selam bayanlar baylar merdivenden kayanlar :)))) her şey yolunda mı benim açımdan herşey mükemmel umarım sizde de öyledir. kış aylarından nefret ediyorum. keşke tüm meysimler bahar olsa:((( ama değil işte.
neyse yeni bölüm karşınızda haftada tek bölüm uzun yazmaktansa haftada 2 yada 3 bölüm atmayı uygun görüyorum umarım memmunsunuzdur.
bu bölümde kocaman bir süprizle karşınızdayım gelen kim tahmin edeniniz vardır.
bakalım neler olacak.
haa unutmadan + 18 devam ediyor bilginize
yorumlarınız ve voteleriniz çok çok teşekkür ederim.
seviliyorsunuz.... öpücükler.... sibel.....
&&&&&&&
tanrım.... aklımı koru....
daha önce sayısız kadınla beraber olmuştum ama hiç kimseyi sevmemiştim. sevişirken duygusuz bir pislik sert ve acımasız olduğumu söyleyen yüzlerce kadın olmuştu ama şimdi bacaklarının arasında olduğum kadın. her çığlık attığında onun canını yaktığımı düşünüyorum. ama geriye çekilmek istemiyorum onun kokusu tadı beni öldürüp cennetin varlığını ispatlıyor bana.
ama çok iyi biliyorum ki ben cennete gitmeyeceğim.
ama bu kadın benimle cehennemde bile olsa orası benim cennetten farksız olur.
''benim işte tamamen benimsin''
''kalk ne olur dayanamıyorum '' diye inlediğinde gözlerinin ta içinde kendimi gördüğümde çoktan karanlık çökmüştü kaç saattir bu yataktaydık. üzerinden kalkmış mıydım yada bacaklarının arasından çıkmış mıydım? hatırlamıyordum
üzerinde gelip giderken gözüm yerdeki kanlı çarşafa takıldı.
benim olduğunun artık tamamen bana ait olduğunun sonsuzum olduğunun tek kanıtı yerde duran kanlı çarsaftı. bakireliği benimdi ve bu onu daha çok sahiplenmeme neden oluyordu.
''dur ne olur '' diye çığlık attığında kendimi durduramamaktan korkuyordum.
''alex'' diye çığlık attığında daha fazla sert olmak istemesem de sertleşmeye başladığımı hissediyordum.
''yapamam duramam '' dedim nefes nefese ve uçurumdan yuvarlandığımda üzerine yığıldım.
omuzlarıma değen tatlı nefesi beni tekrar harekete geçirmeden üzerinden kalktım ama onu kollarımın arasında tutmak vazgeçmedim.
bir kadınla beraber uyumaktan nefret ederdim ama o yanımdan kalkmasın diye küçücük bedenine daha çok sarıldım.
''iyi misin'' diye sorduğumda mırıltılar halinde çıkan sesiyle kollarıma daha çok sarıldı.
''uyu meleğim sabah olduğunda karım olacaksın'' dedim beni duyup duymadığını bilmiyordum ve onu derin uykusunda bırakıp aşağıya indim. acil durumlar için her zaman yanımda yedek bir telefon taşırdım onu alıp hemen zeynel'i aradım
''abi her şey yolun da mı''
''desteye yerimizi söylemen dışında mı evet her şey yolunda'' dedim ona hala kızgındım ama şu anda bedenimde dolaşan hazdan sonra hiç bir şey umurumda değildi. hesabı sonra görecektim.
''abi ben affet yani o senin kardeşin diye ben''
''tamam zeynel kes daha önemli konular var '' dedim ve ona yapacaklarımızı anlattım ve sonrada sıcacık cırılçıplak yatan kadınımın koynunda ki ebedi yerimi aldım....
EZRA.....
uyan.....aç gözlerini.... dün olanlar... bir rüya değildi.... hayal değildi.... gerçekti tamamen gerçekti...
hayır kalkamıyorum... offffff her yerim ağrıyor. üzerimden tank geçmiş gibi
ahhhh o tank benim üzerimde olacaktı ki diye ciyakladı iç sesim
kapa çeneni sürtük
ben mi aa üstüme iyilik sağlık dün bütün gün adamın koynundan çıkmayan sensin ne var yok eline veren sensin ve sürtük olan ben miyim? bir düşün istersen
çeneni kapat artık sus iki dakka yaa
iyi be tamam sustum dedi ve beynimdeki sessizlik geri geldi.....
yanımda yatan adama baktığımda. ne kadar da masum görünüyordu. gerçekten de öyle olabilir miydi? onu tüm karanlığından arındırabilir miydim?
karanlığa alışınca gözlerin... aydınlık rahatsız eder seni. çünkü bir süre sonra karanlıkta görmeye hissetmeye başlarsın ve aydınlıktan nefret edersin.
ama bu adam isteyerek karanlığa adım atmamıştı. benden aydınlık istiyordu ve ben ona bu aydınlığı verecektim. her ne yapmış olursa olsun ben ona güvenmeyi seçiyordum.
''neden yanımda değilsin'' diyen o mahmur sese döndüm. dirseğinin üzerine doğrulmuş bana bakıyordu bende pencereden içeriye giren aydınlığı seyrediyordum. tek kelime etmeyince gelip arkamdan sarıldı lanet olsun çıplaktı. ve sabahları bile hem bu kadar yakışıklı hem bu kadar mükemmel hemde sert nasıl oluyordu bilmiyordum.
bildiğim tek bir şey varsa bizim hayatımız asla sıkıcı bunaltıcı bir hayat olmayacaktı.
''yatağa geri dönelim. seni istiyorum '' dediğinde üzerime giydiğim sabahlığımı kollarımdan sıyırdı. gün ışığında onun karşısında çıplaktım tamam çok olmasa da birazcık utanıyordum.
onu nefesi onun dudakları elleri parmakları tüm vücdumdayken nasıl utanmazdım ki hele bana yaptıkları. aynı anda hem delice canımı acıtırken aynı derece zevkten öldürüyordu beni.
o benden beter haldeydi uzun tırnaklarımı kollarına ve sırtına sapladığım da daha da sertleşiyordu
omuzlarında diş izlerimden oluşan çentikler vardı ve ben her çığlık atıp alex dediğimde o kontrolünü tamamen kaybediyordu ve bizim için saatlerce yatakta kalmak kaçınılmaz oluyordu.
''acıktım'' dedim hala üzerimdeydi. '' sende aç mısın?'' dediğinde omuzuma koyduğu kafasını kaldırıp en seksi sekilde gülümsedi
''açım evet açım hemde çok'' dedi ve harekete geçti. yemeğe aç olmadığını anlamıştım.
tanrım ayrılamıyorduk. dünden beri yataktan çıkmamıştık ve ben yine bitkin bir halde uyuyunca gözlerimi açtığımda gördüklerime inanamadım.
kahvaltı hemde baş ucumda. çayın üzerinde duman tütüyor ekmek kızartılmış. rüya mı bu derken banyonun kapısı açıldı ve o tüm heybetiyle altına bağladığı havluyla dışarı çıktı.
ağzım açık ona bakıyordum. allahım bu adamı hangi boş gününde yarattın ki neden ona bu kadar özen gösterdin. dışardaki erkeklere haksızlık değil miydi bu?
attığı kahkahayla kendime geldiğimde bana bakıp gülümsediğini gördüm.
''bu şaşkın hallerine bayılıyorum serçem '' dedi ve yanıma gelip ekmeğin üzerinde reçel koyup bana uzattı.
''ye hadi düğün günümüzde açlıktan bayılmanı istemiyorum'' dedi bense derin bir nefes aldım. yağmur ormanı kokusu burnuma gelip tatlı tatlı genzimi yakmaya başladığında yemek falan umurumda değildi.
bir dakika..... ne dedi o.... nasıl.... düğün günü mü ?
ısırdığım ekmek boğazıma takılınca
''sakin ol sevgilim bunda bu kadar şaşıracak bir şey yok'' dedi ama resmen benimle dalga geçiyordu gülüşü öyle ukalacaydı ki
''sen kendide misin allah aşkına kalk artık bu rüyadan'' dedim öksürük krizim geçince. söylediğim kelime ses tonum galiba canını sıkmıştı ki gülen yüzü solmuştu
''rüya yeni başlıyor serçem nerdeyse gelirler bence bir duş al'' dedi ve yanıma gelip darma dağınık saçlarımı kokladı
'' çünkü her yerin ben kokuyor'' dedi ve saçlarıma bir öpücük kondurup çıktı.
hemen saçlarımı kokladığımda gülümsedim evet sadece saçlarım değil her yerim tüm bedenim alex kokuyordu ve ben bundan şikayetçi değildim. ömür boyu da olmayacaktım.
banyoda ne kadar kaldım bilmiyorum ama sıcacık küvetin içinden çıkmak istemedim hiç ama yine acıkmıştım ve gidip yemek yemem gerekiyordu. üzerime havluyu alıp odama girdiğimde karşımda zeynel'i görünce küçük bir çığlık attım
''yenge afedersin'' dedi ve hemen başını eğdi.
''bana yenge demekten vazgeç zeynel adımı söyle '' dedim ve alex'in bağırmasıyla yerimde zıpladım.
''çık lan dışarı '' dediğinde zeynel hemen dışarı çıktı ama alex aşağıya indiğinde fena dayak yiyecekti.
''sen beni delirtecek misin ? kızım''
''ne yaptım ben haa nee'' diye bağırdım
''bide ne yaptım diye soruyor bu halde ne işin var lan zeynel'in karşısında haaa'' dedi koluma yapıştı canım zaten acıyordu bide o kolumu tutup canımı daha çok yakıyordu.
''dikkat etmediysen et ama zeynel bana bakmadı bu bir ikincisi boş bulundum nerden bilecektim zeynel'in odada olduğunu'' dedim ve kolumu ondan kurtarıp havluyu yere indirdim.
ahhhh lanet olsun odada yalnız diğildim ki ahhh ezra ahhhh
hemen yaptığım hatanın farkına vardım ve geri dönüp havluyu almaya çalıştım ama çok geç kalmıştım çünkü havlu alex'in elindeydi ve bakışları çıplak vücudumda geziyordu. bir adım atınca ellerimle göğsümü kattım ve havluya uzandım ama o elini geri çekti.
''benden utanıyor musun?'' tanrım ses tonu bu ses tonunu tanıyordum
''be... ben... ha... hayır'' dedim ama kekelemem tam tersini söylüyordu
''dün sabah gece hatta bu sabah o teninde ben vardım serçem her yerindeydim inan bana bundan sonra ki her gece de ben olucam '' dedi. allahım bu kadar yoğunluğu bedenimde ruhumda kalbimde kaldırmayacaktı artık düşüp bayılacaktım.
kapının çalınmasıyla korkarak hemen alex'in arkasına saklandım. o yaptığımdan memmun olmuş gibi arkasını döndü ve yüzümü avuclarının arasına alıp alnımdan öptü
''günün birinde bir kadın ve erkek tüm kavgalarına tüm geçimsizliklerine rağmen aileleri tarafından zorla evlendirmişler ama geçimsizlikleri devam etmiş ve kız babasının evine geri dönmüş. kızın babası'' dedi ve yatağımın üzerinde duran sabahlığımı bana giydirdi
''kızına çok kızmış damadını çağırmış ve kızı öyle kötü şeyler söylemiş ki kocası hakkında annesi dayanamamış ve kızının üzerini yırtmış. kız babasının ve abilerinin onu çıplak görmemekleri için hemen kocasının arkasına saklamış. kızın babası bizden utanıp sakınıp kocanın arkasına saklanıyorsan sen onu seviyorsun demektir kızım var git kocanla demiş'' dedi ve alnımı tekrar öptü
''birazdan kocan olucam ve sende benim karım olacaksın serçem '' dedi ve sabahlığımın önünü ilikleyip
''girin '' dediği anda kapı açıldı ve üç tane kadın içeri girdi ve tabi zeynel.
''abi sevgi hanım ve yardımcıları kuaför ve makyözler ayrıca '' dedi ve elindeki kocaman kutuyu alex'e uzattı
''buda yeni geldi seninkileri odana koydum'' dedi. kadınlar içeri girip makyaj masasına malzemelerini koyarken alex kutuyu yatağım üzerine koydu
''aşağıda görüşürüz serçem'' dedi ve bana göz kırpıp odadan çıktı.
''merhaba ezra hanım hazırlanmak için fazla zamanımız yok işe koyulalım.... kızlar'' diye seslendi ve ben daha ne olduğunu anlamadan beni makyaj masasına oturttular ve bundan sonrası süper sonik hızla ilerledi.
saçıma sarılan bigudiler tırnaklarıma yapılan manikür ve pedikürler yüzüme yaptıkları bir ton kadar makyaj ve saçlarıma taktıkları sayısız tokayla bir saatin sonunda
''harika görünüyorsunuz ezra hanım. mutluluklar ''diyen kadın masa makinesini katlayıp çantasına koydu çıkıp gitti tabi diğerleride.
nesim güzelse daha gelinliğimi bile giymemiştim...
ahhh tanrım gelinlik. diye mırıldandım ve kocaman beyaz kutunun kapağını açtım. dantel uzun kollu helen tarzı bir gelinlikti bu.
ne saçma kimbilir kim beyenmişti bu gelinliği. evleniyordum ama alex bana bir evlenme teklifi bile etmemiş cevap istememişti. ailem yoktu. kimsem yoktu. gerçi alex'in de kimsesi yoktu ama neyse.
hazır mıydım böyle bir şeye ? sonumuz olur mu derken sonsuzluk için yemin edecektim birazdan.
gelinliğimi tutup kaldırdığımda etek kısmının çok kabarık olmamasına sevinmiştim. mükemmel bir gelinlikti.
içim mutlulukla taşması gerekirken biraz da olsa içimdeki burukluğu atamıyordum.
hiç bu günün hayalini kurmamıştım ama böyle olmasınıda istememiştim
annem yok babam yok artık hiç kimsem yok bari teyzem olsaydı yanımda ama oda yok
''serçem'' diyen sesle kendime geldim
''hazır mısın?''
''gelsene'' dedim alex'e
''sen neden ağlıyorsun ne oldu söyle '' bir dakika telaşlı mıydı o sesindeki tona bakılırsa paniklemiş gibiydi. ve o söyleyene kadar ağladığımı fark etmemiştim bile.
''söyle serçem ne oldu anlat bana''
''alex ben...'' dedim ama lafa nasıl başlayacağımı bilmiyordum
''sakın.... sakın serçe'' dediğinde ona hayır evlenmiyorum diyeceğimi mi sanmıştı acaba
''seni seviyorum seni öyle çok seviyorum bazen aptalca şeyler yapıyorum bundan sonra yapamayacağım diyemem üzgünüm. ne kadar huzur diye delirsende biz asla sukunetle bir hayat geçirmeyeceğiz hep diken üstünde olup uçurumun kenarındaymış gibi bir hayat süreceğiz birbirimizden asla sıkılmayacağıza eminim. karanlıkla baş etmenin bir yolunu buluruz yeterki hep elimi tut'' dedim ve elini tuttum. tanrım gözleri dolmuş gibiydi. ilk yeminlerimizi ediyorduk
''sana öyle aşığım ki nefesimi nefesine katasım geliyor varlığın cennet yokluğun cehennemin kör kuyuları. seninle açlığa tokluğa varlığa ve yoksulluğa acıya ve sevince mutluluğa ve üzüntüye herşeye varım alex sonuna kadar varım'' dediğimde gözlerimden akan yaşlar onunda gözlerinde vardı.
''sabırsızlanıyorum serçem çabuk gel aşağıya'' dedi ve elimi öpüp gitti
bende hemen gelinliğimi giydim. ve aynada kendime baktığımda işte şimdi mükemmel oldun dedim kendi kendime. aşağıya biraz zor inmiştim çünkü giydiğim ayakkabı fazla topukluydu ve benim ömrü hayatımda giyip giyeceğim tek topuklu ayakkabı olarak tarihe geçmişti.
aşağıda kimsecikler yoktu sap gibiydim.
''alex'' diye bağırdım ama o sırada kapı çalınca
''hemen geliyorum serçem kapıyı açar mısın zeynel nikah memurunu getirecekti '' dedi bende gelinliğimin eteğini kaldırıp kapının kulpunu aşağıya indirdim ve nikah memuruyla zeyneli içeriye davet etmek istedim ama gelen onlar değildİ.
rüyalarımdan tanıyordum onu. ve ilk kez karşılaşıyorduk. ve buraya kadar gelmesinin tek bir nedeni olabilirdi.
yeni yeni kazandığımız aydınlığımızı zifiri karanlığa çevirmek için
cehennem yürüyordu salonumuzda
cenneti ayaklarının altına almış yürüyerek buraya kadar gelmişti
ve cehennem üç harfliydi...... USO....