BABA OLMAK +18

By jeyinep

646K 33.8K 4.8K

Bartu Ekin genç yaşta mesleğinde başarılı bir başkomiserdir. Bir gece, arkadaşlarıyla gelenek hâline getirdik... More

Bölüm 1: Karşılaşma
Bölüm 2: Gerçekler
Bölüm 3: Teşekkür
Bölüm 4: Tehdit ve Kurşun
Bölüm 5: Benim yüzümden
Bölüm 6: Her şey bitti
Bölüm 7: Elis
Bölüm 8: Ejder Meyvesi
Açıklama
Bölüm 9: Engel Değil
Bölüm 10: Rakı Masası
Bölüm 11: Yarım Milyon Dolar
Bölüm 12: Sarhoş
Bölüm 13: İntikam Ateşi
Bölüm 14: Her Şeye Rağmen
Karakterler
Bölüm 15: Hayat ve Mucize
Bölüm 16: Aile ve Minnet
Bölüm 17: Başlangıç
Bölüm 18: Korku
Bölüm 19: Kalbimi Verdim
Bölüm 20: Cezaevi Köşeleri
Bölüm 21: Hayat Kırığı
Bölüm 22: Son Yüzleşme
Bölüm 23: Enkaz
Bölüm 24: Sadece Biz
🦋10K ÖZEL 'ALINTI'🦋
Bölüm 25: Asayiş Berkemal
Bölüm 26: Light Erkek
Bölüm 27: Hayal Kırıklığı
Bölüm 28: Acıtan Uyku
Bölüm 29: Beşiktaş Marşı
Bölüm 30: Yeni Komiser
Bölüm 31: Bir Umut
Bölüm 32: Nazar
Bölüm 33: Nihayet
Bölüm 34: Ölümle Gelen Kurtuluş
Bölüm 35: Yalan Söyleme
Bölüm 36: Acı Veren
Bölüm 37: Kardeşlik
Bölüm 38: Bedel
Bölüm 39: Sonu Yok
Bölüm 40: İlk Aşk
Bölüm 41: Mükemmel Adam
Bölüm 42: Miras ve Yardım
Bölüm 43: Görev Başlangıcı: Kılıç Tim'i
Bölüm 44: Görev Anı: Zafer
Bölüm 45: Görev Sonu: Kavuşma 1
Bölüm 46: Görev Sonu: Kavuşma 2
Bölüm 47: Görev Sonu: Kavuşma 3
Bölüm 48: Babam Gibi
Bölüm 49: Aile Gibi
Bölüm 50: Beni Bırakma
Bölüm 51: Kız İsteme ve Söz
Bölüm 52: Sürpriz ve Alışveriş
Bölüm 53: Düğün👰🤵
Bölüm 54: Zevkin Dalgaları
Bölüm 55: Her Kadın Sevilmeye Değer
Bölüm 57: İhtimal
Bölüm 58: Rüya
Bölüm 59: Paramparça
Bölüm 60: Eskiye Dair
Bölüm 61: Uzak Olsun
Bölüm 62: İlahi Adalet
Bölüm 63: Canım Ailem
Bölüm 64: Nakarat
Bölüm 65: Arapsaçı
Bölüm 66: Aile Saadeti
Bölüm 67: Nane
Bölüm 68: Mert
Bölüm 69: Vicdanın Affetsin
Bölüm 70: Beş Kişi
Bölüm 71: İki Oğlan Bir Kız
Bölüm 72: İlk Kelime
Bölüm 73: İlk Adımlar
Bölüm 74: Ekin Ailesi - Birinci Kitap Finali
Özel Bölüm 1: Fatih ve Alev
Özel Bölüm 2: Baba
DUYURU
Bölüm 75: Beraat
Bölüm 76: Yıllar, Yıllar Üstüne
Bölüm 77: Havale
Bölüm 79: Ne Umduk Ne Bulduk
Alıntı

Bölüm 78: Aşkın Kimyası

3K 146 17
By jeyinep

Bartu

"Ya baba yapamıyorum ben."

Elindeki kalemi bırakıp bana yavru köpek bakışları atan kızıma çevirdim gözlerimi. Sadece on beş dakika olmuştu matematik çalışmaya başlayalı ama o hemen bıkmıştı. Abisinin aksine sayılarla pek arası yoktu. O daha çok sözel dersleri seviyordu.

"Ama bunları öğrenmen lazım güzel kızım." dedim ve yanağını okşadım.

"Öğrenmesem?" dedi ve dizime yanaştı. Oradan hemen kucağıma oturdu ve göğsüme sarıldı. "Çok yoruldu gözlerim. Baakkkk." dedi ve iki eliyle gözlerini kocaman açıp bana baktı. Güzel bir kahkaha patlattım. O da gülmüştü kendi hâline.

"Anne duymasın?" dedim sessizce kulağına. Yüzüme baktı ve dudağını ısırdı. "Geçen, sanki biraz kızmıştı." diyerek tek kaşımı kaldırdım.

Geçen hafta Elis matematik çalışmak istemiyorum, ödevlerimi yapmayacağım diye tutturmaya başlamıştı.

Üstelik ağlıyor oluşu da işin tuzu biberiydi. O hafta da Yağız bizi çok yıprattığı için (daha çok Talya'yı) Talya biraz fazla tahammülsüzdü. Ve bu da Elis'e kızmasına yol açmıştı. Ben iki prensesi de yatıştırmıştım ama Talya yine de kızmıştı Elis'e.. Annedir, kızar.. Ama o da kıyamıyordu da neyse..

"Sen kaçırmıştın ama beni, yine kaçırırsın değil mi baba?" dedi hevesle. Gözleri parlıyordu.

"Hmm.." dedim ve geri yaslanıp kızımı iyice kucağıma çektim. Kollarım arasında ufacık duruyordu prensesim. İlk göz ağrım..

"Seni yememe izin verirsen neden olmasın!" dedim ve boynundan öpmeye başladım, aynı zamanda karnından gıdıklamaya.

Atmaya başladığı kahkahalar ruhuma bir ilaç misali iyi gelirken salonun kapısının açılmasıyla durup kapıya baktık. Talya elinde tepsi ile bizim yanımıza geldi.

Ah kurban olduğum hatunum.. Ne de güzeldi..

"Ne o kahkahalar öyle?" dedi gülümserken. Tepsiyi masanın kenarına koydu ve yanıma oturdu. Tepside kek, meyve suyu ve çay vardı. Ellerini öpmek istedim hemen.

"Babam." dedi Elis nefes nefese. "Babam gıdıklıyordu anneciğim.."

Talya bana baktı gülümserken. Sonra kızına döndü. Kağıtlara baktı. "Ödevler bitmiştir o zaman." dedi ve kağıtlara uzanmak istedi. Tam o anda Elis kağıtlara minik, tombul elini koydu.

"Anne!" dedi hemen. "Dur bitmedi.. Bekle."

Talya ikimize bunlar ne çeviriyor bakışları atarken elini kağıttan çekti. "İyi bakalım." dedi tek kaşını kaldırarak. "Birazdan yine geleceğim. O zaman inşallah bitmiş olur."

Elis dudağını ısırdı ve başını salladı. Talya uzanıp ikimizi de öpünce gülümseyerek salondan çıktı.

"Ohh.." dedi Elis elini kalbine götürürken. "Minik kalbim dayanamıyor bu aksiyonlaya ya.."

Güldüm ve kızımı kucağımdan indirdim. "Hadi bakalım son bir gayret.." dedim saçını öperken. "Sonrasında parka gideriz beraber." Başını hevesle salladı ve kalemi eline aldı. Okuduğu sorudan sonra ben de tüm dikkatimi kızıma ve dersine verdim.

&

"Babasının aslan oğlu!" dedim ve kollarımla yukarı tuttuğum oğlumu zıplattım. "Uçuyor benim aslan oğlum!" Benim oğlum yedi yaşında kocaman bir oğlan çocuğu olmuştu. Saçlarını benden, gözlerini dünyalar güzeli annesinden almıştı.

Attığı kahkahalar beni de güldürürken zıplamak için Elis sırasını bekliyordu. Yağız'dan sonra Elis'i koltukaltlarından alıp yukarı attım, tuttum, attım, tuttum. Artık kollarımda derman kalmamıştı. Elis hanım güzel besleniyordu vallaha.

"Ay baba tamam!" dedi Elis gülerken. "Kusucam ay!"

Yere indirdim ve başına uzun bir öpücük kondurdum. Yağız mızmızlanmaya başlayınca ona döndük hepimiz.

"N'oldu oğlum?" dedim yanına otururken.

Elis'te önde durup kardeşinin elini tuttu. Elini öptü. "N'oldu canım kardeşim?" dedi gülümseyerek.

Yağız güldü ve Talya'nın arkasına saklandı. Utanmıştı. Ablasına karşı dayanamıyordu.. İki gülüp sevse hemen utanıyordu..

"Uykusu geldi sanki biraz." dedi Talya. "Ders yaptık biz de birazcık.."

Yağız annesini onaylandıktan sonra konuştu. "Uykum yok ki ama." dedi elleriyle oynarken. "Ablamla oyun oynamak istiyorum."

Elis, "Yağız.." dedi ve gülümsedi. "Gel gidelim odana." Bize baktı. "Gidebiliriz değil mi?"

"Tabii kızım." dedim ve ikisinin saçlarını karıştırdım. "Yalnız yemek saatini unutmayın."

İkili hevesle başını ve el ele verip merdivenlere doğru koştular.

"Yemek hazırlayalım mı biz de?" dedi ömrümün baharı. Ona baktım ve elini tuttum. Gülümsedi. Koklaya koklaya elini öptüm.

"Yorulmasın bu eller." Öptüm yeniden. "Sen dinlen ben hazırlarım."

Yanıma doğru sokuldu. "Bartu." dedi sakin bir sesle. "Ateş konuşuyor mu seninle?"

"Ne konuda canım?"

"Bilmem.. Bir derdi var gibi. Ama anlatmıyor. Sormaya cesaret edemedim bugün. İstemese zorlamam ama bakışları dalıp gidiyor, üzülüyorum."

İkimiz doğrulunca, ellerini tutmaya devam ettim. "Zamanı vardır anlatmasının." dedim ve ellerini öptüm. "Sıkma güzel canını, Ateş ne yapacağını iyi bilir."

"Eksik etmiyoruz değil mi onu?" dedi üzüntüyle. "17 yaşında koca adam oldu diyoruz ama belki üzülüyor.."

"Talya.." dedim ve yüzünü ellerim arasına aldım. "Hayatım şuan sadece kendini üzüyorsun."

"Bilmiyorum Bartu. Geçen son bir ayda neredeyse sadece Yağız'ın üzerine düştüm ben. Sen tabii hepsine yetiyorsun ama.. Bilmiyorum yani, kuruntu mu yapıyorum onu da bilmiyorum.. Kıskanır mı? Özenir mi? Üzülür mü? Bilmiyorum. Bakışları donup kalıyor bir süre, irkilerek kendine geliyor.."

Boğazımı temizledim ve karımın içinde tuttuğu her cümleyi sakince dinledim.

Konudan bağımsız olarak Talya'da da artık bir şeyler yoluna tamamen girmişti. Geçmişte yaşadığı travmaların izlerini yok etmiştik. Ne hissediyorsa ya da ne istiyorsa, veya istemiyorsa hemen söyleyebiliyordu.. Bunları aşmak kolay olmamıştı..

Talya'nın saçını kulağının arkasına sıkıştırdım ve yanağını okşadım. "Ben konuşacağım oğlumuzla.. Ama sen lütfen üzülme tamam mı hayatım?"

Bir şey demedi, sadece iç çekti. İçim acıyordu onu böyle görmeye.

"Her şey girer yoluna sen sıkma canını." dedim ve alnına uzun bir öpücük kondurdum. "Şimdi sen otur ben sofrayı kurayım, tamam mı?"

"Nasıl istersen canım." dedi ve gülümsedi. Zoraki bir gülümseydi..

&

Elis, Yağız ile odalarından döndükten sonra ikisini hemen mutfağa aldım. Talya çorbayı karıştırıyordu.

"Anne çorba içelim!" dedi Yağız hevesle. Bu çocuğun çorba aşkı bir başkaydı.

Talya, "İçeceksin oğlum bekle.." dedi tebessüm ederek.

Elis'in kayan gözlerini görünce yanına gidip yanağını sıktım. "Yoruldun mu aşkım kızım?" dedim başını öptükten sonra.

Yağız, "Babam aşkım dedi!" diyerek gülmeye başladı. Hepimiz gülerek Elis başını salladı. Matematik ödevinden sonra parka gitmek yerine kardeşi ile oynamıştı. Orada çok fazla yorulmuştu. Gün içinde çok yoruluyordu, bu gözümden kaçmıyordu. İnşallah hasta olmazdı.

"Yemek yiyelim yatarsın hemen." dedim. Başını salladı ve annesinin önüne bıraktığı çorbaya kaşığı daldırdı.

"Güzelim sen çorbalar dök, ben Ateş'i çağırayım." Talya kafasını salladı ve salatalar tabaklara bölüştürmeye devam etti.

Ardından Ateş'in odasına geldim ve aralık kapıdan içeri girecekken, duyduğum konuşma ile elim havada kaldı. Birisiyle konuşuyordu.

"Ben ondan vazgeçmek istemiyorum Mert." dedi ve ofladı.

Mert ile konuşuyordu.

"Abisi ona iyi davranmıyor. Babası ve annesi var mı onu bile bilmiyorum. Ama vazgeçmek istemiyorum. Çünkü onu ağlarken görmek beni mahvetti."

Gözleri uzun uzun bir yere daldı. Bir şey mi düşünüyordu acaba?

Birkaç Gün Önce
Dershane

Ateş

Canım çıkmış gibi zar zor yürürken yine masanın altında unuttuğum telefonum yüzünden indiğim merdivenleri söve söve geri çıkıyordum.

Şu telefonu sürekli unutuyorum ve sürekli geri dönmek zorunda kalıyorum.

Sınıfın kapı koluna dokunacakken hapşırdım ve cebimden peçetimi çıkarıp burnuma tuttum. Ardından sınıfa girdim. Dan diye girdiğim için sınıfta duran birini korkutmuştum. Kızdı. Yüzünü saklayıp boğazını temizledi.

"Pardon ya kanka." dedim ve masama yürüdüm. Eğilip telefonumu aldığım zaman korkan kişinin Çiğdem olduğunu fark ettim.

"Şşt?" dedim ve ona bakmaya devam ettin. "Ağlıyor musun sen? O kadar mı korktun kız?"

Yaşlı gözlerini bana çevirdi. Başını iki yana salladı. "Korktuğum için ağlamıyorum. Yani korkuyorum ama ondan değil.."

"Neyden?" dedim ve yavaş yavaş yanına yürüdüm. Karşısında ki sıraya geçtim. Çantamı çıkarıp oturdum.

"Hiç." dedi ve burnunu çekti. Peçetesi yoktu galiba. Cebimden peçete çıkarıp uzattım. İtiraz etmeden aldı ve başını çevirip burnunu sildi.

"Anlatmak ister misin?" dedim sakince. Sürekli gülümsemeye çalışan onu, böyle görmek üzmüştü beni ister istemez.

Başını iki yana salladı ve zorla yutkundu. Ağlamasını tutamamış olmalı ki yeniden ağlamaya başladı. Dirseklerini masaya yaslayıp yüzünü kapattı.

Ağlamasına bir şey demedim ama sakince omzunu sıvazlamak istedim. Oysa onu yeniden korkutmak istememiştim.

"Dokunma sırtıma." dedi ve kendini geri çekti. Acı çeker gibi sırtına dokundu. Kaşlarım çatıldı. Kalbim ağzımda atıyordu.

"Anlatmazsan.." dedim ve zorla yutkundum. "Sonuca ulaşamayız.. Haydi bahset.."

Yeniden başını iki yana salladı. "Bir şey değişmeyecek."

"O kadar emin olma."

Omuz silkti ve yavaşça omzumu sıktı. Sonra yeniden burnunu sildi.

"Aramızda kalacak söz veriyorum.." dedim güven vererek. Gözlerime baktı uzun uzun. Kalbim gerçekten ağzımda atıyordu.

"Söz mü?" dedi çenesi titrerken.

Hemen başımı salladım.

Boğazını temizledi ve başını eğdi. Konuşacaktı sanırım..

"Ben.. Biz.. Abim ile biz yani.. Biraz anlaşamıyoruz da.."

Yutkundu ve devam etti.

"Kötü geçiyor günler.. Üzülüyoruz.. Üzülüyorum ben daha fazla yani.."

"Çiğdem." dedim ve gözlerine baktım. "Açık açık anlatır mısın? İki kelimeyi bir araya getiremedin, korkuyorsun biliyorum.. Ama korkma."

Yavaşça sıradaki eline uzandım. Sakince elini kendine çekti. Kafa salladı.

"Ailevi problemlerim var. Biliyorum hayatta neler neler var ama ben eziliyorum bunun altında."

Gözlerime baktı. "Annem beni doğururken ölmüş. Babam pek sevmez beni bundan dolayı. İsmimi bile bizim komşumuz koymuş. Abim desen.. Hiç sevmez. Sürekli üstüme geliyor.. Canımı.. yakıyor.."

"Ne yapıyor sana?" Korkuyla sordum.

"Üzüyor işte beni.. Dershaneye bile bursla gidiyorum ben. Ama galiba alacak beni.. Bilmiyorum."

"Üzüyor derken?" dedim korkuyla. "Vuruyor mu?"

Gözlerini gözlerime çevirdi. Yutkundu. Bir şey demeden başını eğdi. Bu her şeye bir cevaptı. Korkuyla yutkundum.

"Annen için üzgünüm.. Allah rahmet eylesin.. Bir teyzeden duymuştum.."

Yetimhanede ki teyzeden.

"Evladını doğururken ölen annelere şehit derlermiş.."

Başını salladı. "Ben de duydum.."

Yutkundum ve sordum.

"Babam ve abin.. Cidden o kadar kötüler mi?"

Gülümsedi acı şekilde. "O kadar kötüler.."

"Polise.. Gittin mi?"

Hemen baktı yüzüme. Başını iki yana salladı. Korku vardı yoğun şekilde. Saf korku.

"Sakın." dedi birden, "Sakın Ateş. İstemiyorum böyle bir şeyi. Kötü olacak yine."

"Ney kötü olacak Çiğdem? Şiddet görmüyor musun?"

"Hayır, vuruyor- vurmuyorlar bana."

Derin bir nefes alıp verdim.

"Korkma yanındayım.." dedim ve gülümsedim.. "Sana zarar gelmesini istemem.."

Muhtemelen görüntülü konuşuyorlardı ki Mert güldü. "Oğlum sen yanmışsın!" dedi. Ateş gözlerini daldığı yerden çekti, başını eğdi ve saçlarını karıştırdı.

Benim oğlum daha 17'sinde aşık mı olmuştu yoksa?

"Üzülüyorum Mert." dedi Ateş üzüntüyle. "O çok zeki, çok çalışkan, öyle hevesli ki. Ama abisi resmen bir lanet ona. Her şeyde önüne taş koyuyor."

"Karışmak bize düşmez ama, daha yaşımız kaç?"

"Çiğdem ne yapsın? Bizimle yaşıt ve bizim konuşmaktan çekindiğimiz şeyleri o yaşıyor."

Mert'ten ses gelmeyince Ateş yeniden ofladı. "Ben.. Bilmiyorum. Onunla olmak, yanında olmak istiyorum." dedi ve devam etti.

Ben de resmen kapı dinliyordum. Yanlıştı yaptığım.

"Hani yetimhanede karma olduğu zaman bir çocuk vardı, düştüğü zaman sen ona yardım etmiştin, bu durumu da öyle düşün, Çiğdem düştü ve ben ona yardım etmek istiyorum. Yaralarını sarmak istiyorum."

"Bartu amca ve Talya yengeye söyledin mi bunu?"

"Hayır." dedi Ateş aniden. "Kimseye söylemedim. Ne diyecektim ki? Bilmiyorum."

"Ateş." dedi Mert. "Bizim babalarımız polis. Lütfen olayı babana söyler misin? Bartu amca ve babam illaki bir çözüm yolu bulur."

"Ya Çiğdem?" dedi Ateş. "Ya olaya dahil oldum diye kızarsa? Abisinden korkuyor, bu çok belli."

"Aptal olamaz o kadar." dedi Mert alayla. "Onu kurtarmaksa amacımız, bu onun hoşuma gitmeli ve bize yardımcı olmalı."

Ateş yüzünü sıvazladı ve boğazını temizledi. "Daha tanışalı iki-üç gün oldu. Kendimi kötü hissediyorum. Sanki zorla hayatına müdahil olmaya çalışıyormuşum gibi.."

Mert'te ofladı ama bir şey demedi. Ateş konuştu yeniden. "Neyse size geleceğim zaten bu akşam, o zaman daha ayrıntılı konuşuruz. Şimdi kapatayım sen de dinlen."

"Tamam kardeşim. Çok düşünme ama sen de. Derslerine odaklanamıyorsun sonra, sen bilmezsen vallaha ben patlarım.."

Ateş güldü ve başını iki yana salladı. "Merak etme sen, hadi görüşürüz."

"Görüşürüz."

Ve konuşmayı kapattılar. Ben de yeni geliyormuş gibi kapıyı tıklattım ve odaya girdim. Bakışları bana döndü, telefonunu elinden bıraktı.

"Baba?"

"N'aber aslanım?" dedim ve yatağa oturdum. Yüzüme baktı. Gerçekten bir derdi olduğunu anlamıştım önceden, ama şuan bilipte bilmemezlikten gelmek garipti.

"İyi baba." dedi gözlerini kaçırırken. "Sen nasılsın?"

"İyiyim." dedim ve elimi dizine götürüp, diz kapağını okşadım, sıktım. "Var mı bir sıkıntı?" Başını iki yana salladı ve boğazını temizledi. Galiba konuşma konusunda kendini hazır hissetmiyordu.

"Oğlum." dedim ve ona döndüm tamamen. "Seni çok sevdiğimizi biliyorsun değil mi?" Gözlerime baktı ve başını salladı gülümsedi. "Ben de sizi çok seviyorum baba. Elis'imi, Yağız aslanımı, seni, annemi.. Hepinizi çok seviyorum."

Başını okşadım ve ensesini sıktım. "Ne olursa olsun yanındayız, seninleyiz. Her zor anında, her kararında, yanlışında doğrunda, her zaman."

Gülümseyerek dinliyordu beni.

"Bizimle istediğin her şeyi, her zaman konuşabilirsin. Bak 17 yaşında koca delikanlı oldun. Daha 9 yaşındaydım seni tanıdığımda. Kaç sene geçti. Bizimle büyüdün. O yüzden asla unutma şunu; biz her zaman senin arkandayız."

Başını eğdi. Hemen kaldırdım çenesinden tutarak, nazikçe.

"Şuan söylemek zorunda hissetme ama bir derdin olduğunu günlerdir fark ediyoruz. Annen de ben de sen konuşmadan sormak istemedik. Çünkü sana güveniyoruz. Biliyoruz ki bizim oğlumuz her zaman en iyisini yapar, en iyisine karar verir. O yüzden ne olursa olsun bize gel sadece, biz seni hep destekleriz. Oldu mu?"

Gülümsedi ve boynuma sarıldı. "İki ki varsın baba, iyi ki varsınız."

"Sen de iyi ki varsın oğlum." dedim ve boynundan öptüm.

"Hadi bakalım masaya, biz kuracağız, anne yorgun. Hayde!"

Gülerek yataktan kalktı ve giydiği sweati düzeltip odasından çıktı. Ben de derin bir nefes alıp verdim ve arkasından baktım.

İnşallah ona iyi bir baba olabiliyorumdur diye düşündüm.

İnşallah olabiliyorumdur...

&

Ateş

Yemek yedikten sonra ne kadar biz yaparız  desekte annem toplamıştı mutfağı. Siz her şeyi birbirine karıştırıyorsunuz, uyuz oluyorum diyerek kovulmuştuk babamla mutfaktan.

Yemek yediğimiz gibi Elis uyumuştu. Ardından da Yağız uyumuştu. Çok yoruldukları barizdi. Onlara bu akşam ben masal okumuştum. Masal bitmeden de uyumuşlardı zaten.

Şimdi odamda kitaplarımı topluyordum. Mert reise yarın olacak kimya quizi için ders anlatmam lazımdı. O sözel derslerde resmen bana öğretmen oluyordu. Ben de ona sayısal derslerde yardım ediyordum.

Çantamı sırtıma aldıktan sonra ceketimi düzeltip odamdan çıktım.

"Baba hazırım ben."

"Hah.. Tamamdır aslanım."

Anneme döndü.

"Yavrum ben bir Ateş'i bırakıp geleyim, çay koyarsın gelince içeriz."

"Tamam tamam.. Siz dikkatli gidin de.." dedi ve bana döndü. Yüzümü elleri arasına alıp yanaklarımdan öptü.

"İyi çalışmalar oğlum."

"Sağ ol annem."

Babam da ceketini giyince evden çıktık. Arabaya bindik. Yolda giderken sohbet ettik biraz.

"Kalmakta emin misin?" dedi babam, bana dönmeden. "Genelde yattığın yeri yadırgıyorsun ya."

Başımı salladım. "Kalırım baba bir şey olmaz ya. Hem değişiklik olur. Mert'i çok özledim, Güneş'i de görmüş olurum."

"İyi bakalım." dedi ve kırmızı ışıkta durduk. O ara telefonuma mesaj geldi kayıtlı olmayan bir numaraydı.

+0533*******: Ateş?

Kaşlarımı çattım ve numaraya baktım. Tanıdıktan gelmiyordu hiç. Cevap yazdım.

Ateş: Evet?

+0533*******: Merhaba ben Çiğdem, hatırladın mı?

Dudaklarım anında kıvrılırken hevesle cevap yazdım.

Ateş: Evet, tanıdım Çiğdem. Sadece numaran yoktu bende garipsedim öyle.

Hemen kaydettim.

Çiğdem: Anladım, ben de sınıf grubundan aldım numaranı. Orada ismin yazıyordu.

Ateş: Anladım
Ateş: Bir şey mi oldu?

Çiğdem: Şey diyecektim bir tane grup varmış bizim sınıfın, hocalarım olmadığı

Ateş: evet

Çiğdem: Beni alan olmadı, sen ekler misin?
Çiğdem: Not falan atıldığını duydum bugün, sınıftaki bir kız hocasıza attım notları dedi ama kimse beni eklemedi oraya

Ateş: Ben eklerim hemen

Hemen sohbetten çıktım ve Hocasız isimli grubumuza girip Çiğdem'i ekledim. Ardından onunla olan sohbete girdim.

Ateş: ekledim

Çiğdem: teşekkür ederim Ateş

Ateş: ne demek rica ederim

Çiğdem çevrimiçi..

Çiğdem çevrimdışı..

Çiğdem yazıyor..

Çiğdem: görüşmek üzere Ateş

Ateş: Görüşürüüz

Başımı telefondan kaldırdığım zaman Fatih amcalara geldiğimizi ve babamın beni cama yaslanıp izlediğini gördüm. Fena rezil olmuştum..

"Şey." dedim ve boğazımı temizledim. "İnelim geldiysek." Bakışlarımı kaçırdım.

"Aahh.. ahh.." dedi babam ve başını iki yana salladı. Gülüyordu.

"Gülme baba." dedim utanırken. Yüzüm yanıyordu. Hemen arabadan inmek istedim ama gülmeye devam etti babam.

"Biz de o yollardan geçtik Ateş Bey." dedi gülmesini yarıda keserek.

"Ne yani? Sen de mi annemle böyle konuştun?"

Merakla sorduğum şeye güldü kısaca. "Ha yani şimdi sen konuştuğun kişinin kadın olduğunu kabul ediyorsum?"

Elimle alnıma vurdum. Babam kahkaha attı.

"Kim bakalım o kız?" dedi ve boğazını temizledi. "Var mı bir şeyler?"

Bakışlarım arabada gezerken başımı iki yana salladım. "Ne bir şey baba ya? Arkadaşız, vallaha. Sınıf grubuna almam için mesaj attı bu sadece. Bir şey yok yani.."

"Hhmm?" dedi ve yüzüme baktı. Yüzümü inceledi. Ulan annemde aynısı yapıyor ve hep ele veriyorum kendimi. Bu sefer ciddi kalmaya çalıştım.

"Hiç mi yok?" demesiyle bende güldüm.

"Gerçekten yok."

"İyi." dedi ve kemerini çözdü.

Kurtulmuştum sorgudan.

"Bak peşin peşin söylüyorum oğlum, daha sonra yanıma gelip baba aşk hakkında feyz verir misin falan deme de.." dedi gülerek.

Gülerek yüzüne baktım. Ah benim babam..

Beraber arabadan indik ve ben kapıya yürürken babam bagajdan bir çanta daha çıkarttı. Ben de babam yanıma gelince çoktan zile basmıştım.

Zil bilindik bir melodiyle çaldıktan sonra kapıyı kucağında Güneş ile Fatih amca açtı. Güneş başını babasının boynuna koymuş, minik eliyle polo tişörtün yakasını tutuyordu.

"Vayy.. Vay.. Vay.. Hoş geldiniz devrem.." dedi büyük bir sevinçle. "Hoş geldin Ateş." Gülümsedim.

"Hoş bulduk.." dedi babam. "Ben hiç içeri girmeyeyim. Talya'yı ve çocukları tek bıraktım. Gideyim hemen."

Fatih amca başını sen bilirsin gibisinden salladı. Ben o arada ayakkabılarımı çıkarmıştım.

Babam Güneş'i severken Alev abla geldi. "Ay hoş geldin canım." diyerek kucakladı beni. Sevgisini çok fazla hissediyordum.

Ardından babama döndü. "Hoş geldin Bartu."

Babam başını salladı. "Hoş bulduk yenge, ama ben gidiyorum Ateş'i getirdim tek."

Alev abla bana bakıp saçlarımı karıştırdı. "Peki bu seferlik öyle olsun."

"Ve şey." dedi babam ve bagajda çıkardığı çantayı Alev ablaya uzattı. "Bunu Talya yolladı. Konuşmuşsunuz siz. Öyle dedi."

Alev abla başını salladı ve çantayı aldı. "Çok teşekkür ettim ama sen yine de ilet." Babam başını salladı.

Fatih amca konuştu ardından. "O ne hayatım?"
Alev abla elindeki çantayı kenara koyarken cevap verdi. "Elis bebişin olmayan kıyafetleri, Güneş'e giysin diye verdi. Ben de kabul ettim, kızmadım değil mi?"

Fatih amca güldü. "Neden kızayım ömrüm? Biz de Bartuyla böyle büyüdük. Yetimhanede çok bir seçenek yoktu. Şimdi de bizim çocuklarımız böyle büyüsün.." Gülümsedi ve babama baktı. Babam da gülümsedikten sonra elindeki anahtarı döndürdü.

"Ben kaçayım artık."

"Tamam kardeşim dikkatli ol, Allah'a emanet."

Babam başını salladı ve göz göze geldik. Göz kırptı. Ardından Güneş'i öptü. Babam gidince de biz içeri girdik.

"Mert nerede amca?" dedim ceketimi çıkartırken. Güneş durduk yere çığlık atıp gülerken Fatih amca kızının elleri arasında olan başına rağmen konuştu. Vuruyordu bir de bıcırık Güneş.

"Duş alıyordu amcam, sen çık onun odasına istersen gelir o."

Başımı salladım ve merdivenlere yöneldim. Alev abla koluma dokundu. "Ben mantı yapmıştım, sen geleceksin diye birazını ayırıp haşlamadım. Sen gelmeden önce haşladım şimdi. Yersin değil mi?"

Mantı mı? Orada durun işte.

"Yerim valla abla, teşekkür ederim."

"Ay sevindim." dedi ve yanağımdan makas aldı. "Ben çağırırım sizi." Gülümsedim ve merdivenleri çıktım.

Vallaha Fatih amcaların evini aşırı seviyordum. Bizim ev düz araziye yayılmış şekilde büyüktü ama bu ev iki katlıydı. Üst kat en sevdiğim yerdi. Çünkü oyun odası vardı.

Mert'in odasının önüne geldiğimde kapıyı bir kez tıklattım, ses gelmeyince içeri girdim. Bizim pasaklı, hâlâ pasaklıydı. Bir insan hiç mi değişmez ya..

Odaya girdiğimde kapıyı örttüm. Özel banyosu vardı bir de odasında beyefendinin, oradan hâlâ su sesi geliyordu. Çantamı kenara bıraktım ve yatağa oturdum.

Çalışma masasının üzerinde kimya kitapları falan duruyordu. Telefonu da oradaydı. Mert çıkmayınca ofladım ve ayağa kalktım. Biraz odaya göz atayım dedim.

Büyük kitaplığın önüne gittim önce, bir sürü klasik vardı. Mert, William Shakespeare'e bayıldığı için bu yazar ağırlıklıydı daha çok. Diğer rafta gördüğüm mangalar ile ilgilenmedim, çünkü pek ilgimi çekmiyordu.

Banyodan su sesi kesilince kapıya baktım. Mert üstünde beyaz bornozu ile banyodan çıktı.

"Ana!" dedi beni görünce. "Ne zaman geldin la?"

Güldüm. "Çok olmadı."

Yatağa yürüdü ve giymek için koyduğu kıyafetlerini aldı. "Ben bir giyineyim kanka." dedi. Başımı salladım ve o da geri banyoya yöneldi.

Mert giyinene kadar ben de kitapları hazırladım, ayarladım. Dağınık olan çalışma masasını topladım. Çok geçmeden geldi. Elinde ki küçük havluyla saçlarını kurutuyordu.

"Hâlâ dağınıksın." dedim gülerken. Başını iki yana salladı ve sandalyenin birine oturdu. Elindeki havluyu yatağa attı.

"Bir insan yedisinde neyse yetmişinde de odur."

Güldüm ve kalemliğimden fosforlu olanları çıkarttım.

"Nereden başlayacağız." dedim ona bakmadan. Konu başlıklarında göz gezdiriyordum.

"Nereden başlayacağız biliyor musun?" dedi ve elimdeki kitabı kapattı.

"Nered- N'abıyon oğlum?"

"Aşkın kimyasından." dedi sırıtırken.

Güldüm ve suratına baktım boş boş. "O ne lan öyle?"

"Öyle öyle.." dedi ve bana doğru döndü. "Baştan anlatsana şu Çiğdem'i."

Ofladım ve saçlarımı karıştırdım. "Kanka anlatmadığım bir şey yok ki. Mevzu ortada."

Omuz silkti ve telefonuna uzandı. Sosyal medyaya girdi ve bir hesabı açıp telefonu önüme koydu. "Bak bu Çiğdem'in hesabı, stalk attım azıcık bulmak kolay olmadı, çünkü kendi adını kullanmıyor. İstek atsana sen."

Profil fotoğrafında kıvır kıvır saçları vardı. Gülümsedim. Mert'in bana baktığını görünce hemen tebessümümü sildim ve boğazımı temizledim. Mert gülmeye başladı.

"Oğlum sen harbici yanmışsım ya, hoşlanıyo'n değil mi lan?"

Mert'e baktım. Ardından gözlerimi kaçırdım. Hoşlanıyor muydum? Bu gülümsemeler, yardım etmeler, kalbimin hızlı atması.. Bunların hepsi birer hoşlantı belirtisi miydi? Bilmiyordum ki.. Ben sevmemiştim ki kimseyi böyle, hiç sevgilim de olmamıştı. Nereden bilecektim?

"Zor bir soru değil bu bence." dedi Mert. "Sen kendini biliceksin, evet ya da hayır."

Derin bir nefes alıp verdim. "Evet." dedim. Ardından "Hayır. Yani.. Sanırım."

Mert güzel bir kahkaha patlattı. "Hadi gerçeği söyle ben de sana bir şey anlatacağım."

Bugün bilmem kaçıncı kez ofladım ve başımı salladım. "Evet, hoşlanıyorum. Oldu mu?"

"Karrrdeşiiiiimm!" dedi ve omzumu sıktı.

Güldük.

"Sen ne anlatacaksın?" dedim merakla.

Boğazını temizledi ve telefonuna uzanıp galeriye girdi. Bir fotoğraf gösterdi. Gösterdi ve benim ağzım sonuna kadar açıldı.


"Lan ne zaman.." dedim hayretle. Böyle bir şey beklemezdim. Çünkü ikisi de birbirine ölümcül bakan iki zıt insandı.

"Eeee?" dedi gülerken. "Ne demişler? En büyük aşklar kavgayla başlarmış."

Başımı iki yana salladım. O hâlâ uzun uzun fotoğrafa bakıyordu. Ardından telefonu kapatıp kenara koydu.

"İkranur haa.." dedim elimle yanağımı kaşırken. "Nasıl oldu peki bu? Büyü falan yapmış olmalılar size.."

Güldü ve başını iki yana salladı. "Geçen gün İkra'nın arkadaşı Semih, hani şu ayar olduğum topik çocuk, sınav sorularını çalmaya kalkışmış, İkra'da duyunca yalan söylememiş, hocaya demiş dan diye. Semih'te bana iftira atacaktı ki İkra doğruyu söyleyince atamadı şerefsiz."

"Hadi lan."

"Harbiden. İşte İkra öyle bir şey yapınca teşekkür ettim. Rica etti derken konuştuk iki öyle. Kavga etmelerimiz bile hoşlantıdanmış meğer, insan sevdiğiyle uğraşır."

Boğazımı temizledim ve omzuna vurdum hafifçe. "Bana sen yanmışsın diyene bak." dedim alayla. Güldü. "Bu fotoğrafı da dün çektik. Buluştuk bizim okulun oradaki parkta."

"Kiminle buluştun Mert efendi?" diye girdi Fatih amca odaya. Elinde tepsi olduğu için kapıyı çalamadı muhtemelen.

"Şey baba." dedi Mert ve beni bir gülme tuttu ki anlatamam. Elimle ağzımı kapatıp gülmemi bastırdım. "Bir arkadaşla."

"Arkadaş.. Hmm?" dedi Fatih amca ve iki tane mantı tabağını masaya koydu. O koyarken ben kitapları kenara dizmiştim.

"Evet, arkadaş." dedi Mert babasını yenileyerek. Fatih amca odadaki pufu yanımıza çekerek oturdu. Boğazını temizledi.

"İkranur mu bu arkadaş?"

Mert yakalandım gibisinden gözlerini kapatıp açtı. Fatih amca güldü. Ben de güldüm vallaha yalan yok.

"Bizi mi duydun?" dedi Mert. Fatih amca başını iki yana salladı. "Şimdi duymadım. Annene anlatırken duydum, yanlışlıkla oldu."

"Anladım." dedi Mert ve babasına baktı. İkisi birbirine bakıp gülümsedi. İkisi eşittir babam ve bendi.. Çok benziyorduk.

"O zaman size birkaç şey diyeyim." dedi Fatih amca ve konuşmaya başladı. "Kimya bilmem ama aşkı bilirim."

Gülüştük.

"On yedi yaşında koca delikanlılar oldunuz. İllaki seveniniz, sevdiğiniz olacak. Bu konu da hemfikiriz. Nasılsa biz de o yollardan geçtik. Biliriz."

Kısa bir es verdi ve devam etti.
"Kısa keseceğim. Yani demem o ki hayatınıza giren kişilere saygılı ve hoşgörülü olun. Hele de bir kadınsa çocuklar.. Çok saygılı ve çok hoşgörülü olun. Ama aptalda olmayın yani, kadın sizin gözünüzü bürümesin.."

Güldük ve devam etti.
"Severken üzmeyin, yok onu giyme, yok şunu yapma, yok şununla takılma demeyin, tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır demişler. O yüzden nazik olun, incitmeyin. İncitmemek için de incinmeyin. Bu ince çizgiyi de zamanla kavrayacaksınız.."

Boşlukta ki bakışlarını bize çevirdi ve ayaklandı. Pufu ayağıyla hafifçe itip yerine koydu.

"Anlaştık mı delikanlılar?" dedi ve ikimizin de saçını okşadı. Ardından tabakları gösterdi. "Aşkın Kimyası dersiniz bitmiştir, haydi yemek molası." Gülerek kapıya yürüyünce biz de tabaklara uzandık.

Yıllar geçmişti, mevsimler, acılar, yaralar.. İnsanlar terk edildi, sevildi, birileri öldü, birileri doğdu. Ama şunu iyi kavramıştık Mert ile, dokuz yaşında bu ailelere kavuşmak, onların bizi sevmesi, evlat demesi, bizim en büyük şansımızdı.

Kim ne derse desin.

En büyük şansımızdı.

***

okuduğunuz için teşekkür ederim

depremzedeler için dua etmeyi unutmayın..

sizleri çok seviyorummmm

Gelecek bölümde görüşmek üzere

SINIR: 60 Oy ve 10 Yorum

Continue Reading

You'll Also Like

55.2K 4.3K 47
"Bak Arat... İyisin, hoşsun, şu dünyadaki herkesi alabilecek geniş bir kalbin var ama bu dünya o dünya değil kardeşim. Anlıyor musun? Kimsenin kimsey...
102K 5.8K 22
aile kurgusudur klasik bir şey yazıyorum umarım beğenirsiniz
112K 5.5K 36
Hayatta kalmaya çalışan bir Melih ve onun zorbası Arda. Keyifli okumalar dilerim ;) 11.01.23 _ ?
356K 14.9K 39
"Aa! Bir yıldız kaydı!" dedi Hatice gök yüzüne bakarken. Ömer Ali yavaşça başını güzel kıza çevirdi. Onun güzel yüzüne bakarken genç kız bunun farkı...