KATİLİM vol:1 and vol:2

By s1i2b3e4l

958K 41.8K 3.3K

çünkü alex'e deliler gibi aşık da olsam onun karanlığıyla baş edemezdim kaybolurdum o karanlıkta oysa ben ayd... More

bölüm 1.
Bölüm 2
BÖLÜM:3
Bölüm 4
şafak. korku.panik.aci.
acımasız
alexsi
kapı
yalvarışlar
tekrar deneyiniz
av
çıldırış
yalvarış
gidiş
...ALEX...
fırtına
o benim
hayal ve gerçek
resim
katil ve maktül
yanlış.
karanlık
kavuşma
yaralı
bingooooo
hoçakal
3 yıl sonra
elbise
ay ve Güneş
korkulan...
...zor...
KATLİAM
acı
ızdırap
su taşı
düello
ölüm. kalım
azat
uçurum
plan
sarhoş
ayık
söz ver..... + 18 içerir:)))
mutluluk
Adsız Bölüm 45
röportaj
yeni gelen.
Adsız Bölüm 48
ŞOK.ŞOK.ŞOK
hata....
yasaklar
yolun sonu
...can bonomo....
ihanet
.yirmi dördüncü saat.
acınası
kayıp
kaybettiğim
yıllar sonra
alex...
kızçelerime.
final vol:1(hoçakal)
küçük bir süpriz
final mi oda ne:)))
son
ve final...
katilim (yolun sonu)
katilim... sonun başlangıcı
kader
kara prens
Bonnie ve Clyde
süpriz
karmakarışık
gerçekler
usoyan.
gerçek suretler
duyuru
KATİLİM
ışık
uynanış
ziyaretçiler
gecenin sonu
jingle bells
zor karar
giden ve kalan
sıradan
karşı konulmaz
hataaaaaaa
şeytan ve melek
gerçeği söyle
araf
hope(umut)
bahisler lütfen
uzaklardan gelen
duyuru
duyurucuk:))))
ayrılık
zor
kırmızı ruj
haber
yeni ben
karşı karşıya
saf gerçekler
oyun
karanlığın kadını
....alex....
heyoooooo
buraya kadar
ölüm.acı.
♥♥♥♥♥♥
hiddet
yok oluş
peçe
var oluş
reva
çöl gülü
CANLARIMA
kurt ve av
kilit
CAN KIRIKLARIM
toz ve duman
tuzla buz
YARIM.
bayanlar. baylar
balayı
rüzgar
küçük bir kesit.
röportaj
final vol:1
son
on dört yıl sonra
RÜZGAR VE MAVİ
mavi rüzgar:)
bela
inatlaşmak
mavi yangın
yemek
canlarım
el ele
rüzgarın mavisi. mavinin deli rüzgarı
güle güle şekerim
gece
BU GECE
benim
utanç
affet anne
mektup
canolarıma:))))
ihanet ve umut
elvede
üşüyorum.
ikizler
hoşgeldin
kapan
hu hu:)
şiddetli
duyuru
mavi masal
ölü hayatlar senfonisi
yokluğun yakar.
düğün bayram.
iki sert rüzgar
deli rüzgar.
yemin
belirsizlik
plan
finale son 2(kelepçe)
final son 1
hu hu
final(lucid dream)
supriz
lütfen okuyun.....
acaba miiiiii
kurt ve serçe
DİKKAT DİKKAT
kapak

düğün

5.7K 229 28
By s1i2b3e4l

canlarımmmmmm nasılsınız işte sürpriziniz

sizleri yalnız ve bölümsüz bırakmayacağımı söylemiştim. yeni delhiden  jaipur'a   bes saatlik bir otobüs yolculuğunda giderken anca bu kadar yazdım. ama beyeneceğinize eminim. 

yorumlarınızı benden esirgemeyin. 

sizleri çok seviyorum. kocaman öpücükler.... sibel



tanrım... bu ben miyim? 

''anni'' diyen kızım can parçam bana ispirto mavisi gözlerle bakıp inci dişleriyle gülerken erina bana şaşkınca bakıyordu. 

''ben ne diyeceğimi bilmiyorum ezra hanım öyle güzelsiniz ki'' sözlerinde samimi olduğunu biliyordum çok içten bakıyordu. her zaman öyle olmuştu bundan üç yıl öncede üç yıl sonrada aynı olacaktı eminim. 

''alex'i görmek istiyorum sen ana'yı giydir'' dedim.  bana çok kızacaktı biliyordum. ondan habersiz bu elbiseyi almıştım o duşa girdiğinde yaz günüydü sonuçta ve elbisemin sırttı oldukça açıktı. amann kızarsa kızsın hem ben gelinim dimi sonuçta ben ne dersem o olmalı. bir gün bile olsa. 

aşağıya indiğimde zeynel adamın birini yaka paça içeri soktu. adam resmen mosmor olmuştu ve titriyordu. 

''neler oluyor'' dediğimde uzun boylu 40 yada 45 yaşlarındaki adam koşarak yanıma geldi ve ellerimi tuttu

konuşmaya başladı ama anlamıyordum ki ne diyordu. ihtiyaçla zeynele döndüm bu adam ne diyor gibilerinden  baktığım da

''boş ver yenge sayıklıyor kafasına sıkacam farkında değil'' 

''kim bu adam zeynel neden evimin ortasında neden titriyor ve adamın dudağını neden patlattın'' 

adam hala ağlak bir şekilde bir şeyler söylüyordu ama anlamıyordum ki

''ezra hanım ana'ya uyudu ne yapayım'' diyen erinanın kolundan tutup adamın karşısına diktim

''ne diyor bu adam tercüme et'' dediğimde adam ve erina bir kaç kelime konuştuktan sonra erina zeynele döndü. öyle kötü bakıyordu ki zeynele. zeynel de ne yapayım der gibi omuz silkti

''neler oluyor''

''ezra hanım bu adam tulunun belediye başkanıymış ve zeynel onu buraya nikahınızı kıyması için zorla getirmiş şekil A da görüldüğü gibi adamın buraya gönüllü gelmediği belli

''evimde belediye başkanın ne işi var zeynel'' dedim zeynele bakarak. erina ve adam hala mırıltılarla konuşuyorlardı

''ne yapayım yenge rahip'mi getirseydim yada imam'mı alıp gelseydim türkiyeden'' 

''adamı dövmüşsün zeynel şuna bak'' dediğimde tekrar omzunu silkti

''beynini uçurmadığıma dua etsin. ona usonun kızıyla oğlu evleniyor dedim adam gibi konuştum ben ensest ilişkileri onaylamıyorum dedi bende ağzının ortasına çaktım bi tane hem neden büyütüyorsunuz anlamıyorum '' dediğinde oflayarak onları salonda bıraktım ve arka tarafta onun hazırlanması için ve benden o an gelene kadar uzak durması için kapatıldığı odaya gittim. 

''hey hey nereye böyle serçe '' diyen adam beni tam kapıyı açacağım sırada durdurdu. 

onu tanıyordum daha önce hiç karşı karşıya gelmemiştik ama onu resimlerinden tanıyordum. 

akai....

''sen nasıl böyle türkçe konuşabiliyorsun'' 

adamla ilk kez tanışıyorsun ve sorduğun soru bu mu? diye cırladı cadı

''beş dil biliyorum serçe bunlardan biri de türkçe'' dedi. yakışıklı bir adamdı alexle yaşıt olmalıydı. beyaz gömleğinin kollarını yukarı kadar sıyırmıştı keskin çekik siyah gözleri dondurucu bir bakışla beni süzdü ve elini uzattı. kolundaki dövmeler fazla karışık gibiydi ve o karışıklık boynundan çenesine kadar uzanıyordu. 

parmaklarındaki dövmeler diğer dövmelerine nazaran daha anlaşılırdı ve dört parmağının üzerinde DEAD yanıyordu yani ölüm. ve ben karşımdaki ölüme elimi uzattım. 

elimi dudaklarına götürüp keskin siyah gözlerini benden ayırmadan parmak boğumlarıma nazik bir öpücük bıraktı. 

''demek alex'in uğruna katliam yaptığı hiç bir kadına dönüp bakmadığı yıllarca arkasından kahrolduğu serçe sensin. çok memnun oldum bende akai''

''demekki sende alex'in dostu sırdaşı onu yıllar önce bana ihanet etmesi için kırmızı ruja götüren adamsın. ben pek memnun olduğumu söyleyemeyeceğim'' 

''hadi ama yapma bu yıllar önceydi...bu arada nefes kesici görünüyorsun amaaa'' dedi ve başını yana eğip sırtımdaki dekolteye baktı

''elbise seçimin biraz cesurca ve bu cesurluk senin sonun olabilir. kurt serçeyi tek lokmada yemesin sonra'' gülmemek için zor tuttun kendimi sevimli bir adama benziyordu ve jopanlara göre fazla uzun boylu fazla yapılıydı. 

''bu hoş sohpetimize daha sonra devam edelim olur mu ? şimdi kocamı görmek istiyorum'' dediğimde elim kapı koluna gitti ama açamadım. kilitliydi. bir kaç defa çekiştirdim kapıyı ve o an

''akai seni orospu çocuğu aç lan şu siktiğim kapıyı'' diye bağırdı alex. 

işte o an dayanamayıp gülüşümü serbest bıraktım. ne biçim bir adamdı bu. alex'i odaya kilitlemişti. 

''sen... ne yaptığını sanıyorsun'' dedim gülüşümü bastırmak oldukça zordu. 

''adet böyle değil miydi? zeynel öyle dedi ama gelinle damat birbirini o ana kadar görmemesi gerekiyor muş '' dediğinde yakasından beyaz gömleğine sarkan papyonunu alıp elinde sallamaya başladı. 

tanrım alex bu adama nasıl katlanıyordu. 

''aç şu kapıyı onu görmek istiyorum''  dediğimde 

''serçem sen misin? ne yapıyorsun orda.... bak beni dinle akai'nin söylediği hiç bir şeye inanma sakın inanma '' bak sen akai neler biliyordu da alex birden tedirgin olmuştu. 

''kuyunu kendin kazdın kydoı serçe bunun peşini bırakmaz artık''

''aynen öyle. belkide düğünden önce akaiyle konuşmamda yarar var kararımı tekrar gözden geçirebilirim '' dediğimde akai gülmeye başladı tabi bende. yıllarca bu anı beklemiştim ve beni her ne olursa olsun kararımdan döndüremezdi. 

''o ağzını açacak olursan cesedine tükürürüm akai '' diye bağırdı alex kapıyı yumruklayarak

''aç lan şu kapıyı sülaleni sikeceğim akai yemin ederim '' diye bağırdı. akai çoktan bizi yalnız bırakmıştı kapıya yaklaştım

''seni özledim'' dediğimde rahatlayarak verdiği nefesi aramızdaki kapıya rağmen duyabilmiştim. 

''bende serçem bende.. az kaldı çok yakında karım olacaksın '' dediğinde elimi kapıya sürdüm tırnaklarımla parçalayabilirdim kapıyı 

''bana beni gördüğünde tepkini çok merak ediyorum'' dedim 

''açıkcası bende merak ediyorum'' dedi akai onun gittiğini sanıyordum ama o köşede ki duvara yaslanmış bizi dinliyordu. 

''o elbise için katliam çıkarmasan bari. ben olsam o elbiseyle değil çuvalla çıkarırdım seni mihbara'' dedi ve bana göz kırpıp diğer tarafta bizi dinleyen zeynelle uzaklaştılar

''ezra ne demek istiyor akai ne var elbisende çabuk çabuk açın lan şu kapıyı zeynel'' diye bağırarak kapıyı tartaklamaya başladı. zaten biraz daha uğraşırsa kapıyı yerinden sökecekti. 

''ezra bak beni delirtme doğru giyin lan evde bu kadar adam varken yerı çıplak mısın sen '' diye tekrar yüklendi kapıya 

''yemin ediyorum öldürürüm lan seni yemin ederim evlendiğim günle dul kaldığım gün aynı olur '' diye kükredi. gülmekten konuşamıyordum ki 

''ezra'' diye bağırdığında kapıya iyice yaklaşıp

''mihrapta görüşürüz sevgilim'' dedim

''o elbise hala nefes alabilmen için kapalı olsun ezra bak ciddiyim beni delirtme etrafta ne kadar koruma var biliyormusun sen haa '' dedi nefes nefese

''açın lan sikik kapıyı zeynel'' diye bağırdı ben ordan ayrılırken o hala kapıyı tartaklıyordu ve menteşelerden gelen toz tabası ve çatırtılar gerçektende kapıyı kıracağının işaretiydi. 

hemen kendimi odama kapattım. ve yatakta mışıl mışıl uyuyan can parçama mercimeğime baktım. 

tanrım başıma gelen en güzel şeydi. hayata tutunma nedenimdi. 

emineyle olan bir anım gözlerimde oynamaya başladığında geçmişin aslında geçmediğini anladım. 

''o kızlara gıcığım bana hava atıyorlar. ''

''nasıl yani fındığım ''

''senin neden baban yok dedi buse sonra da ecem güldü bana babalarının omuzlarına bindiler anne neden babam yok nerde neden gelmiyor...'' diye sızlamıştım galiba yedi yada sekiz yaşındaydım. 

luna parka gitmiştik emineyle ve arkadaşlarımı babalarıyla görmüştüm sen neden yalnızsın kimsen yok mu senin diye dalga geçmişlerdi benimle bende var annem var dediğimde babalarının omuzlarında gezerken bana gülmüşlerdi bazen çocuklar büyüklerden daha acımasız olabiliyorlardı .  ben ağlarken emine aynen şu cümleyi kurmuştu. 

''biliyorum ezra üzgünüm ama bizde hayatımızı böyle sürdürmek zorundayız. bende istiyorum babanla ve benimle bir hayat geçirmeni normalinde de böyle olması gerek ama olamıyoruz işte.'' demişti. 

mercimeğimin normal bir hayat sürmesi için annesinin ve babasının yanında olması gerekiyordu. benim gibi yarım büyümesini istemiyordum. 

alex böyle bir adamken o normal hayat nasıl olacak bana bir söylesene dedi cadı. 

hayır hayır kafamı bulandırmasına izin vermeyeceğim dedim kendi kendime ve elbiseye uyumlu olarak aldığım beyaz şapkayı yatağın üzerinden alıp başına baktım. 

''zaman geldi ezra hanım ana'yı uyandırayım mı?'' 

''hayır erina çok huysuzlanır bırakalım uyusun''  dedim ve dudaklarıma parlatıcı mı sürüp aşağıya indim. 

bu kadar kısa zamanda bu kadar adamı evin etrafına konuşlandırmak küçük bir orkestra getirmek ve bahçeyi böyle süslemek nasıl mümkün oldu bilmiyorum ama herşey harika görünüyordu. 

büyük bir masa kurulmuştu bahçenin köşesine garsonlar ordan oraya koşuşturuyorlardı. orkestra son hazırlıklarını yaparken. gözüm eliyle dudağını silen adama kaydı. belediye başkanı. zeynel yine sağlam geçirmişti anlaşılan adamın dudağı hala kanıyordu. garsonun elinden aldığım kırmızı şarabın genzimde bıraktığı o buruk tat bana alex'i bana dokunuşunu anımsattı. 

o bana her dokunduğunda tenimde buruk bir tat bırakıyordu ve ben bu tada ve tenimin üzerinde kalan kokusuna bayılıyordum. 

''sen ölümüne mi susadın lan '' diye bağıran adama döndüğümde tekrar tekrar aşık oldum. 

siyah takımının içinde nefesimi kesiyordu. sakal traşı olmuştu içimde onu öpme isteğiyle başa çıkmam gerekti çünkü o bana öldürecekmiş gibi bakarken büyük ihtimalle onu öpememe izin vermezdi. 

''önünüze bakın lan kafasını kaldıranın kafasını keserim'' diye kükrediğinde rus garsonlar hiç bir şey anlamadan hala bize bakıyordu. alex bu kez rusça bağırdığında gözler hemen aşağıya eğildi. 

''sevgili karım ölmek için fazla seksisin... '' dedi ve yanıma tek adımda gelip kolumu yakaldı

''kafayımı yedirteceksin bana'' dedi ve çenemi tutup etrafa bakmam için başımı sağa sola çevirdi. canımı yakmak istemiyordu tutuşu öyle nazikti ki. yoksa şimdiye kadar canımı çoktan yakardı 

''kaç tane erkek görüyorsun.. dur dur sayma ben söyleyeyim 12 tane koruma var. beş garson . kemancı erkek piyanoda erkek var bak şu işe viyolonsel kadınmış neyse  akai zeynel adrian  tamıtamına tam 22 erkek ve sen bu siktiğiminin elbisesi içinde yarı çıplaksın'' diye bağırdı. dudaklarının dudaklarıma değmesine milim vardı ve ormansı kokusu başımı döndürüyordu. 

hadi.... sende benim istediğimi istiyorsun serçe neden düğünden önce bun ilahın tadına bakmıyorsun hemen içerde girişte bir lavabo var... diye aklıma fitve soktu cadı. 

''sakin ol ve kolumu bırak ayrıca çenemi de'' dediğimde gözlerinden geçip gidenlerle kasıklarımdaki sızı aynıydı. 

''sakin mi ?'' dedi benim gibi fısldarayak konuşuyordu. 

''evet sakin ol bu benim düğün elbisem ve ben bunu giymek istiyorum en azından nikah olana kadar '' dediğimde çoktan koluma yapışmış ellerini sertleştirip beni peşi sıra sürüklemeye başlamıştı. 

''o elbise çıkacak ezra duydun lan beni'' tanrım ben niye bu kadar sakindim ki. çıldırmam gerekmez miydi? oysa bu üzerimdeki sukunet cadının bahsettiği lavabonun önünde son buldu. 

kolumu ondan kurtarıp o daha ne olduğunu anlamadan onu lavabonun içine ittirdim. 

''yani sen şimdi bu elbiseyi giymeme izin vermeyeceksin. öyle mi?'' dedim. onun kadar bende şaşkındım ama onu kararından vazgeçirmenin de eşiğindeydim. 

''evet öyle herkesin göz zevkine sunmayacağım seni''

''kimse umurumda değil aptal. sırf sen bu tepkiyi veriyorsun ve bu seni delirtiyor diye çıkarmayacağım bu elbiseyi'' dedim ve başımdaki küçük şapkayı çıkarıp kenara koydum. 

''üstelik bunu görmemişken'' dediğimde bacağımdaki derin yırtmacı açtım ve ona beyaz çorabımla takım jartiyerimi gösterdim. 

derince aldığı nefes boğazında takılı kaldı. 

''kesin evet kesin beni delirteceksin kadın'' dediğinde çoktan gelip elini yırtmaçtan içeri atıp diğer elinide belime koyup beni kendine çekti. 

''bu elbise çıkacak serçem  yoksa parçalara ayırırım onu'' dediğinde elimi yüzüne koydum ve pürüzsüz teninde parmaklarımı gezdirdim. 

''biliyor musun'' dedim şuh bir sesle kulağına yaklaşıp nefesimi kulağına verdim

''beyaz külot o kadar dar ve küçük ki. bakmak ister misin?'' ahhh tanrım bu kadın kimdi böyle ben olmadığım kesindi. 

''yapma bunu bana yapma kadın. kendime söz verdim sana düğünden sonra sabaha kadar sahip olacağım diye şimdi bu işkenceyi bana neden yapıyorsun''

''bana dokun alex son kez '' dediğimde kafasını kaldırıp şiddetle bana baktı

''son kez sevgilim olarak dokun bundan sonra ki yıllar karın olarak dokunacaksın nasılsa'' dediğimde kulağının memesini yalayıp serin nefesimi oraya üflediğim de ıhhh diye bir inilti kopardı. 

''buna pişman olacaksın serçem seni burda şimdi becereceğim ve sen mihrapta bana doğru yürümekte zorlanacaksın. '' dediğinde beni kalcalarımdan tutup lavabonun üzerine oturdu. 

bacaklarımı ayırıp sol taraftaki yırtmaç açılınca elleri bacaklarımda dudakları dudaklarımda elinin diğeride göğsümdeydi. 

dili ağzımın içini talan edip özümü sömürdüğünde dudakları birden bacaklarıma yöneldi jartiyerin üzerinde gezinen dudakları sayesinde elimi ağzıma kapatarak büyük çığlığımı küçük bir iniltiye çevirdim. 

yavaş yavaş dili bacaklarımı yalarken elinin biri bacaklarımın arasındaki ıslaklığa gittiğinde hissettiği şeyle hımm diye inledi ama ve dudaklarımı elinin yerini alabilmek için yukarı çıktı. 

''zamanımız yok lütfen ''

''lütfen ne serçem'' dediğinde kadınlığıma yaklaşmıştı ve başını kaldırıp mavi gözlerinin yerini alan siyah gözlerle bana bakıyordu. 

''dokun bana'' dediğimde gülümsedi 

''zaten dokunuyorum ya kadınım'' 

''hayır acele et içime gir zamanımız yok'' diye inledim gülümsemesi genişlerken ellerim pantolnun kemerine gitti. aceleyle onu gözdüğümde oda çoktan ellerini harekete geçirip kilodumu aşağıya indirdi. 

elime boxsırının lastiğine attığımda o benden önce davranım heybetli erkekliğini sert bıraktı. kıravatından tutup onu kendime çektim ve bacaklarımı iyice araladım. 

''karım'' dediğinde yavaşça içime girmeye başlamıştı

''kocam'' diye inlediğimde 

''nerde bunlar yaaa'' diye söylenen akainin sesi kapının önünde yankılandı.ikimizde şehvetle biribirimize bakarken

''hiç bir yerde bulamıyorum'' diye söylendi zeynel. 

alex şeytani bir şekilde gülerken içimdeki sertliğini daha da derine soktu. yüzüm şekilden şekle girerken yanağımın hemen ucunda duran baş parmağını ağzıma itti. 

''şşşştttt ne yaptığımızı duymalarını istemezsin dimi'' diye fısıldadı. başımı sağa sola salladığımda eğer kapı açılırsa olacaklar gözlerimin önüne geldi. 

bir daha ne zeynelin nede akainin yüzüne bakamazdım. 

nasıl kıvrandığımı gören adam bu halimden hoşnut bir şekilde gülerek içimde hareket etmeye başladı. 

''erina'' diye bağıran akai hala kapının önündeydi

''alex'' dedim boğuk bir sesle hala parmağı ağzımın içindeydi ve alex'in sert erkekliği kadınlığıma ızdırab vermek için yavaşça ileri geri hareket ederken birden kendini sertçe bana dayadığında parmağını ısırdım. canım yanıyordu ama umrumda değildi zevk herşeyin üstündeydi. 

''ne oldu bunu isteyen sen değil miydin bak iste '' dedi ve daha sert bir şekilde girdi içime. yine kısık bir çığlık attım ve parmağını daha çok ısırdım. her ısırışımda daha sert içime giriyordu. 

''sana nasıl sahip oluyorum hisset ve bana ne hissettiğini söyle'' dediğinde 

''erina ezra ve alex nerde bunlar kayboldu birden '' diye sesle ikimizde kapıya baktık. 

''söyle'' dediğinde parmağını yavaşça ağzımdan çıkardım. 

''acı'' dedim nefes nefes o içimde kıpırdamaya devam ediyordu

''uçurumdan düşüyorum ama gülerek'' dedim tanrım konuştuğum için şükürler olsun

''içimdeki yangın sönmek üzere alex'' dediğimde gülümsedi bir kez daha

''daha çok yanıyor farkında değilsin beni kavuruyorsun '' dediğinde hızlanarak beni kendine bastırdı. çıplak omuzlarıma değen nefesi ve dudakları titriyordu. 

''o elbise hemen çıkacak serçem hemen'' dediğinde kendini içimden çıkardı ve eğilip boxsırını üzerine çekti. pantolonunun fermuarını çekerken bu kadar yakışıklı olduğu için onu eve kaptmam gerektiğini anladım. 

''hadi karım olman için sabırsızlanıyorum beni daha fazla bekletme'' dedi ve ayakbileklerimdeki külodumu bana giydirdi. 

topuklarım sert zemine indiğinde adım atamadığımı fark ettim. dengemi sağlayamıyordum. kolunu yakaladığımda omzunun üzerinden baktığında yine şeytan gülümsüyordu

''ben verdiğim sözü tutarım serçem'' dedi ve beni kucaklayıp dışarda kimsenin olmadığına emin olup beni yukarı çıkardı. 

''acele et daha fazla beklemek istemiyorum'' dedi. 

kendimi toparlamam zaman aldı ama sonunda toparlanmıştım. ama elbiseyi çıkarmaya niyetim yoktu. ona bu elbiseyi kabul ettireyim derken yürüyemez hale gelmiştim ama hala aptalça dudağımı ısırıp bir kaç dakika önce bana yaptıklarını düşünüyordum. 

kapının çalmasıyla kendime geldim

''gidelim mi?'' diyen adama baktım. akai koluna girmem için kolunu bana uzatmıştı. şapkamı lavabo da unutmuştum almasam daha iyi dedim kendime. saçlarımdaki dalgaları ellerimle dağıtıp akainin koluna girdim. 

''o seni öyle çok seviyor ki bunun tarifi yok ezra'' dediğinde akaiye döndüm. şaşkındım ve beyaz çiçeklerle donatılmış mihraba doru yürüyorduk

''bir daha ondan kaçacak olursan bu kez ben seni ararım ve bulurum serçe o zaman dostuma yaşattıklarının on katını sana yaşatırım'' derken gözünü mihrap yolundan ayırmadan gülerek konuşuyordu. 

''peki'' dedim ne söyleyebilirdim ki etrafım piskopat mafya babalarıyla çevriliydi ve bir tanesiyle evlenmek üzereydim. akai'nin alex'i nasıl sevdiğini görebiliyordum ve onun mutluluğunu istemek akainin en doğal hakkıydı. ona kızmadım hatta sevindim çünkü alex yalnız değildi artık biz vardık aile oluyorduk ve onu seven dostları sayesinde mihrapta bana hem büyülenmiş gibi hemde sinirle çatılmış kaşlarla bakan adama aşıktım. 

akai beni alex'e teslim ettiğinde cebinden bir kutu çıkardı ve alex'in sol tarafına geçti. erina ve uyanan mercimeğim hemen solumda gülerek bana bakıyorlardı. 

belediye başkanının titrek sözlerini anlamasam da elimi sıkıca tutan adam

''bu elbise meselesini için canını çok yakacağım serçem'' dediğinde diliyle alt dudağını yaladı. hayır yaa şimdi sırası değildi bu kasık sızımın. 

''biraz önceki gibi '' diye fısıldadım bende alt dudağımı ısırdım. aç gözleri dudaklarımdan gözlerime çıktı ve

''onu mumla aratacağım sana'' dediğinde belediye başkanı akaiden yüzüğü istedi ve alex parmağıma kafam kadar büyük tek taşı taktı ve rusça DA  dedi 

ahhh lanet olsun elbiseyi düşünmüştüm ama yüzük alamamıştım tanrım ben nasıl bir aptaldım böyle rezil olacaktım. 

''anni'' diyen kızıma döndüğümüzde ellerini açıp avucundaki gümüş renkli yüzüğü bana uzattığında alex mutlulukla hüzün arasında gülümserken ben onun o minik avcundaki yüzüğü aldığımda bir damla göz yaşı düşürdüm. 

''evet'' dedim ve alex'in yüzüğünü taktım. oda baş parmağıyla göz yaşımı sildi ve

''artık ağlamak yok asla yok'' dediğinde yanağımı eline bastırdım. 

başkan bir şeyler mırıldanırken zeynel kısmende olsa çeviriyordu. 

ve sizleri karı koca ilan ediyorum dediği anda.... alex gelini öpebilirsiniz lafını beklemeden dudaklarıma yapıştı. 

''karım'' dedi nefes nefese. evet artık onun karısıydım. 

''kocam'' dedim onu nazikçe öperken

başımızdan aşağıya dökülen beyaz çiçeklerle 

anni babi diyen kızımızı da kucağımıza aldık. 

mutluluk mu?

bundan daha mutlu bir an olabilir miydi

varsa da ben istemiyordum. 

''her zaman benimsiniz'' dedi alex önce benim sonra kızımızın alnını öptü

''sonsuza sonsuza ve sonsuza  kadar'' dedim.....


Continue Reading

You'll Also Like

4.4M 329K 58
"Bu kitap babası tarafından sevilmeyen ve hiç bir zaman sevilmeyeceğini düşünen kızlara ithafen yazılmıştır..." (Haziran-Temmuz ayları arasında kitap...
19.2K 453 126
Bir kadın düşünün. Kimsesiz, çaresiz ve yalnız. Bir kadın daha düşünün güçlü, kendinden emin ve istikrarlı. Bir yanı masum, diğer yanı günahkar. İki...
468K 22.1K 19
Yasmîn, annesiyle birlikte Zemheroğlu konağında çalışmaktadır. Zemheroğlu Mardin'in en köklü aşiretidir. Yasmîn'in babası bir gece ansızın annesini...
SİYAH 2 By Selin

Teen Fiction

1K 84 5
(Siyah'ın 2. kitabıdır!!) Bugün 09.08.2021 Bugün bir söz veriyorum. Bundan sonra tek bir gözyaşı dahi dökmeyeceğim. Fakat tek söz veren ben değildim...