ÖLÜM YILDIZI

By Svpethit

446K 22.9K 1.5K

Zaman ilerliyor. Her dakika, zihnimin kanlı rahminde bir intihar doğuyor. Şeytan gülümsüyor. Ben seyrediyorum... More

Ölüm Yıldızı
1.BÖLÜM: "YÜZLEŞME''
2.BÖLÜM: "SÖNMÜŞ RUH''
3.BÖLÜM: "ZİYARET"
4.BÖLÜM: "EV"
5.BÖLÜM: "AİLE"
6.BÖLÜM: "MİSAFİR"
7.BÖLÜM: "HAZIRLIK"
8.BÖLÜM: "OKUL"
9.BÖLÜM: "BEKLENMEYEN"
10.BÖLÜM: ''TANIŞMA''
11.BÖLÜM: ''NORMAL''
12.BÖLÜM: ''DUYGULAR''
13.BÖLÜM: ''YAĞMUR''
14.BÖLÜM: ''SEVGİLİ''
15.BÖLÜM: ''PARTİ''
16.BÖLÜM: ''ÇOBAN YILDIZI''
17.BÖLÜM: ''KAHVALTI''
18.BÖLÜM: "DÜŞÜNCE"
19.BÖLÜM: ''HASTA''
20.BÖLÜM: ''SARHOŞ''
21.BÖLÜM: ''YENİ OKUL''
22.BÖLÜM: ''YOLCULUK''
23.BÖLÜM: ''DENİZ FENERİ''
24.BÖLÜM: ''KAYIP''
25.BÖLÜM: ''EZİYET''
26.BÖLÜM: ''GEÇMİŞ''
28.BÖLÜM: ''SIRLAR''
29.BÖLÜM: ''ANLAŞILMAYAN''
30.BÖLÜM: ''KORKU''
31.BÖLÜM: ''KAPALI KUTULAR''
32.BÖLÜM: ''KARMAŞA''
33.BÖLÜM: ''CEHENNEM''
34.BÖLÜM: "UMUT"
35.BÖLÜM: "TÜKENİŞ"
36.BÖLÜM: ''SAVRULUŞ''
37.BÖLÜM: ''DİKENLİ TELLER''
38.BÖLÜM: ''SAKLI''
39.BÖLÜM: ''TEKERRÜR''
40.BÖLÜM "MAZİ"
PS
41.BÖLÜM ''ANILAR'' PART:1
42.BÖLÜM "ANILAR" PART 2
43.BÖLÜM: ''ZİHİN YANILSAMASI''

27.BÖLÜM: "BOŞLUK"

7.8K 498 28
By Svpethit

Beni tanımasını istemiyordum.

Beni tanırsa, zayıf yanlarımı da öğrenmiş olacaktı. Beni tanırsa, kendime bile cevaplayamadığım soruları soracak ve benden cevaplar bekleyecekti. Cevabını bulamadığım sorular...

Hastaneden çıktığımdan beri diken üzerindeydim. Her an birinin öğrenme korkusuyla yaşıyordum. Merak edeceklerdi. Neden yaptığımı, neden hayatıma son vermek istediğimi...

Hayatıma son vermek istemiştim çünkü öyle olması gerekiyordu. Benim cevabım buydu. Benim için yeterliydi ama karşımdaki kişi daha fazla cevap arayacaktı ve ben bu cevapları vermekten kaçarak geçiriyordum zamanımı. Korkuyordum.

Cebimde titreyen telefonumla beraber, ne zaman aktığını bilmediğim göz yaşlarımı elimin tersiyle silip, aramayı cevapladım.

''Buyurun?'' dedim, pürüzlü çıkan sesimle. Boğazımı temizleyip, karşımda ki kadını dinlemeye devam ettim. Hastane görevlilerinden biriydi ve genelde bana ulaşmak için tek bir numaradan ararlardı.

''Kıvanç Bulut'un babasına ulaşamıyoruz ve kimi arayacağımızı bilemedik.'' dedi, telaşla.

''Bir şey mi oldu?'' dedim. Kıvancın ismini duymamla, içimde ki suçluluk duygusu tekrar kendini göstermeye başlamıştı. Onu ziyaret etmiyordum. Uzun bir süredir...

''Hastaneye gelebilir misiniz? Kendini tuvalete kapattı ve çıkmıyor.''

''Ne? Neden?''

''Bilmiyoruz, bur-''

Kadın sözünü bitirmeden, telefonun diğer ucundan başka insanların sesleri gelmeye başladı. Telefonu kapatmadan yoldan geçen bir taksi bulmaya çalışıyordum. Telefonu yere düşürmemek için sımsıkı tutuyordum. Ellerim titremeye başlamıştı. Ağlamamak için alt dudağımı dişlerimin arasına almış, hala kadından cevap bekliyordum.

''Orada mısınız?'' dediğimde, karşıdan gelen bir kaç hışırtıdan sonra telefon kapanmıştı.

Kahretsin.

Kaldırım kenarında duran boş bir taksi bulduğumda koşarak yanına gidip, kapısını açmaya çalıştım ama kilitliydi. Camına tıklattığımda içeride ki adam kafasını yasladığı koltuktan doğrulup bana baktı. Tekrar cama tıklattığımda, camı indirip kaşlarını kaldırarak bana baktı.

''Lütfen, acilen gitmem gereken bir yer var. Beni götürebilir misiniz?''

''Şu an çalışmıyorum.''

''Bakın, arkadaşımın durumu iyi değil. Gitmem gerek.''

Sesim o kadar titriyordu ki, konuşmakta bile zorlanıyordum. Ona bir şey olmamalıydı.

Adam en sonunda kafasını sallayıp, kilitli olan kapıyı açtı. Hızla ön koltuğa oturup, adresi verdim. Yüzümde ki telaştan anlamış olsa gerek, taksici arabayı hızlı sürüyordu. Ön koltukta öne eğilip, yüzümü avuçlarımın içine alıp, uzun bir süre öyle bekledim.

Ben ne yapmıştım böyle? Bana ihtiyacı olduğunu bilmeme rağmen onu yalnız bırakmıştım. Nasıl bir insan böyle bir şeyi yapardı? Nasıl bir insan arkadaşını göz görerek ölüme bırakırdı?

Kötü biriydim ben. Sadece kendini önemseyen, bencil biriydim.

''İyi misin?''

Taksici kısa süreliğine bana dönüp, kaşlarını çattı. Ellerimi yüzümden ayırıp, hafifçe kafamı salladım.

''İyiyim.''

Değildim. İyi değildim. Bunu söylemekten sıkılmıştım. İnsanlara aynı cevabı vermekten o kadar sıkılmıştım ki, ''İyi misin?'' sorusu bana saçmalıktan ibaretmiş gibi geliyordu.

Ağzımdan çıkan kelimelere inat göz yaşlarım yanaklarıma doğru yol almaya başladı.

Hastanenin önünde durduğumuzda taksiden hızla çıkarak, hastaneye doğru koşmaya başladım. Parasını ödemediğimi biliyordum ama koşmam gerekiyordu. Koşuyordum ama sanki hiç yol kat etmiyordum. Koşuyordum ama sanki yetişemeyecekmiş gibi hissediyordum.

Merdivenlere ikişerli şekilde tırmanırken, nefesimi kontrol etmeye çalışıyordum. Ciğerlerim yanmaya başlamıştı. Kıvancın odasının olduğu kata geldiğimde hızımı daha da arttırarak, kapısının önünde ki kalabalığı geçmeye çalıştım. Odasına girdiğimde, banyodan çığlık sesleri geliyordu.

Bu çığlıklar, dışarıdan bakıldığında delirmiş bir insanın bağırışları gibi geliyor olabilirdi ama duyabiliyordum. Yardım istiyordu.

Ağlamamı bir türlü durduramıyordum ve bacaklarım ayakta duramayacak kadar titriyordu.

Kapının önüne koştum. Sesimin çıktığı kadarıyla bağırmaya başladım.

''Kıvanç! Yalvarırım aç kapıyı. Bak ben geldim.''

Bağırıyor aynı zamanda kapıyı tekmeliyordum. Görevliler geriye çekilmiş, beni izliyorlardı. Onlara dönüp, ''Buranın anahtarı yok mu?'' dedim.

''Yedek anahtarlar kayıp.''

''Kapıyı kırmak bu kadar zor mu?''

Bağırmamla beraber hepsinin kaşları çatıldı ama şu an düşünmekte zorlanıyordum. Kime saldıracağımı bilemiyordum.

Tekrar kapıya dönüp, alnımı kapıya yasladım.

''Kıvanç, lütfen konuş benimle.''

Kapının ardından gelen iniltiden sonra, Kıvancın sesini duymamla gözyaşlarım mümkünmüş gibi daha da artmıştı.

''Eftelya?'' dedi, kısık sesiyle.

''Kıvanç? Kıvanç iyi misin? Yalvarırım aç kapıyı. Yalvarırım.''

''Midem bulanıyor.''

''Ne? İlaç mı içtin? Kıvanç? Ne kadar oldu içeli? Kıvanç, aç kapıyı!''

''Ulaşamıyorum. Çok fazla acıyor.''

Tek elimle ağzımı kapatıp, geriye birkaç adım atıp, görevlilere döndüm.

''Kapıyı açamıyor. Bir şeyler yapın. Hastaneye gitmemiz lazım.''

Görevlilerden biri kapıya tekme atıp, açmaya çalıştı ama başarısız oldu. Geriye dönüp, etrafı inceledikten sonra yatağın yanında ki demir sandalyeyi alıp kapının kulpuna doğru savurdu. Kapının kilidi yerle buluşurken, kapı açılmış, Kıvanç korkmuş gözleriyle bize doğru bakıyordu. Onun yorgun bedenini, korkmuş gözlerini görmemle bacaklarımı zorla hareket ettirip, yanına koştum. Dizlerimin üstüne çökerken, yüzünü ellerimin arasına almış, zoraki gülümseye çalışıyordum.

''Kustun mu? Kıvanç, ne kadar içtin?''

Kıvanç da benimle beraber ağlarken, yanında ki boş ilaç kutusunu gösterdi.

''Neden?'' dedim, titreyen sesimle.

''Olmuyor. Yapamıyorum.''

Elimin tersiyle gözyaşlarımı silip, Kıvancı yaslandığı duvardan ayırıp, duşakabinin yanına götürdüm.

''Kusman gerek.''

Bu sırada tekrar arkama dönüp, ''Ambulans çağırın!'' diye bağırıyordum. İnsanlar telaşla bize bakıyordu.

''Olmuyor.''

Kıvanca bakıp, dudaklarını aralayıp, parmağımla kusmasını sağlamaya çalışıyordum.

''Eftelya, olmuyor.''

Kıvancın ağlaması şiddetlenirken aynı zamanda ''Olmuyor.'' diye bağırıyordu.

Aşağıdan gelen ambulansın sesini duymamla, hafifçe gülümsedim.

''Ambulans geldi, bir şey olmayacak. Ben yanındayım.'' dedim.

''Çok fazla acıyor.''

İniltileri güçlenirken, elinin tersiyle ağzını kapatmış, derin nefesler alıyordu.

''Biliyorum. Biliyorum ama dayanman lazım.''

Ambulans görevlileri, olduğumuz kata gelip, Kıvancı alırken, bende ilaç kutusunu yanıma alıp peşlerinden koşmaya başladım. Ambulansa bindiklerinde, bende binmek için hamle yapmıştım ama beni geri çevirmişlerdi.

Kıvancın gözleri kapanmak üzereyken, hala bana bakmak için zorluyordu kendini. Ambulansın kapısı kapanmadan önce ona doğru bağırdım.

''Hemen arkanızda olacağım. Orada olacağım, merak etme.''

Arkamdan gelen korna sesiyle, arkama dönerek beni bırakan taksiciye baktım. Eliyle gelmemi işaret edince, minnettar gözlerle ona baktım. Ön koltuğa binerken telefonum tekrar titremeye başladı. Annemden gelen aramayı titreyen ellerimle cevaplayıp, telefonu kulağıma götürdüm.

''Eftelya, okulda değilsin yine.''

''Anne.'' dedim, ağlayarak. İnanması güçtü ama ilk defa anneme karşı sesim bu kadar güçsüz çıkmıştı.

''Eftelya? Ne oldu?''

''Kıvanç... İlaç içmiş. Çok fazla. Hastaneye gidiyoruz.''

''Ne? Neden yapmış bunu?''

''Anne, bilmiyorum.''

''Tamam, sakin ol. Sizin hastanenin yakınında olana götürüyorlar muhtemelen. Geliyoruz bizde.''

Görmediğini bildiğim halde kafamı sallayıp, telefonu kapattım. Ambulansın arkasından ışıklarda durmadan ilerliyorduk. Kafamı taksiciye çevirip, ''Ölmesini istemiyorum.'' dedim.

''Ne?''

''Kendini öldürmek istedi.''

''Sakin ol. Eminim iyi olacaktır.''

''Bunu öylesine söylüyorsun.''

Kafamı iki yana sallayıp, bir an önce hastaneye varmayı diledim. Çok geçmeden büyük bir hastanenin önünde durduğumuzda, Kıvancı sedyeyle beraber indirip, acil bölümünün kapısından içeriye soktular. Titreyen telefonumu umursamadan, peşlerinden koşmaya devam ettim. Acildeki doktorlardan birkaçı yanına giderken bende yanlarına gidip, olanları anlatmaya çalıştım.

Yanıma aldığım, Kıvancın içtiği ilaç kutusunu doktora doğru uzattım.

''Bundan. Bundan içmiş, Çok fazla.''

Doktor elimde ki kutuyu aldıktan sonra kafasını sallayıp görevlilere işaret verdi. Kıvancı tekrar başka bir yere götürmek için harekete geçtiler. Derin bir nefes alıp, artık ayakta duramayacak olan bacaklarımı koltuklara yönlendirdim.

Gözlerim ağlamaktan yanmaya başlamıştı. Kulaklarım uğulduyordu. Birilerinin adımı söylediğini duyabiliyordum ama sesler kesik kesik geliyordu. Ellerim uyuşmuştu sanki. En son böyle hissettiğim de kendi ölümümü bekliyordum ve şimdi... Kıvanç benim yüzümden ölebilirdi. Ben yanında olamadığım için ölebilirdi.

Annemin yüzü görüş alanıma girdiğinde akmayı bırakan göz yaşlarım istemsizce tekrar kendini göstermişti.

Annem bir şeyler söyleyip, ellerimi tutuyordu ama onu duyamıyordum. Bütün sesler boğuk bir şekilde ulaşıyordu kulaklarıma. Başıma saplanan ağrı, tüm vücuduma yayılırken, korkuyla endişe beynimi ele geçirmiş, dış dünyayla bağlantımı kesmeme sebep oluyordu. Suçluluk duygusu, içimde ki tüm duyguları bir kenara itip, kara bir duman gibi kaplıyordu bütün hücrelerimi. Bu koltukta bekledikçe, yavaş yavaş tükeniyormuş gibi hissediyordum.

''Eftelya.''

Bakışlarım zeminden ayrılıp, annemi bulduğunda arkasında duran babama baktım. Gözlerinde ki endişe korkmama sebep oluyordu. Ağlamaya devam edersem, tekrar hastaneye yatmam konusunda ki düşünceleri güçlenecekti. İyiymiş gibi davranmam gerekiyordu.

''Kıvanç ilaç içmişti ve b-ben onu hastaneye getirdim.''

Babama bakıp, zoraki bir şekilde gülümsedim.

''Ben, iyiyim. Siz endişelenmeyin. Anne, Kıvancı iyileştirebilirler değil mi?''

''Evet, güzelim. Tabii ki yapabilirler.''

Kafamı sallayıp, tekrar arkama yaslanıp, titrememi bastırmaya çalıştım. Titrememem gerekiyordu. Kriz geçirmek yoktu. Olmayacaktı.

Bedenim kavruluyormuş gibi hissediyordum. Her an birinin çıkıp bana bağırmasını bekliyordum. Beni suçlamasını, tüm olanlardan beni sorumlu tutmasını istiyordum. Birinin bunu yüzüme çarpmasına ihtiyacım vardı. Suçlusu bendim.

''Arkadaşının babasını aramadılar mı?''

Annem gözlerini bana çevirdi. Babası...Umurunda bile değildi. Bu benim bile canımı yakarken, Kıvanç kim bilir ne durumdaydı ve ben onu yalnız bırakmıştım. Kendime sürekli bunu söyleyip durmuştum ama yanına hiç gitmemiştim.

Tek elimde, kolumu tutarken, fark etmeden koluma bastırdığım tırnaklarımın acısını yeni hissetmeye başlamıştım. Tırnaklarımı bastırdığım yerlerden birkaçı kanamıştı ama büyük bir yara değildi. Annemin görmemesi için kazağımı aşağıya indirip bu defa dudaklarımı ısırmaya başladım. Olmuyordu, vakit geçmiyordu. İçimdeki korku geçmiyordu.

Babam bizim yanımızdan uzaklaşıp, telefonundan birini aradığında gözlerimle onu takip ettim. Arada gözleri beni buluyordu. Çok geçmeden telefonu tekrar cebine atıp, yanımıza geldi.

''Benim birkaç işim var, Eftelya eminim arkadaşın iyi olacaktır. Merak etme.''

Kafamı sallayıp, tekrar zorla gülümsedim. Babam yüzüme birkaç saniye bakıp, yanımızdan ayrılmadan önce annemle konuştuktan sonra, koridorda gözden kayboldu. Hava kararmaya başlamıştı ve hala dışarı çıkmamışlardı.

''Bu kadar süredir ne yapıyorlar?''

''Midesi yıkanmıştır, az sonra ayrı odaya alırlar.'' dedi, annem gülümseyerek.

Uzun süredir çıkmamaları Kıvancın iyi olduğu anlamına geliyordu. Yani, yaşıyordu.

Bir saate yakın orada oturup, gözlerim kapıda öylece beklemiştim. Sonunda Kıvancı çıkardıklarında ayağa kalkarak yanına gittim ama yüzümde ki gülümsemeyi bozan kapalı olan gözleriydi.

Tereddüt ederek, ''Neden gözleri kapalı?'' dedim.

''Uyuyor ve yorgun. Neyse ki çok fazla beklememişsiniz. İlaçlar tam olarak kana karışmadan midesi yıkandı. Serum takacağız ve biraz dinlenmesi gerek. Ayrıca, hasta için bir psikolojik tedavi gerekebilir.'' dedi, başında duran kadın.

''O zaten rehabilitasyon merkezinde kalıyor.'' dedim, yüzümü buruşturarak.

Kadın, ''Bunu Doktor'uma ileteceğim.'' dedikten sonra, tekerleri sürüyerek, Kıvancı asansöre doğru götürdü. Derin bir nefes alıp, anneme döndüm.

''O, iyi.''

''Sana söylemiştim.''

''Bizde yukarı çıkalım. Beklemek istiyorum.''

''Saat geç oldu. Yarın tekrar uğrarız.''

Kaşlarımı çatıp, kafamı iki yana salladım.

''Anne, sen gidebilirsin. Burada bekleyeceğim. Endişelenme, buradan ayrılmam.''

''Seni yalnız bırakmak istemiyorum.''

Tam ağzımı açmışken arkamdan gelen sesle, kaşlarımı çatıp, arkama döndüm.

''Siz endişelenmeyin, ben kızınızın yanında bekleyebilirim.''

Giray'ın burada ne işi vardı?

''Giray?''

Giray yanıma gelip, gülümseyerek bana baktı. Tekrar anneme dönüp, ''Ben arkadaşıyım. Ben Eftelya'yı bekleyebilirim.''

Annemin yüzüne rahatlamış bir ifade yayılırken, kaşlarım tekrar çatıldı. Annem daha önce tanışmadığı birine asla güvenmezdi. Bir süre boyunca hareketlerini izlemesi gerekirdi ve Giray'ı ilk kez görüyordu. Bu ifade de neydi?

''Pekala. Eftelya, kendine dikkat et güzelim.''

''Hoşçakal.''

Annem koltuğun üzerinden çantasını alıp, asansöre ilerlerken, Giray'a dönüp kaşlarımı havaya kaldırdım.

''Senin ne işin var burada?''

''Sen iyi misin? Gözlerin kızarmış.''

''Giray, burada olduğumu nereden biliyorsun?''

''Ben hastaneye gitmiştim,'' dedikten sonra bir süre bekledi. ''Orada konuşuyorlardı ve ben de kulak misafiri oldum. O çocuktan bahsediyorlardı ve senin yakın arkadaşın olduğunu biliyordum. Şansımı en yakın hastanede denedim. Burada olmasaydınız, seni arayacaktım zaten.''

Kaşlarımı çattım.

''Neden bu kadar uğraştın?''

''Seni yalnız bırakmak istemedim.''

Titrek bir nefes alıp, elimin tersiyle gözlerimi ovuşturdum.

''Kıvancın yanına gitmeliyim.'' dedikten sonra, asansöre yönelip, bir üst kata çıkmak için içeriye girdim. Giray da arkamdan gelirken asansörün kapısını elimle tutup içeriye girmesini bekledim. Düğmeye basıp, bir üst kata çıktım. Hangi odada olduklarını bilmiyordum. Bu yüzden kat görevlisine sormayı tercih ettim. Bu gece tek bir hasta getirildiği için bulmam zor olmamıştı. Odasının kapısı hafif aralıktı.

İçeriye girdiğimde, Kıvanç hala uyuyordu. Göz altlarında ki çöküklük gözümden kaçmamıştı. Kaşları hafif çatık bir şekilde uyuyordu. Yanında ki koltuğa oturup, bir süre yüzünü inceledim. Sürekli kendimle ve Arel ile uğraşıp durmuş, onu unutmuştum. Benim hayatım buydu. Benim hayatım Kıvançtan ibaretti ve ben gerçek hayatımı terk edip, hayal dünyama öylece atlayamazdım. Arel'den uzaklaşmalıydım. Her ne kadar bana iyi gelse de ondan uzaklaşmalı ve kendi hayatıma dönmeliydim. Nasıl yapacağımı bilmiyordum. İşe yarayacak mıydı, onu bile bilmiyordum ama bir yerden başlamam gerekiyordu. İnsanları hayatıma sokmak iyi bir fikir değildi. Çok fazla sır ve çok fazla acı vardı. İnsanlara bunu yansıtmak istemiyordum. Ya da birilerinin gelip bana kendi benliğimi unutturmasını istemiyordum. Ben ve Kıvanç vardık. Bu böyle olmalıydı.

Arkama yaslanıp, Giray'a baktım.

''Sen gidebilirsin. Beklemek zorunda değilsin.''

''Kalmak istiyorum.''

''Giray, lütfen. Uyandığında onunla yalnız kalmak istiyorum.''

''Annene, sana göz kulak olacağımı söyledim.''

''Haberi bile olmaz. Lütfen?'' dedim, yüzümü buruşturarak.

Giray ellerini saçlarının arasından geçirip, sıkıntılı bir nefes verdi.

''Pekala ama bir sorun olduğunda ilk beni arayacaksın.''

Kafamı sallayıp, ayaklarımı öndeki sehpaya yaslayıp, dizlerimi kendime doğru çektim. Çenemi dizime yaslayıp, Giray'a hafifçe gülümseyip el salladım.

Giray son bir kez yüzüme bakıp, kapıdan çıktığında arkama yaslanıp, bir süre gözlerimi kapalı tuttum.

Eğer şu an Kıvanç burada yatıyor olmasaydı, şu an yanımda olmasaydı kendimi asla affetmezdim. Affedemezdim. Bu olayla birlikte ne kadar kötü biri olduğum açıkça ortaya çıkmıştı. Ellerimi saçlarımın arasından geçirip, bir süre öyle bekledim. Işık gözlerimi ağrıtıyordu. Ayağa kalkıp, küçük adımlarla ışıkları kapatmaya gittim. Tüm ışıklar kapandığında, odanın içini aydınlatan sadece ay ışığı olmuştu. Kıvanç geceleri ay ışığının odasına yansımasını severdi. Şu an uyanık olmasını çok isterdim. Belki de hayatında ki tek neşe kaynağı buydu. Geceleri beklemesinin sebebi buydu. Ay ışığı onun hayatında ki tek aydınlıktı.

***

''İnsanlar acımasız değil mi?''

Kulaklarıma ulaşan boğuk sesle beraber gözlerimi aralayıp, etrafıma bakındım. En son ışıkları kapattığım için odanın içi karanlıktı ve ay kaybolmuştu.

''Korkma.''

Sesi takip ettiğimde bakışlarım pencerenin önünde duran Arel'e kaydı. Elleri ceplerinde öylece dışarıyı izliyordu.

''Sen neden buradasın?''

''Sen neden buradasın?''

Başını pencereden ayırmadan, benim söylediğimi tekrar etti.

''Arel?''

Arel bakışlarını bana çevirip, tüm soğukluğuyla bedenimi inceledi. Dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme belirirken, bende onunla beraber gülümsedim. Elini bana doğru uzatıp, eline baktı. Tek elimi onun avucunun içine bırakıp, beni kendine çekmesine izin verdim. Arkamda duran cama yaklaşıp, pencereyi yavaşça açtı. Pencereyle arasında kaldığımda, nefesini yüzümde hissedebiliyordum.

''Bana güveniyor musun?'' dediğinde, başımı hafifçe aşağı yukarı salladım.

Arel'in boğuk kahkahası tekrar kulaklarımı doldururken, dudaklarını şakaklarıma bastırıp, kulağıma doğru yol aldı.

''Güvenme.''

Kendini benden uzaklaştırıp, eliyle bedenimi ittiğinde ne olduğunu anlayamamış, yüzümde hissettiğim rüzgarla beraber aşağıya düşüyordum.

***

Hızla gözlerimi aralayıp, etrafıma bakındım. Etraf karanlıktı ve rüyamda ki gibi ay gökyüzünde gözükmüyordu. Tek elimle yüzüme düşen saçlarımı arkaya atıp, ayağa kalktım. Kıvanca baktığımda kolunda ki serumun çıkarılmış olduğunu gördüm. Yan dönmüş, hala uyuyordu. Üzerime montumu giyip, koridora çıktım. Susuzluktan damağım kurumuştu. Koridorda kimse gözükmüyordu. Montumun önünü kapatıp, asansöre ilerledim. En aşağı kata inip, hastanenin kantinine doğru ilerledim. Cebimdeki parayı çıkarıp, su aldım. Tek içişte tüm suyu bitirmiştim. Bu susuzluk biraz da kabusun etkisindendi.

Adımlarımı bahçeye yönlendirip, boş banklardan birine oturup dizlerimi kendime doğru çektim. Alnımı dizime yaslayıp, gözlerimi kapattım. Soğuk havayı ciğerlerime doldurdum. Hava rüzgarlı olduğu için şanslı sayılırdım. İyi gelirdi, her zaman.

''Bu gece yanımda olacaktın.''

Arkamda duyduğum sesle yerimde sıçrayıp, ayağa kalktım. Göğsüm hızla inip kalkıyordu.

''Arel?''

''Bu gece yanımda olacaktın.''

Kaşlarımı çatıp, etrafıma bakındım. Rüya değildi, öyle değil mi?

''B-ben... Benim işlerim vardı. Kıvanç,'' dedikten sonra bir süre bekleyip, Arel'in yüzüne baktım.

''İyi misin?'' dedim. Gözleri kızarmıştı.

''Evet, sen?''

''Evet.''

Şu an ikimizde yalan söylüyorduk ama ikimiz de bunun gerçek olup olmamasını umursamıyorduk. Gerçeklerden kaçıyorduk yine. Her zaman yaptığımız gibi.

Ben tekrar oturduğum banka yönelirken, Arel de yanıma oturmuş kafasını arkaya yaslamış bana bakıyordu. Şu anda tıpkı bir çocuğa benziyordu.

''Arkadaşın iyi mi?''

''Sen nereden biliyorsun?''

Arel gülerek kafasını iki yana salladı.

''Çok soru soruyorsun.''

''Bu normal değil mi? Benim hakkımda çok fazla şey biliyorsun ve benim senin hakkında bildiğim şeylerin sayısı çok az. Beni nereden tanıyorsun?''

''Okulda tanıştık işte.''

''Hayır. Daha öncesini de biliyorsun.''

Arel gözlerini gözlerimden ayırmıyordu.

''Neyi biliyorum mesela?''

''Sen,'' Yutkunup kaşlarımı çattım. Arel hala yüzüme bakarken tek eliyle sağ bileğimi tutup, kazağımı yukarı çıkardı.

''Bunu mu?'' dedi, gözleriyle bileğime bakarak. Elimi onun elinden kurtarmak istiyordum ama şu an bunu yapamayacak kadar güçsüz hissediyordum kendimi.

Baş parmağını bileğimde ki çizginin üzerinde hafifçe gezdirdi.

''Neden kendini öldürmek istedin?''

Ağzımı konuşmak için açamıyordum. Cevabını bilmediğim sorulardan bir tanesi de buydu. İşte tam da bu yüzden insanlardan kaçıyordum. Sorular ve bilinmez cevapları.

''Sen acı çekiyorsun, değil mi?''

Arel vazgeçmeden bana sorular soruyordu ve ben öylece ona bakıyordum. Bahçede sadece biz vardık ve gözlerimizi ayırmadan birbirimize bakıyorduk.

''Ben sana bunu yapamam. Sen zaten çoktan paramparça hale gelmişsin.'' dedi, sessizce.

Neden bahsediyordu?

''Neyi yapamazsın?'' dedim, zorlukla çıkan sesimle.

''Ölmek istedin mi gerçekten?'' Yine ve yine cevapsız bir soru daha. ''Cevap veremiyorsun.''

Gözlerimi kapatıp, tekrar yutkundum.

''Benim hayatım bu.'' dedim, sessizce. ''Ben yanında olmak isteyeceğin biri değilim.''

Kelimeler ağzımdan benden izin almadan çıkıyordu.

Arel gülümseyerek yüzüme baktı.

''Çoban Yıldızı özeldir, bunu bilmiyor musun?''

Yüzümde belli belirsiz bir ifade belirirken, Arel tekrar konuşmak için dudaklarını araladı.

''Ama bu hikayede ki çoban, ben değilim.'' dedi, sessizce. Gözlerimden hiç ayrılmayan gözlerini kapatan göz kapakları olmuştu. Kafası hala bana dönüktü ama gözlerini açmıyordu. Bir şey söylemeden ona bakmaya devam ettim. Hikayenin yıldızı ben değildim, bunu biliyordum. Hatta bir hikayem bile yoktu ve ondan hikayenin çobanı olmasını beklememiştim.

Ayağa kalkmasını izledim. Montunun önünü kapatıp, ellerine cebine sokarken tekrar gözlerini gözlerimle buluşturdu.

''Kendine dikkat et, Çoban Yıldızı.''

Yüzümde beliren gülümseme, titreyen alt dudağım yüzünden kötü gözüküyor olabilirdi ama gülümsemem gerekiyordu.

Arel arkasını dönerek, arabasına yöneldi. Bekletmeden arabayı çalıştırıp, gözden kayboldu. Gitmişti. Birilerinin gitmesine alışmıştım ama neden şu anda hissettiğim şey, alıştığım bir duyguya benzemiyordu?

Continue Reading

You'll Also Like

115K 8.4K 87
Öğretmen ama AŞKA ÖĞRENCİ (Texting) • Anaokulu öğretmeni olan Beyza yoğun bir sene geçirdiği için yeni dönemde dinlenmek için görev değişikliği yapmı...
1.6M 86.8K 47
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
149K 10.2K 19
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
1.3M 47.9K 52
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...