Bölüm 4

81.2K 2.8K 279
                                    

İçinde bulunduğumuz taksinin camından karşımda duran muazzam büyüklükteki eve bakakalmıştım. Sadece hayallerinizde yaşatabileceğiniz güzellikte bir evdi ama şu an bunun bir hayal değil, gerçeğin ta kendisi olduğunu biliyordum. Tıpkı korkutucu büyüklükteki bir hayatın az ötemde durduğunu bildiğim gibi.

Gösterişten hiçbir zaman hoşlanmamıştım ama bu evin mimarisine hayran kalmamak elde değildi. Mesleğim gereği ki -bir sene sonra mimar olarak mezun olmayı umuyordum- güzel bir yapı görünce en ince ayrıntısına kadar incelemeden duramazdım. Etrafımızı çevreleyen arazi, insanın bu nasıl bir zenginliktir diye sorgulamasına sebep olacak büyüklükteydi.
Ve bu kadar büyük bir evin içerisinde kim bilir kaç kişi yaşıyordu?
Annem yanımda kıpırdanınca taksiden inmem için beklediğinin farkına varabildim. O uyarana dek inmek için şaşkınlıktan herhangi bir hamlede bulunamamıştım. Zengin olmayabilirdik ama her zaman kendimize yetecek kadar paramız vardı. Ama bundan sonra zenginlik üstü bir seviye varsa, tam da onun kapısının önünde duruyorduk.

"Hadi Ela!"

Annem sabırsız bir biçimde tekrar beni uyarınca, taksinin açık kapısından yine özenle seçildiği belli olan taşların üzerine adımımı attım. Her şey pahalıyım diye bağırıyordu.
Ali kucağımda yayılmış şekilde esnerken, ikimizin de bu savruk haline dayanamayan annem, sıkıntıyla, "Bu günü bir atlatabilsem," diye söylenmeye başladı. Sırf onu rahatlatabilmek için kısacık bir an da olsa gülümsedim.

Evden çıkmadan hemen önce, Ali'ye olan biteni henüz anlayamasa da dilimiz döndüğünce anlatmıştık. Bir ara anneme, "Yeni bir babam mı olacak?" diye sormuştu. O dediği cümlenin anısıyla, şimdi yüzümü buruşturmadan edemedim. Yeni baba lafını aklımdan hemen savuşturmaya çalıştım ama ne kadar acı bir durum yaşadığımızın da farkındaydım.
Olmakta olanlar onun gözünde yaşayacağı yeni bir maceradan ibaretti. Anlamasını bekleyemezdim. Şimdilik anlamaması belki de en iyisiydi.

Annemden önce lafa atlayıp, "Bizim bir tane babamız var. Onun da gitmesi gerekiyordu, bir tanem," diyebilmiştim. Açıklayabileceğim gibi bir gidişi olmamıştı ama o konuya hiç girmeyecektim. Uzun zamandır ertelediğimiz, anlatmak için yine büyümesini beklediğimiz bir konuydu.

Taksiden inince hayran kaldığım evi daha yakından incelemeye başladım. Ev dışarıdan böyle görünüyorsa, kim bilir içeride nasıl bir zenginlik söz konusuydu? Beyaz, ahşap pencereler belli ki iyi bir marangozun daha doğrusu tasarımcının elinden çıkmaydı. Süslü işlemelerle bezenmiş çerçevelerinin sadeliği bile göz dolduruyordu. Bahçeyi anlatmaya kelimeler bile yetmezdi; muhtemelen birden fazla bahçıvan buraya mesai harcıyorlardı. Mevsim eğer sonbahar olmasaydı etrafta renklerin dansına şahit olabileceğime adım kadar emindim.

Benim etrafa aval aval bakındığımı gören annem, sonunda dayanamayıp, "Kızım iyi misin? Lütfen içeride ters bir laf etmeyeceğine söz ver. Zaten gerginim," diyerek beni kendime getirmeye çalıştı. Lafına devam ederken, sıkıntıyla iç çekti. "Ona net cevabımı henüz vermedim. Senin yanımda olmana ihtiyacım var," dedi birden.

Benim hâlâ bu evliliği onaylamadığımı biliyordu. Bense teklifini çoktan kabul ettiğini sanıyordum. Fikrini değiştirmeyeceğini bilsem de, "Umarım onunla evlenmeye karar vermeden önce iyice düşünmüşsündür," dedim.
"Bu bir oyun değil Ela, tabii ki düşündüm," derken kırgındı. Hep alınan taraf olmayı nasıl başarıyordu bilmiyorum ama son günlerde duygularını manipüle etmeyi çok iyi başarıyordu.

"Sonunda sen mutlu olacaksan, biz de olacağız," diyerek kendimi üzme pahasına onu rahatlatmaya çalıştım. Sonunda benden beklediği cevabı alınca rahatladığını saklama gereği duymadan büyük bir gülümseme oturttu dudaklarına.

Ken'an Diyarı Where stories live. Discover now