KATİLİM vol:1 and vol:2

By s1i2b3e4l

958K 41.8K 3.3K

çünkü alex'e deliler gibi aşık da olsam onun karanlığıyla baş edemezdim kaybolurdum o karanlıkta oysa ben ayd... More

bölüm 1.
Bölüm 2
BÖLÜM:3
Bölüm 4
şafak. korku.panik.aci.
acımasız
alexsi
kapı
yalvarışlar
tekrar deneyiniz
av
çıldırış
yalvarış
gidiş
...ALEX...
fırtına
o benim
hayal ve gerçek
resim
katil ve maktül
yanlış.
karanlık
kavuşma
yaralı
bingooooo
hoçakal
3 yıl sonra
elbise
ay ve Güneş
korkulan...
...zor...
KATLİAM
acı
ızdırap
su taşı
düello
ölüm. kalım
azat
uçurum
plan
sarhoş
ayık
söz ver..... + 18 içerir:)))
mutluluk
Adsız Bölüm 45
röportaj
Adsız Bölüm 48
ŞOK.ŞOK.ŞOK
hata....
yasaklar
yolun sonu
...can bonomo....
ihanet
.yirmi dördüncü saat.
acınası
kayıp
kaybettiğim
yıllar sonra
alex...
kızçelerime.
final vol:1(hoçakal)
küçük bir süpriz
final mi oda ne:)))
son
ve final...
katilim (yolun sonu)
katilim... sonun başlangıcı
kader
kara prens
Bonnie ve Clyde
süpriz
karmakarışık
gerçekler
usoyan.
gerçek suretler
duyuru
KATİLİM
ışık
uynanış
ziyaretçiler
gecenin sonu
jingle bells
zor karar
giden ve kalan
sıradan
karşı konulmaz
hataaaaaaa
şeytan ve melek
gerçeği söyle
araf
hope(umut)
bahisler lütfen
uzaklardan gelen
duyuru
duyurucuk:))))
ayrılık
zor
kırmızı ruj
haber
yeni ben
karşı karşıya
saf gerçekler
oyun
karanlığın kadını
....alex....
heyoooooo
buraya kadar
ölüm.acı.
♥♥♥♥♥♥
hiddet
yok oluş
peçe
var oluş
reva
çöl gülü
CANLARIMA
kurt ve av
kilit
CAN KIRIKLARIM
toz ve duman
tuzla buz
düğün
YARIM.
bayanlar. baylar
balayı
rüzgar
küçük bir kesit.
röportaj
final vol:1
son
on dört yıl sonra
RÜZGAR VE MAVİ
mavi rüzgar:)
bela
inatlaşmak
mavi yangın
yemek
canlarım
el ele
rüzgarın mavisi. mavinin deli rüzgarı
güle güle şekerim
gece
BU GECE
benim
utanç
affet anne
mektup
canolarıma:))))
ihanet ve umut
elvede
üşüyorum.
ikizler
hoşgeldin
kapan
hu hu:)
şiddetli
duyuru
mavi masal
ölü hayatlar senfonisi
yokluğun yakar.
düğün bayram.
iki sert rüzgar
deli rüzgar.
yemin
belirsizlik
plan
finale son 2(kelepçe)
final son 1
hu hu
final(lucid dream)
supriz
lütfen okuyun.....
acaba miiiiii
kurt ve serçe
DİKKAT DİKKAT
kapak

yeni gelen.

9K 282 3
By s1i2b3e4l

benim deli fişeğim aklı beş karış havada küçük kadınım. 


hep böyle olsan ne benim başımı ne kendi başını belaya sokmasan farkında olmadan yaptıklarının beni nasıl kıskançlık krizlerine sokuyor farkına varsan artık. 

delice aşık ve aynı derece  manyak bir adam olduğum anlasan. 

hep böyle uslu olsan.. sen  her sabah bana kahvaltı hazırlarken ben kapının eşiğinde durup seni seyretsem ve daha çok sükretsem.. 

ahhh bide sakar olmasan elini yakmasan ama elini yakarken bile o kadar tatlı olmasan. 

daha fazla aşık olamam bu kadına derken her geçen saniye daha çok aşık oluyorum. 

''bebeğim iyi misin çok acıyor mu ?'' tanrım bu ben miyim ? onun canının acısıyla bende acı çekiyorum. 

''acıyor yaa '' dedi suratını buruşturarak. 

''tamam canım dur buz koyalım'' dedim ve derin dondurucudan buz çıkardım. 

''sana kahvaltı hazırlamak istedim ama beceremedim '' dedim ağlamaklı bir sesle. 

''tamam kahvaltı işini ben hallederim bu halde dolaşmanı istemiyorum etrafta korumalar var suçsuz insanları öldürme tarftarı değilim git giyin kahvaltın beş dakika sonra odamızda olacak'' dedim ve eline buz torbasını tutuşturdum. 

onun o kısacık şortun içindeki  muhteşem poposu aklımı başımdan alsa da kahvaltıya odaklanmam gerekiyordu. 

kahvaltımızı güle oynaya etmiştik. bazen ergen genç kızlar gibi içime bir korku saplanıyordu. acaba diyordum! bu kadar mutluluğun sonunda kötü bir şey mi gelecek. fazla paranoyaklık ediyordum ama ezra'nın gözlerimin içine böyle dolu dolu baktığı her an kalbim elimde olmadan ona kayıyor şüpheciliğim de hemen aklıma fesatlık sokuyordu. 

''biraz konuşabilir miyiz?'' dedi ben çalışma odasında gelen maillere bakarken.

''tabi ki lütfen gel içeri'' 

''meşkulsen'' dediğinde hep böyle uysal olması için tüm servetimi vermeye hazırdım. 

''hayır asla '' dedim konuşması için onu cesaretlendirmeme ihtiyacı vardı. çünkü ezra geri adım atmayı çok iyi biliyordu ve o her geri adım attığında benden kaçıyor bende sayısız adam öldürüyordum. 

'' bir kaç gündür rüyada gibiyim ama rüyalar sonsuza kadar sürmez'' dedi ve o derin bir nefes alırken ben nefesimi tuttun. çünkü olur ya ayrılıktan bahsederse yapacaklarımdan korkuyordum. 

''benim olağan üstü de olsa bir hayatım okulum var alex'' dediğinde tuttuğum nefesimi geriye verdim. rahatlayarak...

''ben normal bir hayat ve huzur istediğini biliyorum. ama sende benim hayatımı biliyorsun ezram'' dedim ve yanına oturdum. 

''elimden geleni yapacağım huzurun için'' dediğimde gözleri umutla ışıldadı. gözlerindeki ışık karanlık hayatımı aydınlığa çevirebilir beni daha sakin ve uysal bir adam yapabilirdi. 

''bende daha dikkatli olacağım''

''ve sözümden çıkmayacaksın''

''yasaklar çiğnenirse daha zevkli olur'' dedi gülümseyerek 

''zevk alacağımız bir şey biliyorum galiba'' dedim veee....


EZRA...


dudaklarımı ele geçiren dudakları beni göklere çıkarsa da söz vermişti hayatımızın huzurlu geçmesi için ve beni asıl göklere kadar çıkarıp yıldızları gösteren bu söz olmuştu. 

''derse  geç kalacağım '' dedim daha doğrusu demeye çalıştım çünkü o böyle ustalıkla boynumu öperken hiç bir şey yapmak gelmiyordu içimden. 

''boş ver evde kalalım yada en güzeli'' dedi ve dilini en hassas noktama tamda kulağımın arkasına değdirdi. 

''yataktan çıkmayalım bir kaç gün yada yıl'' dediğinde içimden gelerek kahkahayı bastım. 

''sen böyle gülünce seni kaburga kemiklerimin içine hapsetmek istiyorum. kaburga kemiklerim senin zindanının demir parmaklıkları kalbimde hapisanen'' 

ağlamak istiyordum ya ağlamak hatta hönkürmek haykırmak. onun beni böyle sevmesi için hiç bir şey yapmamıştım oysa. aksine sürekli ondan kaçmıştım istemiyorum diye haykırmış olmadık hakretler etmiştim tamam oda bana çok iyi şeyler yapmamıştı o sözleri hak etmişti. 

''neden ben alex'' dedim birden.  aklımdaki soru bu değildi ama birden çıkıvermişti ağzımdan. 

''neden mi sen.... inatçılığını seviyorum, benim gibi bir adamdan kaçmayı başardın hemde üç yıl. mücadelecisin seni kaçırdıklarında onlarla mücadele ettin tek kelime etmemekle. zekisin acıyı hissetmemek için sana işkence ettiklerinde ne hayal kurduğunu duydum pencere kenarındaydım mırıldanıyordun ve sana hayran kaldım. bir kez daha.  seni ilk kaçırdığımda kafamda kırdığın votka şişesinin acısı hala taze...  sonra güzelsin harika kıvrımların var özellikle'' dedi ve kalcalarımı kavrayıp beni üzerine oturttu. 

''kalçalarına hastayım ve şuna'' dedi üzerimdeki  V yaka swittin yakasını eliyle açıp iki göğsümün arasındaki küçük kırmızı beni öptü. 

''ve fazla  merhametlisin benim asla olamayacağım tek şey bu galiba. merhametli. eminim şimdi annen gelse onu affedersin'' dediğinde bir an düşündüm gerçekten böyle bir şey olursa onu affeder miydim? şimdi bunu düşünmenin yeri ve zamanı değildi vücudumda onun izleri ve dudakları ve tabiki elleri ve ve ve kokusu varken dünyayla bağlantım bile sıfırlanmıştı. 

biraz daha bana dokunmaya devam ederse kalbim duracaktı. 

bana her dokunduğunda nasıl başarıyordu bilmiyorum ama dilim damağımı kurutuyor 

tüm bedenimi titretiyor 

ellerimi terletiyor 

dizlerimdeki canı çekip alıyor

ruhumu bedenimden ayırıyordu. 

''ta..tama..tamam yeter dur artık'' dedim zorla o dilini dudaklarının üzerinde gezdirip alt dudağını emdi... ahhh hayır ama yaa yapma işte be adam öldüreceksin beni bu genç yaşta toprağa karışacağım

''haa bir de tadın... tadın şey gibi hımmm.... cennet evet cennet gibi benim asla gidemeyeceğim bir yeri bana yaşarken tattırdın ya sana tapıyorum''  ahh bu kadar yeter dayanamayacağım daha fazla kendimle mücadele edemeyeceğim. 


manyak bıraksana kendini o güçlü kollara hadi kendini düşünmüyorsun bari beni düşün bencil seni dedi içimdeki fingirdek kız. 


bu kez onu dinlemeye karar verdim ve alex'le geçireceğimiz o muhteşem anlara bıraktım kendimi. 

beni kucaklayıp yatak odamıza götürüp beni yatağa bıraktı. 

''şimdi dönerim sakın kıpırdama'' dedi ve üzerimden kalıp kapı dışarı çıktı. hayır ya ama olmaz ki nereye gitti bu adam derken dışarıdaki seslerle hemen pencereye gittim. alex aşağıdaki korumalara bir şeyler söyledi. o eve girdiğinde korumalar arabalarına binip uzaklaşmaya başladılar. 

''sana kıpırdama demiştim'' dedi arkamdan belime sarıldığında başımı çıplak göğsüne dayadım. ne zaman soyunmuştu bu adam. 

''neden gittiler onlara ne söyle...'' cümlemi tamamlayamadan alex dudaklarını boynuma bastırdı. iyi ki kıştı boğazlı kazak giyerek onun sert dudak ve diş darbelerini saklayabiliyordum. 

''çığlıklarını benden başka bir canlı varlığın duymasını istemiyorum'' dediğinde nefesi boynumu dudakları dudaklarımı ele geçirdi. 

bir kaç saat sonra yorgun bitkin ve kıpırdayamayacak hale geldiğimde boğazımın ne kadar acıdığını fark ettiğimde alex'e seslenmek istesem de sesimin çıkmadığını fark ettim. lanet olsun o kadar bağırıp çığlık atmıştım ki sesim kısılmıştı. aptalca gülümsedim. 

''neden gülüyorsun'' dedi banyodan çıkmış altına havlu bağlamış yine tüm heybetiyle en ağız sulandırıcı haliyle gardırobunun önünde dikildi. 

''aman tanrım alex canın acıyor mu'' dedim ve kalkıp yarattığım korkunç tabloya dokundum. o gülümseyerek bana döndüğünde rahatça bir nefes aldım. 

sırtını baştan aşağıya uzun tırnak izlerimle yer yer kanatmıştım. sırtı baş aşağıya kıpkırmızıydı 

''senin canın acıyor mu'' dediğinde çıplak olduğumu fark ettim. gözleri dudaklarımdan göğüslerime kaydığında beni tutup aynanın karşısına geçirdiğinde gözlerime inanamadım. 

''alex'' dedim morluklarımı gördüğümde 

''özür dilerim sen öyle sesler çıkarınca'' dedi utanmıştı yada kendine fena halde kızgındı. 

''biz birazcık sert bir çiftiz ne dersin'' dedim onu rahatlatmaya bu tek söz yetmişti. 

''eve gidelim '' 

''anlamadım'' dedim. o muhteşem portakal şeklindeki kalçalarından siyah boxserini geçirince bende yerdeki havluyu doladım vücuduma. 

'' eşyalarını almaya gidelim toparlansan iyi olur artık benimle yaşamanı '' dedi ve kotunu ve koyu mavi gömleğini giyip gözlerinin renginin iyice koyulaşmasını sağladı. kıskançlık yok ezra bu adam sana ait bozma bu güzle anı dedim kendime. 

''benimle yaşlanmanı istiyorum'' dedi beni kollarına alıp nasıl yani bu bir evlenme teklifi miydi?


saçmalama be böyle mi olur evlilik teklifi ortada yüzük yok hem sen ne evlenme meraklısı çıktın be


hazırlanıp önce eve gittik. tüm eşyalarımı toplamama yardım etti. öyle bir adam hemde durup onu izledim. 

bu kadar mükemmel olabilir miydi? tabi ki de değildi. bir tarafı karanlık bir tarafı aydınlık olan bu adam benim hayatımın merkezine oturmuştu bir kaç yıldan beri. ve ne kadar istesem de korksam da o merkezden bir milim bile kıpırdamamıştı ve şimdi de yeri tamamen sağlamlaşmıştı. artık onsuz bir hayatım olsun istemiyordum. kısmen aydınlık olan hayatının karanlık tarafına da aydınlık getirecektim. 

''işte geldik de niye geldik anlamadım ama neyse zaten tüm gün dersleri kaçırdın ne gerek vardı son derse girmenin''

''mızmızlanma artık alex bir kaç ay böyle olmak zorunda sonra ne yapacağımıza karar veririz'' dedim. arabada okulun önünde durmuş onun çatık kaşlarının düzülmesini bekliyordum. 

''tamam serçem tamam sen gir dersine '' dedi beni öperken. 

''ben burdayım çıkışta görüşürüz'' dedi başıma siyah beremi taktı. 

''haa unutmadan gözünün başka bir erkeğe değmesini istemiyorum ezra baktığın yere dikkat et''

''tamam paranoyak mafya babası''

''tamam o paranoyak mafya babasının tek sevdiği alıpta vermeğe kıyamadığı nefesi''

''tamam sus sen böyle bakıp böyle konuşunca ben...'' dedim ama cümlemi tamamlayamadım çünkü o dudaklarını yaladığında ben dayanamayıp dudaklarına yapıştım. 

''hadi git yoksa eve döneriz ve bu senin için iyi olmaz serçem'' dedi. bende son bir kısa öpücük verip arabadan çıktım. yürümüyordum ya resmen uçuyordum mutluluktan. 

''ohaaa kızım nerdesin lan neden telfonlarımı açmıyorsun başlarım senin boyfirend olayına haa'' diye bağırdı burcu. 

''ödümü kopardın be kızım dur bi sakinleş de motorun soğusun''

''kes be kes adi derse bu yeni hoca canımıza okuyacağa benziyor ya ''

''ne hocası be '' dedim kol kola anfiye girerken. 

''egzersiz ve fizyoloji dersine girecek yeni hoca adı neydi ya'' dediğinde anfide ki full gürültü birden olağan üstü sessizliğe büründü. 

siyah kalem etek ve turkuaz sifon bir gömlek giyen hocaya tüm erkekler ağzı beş karış havada bakarken biz kızlar da kıskançlıkla süzüyorduk yeni hocamızı. en fazla taş çatlasın otuz veya otuz beş yaşındaki kadın siyah topuklarını vura vura yürüdüğü masasına çantasını bırakıp yine topuklarını vura  vura anfinin tam ortasında durup hepimize bir göz gezdirdi ve arkasını dönüp tahta kalemini alıp tahtaya her hocanın yaptığı gibi adını yazdı ama pekte okunaklı bir yazısı yoktu. 

''herkese slam bu yılki egzersiz ve fizyoloji dersini beraber göreceğiz. adım '' dedi ve bir an hocayla göz göze geldik. 

        ''allen Oniani''  dedi....



kızçeler.. bu aralar çıkacak olan ikinci kitabım için yoğun stres ve yayın evimin baskısı altındayım. bölümler gecikebilir şimdiden özür dilerim. söz veriyorum kendimi affettireceğim. 

seviliyorsunuz... öpücükler...



Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 102K 49
Bir gerçek ailem klişesi. Düzgün yazılmış, saçma olmayan bir biyolojik ailem kitabı arıyorsanız, hoş geldiniz. Yalnız içeri girmeden uyarayım! Ankara...
379K 12.9K 23
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...
157K 8.9K 25
"Sen onu kolların arasına alıyorken ben burada tek başımaydım."
33.2K 3.1K 22
'Biz sokak çocuğu değildik. Sokaklar çocuk doğurmaz çünkü. Biz sokağa atılmış, doğuştan şanssız olan çocuklardık. Anne babaları tarafından istenmeyen...