KATİLİM vol:1 and vol:2

By s1i2b3e4l

958K 41.8K 3.3K

çünkü alex'e deliler gibi aşık da olsam onun karanlığıyla baş edemezdim kaybolurdum o karanlıkta oysa ben ayd... More

bölüm 1.
Bölüm 2
BÖLÜM:3
Bölüm 4
şafak. korku.panik.aci.
acımasız
alexsi
kapı
yalvarışlar
tekrar deneyiniz
av
çıldırış
yalvarış
gidiş
...ALEX...
fırtına
o benim
hayal ve gerçek
resim
katil ve maktül
yanlış.
karanlık
kavuşma
yaralı
bingooooo
hoçakal
3 yıl sonra
elbise
ay ve Güneş
korkulan...
...zor...
KATLİAM
acı
ızdırap
su taşı
düello
ölüm. kalım
azat
uçurum
plan
sarhoş
ayık
söz ver..... + 18 içerir:)))
mutluluk
Adsız Bölüm 45
röportaj
yeni gelen.
Adsız Bölüm 48
ŞOK.ŞOK.ŞOK
hata....
yasaklar
yolun sonu
...can bonomo....
ihanet
.yirmi dördüncü saat.
acınası
kayıp
kaybettiğim
yıllar sonra
alex...
kızçelerime.
final vol:1(hoçakal)
küçük bir süpriz
final mi oda ne:)))
son
ve final...
katilim (yolun sonu)
katilim... sonun başlangıcı
kader
kara prens
Bonnie ve Clyde
süpriz
karmakarışık
gerçekler
usoyan.
gerçek suretler
duyuru
KATİLİM
ışık
uynanış
ziyaretçiler
gecenin sonu
jingle bells
zor karar
giden ve kalan
sıradan
karşı konulmaz
hataaaaaaa
şeytan ve melek
gerçeği söyle
araf
hope(umut)
bahisler lütfen
uzaklardan gelen
duyuru
duyurucuk:))))
ayrılık
zor
kırmızı ruj
haber
yeni ben
karşı karşıya
saf gerçekler
oyun
karanlığın kadını
....alex....
heyoooooo
buraya kadar
ölüm.acı.
♥♥♥♥♥♥
hiddet
yok oluş
peçe
var oluş
reva
çöl gülü
CANLARIMA
kurt ve av
kilit
CAN KIRIKLARIM
tuzla buz
düğün
YARIM.
bayanlar. baylar
balayı
rüzgar
küçük bir kesit.
röportaj
final vol:1
son
on dört yıl sonra
RÜZGAR VE MAVİ
mavi rüzgar:)
bela
inatlaşmak
mavi yangın
yemek
canlarım
el ele
rüzgarın mavisi. mavinin deli rüzgarı
güle güle şekerim
gece
BU GECE
benim
utanç
affet anne
mektup
canolarıma:))))
ihanet ve umut
elvede
üşüyorum.
ikizler
hoşgeldin
kapan
hu hu:)
şiddetli
duyuru
mavi masal
ölü hayatlar senfonisi
yokluğun yakar.
düğün bayram.
iki sert rüzgar
deli rüzgar.
yemin
belirsizlik
plan
finale son 2(kelepçe)
final son 1
hu hu
final(lucid dream)
supriz
lütfen okuyun.....
acaba miiiiii
kurt ve serçe
DİKKAT DİKKAT
kapak

toz ve duman

5.9K 219 32
By s1i2b3e4l


selam canlarım.  gece 2  uçağıyla kısa bir tatile gidiyorum biliyorsunuz. gitmeden bölümü atayım dedim arkadaşlarım hindistan da internetin felaket olduğunu söylediler belkide tatilde bile pc başında ve sizinle olmamam için yalan söylediler bilmiyorum:))) 

+ 18 bölümler var ama haber verdim neresi olduğunu okumak istemezseniz anlarım.

yorumlarınız ve voteleriniz için ayrı ayrı teşekkürler. 

beğenerek okursunuz umarım. ben dönene kadar herkes çok iyi baksın kendine. beni unutmayın aksi bir durum olmazsa ordan bi bölüm atmaya çalışacağım ama söz vermiyorum.  22 şubatta görüşmek üzere

çok çok seviliyorsunuz. öpücükler.... sibel....


ZEYNEL.....

''zeynel'' diye bağırdığında merdivenlerin en son basamağında durmuş abimin nasıl işkence yaptığını dinliyordum. 

işkeceyi yapanda işkenceye mağruz kalan da ayını insandı  ezra bunu göremeyecek kadar kördü. 

aşk böyle bir şey miydi? eğer öyleyse asla aşık olmayacaktım gecelik kadınlarım bana yetiyordu. 

''ezrayı odasına götür zeynel. bundan sonrası bizi ilgilendirir '' dediğinde karşındaki çırılçıplak kadınlara baktım ve  onun o  kadınlara dokunmayacağını çok iyi biliyordum. 

ezra yürüyüp odasının kapısına gelmeden onu tutmama ramak kalmıştı ki kollarımın arasına yığıldı. 

abime bu kadarı fazla demek istesem de sustum çünkü ben o kelimeyi kullandığım an canımdan olurdum. abim onun için herkesin canını alabilirdi hatta kendi canını bile. 

yenge diye bağırdığımda 

''dokuma'' diyen ses o kadar sert ve baskındı ki elim hava da kalmıştı. 

''sakın elini sürme ona'' dediğinde gelip onu kucakladı. 

''sürtükleri gönder adrianı çağır bana'' dedi ve ana'nın odasının kapısını açıp içeriye girdiler.  bir kaç dakika sonra abimi çalışma odasında beklerken adrianla korkuyla biribirmize bakıyorduk. 

abim son yıllarda fazla acımasızlaşmıştı.  evcilleşmemiş bir at'dı o ve onu dizginleyebilecek tek kadın da ona ihanet etmiş  yıllarca kaçmış ve en önemli şeyleri ondan saklamıştı. 

böyle acımasız bir pislik gibi davranırken kızına olan tutumu bakışı davranışları konuşması bize sadece bu adamın çift kişilikli olduğunu düşündürüyordu. 

nasıl olabiliyordu anlamıyordum. acımasız bir kraldı o ve acımasızlığı sadece rusya da değil dünyada ünlüydü ve o kral'ın tahtı öldürdüğü adamların cesetlerinden oluşuyor içtiği şarap kan yediği insan eti olurken nasıl oluyorda bir kadın için perişan olabiliyordu aklım almıyordu. tabi bunların cevaplarını almak benim için imkansızdı. yaşamayı seviyordum ve abim tarafından acıyla öldürülmemek için bunları ona hiç sormamıştım sormaya da niyetim yoktu. 

''adrian beyaz rusya da ki adamlarına haber sal gelsinler ''  nasıl yani abim beyaz rusyadaki insanlardan nefret ederdi onlarla farklı olduğumuzu söyler 

onlar para için biz idellerimiz için bu işin içindeyiz derdi hep ama şimdi adriandan adamlarını getirmesini istiyordu. 

''hemen abi'' dedi adrian şaşkınca ama sorgulamak haddimiz değildi hiç birimizin. 

''abi sorun ne'' dediğimde elindeki bardağı kafasına dikti 

''sorun yok zeynel hadi işinize bakın '' dedi biz onu orda bırakırken kaçıncı bardağını içtiğini anlayamamıştım. odama gidip iki saat bile uykuya aç olan gözlerimi kapattım....


kaçta yatmıştım kaç saat uyumuştum bilmiyorum ama adrianın telefonuyla uyanıp bir duş alıp aşağıya indiğimde 30 tane adam karşımdaydı. 

''bunları boşuna besleyeceğiz ama neyse yerleştir şunları dağılsınlar  abim kalktı mı ''

''görmedim abi uyamadım hiç burdaydım evden çıkmadı''

''tamam kolay gelsin'' dediğimde ezra giriş kapısına açmama gerek kalmadan karşıma dikilmişti. 

''günaydın yen.... ezra'' dedim bakışı sertti normal olanda o olmalıydı hele dün geceden sonra. 

''günaydın zeynel abin benden ne kadar da korkuyor böyle '' dedi gülerek

''onu suçlayamayız ezra kaçma konusunda çok iyisin'' dediğimde mutfağa girmiştik bile erina ve onun biribirlerine nasıl gülümseyerek sarıldıklarını gördüm. 

''kahvaltıyı ben hazırlayacağım erina ana'ya bakar mısın?'' dediği anda erina çoktan bizi yalnız bırakmıştı. 

''demekki o kadar iyi değilmisin zeynel beni buldunuza bakarsak'' dediğinde dün gece ki hali ve şuandaki hali arasında ki dağlar kadar fark görülebiliyordu. elindeki sütü tezgaha koyduğunda kapıda bir anlığına abimi görür gibi oldum ama yanıldığımı düşündüm abim asla mutfağa girmezdi. 

''döndüğüne sevindim ezra''dediğimde keskin yeşil gözleri tıpkı abi gibi sertçe baktı

''ben dönmedim zeynel zorla getirildim biliyorsun'' ama yinede burdaydı abim için hala bir umut var demekti. 

''şimdi izin verirsen kızıma kahvaltı hazırlayacağım ve yalnız kalmak istiyorum''  hakkıydı her yer korumaydı ve dün geceden sonra bu onun hakkıydı

''ezra aslında gece'' dediğimde süt doldurduğu bardak avucunun içinde parçalandı ve o an abimin kapıda bizi izlediğini gördüm.

''elin yenge'' dediğimde yine sertçe bana baktı 

''ben senin yengen değilim defol git başımdan'' dedi ve kanlar içindeki elinden bir cam kırığı çıkarıp elini suyun altına soktu. 

''inan bana canım daha fazla acıyamaz zeynel dün geceden sonra atık canım acımıyor uyuştum'' 

''doktor yenge doktor'' 

''kes artık senden tek bir şey istiyorum zeynel abine bu söylediklerimi ilet onunla anlaşmaya varım kızını görmek istediğinde sen gelip alırsın oda kızyla zaman geçirir ama onun haricinde abini yakınımda istemiyorum eğer buna uyarsa kaçmaya çalışmayacağım ama yok kabul etmezse tüm rusyayı önüme koysa kaçmamı engelleymez ki bunu en iyi siz bilirsiniz'' dediğinde söyleyeceğim tek bir laf yoktu dışarı çıktığımda kulaklarıma gelen sesle kendimi çalışma odasına attım ve gördüklerim 

tanrım bunlar birbirlerine ruhsal kendilerine fiziksel acı vermekten ne zaman vazgeçeceklerdi. 

elindeki bardağı maun masaya vurmuştu ve hala da vurmaya devam ediyordu. masadaki cam kırıkları kanıyla kıpkırmızı olmuştu ama o vurmaya devam ediyordu. 

''çık dışarı zeynel'' diye bağırdı aynı an da hala avcunu cam kırklarına vuruyordu lafını ikiletmedim 

dışarı çıktığımda  ezra holde durmuş bizi dinliyordu abim dediğimde umurumda değil dedi ama gözlerindeki acının tarifi yoktu ikiside birbirine deli oluyordu ama ikisi de inatçıydı. 

o an kafamda belirmeye başlayan plan belki benim sonum olacaktı ama umurumda değildi 

hadi artık oyun başlasın. bu evde kan kokusu değil ana'nın sevinç kahkahları çoğlacaktı....


ALEX....

acının dibi var mıydı? varsa ben şu an ordaydım. sürünüyordum bu kadın yüzünden yıllarca sürünmüştüm onu buldum onun yanında mucizemi de buldum ama yinede sürünüyorum. 

savruluyordum acımdan ne yapacağımı ona nasıl ulaşacağımı bilmeden savruluyor acımın fazlalığı bana olmadık aptalca şeyler yaptırıyordu. 

bilmiyordu lanet olsun bilmiyordu sormuyordu bile sorsa anlatacaktım her şeyi bir çırpıda ama o sormuyordu. 

bilmiyordu... onu kaybettiğimden beri hiç bir kadınla olmamıştım. ama oyun oynamaya mecburdum. 28 yaşında rusyanın ve dünyanın en geç mafya lideri ama hiç bir kadınla uzaktan yakından alakası yok bunu göze alamazdım. 

pop star roxsana ona bir teklifle gittim. ona dünyaya açılmasında yardım edecektim oda benim bir kaç ay sevgilim rolünü yapacaktı düşünmeden kabul etti çok fazla yalnız kaldık ama asla ona dokunmadım. 

asla tek kadını almadım yatağıma hep iki kadın olurdu yanımda onlar yatakta kendilerini tatmin ederken sadece izlerdim onları ve onlar sızıp kaldığında kendimi tatmin ederken yine onun adını haykırırdım. 

ona olan tutkum aşkım geçmek nedir bilmiyordu. 

o gece ki oyunu oynamak zorundaydım içimdeki kahrolasıca umut bana kötü şeyler yaptırmak için bekliyordu. tamam yapma demesini beklerken gözlerinde sadece iğrenen geçişler gördüm. 

kadınları önünde soydum peçesini çıkartmaya ikna edememiştim onlara dokunacağımı sanıyordu oysa bakmamıştım bile onlara. tüm hücremde iliğime kadar o varken yıllarca adını sayıklayarak kendimi boşaltmıştım. 

odadan çıktığında yine elimle kendime zevk vereceğimi biliyordum kadınların beklentiyle bakışları umurumda değildi. zeynel'in yenge dediğini duyduğumda kapıdan çıktım ve onu zeynel'in kollarında gördüm. dokunma dedim başkası ona dokunamazdı onu kucaklayıp geceyi biraz unutması için onu ana'nın yanına yatırdım. 

ne yapacaktım bilmiyordum lanet olası elimden hiç bir şey gelmiyordu. sabaha kadar onları seyrettim bir çıkış yolu aradım ama yoktu bulamıyordum. bu kez çaresizdim. 

sabah mırıltılarını duyduğumda hemen dışarı çıktım beni görmesini istemedim. odama gidip duş aldım erinaya bana kahve getir dediğimde mutfakta ezranın olduğunu ana'ya bakması gerektiğini söylemişti. mutfağa girdiğimde zeynelle ezrayı konuşurken buldum zeynel ona bir şey açıklamaya çalışıyordu ve o an elindeki bardak paramparça olduğunda dün geceden sonra daha fazla acı çekemem dediğinde onun acısını bende hissedeyim diye çalışma masamdaki bardaklardan birini parçalara ayırmıştım. ama canım yanmıyordu onun da dediği gibi uyuşmuştum. 

beni görmek istemiyordu evde varlığıma tahammülü yoktu gitmemi istiyordu. 

tamam dedim kendime ve tulundaki dağ evine gittim. onlar iyi olsun yeter ki uzaktan izlemeye razıyım derken nereye kadar diye bağırdı  içimdeki adam. 

sonsuza kadar diye yanıtladım....


EZRA.....


dayanamazdım..... dün geceden sonra onunla aynı evde kalmaya dayanamazdım katlanamazdım.

kollarında uyandığım mucizeme baktım. o huzurla nefes alırken ben kendimi bu kadar kötü hissetmemeliydim. ama berbat hissediyordum. 

kalbimdeki yıkılan duvarların altında paramparça olmuştum ve alex tozumu dumanıma karıştırdım beni havaya savurmuştu. 

hayır ağlamayacağım meleğim yanımda yatıyor mışıl mışıl uyuyor o pisliğin yaptıkları yüzünden ağlamayacağım hayır . 

tamam kızım hadi bakalım kalk bak yeni bir gün güneş içeriyi aydınlatıyor mercimeğim kollarımda yani bu demek oluyor ki geriye gönder kirpiklerine yerleşen göz yaşlarını. 

kalk ve bu mucizeye güzel çikolatalı pankek hazırla ve tabi meyve veeee süt. mercimek tatlı şeylere bayılıyor sütü pek sevmiyor ama yavaş yavaş alışıyor. inatcı kızım benim içmemek için çok direndiği zaman oldu ama alışıyor artık

acaba kime çekti bu inadı diye söylendi cadı  duymadım. 

elimi yüzümü yıkarken gözüm boynumdaki yıldız kolyesine takıldı. 

ahhh reva benim canım arkadaşım yoldaşım umarım iyisindir. 

bana yaptıklarını nasıl öderim. 

doğum sancısı çekerken 

''nefes al yenge nefes al geldik '' diye beni sakinleştirmek için elinden geleni yapan 

'kapıdan ayrılmayacağım yenge'' derken beni doğum odasına almışlardı. çığlıklarımın arasında burdayım yenge diye bağırdığında sakinleştiğim adamdı o. ana'yı ilk gördüğünde mucize diyerek ağlamamak için kendini sıkan adamdı reva. lohusalık bunalımına girmemem için her gün şebeklik yapan. sütüm olmadığı için maaşını çok pahalı olan mamalara veren. ana hastalandığında benim le beraber sabahlayıp ateşini ölçen gaz çıkaran alt temizleyen. 

o sabaha onu son kez görene kadar bir kez bile geçmişten konuşmayan, fatimaya aşık olduğunu ilk bana söyleyen ve hala gururla taktığım kolyenin aynısını da ana'ya alan altın adam umarım iyisindir dedim kendi kendime ve yüzümü kurulayıp peçemi taktım. 

büyük koridora çıktığımda çarprazdaki odanın kapalı kapasına baktım. acaba hala içerdeler miydi? acsam kapıyı ne görürdüm birbirine geçmiş üç beden mi? buna cesaretim var mıydı? 

ne mazoşist ya sen hala neleri düşünüp canını yakmaya çalışıyorsun sen yaa offff senin içinde yaşadığıma inanamıyorum yürü hadi kıpırda dedi cadı

mutfağa inip zeynel'in aptalca konuşmalarını dinleyip elimdeki bardağı kırdığımda sakin olmanın ne kadar zor olduğunu unuttuğumu fark ettim. 

lanet olsun bardak elimde parçalanmıştı ama acı hissetmiyordum. zeyne'i kovup kahvaltıyı hazırladığımda içerden gelen bağırışmalar kulaklarıma doldu. zeynel abi yapma diye bağırıyordu ama karşısında ki öküz anlamıyordu belli ki. zeynel kapıdan çıktığında elindeki kanlı bezi görmüştüm ve abim dediğinde umurumda değil dedim ve kızımla harika bir zaman geçirdim. 

şimdi karşımda durmuş oyunlar oynarken bir kez daha ne kadar şanslı olduğumu bana hatırlatmıştı. 

''adrian '' diye haykıran adam arabadan kendini attırdığında beyaz gömleğinin kıpkırmızı olduğunu görmüştüm. 

''erina ana'yı al hemen yukarı'' dediğimde zeynel yerden kalkmaya çalışıyordu. koşarak yanına gittim yaralı olmalıydı. 

''abim lanet olsun abim'' dediğinde göğsüme batan zehirli oklar kanıma karışmıştı. 

''ne... ne... '' tanrım nefes alamıyordum

''pusuya düştük abim yaralı onu ikna edemedim yenge bizi duymuş senin onu burda  istemediğin için yaralı haliyle tuluna gitti''  benim yüzümden lanet olsun benim yüzümden 

''aklı sendeydi yenge pusuyu fark edemedik lanet olsun adrian çabuk gel '' diye bağırdı

''erina ana sana emanet ben gelene kadar'' dedim ve kapıda daha önce de gördüğüm Lamborghiniye bindim. 

''yenge gitme lütfen '' diye bağırdı zeynel ama duramazdım bu lanet araba fazla seri olsa da beni ona en kısa zamanda yetiştirecekti. 

tanrım lütfen yalvarırım lütfen ona bir şey olmasın benim yüzümden ona bir şey olmasına izin verme tanrım. ne yapmış olursa olsun seviyorum onu hala seviyorum onu tanrım yalvarırım. 

ağlamayı kes salak yolu göremiyorsun diye bağırdı cadı haklıydı ağlamayacaktım onu sapasağlam bulacaktım ona bağırıp çağırıp hatta onu tokatlayacaktım bunu kendine niye yaptı diye hatta yumruklayacaktım. 

tabi onu sağlam bulur

kapat çeneni ona bir şey olmayacak anladın olmayacak 

tanrım bu ev neden bu kadar uzaktaydı ki 

uzak değil bebeğim sen altında ki yavrunun hakkını veremiyorsun bas gaza serçe dedi cadı

unutmamıştım evi bu burdaki son gecemizi ve sabahında olanları. hayır ezra düşünme bunları düşünme diye kendime bağırdım ve arabayı gelişi güzel bir yere koyup. 

arabası hemen kapıdaydı. tanrım lütfen diyerek koşarak eve girdim. 

''alex'' diye bağırdım.  tanrım yalvarırım 

''git burdan'' diyen sesle onu mutfakta buldum ve ona baktığımda zeynel'in beni nasıl oyuna getirdiğini anladım. karşımdaki adam sapasağlamdı tamam sarhoştu ama sapasağlamdı. 

''bir hayalle konuşmayacağım '' dedi gülerek. gülüşü beyaz bir kağıdın üzerine çizilen siyah bir boya gibiydi. o kadar aykırı o kadar cezbedici o kadar acılıydı

''iki yıldır hayalinle konuşmaktan yoruldum '' dediğinde kulağımı istila eden şarkı aramıza girdi. 

sting desert rose tanrım chep mami'nin o arap ezgileri içimdekileri gün yüzüne vurmam gerektiğini haykırıyordu ama dün geceden sonra bu imkansızdı. 

biz imkansızdık. aşk zaten imkansızdı. 

''konuş'' dedim bu söz dudaklarımdan döküldüğünde neden söyledim bunu diye düşündüm bir kaç saat önce onun varlığına bile tahammül edemeyen ben şimdi neden onu dinlemek istiyordum.

''yapmadım yapamadım asla hiç bir kadına dokunmadım seninle doluyken bedenimi hiç bir kadına açmadım ama her gece senin adını haykırdım kendime dokunurken'' 

içimdeki kasıklarımda ki sızının ortaya çıkmasına neden olan bu sözleri edepsizce hoşuma gidiyordu. 

''gözlerimi kapattığımda hep sen vardın baş ucumda her gece yatağıma geliyordun sonra rüyalarıma geldin yosun yeşili gözlerindeki kahverengi beneklerinle bana baktın bana dokundun, sana dokundum ''

ölmüş olabileceğini düşündüğüm o kısacık an asırlarla ölçülürken kendimi gözlerinin en derin maviliğinde boğmak isterken kollarındaki uçurumlarda kaybolmak için can atarken 

''bana bak'' dedim ama o hala masa da bana sırtını dönmüş oturuyordu. 

''seni istemiyorum hayali istemiyorum benden vazgeçen kadını istiyorum bana yabancısın diyen kadını istıyorum bana tekrar aşkla bakmasını istiyorum lanet olası kafam onun yüzünü aklına öyle bir kazımış gibi silinmiyor hafızamdan. ben seni değil ben gerçek serçeyi istiyorum git burdan''

hayır şimdi gülmeyeceğim... içimdeki gülme isteğini bastırmak zordu ama gülmedim. neden gülmek istiyordum ve neden onca şeyden sonra ellerim peçemin ipine gidiyordu ki. 

''dokumadım o kadınlara sadece beni durdurman için yaptım tüm gece seni kızımızı izledim beni durdurman gerekirdi ama sen durdurmadın beni lanet olsun neden durdurmadın '' dediğinde elindeki bardağı duvara fırlatıp bana döndü. bense çoktan peçemin ipini çözmüştüm. 

''gerçek olmanı o kadar isterdim ki'' dedi. bana büyülenmiş gibi bakıyordu

''dokun bana'' tüm inadım tüm düşmanlığım ona olan nefretim uçup gitmişti. 

''gerçek olduğumu gör'' ahhh tanrım önce gülmek istiyordum şimdi de ağlamak. 

''umut etmeye hakkım yok ''

''ben hep bir umutla yaşadım alex '' 

''neden o zaman neden yaptın bunu bize'' 

''konuşmak istemiyorum alex sadece seni istiyorum elinin yerini dudaklarım alsın istiyorum'' ahhh bunları söyleyen ben miydim? 

''ya yine kaybolursan ''  dediğinde başımı salladım hayır der gibi. 

dokun bize alexiiiii diye kıvrandı cadı. 

''dokun bana'' diye tekrarladım ve o koşarak dudaklarıma sarıldığında canımı acıtarak ele geçirdi dudaklarımı. tanrım o da bende yıllarca ayrı olmamıza rağmen hep bunun hayalini kurmuştuk. 

''sıcaksın'' dedi geri çekildiğinde. nefes alamıyordum daha fazlasına ihtiyacım vardı 

''sen... nasıl... sıcak... olabilirsin'' dedi sık sık aldığı nefeslerle kekeleyerek konuşuyordu. kırgındık kırılmıştık yaralıydık ikimizde ama devamızı da başka yerde aramamıştık bize bizden başka yer yoktu başka aşk başka kadın başka adam yoktu. haramdı yasaktı başkaları bize

''kaybolmadın gitmedin'' dediğinde o ispirto mavisi gözlerinden süzülen yaş kor olup etime düştü. ellerini yanaklarıma koyup dudaklarımdaki nefesi kendi içine çekti.

''sen... hayal.... değilsin'' dediğinde ''değilim alex burdayım bak'' dediğimde dudaklarımdaki baskısı bu kez daha fazlaydı. 

o çölde kalmış bir bedeviydi bense seraptım. kana kana içiyordu beni. 

''geldin bana geldin '' dedi alnını alnıma yaslamıştı bu kez ben onun nefesini yutuyordum. 

''gitmeyeceksin dimi '' dediğinde başımı sağa sola salladım. çünkü artık konuşamıyordum beni almasını istiyordum gizliden gizliye bu anı düşündüğüm çok olmuştu ama bu kadar mükemmelini hayal bile etmemiştim. 

''tanrım.... sadece seni seyretmek istiyorum'' dedi ve parmaklarını yüzümde gezdirdi öyle yavaştı ki içimdeki cadının kıvranışları arşa ulaşmıştı. 

''alex'' dedim o bana dokunurken o kadar yavaştı ki oysa ben acele edip beni almasını istiyordum. 

''alex'' dedim tekrar bedenim onun için kıvranıyordu görmüyor muydu?

''bi daha söyle'' dediğinde gözlerini kapatıp alnını alnıma daha çok bastırdı. 

''alexxxx'' dedim x uzatarak. ne zaman adını söylesem tepkisi hep aynı oluyordu... 

birden ne olduğunu anlamadan beni kucakladı. bende başımı o aşık olduğum boyun girintisine koydum. yağmur sonrası orman kokusu beni mahfediyordu. 

yatak odasının kapısını tekmelediğinde bir an kapı kırılacak sandım ama umurumda değildi. 

''benden asla kurtulamayacaksın serçem. sana bir söz vermiştim hatırlıyor musun?'' dediğinde siyah çarsafımın öndeki iplerini yavaşça gözüyordu. ellerimi göğsüne koyup eskisinden daha çok sert olan karın kaslarında gezdirdiğimde sustu ve ne yaptığıma bakmak için başını aşağıya eğdi. 

saçları burnumun dibine gelince ormansı kokusu yine başımı döndürdü. ellerimi gömleğinin düğmelerine götürdüğümde  yasak kalkmıştı artık istediğim gibi gülümsemesine bakabilirdim. 

''ölüm bile bizi ayırmayı başaramayacak serçem'' dediğinde omuzlarımdaki çarşafı aşağıya indirdi. 

''ölüm bile'' dediğimde elleri kazağıma gitmeden saçlarımdaki tokayı çıkardı ve gür saçlarımı omuzlarıma dökmeden tutam tutam alıp kokladı. 

''bu koku için asırlarca beklemeye de razıydım serçem'' dediğinde kazağımı çıkardı. bense çoktan gömleğinin düğmelerini açmayı bitirmiştim. 

''öp beni'' dediğinde gözlerimi sert karın kaslarından alamıyordum. tanrım yunan heykellerine benziyordu ve benimdi... onu öpmeyi unutmuştum çünkü gözlerimi ondan ayıramıyordum. 

saçlarıma sert bir öpücük kondurdan sonra hızla dudaklarıma yapıştı. 


bundan sonra +18 var hatta biraz fazla acık:))) okumak istemeyen varsa uyarımı dikkate alsın.....


''benimlesin sana dokunuyorum tadını alıyorum nefesini hissediyorum'' 

''alex... sus ve al beni'' dediğimde tekrar dokundu dudaklarıma dilinin ağzımın içindeki keşfi bitmeyecek gibiydi beni yatağa oturttuğunda karşımda dikilen ve siyah kot pantolonunun fermuarını indiren adama aşşağıdan baktığımda gözlerindeki saf aşkı ve şehveti bire bir görmüştüm. 

kendimi yatağa bırakıp uzandığımda bende pantolonumun düğmesini çözüp fermuarını indirdim. 

dudakları alnıma gözlerime yanaklarıma dudaklarıma ve boynuma indiğinde dilinin dokunduğu her yer karıncalanıyor alev alev yanıyor ve arkasından yanıktan izler bırakıyordu. 

''alex'' diye bir inilti çıktı dudaklarımdan. ellerimi saçlarına koyup çektiğimde çoktan iki göğsümün arasına dalmıştı. ellerinden biri arkama dolanıp kopçamı ustalıkla çıkardığında kollarımdan sıyrılan siyah sütyenim çoktan kazağın yanında ki yerini almıştı. 

utanmıyordum. ne kadar ayrı kaldıysak o kadar çok hayal etmiştik o kadar çok özlemiştik biribirmiz. 

''benim'' dediğinde dudağı sol göğsüme dokundu. içimdeki cadıyla beraber vahşice hırladık. 

gözlerimi açtığımda dili göğüs ucuma saldırırken o gözlerini bana dikmişti ve tıpkı avını parçalayan bir kurt gibi bana bakıyordu. 

belimdeki sıcaklıkla belimi kavislendirdim dokunuşu içimdeki bombonın pimini çekmişti ve ikimizde paramparca olacaktık biliyordum ama umurumda değildi. 

dudaklarımı tenimden ayrıldığında başımı kaldırdığımda pantolumun iki yanında koyduğu elleriyle beraber gözlerini benden çekmeden aşağıya inen pantolandan sonra aldığı nefesi geri vermediğini duydum. 

''alex'' diye inledim tanrım acele etmeliydi sabrım kalmamıştı 

''şşştttt tadını çıkarmak istiyorum dedi diz çöktü

ayak parmaklarımda ki dili ayağımı geri çekmeme neden oluyordu ama onun bırakmaya niyeti yoktu

dudakları yavaş yavaş yukarı çıktığında baldırmalarıma dokunan dudakları ve dili yüzünden sertçe hırladım. 

''lütfen alex'' dediğimde bana baktı 

''dokun bana lütfen'' dediğimde dudakları yukarı kıvrıldı ve öyle güzel güldü ki tekrar aşık oldum. 

parmaklarını kilodumun kenarlarına koyduğunda 

''o benim son kilodum nazik ol'' dediğimde dudaklarındaki şeytani gülümsemesiyle 

''ben sana alırım'' dedi ve parmaklarının arasında kilodum parmparça oldu oldu. 

kollarını iki yanıma koyduğunda ikimizin de çıplak olduğunu bilmek içimdeki kıvılcımların kor ateşe dönmesine neden oluyordu. 

''öldüm.... her gece her sabah her dakika. sensin gecen her an öldüm serçem'' dediğinde bacaklarımı ayırmış onun kadınlığıma sürtünmesine izin vermiştim. 

''ve yaşamak için sana ihtiyacım var kadın sadece sana.... ve seninde''

''sadece sana '' dedim ellerimi yüzüne koyup 

''hazır mısın?'' dediğinde bu kez dudaklarına yapışan ben oldum. öyle güzel öyle lezzetliydi ki durmadan içmek istiyordum onu kana kana ölene kadar

kadınlığımın ucundaki sertlik yavaşça içime girdiğinde alex'in nefesi tenimde çoğladığında çığlığım kulakları sağır edecekte olsa umrumda değildi. 

''alex'' diye bağırdığımda kendini daha çok bana bastırdı. içimde ilerileyişini milim milim hissedebiliyordum. 

''benim sadece benim'' diye inledi bense hala adını haykırıyordum

''canını mı acıttım durayım mı?''

''hayır... hayır'' diye bağırdım ve 

''hepsini istiyorum bana vereceğin acıya da zevke de varım '' dediğimde kendini bir den içime ittiğinde ses tellerimin koptuğunu hissettim. 

''şşşşttt sakin ol serçem tamam bak'' dediğinde üzerimde yatıyordu ve hiç kıpırdamıyordu. 

''özür dilerim canını acıtmak istemiyorum'' derken dudakları boynuma dokunuyordu. 

''hayır acımıyor daha fazlasını istiyorum daha fazlasını'' diye inlediğimde şaşkınca bana baktı ve bacaklarımın arasında ki kendini hareket ettirdi. 

tanrım dayanılmayacak bir acı vardı içimde ama zevkide çok çok fazlaydı. 

acı ve zevk aynı anda tenime bedenime ruhuma kalbime saplanmıştı 

''kadınım benim serçem sadece benim'' dedi cümleleri en az bana yaşattıkları kadar zevk vericiydi. 

''hep bu anın hayalini kurdum sana tekrar tekrar sahip olacağımın hayalini kurdum ve artık tekrar benimsin '' konuşamıyordum nefes bile alamıyordum. ağırlığını üstüme vermemişti ama yinede altında eziliyordum. 

ellerimi sırılsıklam ter olan sırtına koyduğum alnından dökülen ter damlaları göğsüme damlıyordu. 

ondan ötesi yoktu. bizden ötesi bizden sonrası bizden öncesi de yoktu. acılar çekilmemiş uzun yıllar geçmemişti sanki. 

bacaklarımın arasındaki sertliği kadınlığımı genişletirken acıyla tekrar bağırdım. bu kadar acıya rağmen neden nasıl daha fazlasını isteyebilirdim ki? 

ama istiyordum. ben akrep burcuydum ve biz akrep kadınları için acı zevk demekti zevkese eriyip havaya karışacağım bir meteryal olmalıydı. 

bacaklarımın arasındaki kalcaları öyle sert öyle hızlıydı ki kasıklarımda yükselen his aşağıya doğru kayıyordu. engellemek istiyordum ama yapamıyordum uçuyor semaya karışıyordum. 

''alex'' diye bağırdığımda gözlerini gözlerime dikti. kendimi görebiliyordum o ispirto maviliğinde 

onun gözleri kocaman bir okyanustu ve ben o okyanusun en dibine daldım ve en ağır vurgunu yedim. sağ çıkmam imkansızdı. 

''söyleme adımı söyleme kendimi kontol edemiyorum sertleşip canını yakacağım yapma'' dedikçe adını sayıkladım durmadan adını haykırdım. 

ve ikimizden yükselen vahşi doyumsuz acımasız hırıltılarla ben ona o bana özünü verdi. 

üzerime yığıldığında terden ikimizde sırılsıklam olmuştuk. 

''sana aşığım kadın''

''sana aşığım adam'' 

ben ve o biz olamayız artık derken birbirimize karışmıştık.  ve bu karışıklığı çözecek dünya üzerinde hiç bir güç yoktu...... 



Continue Reading

You'll Also Like

2.5K 211 13
Humanin ölümünden sonrası için yazılmıştır #hümkar
SİYAH 2 By Selin

Teen Fiction

1K 84 5
(Siyah'ın 2. kitabıdır!!) Bugün 09.08.2021 Bugün bir söz veriyorum. Bundan sonra tek bir gözyaşı dahi dökmeyeceğim. Fakat tek söz veren ben değildim...
4K 226 8
34. Bölümden sonra Hümkar için one shotlar. Bölümler birbirinden bağımsızdır.
779K 21.3K 78
Cinsel içerik şiddet vb olaylar içeriyor çok sık olmamak kaydıyla lütfen bunu bilerek okuyun!! Kısa bir bilgilendirme daha arkadaşlar ana karakterler...