Bölüm 32

46.9K 1.7K 147
                                    

Annemle buluşmak için sabırsızlandığımı söylersem kesinlikle yalan söylemiş olurdum. Sanki bir yabancıyla buluşmaya gidecekmişim gibi gergin ve heyecanlıydım. Tüm gece söyleyeceklerimi kafamda tartıp durmuştum. İnsanın sinirlerini geren garip bir panik duygusuyla boğuşuyordum. Onunla akşamki yemeğin ardından hemen görüşmek konusunda kararlıyken, beni rahat bırakmayan düşüncelerle sabaha kadar uyuyamadığımdan sonunda bu konuşmayı bir süre daha ertelemeye karar verdim.

Kaçış en kolay yoldu ama en azından şimdilik diyerek kendimi avutuyordum.

Yataktan kalktım. Dinlenmiş olmam gerekirken, kendimi oldukça yorgun ve bitkin hissediyordum. Geceyi uykusuz geçirmenin yarattığı olumsuz enerjiyi üzerimden atmam gerekiyordu. Sabah pencereden görünen güneşli havayı fırsat bilerek, biraz koşarsam rahatlayacağımı düşündüm. Kenan da belki bana katılır ümidiyle, odadan çıkıp evin içinde ona bakınmaya başladım. Saat daha çok erkendi ama Kenan belli ki çoktan uyanmıştı. Bundan sonra yoğun geçecek günlerimizin habercisi gibi son günlerde daha erken kalkmaya başlamıştı. Sabah yatak miskinliklerimizi özleyecektim. Bunu telafi edeceğinden hiç şüphem olmasa da sabah güne onun sunduğu keyifli dakikalarla başlamak her zaman öncelikli tercihim olurdu.

Evin içinde aradığım birkaç dakikanın ardından onu balkonda, kalçasını demirlere yaslamış vaziyette, önündeki manzaraya dalıp gitmişken buldum. Arka bahçede çiçek açmaya yüz tutmuş pembe, beyaz renkli tomurcuklu dalları izliyordu ama kim bilir neler geçiyordu aklından. Arkasından usulca yaklaşıp elimi beline koydum ve omzunun kıyısına arkadan yaslandım. Sabah güneşin yeni doğuşuyla getirdiği taze bahar havasına karışan teninin kokusunu içime çekerken burnumu yumuşacık tişörtüne sürttüm. Uzun zamandır kestirmediği saçları ensesinde kıvrılmaya başlamış olduğundan daha dalgalı bir hal almıştı. Bu aralar en sevdiğim şey saçlarını okşamaktı. Yumuşak ve sevilesi güzellikte saçları vardı.

Onun kokusuyla aşka dalmış halde bir süre daha kıpırdamadan sarılmış halde balkonda dikilmeye devam ettik.

Aramızdaki sessizliği ilk ben bozdum. "Ben koşacağım. Bana katılır mısın?"

"Erken değil mi?" diye sorarken yüzünü bana dönmüştü.

"Yat yat sıkıldım. İçim kararıyor," dedim sıkkınca omuzlarımı silkerek. Hâlâ ona yaslanmış vaziyette, sadece yakışıklı yüzüne bakmak için kafamı olduğum yerde kaldırdım.

"Dün gece rahat uyuyamadığını biliyorum. Bence fazla düşünüyorsun," dedi ama onun da düşünceli olduğu her halinden belliydi. Aklını bir şeye taktığı zaman benden beter dalgın oluyordu ama o nedense bunun farkında değildi.

"Sen de," dedim gülerek.

"Ben hayallerim için, geleceğimizi güzelleştirmek için işle ilgili düşünüyorum. Sen anneni düşünüp duruyorsun. Hallolacak diyorum sana, rahatla biraz," derken kendinden o kadar emin konuşuyordu ki ister istemez ona güvenmekten başka çarem kalmıyordu.

"İhtiyacım olan sadece sensin. Senden lüks bir hayat istemiyorum," dedim ve elimi çenesinde gezdirip ona dokunmanın rahatlığıyla göğsüne sokuldum.

"Biliyorum, aşkım. Ama seni ve çocuklarımızı rahat ettirmek istiyorum. Hiçbir şeyin eksikliğini duymamalısınız," derken gözleri geleceğin güzelliğini hayal eder gibi ışıl ışıl parlıyordu. Mutlu bir aile istediğini, bunun özlemini çektiğini biliyordum.

"Çocuklar mı?" deyip bir an kalakaldım. Evlenecektik yakında ama daha önce bu konu hakkında konuşmamıştık. Onun çocuklarla ilgili fikrini bile bilmiyordum. Daha yeni bir kardeşi olduğunu öğrenmişti ve Ali'ye yeni yeni ısınıyordu.

Ken'an Diyarı Where stories live. Discover now