ÖLÜM YILDIZI

By Svpethit

446K 22.9K 1.5K

Zaman ilerliyor. Her dakika, zihnimin kanlı rahminde bir intihar doğuyor. Şeytan gülümsüyor. Ben seyrediyorum... More

Ölüm Yıldızı
1.BÖLÜM: "YÜZLEŞME''
2.BÖLÜM: "SÖNMÜŞ RUH''
3.BÖLÜM: "ZİYARET"
4.BÖLÜM: "EV"
5.BÖLÜM: "AİLE"
6.BÖLÜM: "MİSAFİR"
7.BÖLÜM: "HAZIRLIK"
8.BÖLÜM: "OKUL"
9.BÖLÜM: "BEKLENMEYEN"
10.BÖLÜM: ''TANIŞMA''
11.BÖLÜM: ''NORMAL''
12.BÖLÜM: ''DUYGULAR''
13.BÖLÜM: ''YAĞMUR''
14.BÖLÜM: ''SEVGİLİ''
15.BÖLÜM: ''PARTİ''
16.BÖLÜM: ''ÇOBAN YILDIZI''
17.BÖLÜM: ''KAHVALTI''
18.BÖLÜM: "DÜŞÜNCE"
20.BÖLÜM: ''SARHOŞ''
21.BÖLÜM: ''YENİ OKUL''
22.BÖLÜM: ''YOLCULUK''
23.BÖLÜM: ''DENİZ FENERİ''
24.BÖLÜM: ''KAYIP''
25.BÖLÜM: ''EZİYET''
26.BÖLÜM: ''GEÇMİŞ''
27.BÖLÜM: "BOŞLUK"
28.BÖLÜM: ''SIRLAR''
29.BÖLÜM: ''ANLAŞILMAYAN''
30.BÖLÜM: ''KORKU''
31.BÖLÜM: ''KAPALI KUTULAR''
32.BÖLÜM: ''KARMAŞA''
33.BÖLÜM: ''CEHENNEM''
34.BÖLÜM: "UMUT"
35.BÖLÜM: "TÜKENİŞ"
36.BÖLÜM: ''SAVRULUŞ''
37.BÖLÜM: ''DİKENLİ TELLER''
38.BÖLÜM: ''SAKLI''
39.BÖLÜM: ''TEKERRÜR''
40.BÖLÜM "MAZİ"
PS
41.BÖLÜM ''ANILAR'' PART:1
42.BÖLÜM "ANILAR" PART 2
43.BÖLÜM: ''ZİHİN YANILSAMASI''

19.BÖLÜM: ''HASTA''

10.6K 598 31
By Svpethit

Gözlerim yavaşça kapanırken yorganı tüm bedenime sardım.

***

''Açın şu ışığı!''

Karanlık. Görebildiğim sadece karanlıktı. Nerede olduğumu nereye doğru ilerlediğimi bilmiyordum. Kaybolmuştum.

''Yalvarırım açın şu ışığı!''

Bağırıyordum ama kimse duymuyordu. Karanlıktan nefret ederdim ben. Bağırmaktan neredeyse sesim kısılmıştı.

''Hiç bir şey göremiyorum!''

Sesim artık fısıltıdan ibaretti. Buradan çıkmak istiyordum ama önümde hiç bir ışık yoktu. Çıkış kapısını bulamıyordum. Öylece ilerliyordum ve nereye gittiğimi bilememek beni korkutuyordu.

''Açın ışığı.''

***

Aniden bir şeyin kırılma sesiyle gözlerimi aralayıp etrafıma bakındım. Dudaklarım kurumuştu. Yataktan aşağıya baktığımda komodinin üzerinde duran bardağın yere düşüp kırıldığını gördüm. İki parçaya ayrıldığı için yavaşça yerden kaldırıp tekrar komodinin üzerine koydum. Hala gördüğüm kabusun etkisindeydim. Hiç kurtulamayacak gibi hissetmiştim. Yatağa tekrar kendimi atarken içeriye annem girdi.

''Günaydın.'' dedi ama sonrasında aniden kaşları kızgınlıkla çatıldı. Nereye baktığını görmek için bakışlarını takip ettim. Tabii ya! Dün gece pencereyi açık bırakıp uyumuştum.

''Penceren açık mı uyudun?''

''Unutmuşum anne.''

''Hasta olacaksın kızım ya!'' dedikten sonra pencereye doğru gidip pencereyi kapattı. Yanıma gelip elini alnıma koydu.

''Biraz ateşin var.''

Yerimde dikleştim. Hasta olduğumu sanmıyordum. Gözlerimin yanması ve başımın ağrımasını saymazsak.

''Anne iyiyim ben.''

''Okula gitme istersen bugün, hastaneye kontrol ettirmek için gidelim.''

Yataktan kalkarak dolabıma ilerledim. Siyah kot pantolon ve üzerine okulun lakosunu çıkardım. Anneme dönüp ''Sorun değil, iyiyim. Okula gidebilirim.'' dedim.

''Eğer kötü olursan beni arayacaksın ama?''

''Tamam ararım.'' dedikten sonra ikna olmasa da odadan çıkmıştı. Pantolon ve lakosu giydikten sonra üzerime bordo örgü kazak giyip banyoya gidip işlerimi hallettim. Çantamı alıp annemin yanına indiğimde yine kahvaltı hazırlıyordu.

''Anne çıkıyorum ben!''

''Olmaz, kahvaltı yapılacak. İlaç vereceğim.''

Gözlerimi devirip montumu giymek için kapının yanına gittim.

''Anne sabahları midem bulanıyor, yiyemiyorum.''

''Yersin biraz zorlarsan, hadi.''

Kolumdan çekiştirip mutfağa götürdü. Masanın başında öylece kahvaltılıklara bakıyordum. Annemse bir gardiyan edasıyla başımda bekliyordu.

Bir tane salama uzanıp ''Şundan alayım o zaman.'' dedim. Annemse çenesiyle yumurtayı gösteriyordu. Ama o yumurtaları ölsem yemezdim.

Salamı ağzıma atıp ''Yok doydum artık, başka zamana.'' dedikten sonra tekrar kapının yanına gidip montumu giydim. Kazağım zaten kalındı ve üzerine montumu giyince biraz şişmiş bir duruma gelmiştim ama üşüyordum. Yani yapabileceğim bir şey yoktu.

''Bari şu ilacı al, okulda bir şey yersen içersin.'' dedi elindeki kutuyu çantama koyarak. Botlarımı giyip çoktan gelen servise binip okula gittim. Hava bugün fazla soğuktu ve kantinde hiç kimse yoktu. Herkes sınıfındaydı. Bende sınıfa çıkıp Emir'in sırasına oturdum. Onun sırası tam kaloriferin yanındaydı.

Montumu çıkarmadan sıraya gömülmüşken bir Eskimoyu andırıyordum.

Emir ve Eylül sınıftan içeri girerken çantamı çıkarıp sıranın üzerine koydum.

''Sıramız işgal edilmiş.'' dedi Emir.

Gözlerimi devirip ''Ben bugün hastayım bak kalorifer lazım bana. Sen Eylül'ün yanına otur.'' dedim.

''Neyin var?''

''Dün gece camım açık uyumuşum da.''

Eylül gülerek ''Bu da ayrı akıllı.'' dedi. Bende burnumu çekip gülümsedim. Yanıma peçete almayı unutmuştum ve şu an hiç gerekmediği kadar gerekliydi. Çantamdan para alıp ayağa kalktım.

''Ben kantine gidiyorum.'' İkisi de kafasını sallayıp yerlerine oturdular. Aşağıya inip kantine girdim. Kantinimiz'in bahçede olması o kadar saçmaydı ki, hava soğuk veya yağmurlu olduğu zamanlar oturacak bir yerimiz olmuyordu.

''İki tane selpak verir misiniz?''

İçerideki abla peçetelerin yerini ararken gözlerimi devirdim. Bence içerisini biraz düzenlemeleri gerekiyordu. Soğukta bir de peçeteleri beklerken arkamdan gelen kahkaha sesiyle gelen kişiye baktım.

''Ne bu halin? Pilates topuna benzemişsin.'' dedi Arel. Ben Eskimo demiştim!

''Sensin top. Yani pilates topu.'' dedim sinsice sırıtırken. Sinirle önüme dönerken sonunda abla peçeteleri getirmişti. Parayı uzatıp peçeteleri ceplerime yerleştirip okul binasına yöneldim.

Arel de arkamdan gelirken hala gülüyordu.

''Neden bu kadar kalın giyindin?''

''Hastayım biraz.''

''Neyin var?''

''Dün gece pencerem açık uyumuştum. Ondan oldu galiba.''

''Neden böyle bir şey yaptın?'' dedi kaşlarını çatarak. Bende bilmiyorum açıkçası neden yaptığımı. Öyle bir anda gelen çılgın düşüncelerim vardı işte.

''Bilmem.'' dedim omuzlarımı silkerek. Tuvalete doğru giderken Arel hala peşimden geliyordu. Sıkıntıyla ona dönüp ''Tuvalete gidiyorum, oraya da mı geleceksin?'' dedim.

Kafasını eğip gülerken ''Sınıfım bu tarafta.'' dedi.

Öylece arkasından bakakaldım.

O sınıfına giderken bende tuvalete girmeden sınıfa çıktım. Herkes sınıfta kaloriferlerin yanındaydı. Bugün okuldaki koridorlar bile soğuktu. Emir'in sırasına geçip kafamı çantamın üzerine koyup gözlerimi kapattım. Nergis hoca sınıfa girince zorla da olsa başımı kaldırdım. Yorgun hissediyordum.

''Bu ders serbestsiniz, çocuklar. Gürültü yapmayın'' dedikten sonra sınıftan çıkmıştı.

Hocanın cümlesi biter bitmez içimden sevinç nidaları atarken tekrar çantamın üzerine yatıp gözlerimi kapattım. Gözlerim yanmaya başlamıştı. Sanırım annem haklıydı. Biraz ateşim olabilirdi.

Diğer dersleri de yarı uyuyarak geçirmiştim. Gözlerimden yorgunluk akıyor gibi hissediyordum. İki ders sonrası biraz güneş açmaya başlamıştı ama hava hala soğuktu. Peçetelerim bittiği için tekrar kantine indim. Bu defa Arel benden önce gelmiş kantinde bekliyordu. Neden bu çocukla her yerde karşılaşmak zorundaydık?

Kantindeki abladan tekrar peçete istedim ve ellerim ceplerimde beklemeye başladım.

''Bütün gününü böyle mi geçireceksin?'' dedi Arel.

''Nasıl?''

''Derslerde uyuyup, arada kantine peçete almaya inerek.'' dedi.

Derslerde uyuduğumu nereden biliyordu?

''Uyuduğumu nereden biliyorsun?''

''Sınıfının önünden geçerken gördüm.'' dedi.

Tekrar peçetelerin parasını verip cebime koydum. Arel de tostunu alıp benle beraber okula doğru yöneldi.

''Tamam, yapacak bir şeyler bul, seninle geleceğim.'' dedim aniden. Haklıydı. Bende okulda hiç olmadığı kadar sıkılıyordum. Okula gitmek istemiyordum zaten. Babamla konuşmuyorduk bile, eğer bu sebepten tartışırsak en azından aramızda bir kaç kelimelik sohbet geçmiş olurdu.

''Emin misin?''

''Evet. Ben çantamı alıp geliyorum.'' dedikten sonra şaşkın suratını arkamda bırakarak sınıfa çıkıp çantamı aldım. Eylül nereye gittiğimi sorsa da diyecek bir şeyim olmadığımdan sadece omuz silkip gülümsemiş ve sınıftan koşarak çıkmıştım. Aşağıya indiğimde Arel tostunu yeni bitirmişti. Ben yanına geldiğimde zil çalıyordu. Arel telefonunu çıkarıp birini aradı.

''Fırat kantine insene. Yardımın lazım.'' dedikten sonra bir şey demeden telefonu kapattı. Çok geçmeden yanımıza Fırat olduğunu düşündüğüm kişi geldi.

''Hayırdır?''

''Bizim dışarı çıkmamız lazım. Ve seninde güvenlik görevlisini oyalaman lazım.'' dedi.

Fırat kafasını sallayıp okulun girişindeki güvenlik kulübesine doğru gitti. Ne kadar kolay anlaşıyorlardı. Muhtemelen ben Eylül'den bunu istesem kırk tane soru sorar üstüne Emire anlatır, Emir de Arel ile konuştuğum için bana nutuk çekerdi.

Arel ve ben, okula ilk geldiğim zaman ne işe yaradığını düşündüğüm kulübelerin arkasına saklandık. Hala bu kulübelerin ne işe yaradığını merak ediyordum. Saçma ve gereksiz duruyordu. Arel kafasını hafifçe bahçeye doğru uzatmıştı. Ben de bakmak istiyordum ama boyu benden uzundu. Bakabileceğim tüm bölgeyi kaplamadan bana da yer ayırsa ikimizde bahçeyi görebilirdik. İşaret parmağımla belinden dürttüm.

''Siktir!''

Gözlerim kocaman açılmış şekilde parmağım havada kaldı. Aniden gelen tepkisi yüzünden gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Tiki vardı!

''Pardon! Şeyin olduğunu bilmiyordum.'' dedim gülerek.

Arel gözlerini devirdikten sonra tekrar kafasını uzatıp etrafa baktı. Bende arkasından baktığımda Fırat'ın güvenlikteki ablayı okula doğru götürdüğünü gördüm. Arel aniden elimden tutup koşmaya başladı. Hazırlıksız yakalandığım için ayaklarım birbirine dolanmıştı. Tam düşmek üzereyken Arel tutmuştu. Okulun dışına çıktığımız da beklemeden arabaya bindik. Nefes alışverişlerimi düzenlemeye çalışırken Arel arabayı çalıştırmıştı. Onun tarafına dönüp ''Nereye gidiyoruz?'' dedim.

''Bilmiyorum.''

''Ne demek bilmiyorum, boşuna mı çıktık okuldan?''

''İşin mi vardı okulda?'' dedi gülerek.

Cevap vermeden, burnumu çekip arkama yaslandım.

Yolun geri kalanında başka hiç bir şey konuşmamıştık. Yine sessizlik üzerimize çökmüştü. Sessizliği bozan Arel'in telefonu olmuştu. Koltukta biraz dikleşip arka cebinden telefonunu çıkardı.

''Efendim?'' dedikten sonra karşıdakinin ne söylediğini merak etmiştim çünkü Arel'in aniden kaşları çatılmıştı.

''Tamam, geliyorum.'' dedikten sonra arabayı ters yine çevirip elindeki telefonu kucağıma attı. Bir kucağıma ki telefona bir de Arel'e bakıyordum.

''Ne oldu?''

''Kardeşim. Sürekli kusuyormuş.'' dedi ve arabayı biraz daha hızlandırdı.

''Kardeşin mi var?''

Hafifçe kafasını sallayıp ''Bizim eve gidiyoruz, sorun olur mu?'' dedi.

Hayır anlamında kafamı iki yana salladım. Kardeşi olması nedensizce şaşırmamı sağlamıştı.

En sonunda müstakil bir evin önünde durduk. Arel hızla arabadan inip eve doğru koştu. Bende arabadan inip arabanın kapısının önünde beklemeye başladım. Kucağında küçük bir kız çocuğuyla çıktıktan sonra şaşkınlıktan hafifçe dudaklarım aralandı.

Arka koltuğa yatırdıktan sonra arkasından uzun saçlı bir kız da arka koltuğa oturdu. Sanırım ağlamıştı ve korkmuş gözüküyordu. Arel arabayı çalıştırdığında sinirden gözlerinden alev çıkıyordu sanki. Sakinleşmek için direksiyonu sıkıyordu ve kırılmak üzereydi.

Arkasını dönerek ''Merak ediyorum gerçekten; Menekşe bu duruma gelmişken nasıl fark etmedin?'' dedi.

''Bir anlık uykuya dalmışım gerçekten çok özür dilerim. Kustuğundan bile uyandığımda haberim oldu. Gerçekten özür dilerim.''

''Senin işin Menekşeye bakmak, bunun farkındasın değil mi?''

Arabanın içi Arel'in bağırışlarıyla dolmuştu.

Kız sürekli özür dileyip duruyordu. Arka tarafa hafifçe dönüp ağzımı oynatarak ''Sorun değil, sakin ol.'' dedim. Kucağında yatan Menekşeye baktığımda ağlamaktan kirpiklerinin ıslanmış olduğunu gördüm. Saçları Arel'in saçları gibi siyahtı. Önüme dönerek Arele baktım. Biraz sakinleşmiş gibiydi ama bu defa kızgınlığın yerini endişe almıştı.

''Kaç kere kustu?''

''Bilmiyorum.''

Arel yine kızacağını bildiğinden sanırım, sessiz kalmayı tercih etmişti. Hastanenin önünde durduğumuz da Arel, Menekşeyi kucağına alıp içeriye doğru koştu. Bende arabanın üzerindeki anahtarı ve Arel'in telefonunu alarak dışarı çıkıp arabayı kilitledim. Bizimle beraber gelen kız da arkamızdan geliyordu. Menekşe için sedye getirip, götürürlerken Arel olanları doktora anlatıyordu. Menekşeyi acile götürürlerken bende boş bulduğum koltuklardan birine oturdum. Etrafıma bakındığımda bizimle beraber gelen kızın bir anda ortadan kaybolduğunu fark ettim. Gözlerimi devirip arkama yaslandım. Herkes bir garipti zaten.

Arel de bir süre sonra gelip yanıma oturdu. Ayaklarını öne doğru uzatarak koltukta iyice yayılıp, kollarını birbirine bağladı. Başını geriye atarak derin bir nefes aldı ve yine uzunca bir süre yavaş yavaş nefes verdi. Anladığım kadarıyla endişesini yok etmeye çalışıyordu.

''Nesi varmış?'' dedim ortamdaki sessizliği ve merakımı yok etmek amacıyla.

''Yediği bir şey dokunmuş ama Merve ne yedirdiğini bir türlü söylemiyor.''

''Merve kim?''

''Menekşe'nin bakıcısı.''

''Kızı korkuttun, tabii söyleyemez.''

''Ona göz kulak olmalı.''

Derin nefes alıp ''Midesini falan mı yıkayacaklar?'' dedim.

''Hayır gerek olmadığını söylediler. Ayrı odaya aldılar serum takacaklarmış. İki saat falan sürermiş bitmesi.''

Hafifçe kafamı salladım.

''Bekler misin, seni eve bırakayım mı?''

''Sorun değil, beklerim.''

Kaşlarını çatarak yüzüme baktı.

''Yüzün sararmış ve gözlerin de kızarmış biraz. İyi misin?'' dedi.

O söyleyene kadar fark etmemiştim ama hafiften gözlerim yanıyordu ve burnum akmaya devam ediyordu. Hiç peçetem de kalmamıştı.

''İyiyim ben ama peçete bulursan fena olmaz.'' dedim.

Kafasını sallayıp ayağa kalktı. Gidip gelmesi beş dakika bile sürmeden elinde peçetelerle geri döndü. Elime aldıktan sonra burnumu silmeyi düşündüm ama sonradan bunu o olmadığı bir zaman yapmaya karar verdim.

Biraz başım dönmeye başlamıştı. Gözlerimi kapatıp başımı geriye doğru yasladım. Doğru düzgün bir şey de yememiştim, sanırım o yüzden oluyordu.

Arel elini yanağıma koyarak ''Eftelya, iyi misin?'' dedi. Gözlerimi açmadan kafamı salladım.

''Bak hastanedeyiz zaten bir şeyin varsa söyle, kontrol ettirelim.''

Kafamı iki yana sallayarak gözlerimi açtım.

''İyiyim ben, başım döndü sadece.''

''Emin misin?'' dediğinde başımı salladım.

''Menekşe'nin yanına gidelim yalnız kalmasın.'' dedim. Menekşe'nin odasına girdiğimizde gözlerini kocaman açmış kolunda ki seruma bakıyordu.

''Güzelim, iyi misin biraz daha?'' Arel Menekşe'nin yanına gidip alnından öptü.

Menekşe hafifçe başını sallayıp tek eliyle önüne gelen saçlarını arkaya doğru attı.

''Abi saçlarımdan çok terledim, toplasana.'' dedi.

Arel kafasını sallayıp Menekşe'nin elinde tuttuğu saç tokasını alıp saçlarını benim bile şaşıracağım şekilde düzgünce topladı ve bağladı.

Menekşe'nin saçlarından öperek ''Oldu mu bakalım?'' dedi.

Menekşe başını sallayıp bakışlarını bana dikti. İlk başta benden hoşlanmadığını düşünsem de çok geçmeden yüzünde bir tebessüm oluşmuştu.

Ağzı şaşkınlıkla açılırken ''Seni tanıyorum!'' dedi.

Bir an bende şaşırmıştım. Beni nereden tanıyor olabilirdi ki?

''Çok kıpırdama bak kolundaki acıtabilir.'' dedi Arel.

Menekşe tekrar bakışlarını seruma çevirdi.

''Menekşe, bak bu Eftelya.'' dedi elini bana doğru uzatarak. Menekşe yine insanın içine huzur dolduran o gülümsemelerinden birini yerleştirdi yüzüne. Normalde çocukları sevmezdim ama Menekşe diğerleri gibi durmuyordu. Daha olgun duruyordu. Sanki sadece bu çocuk görüntüsünün içine saklanmıştı. Yanlarına gidip bende yatağın yanında duran koltuğa oturup elimi uzattım.

''Merhaba.''

''Benim adım da Menekşe.''

''Çok güzel bir ismin varmış.''

''Annem Menekşeleri çok seviyor.'' dedi gülümseyerek.

Menekşe'nin annesinden bahsetmesiyle şu anda neden hala buraya gelmediğini merak etmiştim. Babasının öldüğünü biliyordum. Kahvaltı ettiğimiz zaman söylemişti ama başka hiçbir şeyden bahsetmemişti. Belki de anneleri onları terk etmişti ya da annesi de ölmüş olabilirdi. Bu yüzden şu an da bunu sormamayı tercih ettim. Çantamı koridorda bıraktığımı hatırlayarak ayağa kalktım ama kalkmamla beraber yine başım dönmüştü. Yere düşecekken Arel kolumdan tutmuştu.

''İyi olduğunu söylemiştin.'' dedi sinirle. Daha fazla ayakta duramadığımdan kendimi serbest bıraktım. Arel tutmuyor olsa çoktan yere yapışmış olurdum.

''Sikeyim ya!''

Bu ondan duyduğum ikinci küfürdü. Arel başından beri bana yapmacık ve biraz uzak davranıyor gibi gelmişti ama şu an tüm benliği apaçık ortadaydı. Şu an gerçek Arel gibiydi. Sinirli hali, endişeli hali ve kardeşine bakarken ki yüz ifadesi. Hepsi gerçekti ve bunları gördüğüm için kendimi şanslı sayıyordum.

Gözlerim kapanırken son hatırladığım Arel'in beni kucağına almasıydı.

***

''Salak mısın lan? Ne yapayım kızı öylece bırakıp gideyim mi?''

Gözlerimi aralayıp etrafıma bakındım. Hala hastanedeydik ve sanırım bayıldığım için beni de ayrı bir odaya almışlardı. Arel arkasını döndüğünde tekrardan o görmeden gözlerimi kapattım. Tabii ki de telefon konuşmasını dinlemiyordum. Bu sadece kulak misafiri olmaktı.

''Bok var çünkü! Sana ne? Kalıyorsam kalıyorum. Üstelik Menekşe de bu hastanede.'' dedikten sonra derin bir nefes verdiğini duymuştum.

''Kapat Fırat, kapat. Delirteceksin beni.''

Sessizlik oluşmasından anladığım kadarıyla telefonu kapatmıştı. Yeni uyanmış gibi yaparak yavaşça gözlerimi açtım. Arel bana doğru gelerek ''İyiyim, sorun yok?'' dedi beni taklit etmeye çalışarak.

Gülümseyip ''Ama şimdi iyiyim. Açlıktan oldu herhalde.'' dedim.

Kafasını sallayıp ''Tahmin ettim, zaten onun için börek falan aldım.'' dedi ve koltuğun üzerinde ki poşetleri gösterdi.

''Menekşe'nin serumu bitmiştir, onu da alayım. Sen sakın kalkma!'' dediğinde bana emir verilmesini sevmesem de şu an da onun tartışacak durumda olmadığımdan kafamı salladım. Arel odadan çıktığında telefonumu aradım etrafta. Çantamın içindeydi ama çantam da en son koridorda ki koltuklarda kalmıştı.

Arel Menekşeyle beraber odaya girdiğinde Menekşeye bakıp gülümsedim. O da yanıma gelerek ''Şimdi de sen mi hasta oldun?'' dedi.

''Evet, sanırım. Yani birazcık.''

''Sana neden o şeyden takmadılar?'' dedi. Serumdan bahsediyordu.

''Gerek yokmuş galiba.''

Menekşe kafasını sallayınca Arele dönüp ''Çantamı gördün mü?'' dedim.

Koltuğun arkasından çantamı çıkarıp bana verdi. Koltuğun arkasına koyarken ne düşünüyordu acaba? İçinden telefonumu çıkartıp saate baktım. Saat bir olmuştu. O kadar uyumuş muydum? Uyumayı geçtim telefonumda babamdan dört cevapsız çağrı vardı. Çok geçmeden telefon elimde titremeye başladı. Yine babam arıyordu.

''Efendim?''

''Neredesin sen?''

''Okulda?''

''Bana yalan söyleme! Okulda olmadığını biliyorum. Neredesin?''

''Be-''

''Neredesin diyorum?''

Bir anda o kadar çok bağırmıştı ki gözlerimin dolmasına engel olamamıştım.

''Hastanede.'' dedim sesimin titrememesini umarak. Sinirle hangi hastane olduğumu sorduğundan korkup söylemek zorunda kalmıştım.

Gözlerimin dolmasına engel olamıyordum. Burnumu çekip telefonu kucağıma koydum. Arel börekleri poşetten çıkarırken kirpiklerinin altından bana bakıyordu.

''Ne oldu?''

''Babam buraya geliyor.'' dediğimde Arel böreklerin olduğu plastik tabaklardan birini benim önüme koyarak ''Ye bunları.'' dedi. Diğer tabakları tekrar poşete koyup onları da yatağımın ayak ucuna koyarak ayağa kalktı.

''Bizim artık gitmemiz lazım.''

''Neden?''

''Menekşe biraz dinlesin evde. Sen de bunları yedikten sonra eve git istersen, dinlen.'' dedikten sonra Menekşe'nin elinden tutarak kapıya yöneldi.

Çıkmadan önce Menekşe bana dönüp el sallayınca bende gülümseyip el salladım ve Arele seslendim.

Arkasını dönünce ''Görüşürüz.'' dedim, gülümseyerek.

''Görüşürüz, Çoban Yıldızı.'' dediğinde gözlerimi devirip aynı zaman da gülümseyip el salladım.

Çıktıklarında önüme bıraktığı böreklere baktım. Acıkmıştım ama yemek istemiyordum. Midem bulanıyordu. Yine de plastik çatalı elime alarak böreklerden bir tanesini aldım. Bir tanesini yedikten sonra biraz daha iyi hissetmiştim kendimi. İkincisini yemek üzereyken kapının aniden açılmasıyla yerimde zıpladım. Tabak kucağımdan yere düşmüştü.

''Baba?''

Babam sakinleşmek adına başını yukarıya kaldırıp derin nefes aldı. Kapıyı yavaşça kapatarak yanıma gelip yatağın ucuna oturup kafasını öne doğru eğdi.

''Neden okulda değilsin?''

Şu an beni bir hastanede yatarken görüyordu ama merak ettiği neden okulda olmadığım oluyordu.

''Özür dilerim.''

Gözlerimin dolmasına engel olamıyordum.

''Her şeyi,'' dedikten sonra bana doğru döndü. ''O kadar zorlaştırıyorsun ki.'' dedi.

Kaşlarımı çatıldı. Neyi zorlaştırıyordum ki? Asıl her şeyi zorlaştıran ve günden güne benden uzaklaşan babamdı.

''Neyi? Neyi zorlaştırıyorum?''

''Hiçbir şey bilmiyorsun.''

''Benim bildiğim tek bir şey var, hala küçük bir çocuk gibi babasından gelecek olan sevgiyi bekleyen bir kız biliyorum.'' dedim aniden. Bunları söylemeyi planlamamıştım ama bir anda ağzımdan çıkmıştı.

Boğazıma tekrar bir yumru otururken sesimin titrememesi için bir süre bekleyip devam ettim.

''Neden sevemiyorsun beni?''

Sesim artık fısıltı halinde çıkıyordu.

''Seviyorum.'' dedi kafasını kaldırmadan.

Büyük bir kahkaha attım. Kahkaham odanın içini doldurmuştu ama acı bir kahkahaydı bu. Deli gibi gülüyordum. Gözlerimde biriken yaşlardan bir kaç tanesi dökülmüştü bile. Bu cümle bana o kadar yabancıydı ki.

''Biliyorum.'' dedim her ne kadar inanmasam da. Belki bir gün inanırım diye kandırıp duruyordum kendimi. Bir gün bende sevilebilirdim belki. İnanmak zordu ama istiyordum.

Babam derin nefes alarak başını bana doğru çevirdi.

''Neyin var? Neden hastanedesin?''

Sonunda hastanede olduğumu fark edebilmişti.

''Biraz hastaydım zaten, bayılmışım. Arkadaşım yardım etti.'' dedim, bu arkadaşın Arel olduğunu belirtmeden.

''İyi misin şimdi?''

''Evet. Hatta hazırlanayım, çıkalım.'' dedim yataktan kalkarken. Telefonumu çantamın içine koyup ayakkabılarımı giydim. Montumu üzerime geçirip, babamın da kalkmasını bekledim.

''Hazırım.''

''Tamam. Seni eve bırakayım.''

''Sen gelmiyor musun?''

''İşlerim var.''

Hep işleri olurdu.

Kafamı sallayıp hastanenin çıkışına yöneldim. Babamda benden hemen sonra gelmişti. Arabaya bindikten sonra arkama yaslanıp yolu izledim yine.

Düşündüm, her zaman ki gibi.

Neden sevilmediğimi düşündüm. Neden boğazıma yerleşen ve büyüdükçe canımı acıtan o yumrudan kurtulamadığımı düşündüm. Zihnim, düşüncelerim o kadar karmaşık ve düzensizdi ki, bazen nerede ve ne halde olduğumu unutuyordum. Ben yalnızdım. Ben sevilmiyordum. Bunları unutup, kendimi mutlu olduğuma inandırmaya çalıştığım zamanlar ise kendimi bir aptal gibi hissediyordum. Gerçeklerin farkında olmalıydım. Ben hep mutsuz olacaktım ve mutsuzluk her zaman bir kara bulut gibi üzerimde, benimle beraber olacaktı.

Ben her gün içten içe avaz avaz bağıracak, çığlık atacaktım. Gözlerim dolacak ama ağlamamak için dişlerim kırılana kadar sıkacaktım kendimi. Kimsenin beni duymadığını bilecek ve buna sessiz kalıp kendi köşemden insanların nasıl umurunda olmadığımı izleyecektim. Ben tüm bu kalabalığın içinde kendi yalnızlığıma gülümseyip, bunun bir gün sona ermesini sabırla bekleyecek, beklemeye çalışacaktım.

''Geldik.''

Kafamı yasladığım camdan ayırarak kemerimi çözdüm.

''Teşekkür ederim, bıraktığın için.''

''Okuluna düzenli olarak gideceksin, Eftelya.''

''Tamam.''

''Hadi, şimdi gir eve.''

Kafamı sallayıp arabadan inip eve girdim. Kapıyı kapatır kapatmaz çantamı bir kenara atıp dizlerimin üzerine çöktüm.

Şeytanın gölgesinde büyüyen biri için fazla umutluydu bakışların.

Zihnim yine kendini belli ediyordu.

Bu asla bitmeyecekti.

Kendi kendime mırıldanıp, gözlerimi kapattım. Umut ışığı aramak yoktu. Farkında olduğum zaman benim için daha kolay olacaktı.

Benim için umut yoktu.

Geçmiş unutulmuyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

1M 62.7K 40
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
798K 52.2K 46
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
729K 49.3K 32
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.4M 106K 62
Okulun "playboyu" ve okulun tek kapalı kızı. Lise de başlayıp hayatlarının bir çok yerinde yollarının kesiştiği bu ikilinin yaşadığı maceraları ele...