Bölüm 21

62.3K 2.2K 217
                                    

Krem rengi tül perde, açık pencereden içeri süzülen rüzgârla beraber havalanıyor, kenarları yatağa değemeden rüzgârın kesilmesiyle geri pencereye, yerine gidiyordu. Beş dakikadır perdenin rüzgârla dansını izliyor ve ne kadar mutlu olduğumu düşünüyordum. Yüzümü, bu mutluluğun sebebi yanımda uyuyan adamın güzel suratına çevirdim. Onu görmemle göğsümü acıtan yoğun duygular oldukları yerde daha fazla ağırlık yapmaya başlamıştı. Bu adı aşk olan baş döndürücü duygunun, baş edemeyeceğim kadar büyük olması, gözümü artık eskisi gibi korkutmuyordu. Çünkü Kenan'ın benim için hissettiklerinden emindim. Rol yapamayacak kadar şiddetli bir biçimde beni seviyordu.
Ruhum, bedenim her şeyim ona aitti. Artık tamamen; her şeyimle onundum.
Kalbimin artık ait olduğu yeri bulmasından huzur duyuyordum. Kendimi şanslı hissediyordum.
Yatakta yüzüstü, başını benden yana dönmüş bir şekilde yatıyordu. Sol bacağını bacağımın üzerine atmış, sahiplenici kolunu ise belime dolamıştı. Vücudunun yarısı sanki her an kaçacakmışım gibi üzerimdeydi. Kolunun tekini yastığın altından başına doğru kaldırmış, düzenli spor yaptığından artık emin olduğumu kanıtlayan kalın pazusunu belirginleştirmişti. Çarpıcı yakışıklılıktaki yüzünü incelerken, yaşından olgun göstermesine sebep olan çizgilerin gevşediğini ve uyurken daha genç durduğunu fark ettim. Derin uykuda olduğunu düzenli nefes alışlarından anlıyordum ama yine de onu uyandırmak istemediğimden yataktan da kalkamıyordum. Hareket etmemek için kendimi oldukça zorlamam gerekiyordu.
Parmaklarımı sonunda dayanamayıp yüzünde hafifçe gezdirdim. Alnına düşen dalgalı siyah saçını okşarken, saatler önce yaşadıklarımızın zihnime yavaş yavaş dolmasıyla utançtan kıpkırmızı oluyordum. Beni alıp hayal bile edemeyeceğim bir yere götürmüştü ve hâlâ oradan tam manasıyla dönememiştim.
Muhteşem ve yoğundu.
İçimde bu yaşıma kadar kendini saklamayı başarabilmiş şehvet bugün onun sayesinde ortaya çıkmış ve beni tanımadığım bir kadınla tanıştırmıştı. Ve artık o yaramaz kadının geri dönmeye hiç niyeti yoktu.
Erkendi.
Belki de onunla yaşadıklarımız için çok erkendi ama o benim diğer yarımdı. Bundan hiç olmadığım kadar emindim. Ondan başkasıyla olamayacağımı biliyordum; ona teslim olmamın, beklemememin sebebi yine oydu. Beni hiçbir şeye zorlamayacağını biliyordum ama ben beklemek istemedim. Kendimi onaylatma, kendimi ispatlama gereği duymadan yanında olmak istediğim tek insandı.
Yaşadıklarımızla kendimi kaybedip, gözlerimi kapattım ve o anları tekrar tekrar zihnimde yaşattım.
"Vazgeçtim," diyen sesini duyduğumda, birden arsız düşünceler içerisinde gezinirken yumduğum gözlerimi açtım.
Aramızda bir sessizlik anı oldu.
"Yatağımda yatarken her zamankinden daha güzelsin," dedi erkeksi, boğuk sesiyle.
Uyanmış, şimdi de o beni izliyordu. Güzel, çarpık gülümsemesine sanırım aynada hiç bakmamıştı. Bu şekilde gülümsemeyi kesinlikle ona yasaklamalıydım.
"Güzel olan sensin," dediğimde yüzünü buruşturdu.
"Ne oldu?" dedim dudak bükerek.
"Erkek dediğin güzel olmaz."
"Onu da kim demiş?" Alınmış gibi yapıyordu ama beceremiyordu. Ne demek istediğimin bal gibi farkındaydı.
Sırıtması kocaman bir gülümsemeye dönüştü ve yatakta doğrulup vücudunun tamamıyla üzerime eğildi. Şimdi çıplak bedenlerimizin temasıyla, gözbebeklerinin büyümeye başladığını görebiliyordum.
Utançla onu durdurmayacağımı bile bile, "Ne yapıyorsun?" dedim. Bu yaptığı acımasızlıktı.
"Aramızdaki çekimi hatırlatmak istedim, hani belki unutmuşsundur diye," diye mırıldandı.
"Unutmak mı? Halime bir baksana," dedim utançla. Halime gülüyor bense gözlerimi kaçıracak yer arıyordum.
"Bana bak," diye yumuşak bir emir verdi. Gözlerimi gözlerine diktim.
"Çok güzel bir kadınsın. Ve benim kadınımsın," dedi karnımda kelebeklere kanat çırptıran ses tonuyla. Sertliğine bazen ne kadar kızsam da içten içe hoşuma gidiyordu, çünkü sahiplenildiğimi hissettiriyordu. Bir an ciddi, bir an romantik, bir bakmışım oyunbaz ve bir anda buyurgan bir adam. Bu adam beni her haliyle şaşırtıyordu.
Ellerim yine istemsizce boynuna yöneldi ve saçlarının ensesinde kalan kısmıyla oynamaya başladım.
"Ah..." dedi bu sefer de oyuncu sesiyle.
"Senin her şeyin güzel," derken yavaş hareketlerle üzerimdeki varlığını hatırlatmak ister gibi bana daha çok sokuluyordu. Benimle uğraşmaya başlamıştı.
"Kokun..." Burnunu boynuma değdirip sesli şekilde kokumu içine çekti.
"Sesin..." derken dudaklarıyla dudaklarımda oyalanıyordu.
"Varlığın... Sen olabilecek en güzel şeysin bu hayatta. Yeryüzündeki cennetim gibisin," dedi.
"Şimdi güzel kime denirmiş anladın mı?" diyerek kalçamdaki yaramaz eliyle beni çimdikledi. Ufak ve yalandan atılmış bir çığlığın ardından ben de ona, "Pek bir güzel anlattınız, bay mükemmel," dedim küstahça.
"Mükemmel. Bak işte buna hayır diyemeyeceğim," dedi ve kollarıyla beni yattığım yerde sıkıştırıp soluksuz bırakan öpücükleriyle sersemletmeye başladı.

***

Yataktan kalktım ve üzerime uzun bir tişört geçirip süitin mutfak kısmına doğru ilerledim. Karnım açtı ve bu adam beni tatilimiz boyunca yataktan çıkarmaya pek hevesli görünmüyordu. Eğer bir şeyler yemezsem açlıktan öleceğimi düşünmeye başlamıştım.
Koridorda dalgınca ilerlerken gözüm etrafımı saran aynalara takıldı; bir an durdum ve kendimi incelemeye koyuldum. Aksimle karşılıklı bakışırken saçlarımın kuş yuvasına dönmüş haline, kızarmış yanaklarıma baktım. Bakışlarım aşağılara doğru kayarken boynumun aldığı hali görünce ise şok geçirdim. Kırmızının her tonu beyaz tenimde yer edinmişti. Kenan'ın berelediği dudaklarımla o kadar farklı görünüyordum ki.
Kendimi, görüntüm dışında da farklı hissediyordum.
Aynada kendimi izlerken, Kenan arkamdan sessizce yaklaşıp kollarıyla beni belimden kavradı. Kucağına daha da sokuldum. En sevdiğim ve onun da en sevdiği yere, boynuma doğru eğilip küçük bir öpücük kondurdu.
"Ne oldu?" dedi gülerek. Nereye baktığımı biliyordu.
"Sen oldun," diyebildim. Gözlerim gözlerini aradı aynada. Boğuk gülmesi bir anda kesildi. Ciddi surat ifadesi, yanağımın içini kemirmeme sebep oluyordu.
"Bu kadar erken olmasını istemiyordum ama konu sen olunca mantığım duruyor. Benim için ne kadar önemlisin, farkındasın değil mi?"
Bakışlarımız aynada takılı vaziyette, "Benim için farklı mı sanıyorsun? Delirdiğimi falan düşünüyorum. Ben sensiz hiçbir şeymişim bugüne dek," dedi.
Hem utanıyordum hem de bu yüzden kendini suçlamasını istemiyordum.
"Şu an tek istediğim yatağa geri gelmen. Sensiz çok boş geliyor," dedi ve beni elimden tutup yatak odasına doğru çekmeye başladı.
"Ama..." diye cırladığımda attığı kahkaha çok hoştu. Ben hâlâ yerimden kıpırdamayınca kaşlarını çattı.
"Ben artık bir şeyler yemeliyim. Kendimi çok bitkin hissediyorum," dedim nazlanarak.
"Affedersin. Tamam, o zaman hadi dışarı çıkıp bir şeyler yiyelim. Hâlâ dışarıyı keşfetmek için fırsatımız var."
"Hiç sormayacaksın sandım. Viyana'yı gezemeyeceğimizi düşünüp endişelenmeye başlamıştım ben de."
"Konuşma, çokbilmiş," deyip, kalçama ufak bir şaplak atmasıyla yerimde sıçradım.
"Acıttı," dedim tüm masumluğumla.
"Aslında bir dahaki gelişimizde gezeriz diye düşünüyordum ama sana haksızlık etmemem lazım," derken o manalı sırıtışlarından biriyle beni süzüyordu. Hâlâ ondan bu kadar utanıyorken onunla en özelimizi paylaşmış olmak garipti.
Ya da garip olan tamamen bendim. Benimle dalga geçmesi de ayrıca sinirimi bozuyordu.
Yatak odasına giyinmek için giderken, onu arkamda dikilir vaziyette bırakmıştım.
"Gel buraya," dedi arkamdan. Sonra birden kolumdan tutarak beni kendine doğru çekti. Emrivaki Kenan yine aramıza dönmüştü. Beni yine olduğum yerde eriten o öpücüklerinden birini vermeye başladığında, yemeği odada yiyeceğimizi anlamıştım.
"Karnımı doyurman lazım," derken bir yandan da ısırdığı dudağımı ondan kurtarmaya çalışıyordum. Bu adamın bu kadar ateşli olması normal miydi acaba? Bütün kemiklerim sızlıyordu. Ama onun halinden en ufak bir şikâyeti varmış gibi durmuyordu.
"Yakında yemek yemezsem, elinde kalacağım. Ve bir işe yaramayacağım."
"Merak etme. Seni aç bırakmaya niyetim yok. Ama önümde bu kumaş parçasıyla gezinmeye devam ettiğin müddetçe dışarı çıkamayacağız," diyerek kendi açlığına vurgu yapıyordu.






Ken'an Diyarı Where stories live. Discover now