ARMAĞAN (Tamamlandı)

By aleynahirik

246K 17.9K 3.7K

*WATTYS 2023 KAZANANI* Eski hayatından kaçıp onu terk etmeye hazırlanan erkek arkadaşıyla beraber İstanbul'a... More

UYARI!
Her Şeyin Başlangıcı
BÖLÜM BİR | Bağ Bozumu
BÖLÜM İKİ | Soğuk Yalnızlık
BÖLÜM ÜÇ | Aynadakiler
BÖLÜM DÖRT | Aynadakilerden Biri Olmak
Felaketin Yansıması
BÖLÜM BEŞ | Tekrarlanan Ziyaretler
BÖLÜM ALTI | Sükûnet
BÖLÜM YEDİ | Sosyal Medya Laneti
BÖLÜM SEKİZ | Bir Garip Randevu
BÖLÜM DOKUZ | Etraftaki Renkler
Karanlıkta Yalnız Olmak
BÖLÜM ON | Beklenen Telefon
BÖLÜM ON BİR | Zarif Bir Sihir
BÖLÜM ON İKİ | İyi Olmadığımı Biliyorsun
Karanlığa Fısıldanan Dilek
BÖLÜM ON ÜÇ | Yansımanın Diğer Tarafı
BÖLÜM ON DÖRT | Kısa Uzun Bir Yol
BÖLÜM ON BEŞ | Klasik Bir Lanetli Ev
Nergisler ve Yaseminler
BÖLÜM ON ALTI | Eve Ait Olanlar
BÖLÜM ON YEDİ | Sızlanan Kadın
Yavaşça Ölmek
BÖLÜM ON SEKİZ | Ölüler Konuşamaz
Tünelin Sonu
BÖLÜM ON DOKUZ | Ölüm Soğukluğu
BÖLÜM YİRMİ | Son Mektup
Sonun Başlangıcı
BÖLÜM YİRMİ BİR | Nasır Tutmak
BÖLÜM YİRMİ İKİ | Kıyıya Çıkmak
BÖLÜM YİRMİ ÜÇ | Bir Ölüyle Uyumak
BÖLÜM YİRMİ DÖRT | Arafta Kalanlar
BÖLÜM YİRMİ BEŞ | Çoban Yıldızı'na Kavuşmak
BÖLÜM YİRMİ ALTI | Döngü
BÖLÜM YİRMİ YEDİ | Ölülere Hükmeden Hel*
BÖLÜM YİRMİ SEKİZ | Visal
BÖLÜM YİRMİ DOKUZ | Ölüme Geç Kalmak
BÖLÜM OTUZ | Kara Bir Toz Bulutu
BÖLÜM OTUZ BİR | Herkes Son Bir Vedayı Hak Eder
BÖLÜM OTUZ İKİ | Yaşamın Yeni Günü
YAZAR NOTU
WATTYS 2023 🥳

BÖLÜM OTUZ ÜÇ | Bir Mum Geceyi Aydınlatabilir {FİNAL}

6.3K 485 271
By aleynahirik

*Şarkıyla birlikte okumanızı isterim. (:

3 AY SONRA

Lapa lapa karlar siyah paltomun üzerine inerken topuklu botlarımın sesi kaldırımda bir melodi gibi yankılanıyordu. Kucağımda sıkı sıkı tuttuğum kraft kağıdına sarılı tablo ile yol boyu ilerledim. Aradığım tabelayı görene dek durmadan yürüdüm. Kahverengi tonlarının hâkim olduğu tabelada italik harflerle yazılmış isme baktım ve birkaç saniye sonra Bağ Bozumu'ndan içeriye girdim. Antikacının kapısı küçük bir çan sesiyle açılırken seslendim.

''Ben geldim!''

Antikacı çocuk, boncuklu perdenin arasından çıktığında gülümsüyordum.

''Hoş geldin.''

''Hava buz gibi! Buraya yürüyene kadar dondum!''

Tezgâhın arkasından çıkıp yanıma geldi. Tabloyu ayaklarımın dibine yerleştirirken ellerimi tuttu ve dudaklarına götürdü. Önce güzel bir öpücük kondurdu, ardından kızarmış ellerimi ısıtmak için avcunun içine aldı.

''Neden buraya kadar geldin? Dükkânı kapatıp yanına gelirdim ben.''

''Ne kadar da beni düşünüyorsunuz, beyefendi.'' dedim gülerken. ''Ama özellikle gelmek istedim.''

''Neden?''

Tabloyu tekrar alıp havaya kaldırdım. ''Bir parçam var. En az 150 yıllık ve imzasız.''

Kahkahası antikacının içinde yankılanırken onu böyle görmenin beni ne denli huzurlu hissettirdiğini düşündüm. Gözlerimi ondan ayıramıyor, gülümsememi silemiyordum. Midemde kelebekler yaratmıyordu. Aksine, beni o kadar huzurlu ve sakin hissettiriyordu ki bu hissi daha çok seviyordum.

''Ne kadar profesyonelsiniz, hanımefendi. Nereden aldınız ve neden satmak istiyorsunuz?''

İşaret parmağımı kaldırdım ve arkamda kalan duvarı gösterdim. ''Tam olarak şuradan aldım. Satmak istiyorum çünkü... bana iyi hissettirmediğine karar verdim ve Nalan'ımı daha güzel tablolarda anmak istiyorum.''

''Makul bir sebep.''

''Alıyor musunuz yani?''

''Siz istersiniz de almaz mıyız? Alıyoruz.''

Gülüşüm büyürken göğsüne hafifçe vurdum. Elimi tutup beni kendisine çekti. Kulağıma dolan bir miyav sesiyle kaşlarımı çattım. Sesin geldiği yöne, antikacının kapısının eşiğine baktığımda simsiyah tüyleri, sarı gözleriyle bizi izleyen bir kedi gördüm.

''Aa misafirin mi var?''

Güldü ve başını salladı. ''Birkaç gündür etrafta dolanıp duruyor ben de içeri aldım.''

''Ne kadar güzel, değil mi?'' dedim kediyi izlerken.

Yüzüme doğru eğildi ve alnıma bir öpücük kondurdu. ''En az senin kadar.''

Küçük bir çocuk gibi kıkırdadım ve kollarımı boynuna doladım. Ardından başımı eğip kalbinin en derinliklerini bile görebileceğim gözlerinin içine baktım.

''Aylardır o konu hakkında konuşmadığımızın farkındayım ama artık konuşabilir miyiz?'' dedim nihayet.

''Hangi konu?'' diye sorarken cevabını oldukça iyi biliyordu.

''Kara Ayna.''

Başını bir kez daha aşağı yukarı salladı. ''Gözümüzün önünde bir toz bulutu haline geldikten sonra sanki hiç var olmamış gibi davranmak daha kolay gelmişti.''

''Biliyorum.'' dedim. ''Çok iyi biliyorum ama sebebini bilmek istemez misin?''

Tek kaşını havaya kaldırdı. ''Sen biliyor musun?''

''Tabii ki.'' dedim. ''Ben onun son sahibiyim.''

''O zaman...'' Bir anlığına duraksadıktan sonra devam etti. ''Bilmek isteyebilirim. ''

Kollarımı usulca boynundan çözdüm.

''Tamam başlıyorum, dinle. Aslına bakarsan o geceden beri çok düşündüm. Bazen aklım karıştı, emin olup olmadığımı sorguladım ama sonunda tüm parçaları bir şekilde oturttum. Şöyle ki... Adada bana Cihan'ı gösterdiğinde onun o an yaşandığını düşünmüştüm ta ki eve dönüp Cihan'ı kurtarana dek.''

Olayları yeniden gözünde canlandırmak istemediğini belli ederek kafasını salladı ve devam etmemi istedi.

''Ama bana o anı değil, geleceği gösteriyordu Cem. Biz gittiğimizde Cihan hala hayattaydı oysa ki bizim eve varmamız saatler sürmüştü.''

Gözlerinden geçip giden aydınlanmayı ve ardından bakışlarının ciddileşmesini seyrettim. Bu tepkisi ise bana aylardır bu konuyu halı altına itip üzerine düşünmediğini kanıtlar nitelikteydi.

''Cihan kustuğu anda ise aslında hayatta kalacağı kesinleşmişti.'' dedim. ''Bunun ardından Kara Ayna gözümüzün önünde parçalara ayrıldı.''

''Evet.'' dedi usulca. ''Evet, öyle oldu. Sanki bu anı bekliyormuş gibi, sanki patlama anı gelmiş bir volkan gibi.''

''Kara Ayna'nın bu döngüyü kırmak için bir amaca ihtiyacı vardı ve o amaç belki de benim birisinin hayatına kurtarmamdı. Belki de bu karanlık döngüyü bir noktada sonlandırmamdı. Bana Cihan'ı göstermesinin bir sebebi vardı, buna adım kadar eminim. Ben birisine çok geç kaldım ama başka birisine tam da zamanında yetiştim. Sen anneni kaybettin ama kardeşini geri kazandın.''

Gözlerinin açıldığını ve usulca yutkunduğunu gördüm.

''Belki anneannem veya annen de bir amaç bulabilselerdi döngü çoktan kırılacaktı.'' diye devam ettim.

''Belki de annem... Annem teyzemi kurtarabilseydi bitecekti.''

Gözlerim iri iri açıldı ve benim için tamamen mektupların arasında kaybolup giden bir anı yeniden zihnime düştü. ''Evet, doğru! Annen herkese söylemiş fakat kimseyi inandıramadığı için kazaya engel olamamıştı.''

''Evet...'' derken sesi iyice alçaldı, gözleri bir anlığına dalıp gitti.

''Anneannemin Kara Ayna'da aynanın bir sonraki sahibini gördüğünü varsayıyoruz ama belki de ayna, oraya hiç götürmemesini anlatmaya çalışıyordu.''

Gözlerini boşluktan güçlükle çekti ve bana baktı. ''Döngü birçok kez kırılabilirdi ama kimse doğru mesajları alamadı.''

''Ama biz aldık.'' dedim buruk bir gururla. ''Nihayet birileri aldı.''

Elini sıkı sıkı tuttum. ''Tüm bu delice olaylardan sonra öğrendiğim bir şey varsa o da, ikimizin hayatında tesadüfe yer olmadığı.''

Çekingen bir tebessüm belirdi yüzüne. ''İşte bu doğru.''

Sessiz ve derin bir iç çektiğine şahit oldum. ''Hayatımda hiçbir an tam anlamıyla huzurlu hissetmemiştim, Yasemin. Cihan hayata döndüğünde ve Kara Ayna yok olup gittiğinde ilk defa huzurlu hissettim. İlk defa şimdi gerçekten yaşayabilirim diye düşündüm. Üzerimde kara bir bulut dolaşmadan, ayağımda bir pranga olmadan yaşayabilirim.''

Son kelimesine kadar onu pür dikkat dinledim, o ise devam etti. ''Şimdi, normal bir hayat yaşayabilir miyiz?''

''Öğrendiğim diğer şey de şu ki bizim asla normal bir hayatımız olmayacak.''

Kahkaha atarken bir kez daha elimi öptü ve ardından nazikçe bıraktı.

''Kendi normalimizden bahsediyorum.'' dedi. ''Etrafta renklerin ve ölülerin dolandığı normal hayatımız.''

Tabloyu yanımdan alıp eski yerine doğru götürürken Cem'in bıraktığı boşluğun ardından beliren silik bedenle yerimde irkildim. Çaktırmadan damağımı kaldırdım.

''Beni takip etmeyi ne zaman bırakacaksınız?'' diye fısıldadım. ''Biraz yorucu olmaya başladı.''

''Efendim?''

Cem'in antikacının diğer ucundan yükselen sesiyle apar topar ona döndüm. ''Ah, sana demedim.''

Omzunun üstünden bana baktı.

''Kime dedin?'' diye sordu ve ekledi. ''Yine?''

Elimde etrafı gösterdim. ''Birileri işte.''

Cem tabloyu boşluğa asarken, ''Seninle uyurken gerçekten güvende miyim bilmek istiyorum.'' dedi.

''Asıl benimle tamamen güvendesin, şekerim. Rahat ol.''

Tablonun hizasındaki büyük boy aynasından kısa bir anlığına kendi yansımasını kontrol edip devam ettiğini gördüm. ''Ne zaman rengini kontrol etmeyi bırakacaksın sen?'' dedim bir çocuğu suç üstü yakalamış öğretmen edasıyla.

Onu yakaladığımdan habersiz bana döndü. ''Kontrol etmiyorum, gözüm takıldı sadece.''

''Hayır, kontrol ediyorsun çünkü son olaylardan sonra olur da mükemmel altın sarısını kaybedersin diye ödün koptu.''

Gülerek omzumun üstünden bana baktı. ''Hiçbir zaman kaybetmeyeceğimi sen de biliyorsun.''

''Bilmez miyim?'' dedim. "Sen mükemmelsin sonuçta."

Ona doğru birkaç adım atarken konuşmaya devam ettim. ''Cihan iyi mi? Hava bu kadar kötü olmasaydı onu da alıp hafta sonu adaya giderdik.''

''Çok daha iyi. Aslına bakarsan bir deniz mavisinden ziyade gök mavisi gibi, geçen gün her ne kadar nefret etse de enerjisini temizlememe izin verdi.''

''Bu iyiye işaret o zaman.'' dedim ve ekledim. ''Cahit Bey?''

Cem manidar bir gülümsemeyle bana döndü. ''Cahit Bey, bizim son zamanlardaki başımıza buyrukluğumuzdan oldukça rahatsız olacak ki şehir dışına çıktı. Tuhaf bir şekilde de bizi yaklaşık iki gündür aramıyor. Galiba reddedildik, emin değilim.''

Onlar adına neredeyse ben rahat bir nefes alacakken güldüm. Tam tablonun önüne geldiğimde durdum. Cem bana doğru döndü ve ellerini belime doladı. Ben de tanıdık bir hareketle kollarımı onun boynuna doladım.

''Adaya gidemiyorsak, Nalan'a gidebilir miyim?''

Kaşlarını hafifçe havaya kaldırdı. ''Buna hazır mısın?''

''Evet, hiç olmadığım kadar.''

''Madem öyle, sana eşlik etmemin sakıncası var mı?'' diye sordu. Yüzümde en heyecanlı gülümsemem oluşurken, ''Gerçekten mi? Seni İzmir'e götürmeyi o kadar çok isterim ki!''

Dudakları kıvrılırken, ''Gerçekten tabii.'' dedi. ''Ben de Nalan'ı ziyaret etmeyi çok isterim. En azından ziyaret edebileceğimiz bir mezarı var, değil mi?''

Kafamı hafifçe yana doğru eğildim. ''Evet, en azından.'' dedim. ''Peki ya annenin bir mezarı olsaydı, ziyaret etmek ister miydin?''

Usulca yutkundu, göğsü yavaşça inip kalkacak kadar sakince iç çekti. ''Sanırım isterdim.'' dedi. "Bilmiyorum, son olayların ardından bazı şeyleri daha derin düşünüyorum. Nerede hayatına son verdi, onu kimse bulmadı mı... Eğer bulunmadıysa ölürken bile yanında kimse olmadığı anlamına gelir."

Duraksadı ve belli etmemeye çalışsa da burukça omzunu silkti. "Zaten hiçbir zaman yanında kimse yoktu."

"Sen hayatına nerede son verdiğini düşünüyorsun?" diye sordum usulca.

"Biz adada yaşıyorduk, Yasemin. Bulunmamanın en kolay yolu denize kavuşmak."

Kafamı aşağı yukarı sallarken bir yandan ensesindeki bukleli saçlarıyla usul usul oynamaya devam ettim.

"Bu yüzden evet, bir mezarı olsaydı... Sanırım ziyaret etmek isterdim. En azından orada yalnız kalmazdı."

İçimdeki kıpırtı ve yüzümdeki zafer gülümsemesiyle boy aynasından geriye doğru kaçamak bir bakış attım ve Bağ Bozumu'nun kahverengi kapısından çıkıp gitmeye hazırlanan Nergis Hanım'ın son bakışlarını yakaladım.

''Bunu duyduğumuza sevindik. Peki son bir soru daha, hala mor muyum?''

Gülümsemesi büyüdü. ''Benim de öğrendiğim bir şey var, asla son bir soru yok.''

Hafifçe yanağına vurdum. Gülerken bana doğru eğildi.

''Hala morsunuz hanımefendi, endişelenmeyin. Her zaman da morun en güzel halinde olacaksınız.''

''Gönlümü almayı çok iyi biliyorsun.''

Dudaklarıma doğru eğilirken başladığımız noktada, onu ilk defa yakından gördüğüm tablonun önünde, tamamen farklı insanlar olarak duruyorduk. Şaşırtıcı derecede iyi olan Fransızcasıyla dudakları arasından bir anda çıkan cümle ile neredeyse nefesimi tuttum.

"Je t'aime, ma chérie."

Manidar bir gülümsemeyle, "Ben Fransızca bilmiyorum." dedim.

Hoş gülümsemesi eğlenceli bir kahkahaya dönüşürken, "Bunu da bilirsin ama." dedi.

İnatla kafamı iki yana salladım. Bana doğru biraz daha eğildi.

"Seni çok seviyorum." diye fısıldadı ve ekledi. "Ma chérie."

Bir iki saniye kadar gözlerine bakakaldıktan sonra ben de ona yaklaştım.

''Ben de seni çok seviyorum, antikacı çocuk.''

Dudaklarını dudaklarıma örterken gülümsemeye devam ediyordu. Zihnimde bir yerlerde, Bağ Bozumu'nda çalan çan sesinin beni en güzel halime getireceğine inanamadığım günler hala yerini korurken kalbimin en huzurlu yerinde, olmam  gereken yerde olduğumdan emindim.



SON

Continue Reading

You'll Also Like

23.7K 794 19
Ceylin kendisini hep siyah olarak tanımlardı. Ilgaz ise bembeyazdı onun için. Bir bakımdan; Ceylin gece, Ilgaz ise gündüzdü. Şimdi ise gece ve gündü...
3.8M 139K 79
Altı ay önce çok sevdiği babası ve beraberinde ailesi ortadan kaybolan Avşar sudan çıkmış balığa dönmüş bir halde yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır...
21.5K 10K 30
Mafya, Jitem ve Aşk Üçgeni
6.2K 872 1
!!Kitapta kan, işkence, yasaklı maddeler ve yetişkin içerikli sahneler mevcuttur bunu bilerek okuyun lütfen!! Yaş farkı içerir! [Kitabın Şarkısı : E...