı?"

"Nasıl bırakırım, bebeğim? Kıyamam sana, ağlama lütfen," diyerek beş dakika beni avutmaya çalışmıştı.

Ona, "Seni daha önce uyarmıştım. Loğusalık sendromu diye bir şey var. Zırlarsam böyle arada, beni hep avut tamam mı?" diyerek konuşturmamıştım.

"Tamam," derken bana gülmüştü.

"Sen hâlâ sensin ve tanıdığım en güzel insansın. Aklım başımdan gitse bile, seni sevmekten vazgeçmem ve hayatta da bırakmam." Şu anda beş kilo fazlamla ve gözlerimin altlarının çökmüş görüntüsünün izin verdiği ölçüde güzeldim ama o beni sevmekten hiçbir zaman vazgeçmeyecekti. Giderek tombul bir kadın kıvamına gelmeme neden olan iştahım yüzünden veremediğim kilolarımla, Kenan'ın beni sonunda beğenmeyeceğini düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Ama sandığımın aksine bana daha fazla bağlanıyordu ve her konuda üzerime titriyordu.

"İyi misin? Terledin mi? Susadın mı? Ağrıyan bir yerin var mı?" diye sürekli sorup duruyordu.

"Kendini kötü hissedersen beni hemen arıyorsun, tamam mı?" diyerek her gün kapıdan çıkıp işe gidiyordu. Muhtemelen, beni evde bıraktığını düşünüp vicdan azabı çekiyordu.

O hayallerimin de ötesinde bir baba olmuştu. Hâlâ olmadık kıskançlıklarına devam ediyordu. Çocuklar doğduktan sonra belki biraz beni rahat bırakır zannetmiştim ama olayı daha da abartmış bile olabilirdi. Şimdi kıskançlığına korumacılık da eklenmişti.

Ben hamileliğimi öğrenir öğrenmez Kenan'la yaptığımız anlaşma gereğince, işten ayrılmıştım ama bebekler iki yaşına girer girmez tekrar işe başlamak için kendi aramızda yeni bir anlaşma daha yapmıştık. Tabii ki bunu tartışmadan, tatlılıkla halledememiştik. Hep kuralları vardı. Şimdilik idareten sineye çekebilirdim ama dönüşüm kesinlikle muhteşem olacaktı. Bunu sadece ben bilsem de şimdilik onu her kadın gibi idare ediyordum.

***

Kahvaltı için mutfağa girdiğimde, Kenan'ı dün akşamdan sağıp buzdolabına koyduğum sütü Ege'nin biberonunda ısıtırken gördüm. Ben banyodayken Ege'nin meme diye arandığını tahmin edebiliyordum. Bu çocuk yine süt diye ağladıysa Kenan yapılacak en iyi şeyi yapıyordu, çünkü daha yarım saat önce emzirdiğim halde Ege'nin aç karnını doyurmak neredeyse imkânsızdı.

"Ben onu daha yeni emzirmiştim. Bu da nereden çıktı?" Şaşkınca sorduğum soruya alacağım cevabı gayet iyi biliyordum ama Kenan'ı çaresiz görmek çok hoşuma gidiyordu.

Kenan da benim isyankâr halimi görünce gülmeye başlamış, "Çocuk hep aç maşallah, ondan bize sıra gelmiyor bir türlü," diye komiklik yapmaya başlamıştı. Kenan'ın aklı sıra neyi ima ettiğini anlayınca, koluna şaplağı geçirmiştim.

"Seni ne zaman ihmal ettim, koca bebek?"

"Merak etme, hepsinin acısını çıkartacağım. Sana üzülüyorum yoksa dinler miyim ben Ege falan?"

O kadar komik bir kıskançlığı vardı ki haline üzülüp hemen boynuna atıldım. Dudaklarımı onun dudaklarına bastırarak doyasıya öptüm. Ama öpüşmemiz ateşli bir hale dönemeden içerden ciyaklayan Ege'nin sesini duymamızla, kendimize gelebildik.

Kenan bunun üstüne, "Tamam, bağırma hemen sıpa, yemedik herhalde anneni," diyerek kızgınca söylenmeye başlayınca, "Ya, ya evet," diye karnıma ağrılar girene dek gülmeye başladım.

Ken'an Diyarı Where stories live. Discover now