ARMAĞAN (Tamamlandı)

By aleynahirik

245K 17.9K 3.6K

*WATTYS 2023 KAZANANI* Eski hayatından kaçıp onu terk etmeye hazırlanan erkek arkadaşıyla beraber İstanbul'a... More

UYARI!
Her Şeyin Başlangıcı
BÖLÜM BİR | Bağ Bozumu
BÖLÜM İKİ | Soğuk Yalnızlık
BÖLÜM ÜÇ | Aynadakiler
BÖLÜM DÖRT | Aynadakilerden Biri Olmak
Felaketin Yansıması
BÖLÜM BEŞ | Tekrarlanan Ziyaretler
BÖLÜM ALTI | Sükûnet
BÖLÜM YEDİ | Sosyal Medya Laneti
BÖLÜM SEKİZ | Bir Garip Randevu
BÖLÜM DOKUZ | Etraftaki Renkler
Karanlıkta Yalnız Olmak
BÖLÜM ON | Beklenen Telefon
BÖLÜM ON BİR | Zarif Bir Sihir
BÖLÜM ON İKİ | İyi Olmadığımı Biliyorsun
Karanlığa Fısıldanan Dilek
BÖLÜM ON ÜÇ | Yansımanın Diğer Tarafı
BÖLÜM ON DÖRT | Kısa Uzun Bir Yol
BÖLÜM ON BEŞ | Klasik Bir Lanetli Ev
Nergisler ve Yaseminler
BÖLÜM ON YEDİ | Sızlanan Kadın
Yavaşça Ölmek
BÖLÜM ON SEKİZ | Ölüler Konuşamaz
Tünelin Sonu
BÖLÜM ON DOKUZ | Ölüm Soğukluğu
BÖLÜM YİRMİ | Son Mektup
Sonun Başlangıcı
BÖLÜM YİRMİ BİR | Nasır Tutmak
BÖLÜM YİRMİ İKİ | Kıyıya Çıkmak
BÖLÜM YİRMİ ÜÇ | Bir Ölüyle Uyumak
BÖLÜM YİRMİ DÖRT | Arafta Kalanlar
BÖLÜM YİRMİ BEŞ | Çoban Yıldızı'na Kavuşmak
BÖLÜM YİRMİ ALTI | Döngü
BÖLÜM YİRMİ YEDİ | Ölülere Hükmeden Hel*
BÖLÜM YİRMİ SEKİZ | Visal
BÖLÜM YİRMİ DOKUZ | Ölüme Geç Kalmak
BÖLÜM OTUZ | Kara Bir Toz Bulutu
BÖLÜM OTUZ BİR | Herkes Son Bir Vedayı Hak Eder
BÖLÜM OTUZ İKİ | Yaşamın Yeni Günü
BÖLÜM OTUZ ÜÇ | Bir Mum Geceyi Aydınlatabilir {FİNAL}
YAZAR NOTU
WATTYS 2023 🥳

BÖLÜM ON ALTI | Eve Ait Olanlar

4.4K 435 46
By aleynahirik

Merdivenleri çıktım. İkinci katta, koridorun tam ortasında durdum. Önce sağımdaki odalara, sonra solumdaki odalara baktım. Adımlarım beni sola sürüklemeye başladığında onları durdurmadım. Kapıları aralık kalmış odaların içerisine göz attım. Bir tanesi çocuk odası olabilecek eşyalara sahipti. Kafamı kapıdan uzattım ve daha dikkatli baktım. Eski tip bir yatak, tahta bir masa, küçük bir dolap, dolabın üzerinde üstü örtülmüş kutular ve bir tane tahtadan sallanan at. Kesinlikle bir çocuğun odasıydı. Belki de Cem'in odasıydı. Kapıyı bulduğum şekliyle kapatıp onun hemen yanındaki odaya geçtim. Burası ise tek bir masanın ve sandalyenin, çok büyük sayılmayacak ahşap bir dolabın olduğu odaydı. İçerisi o kadar boştu ki. İçinde birileri nefes alıyorken bile ölü gibi olabileceğini düşündüm. Sol taraftaki son oda bu iki odanın çaprazındaydı. Diğerlerini aksine, bunun kapısı kapalıydı. Birkaç adımla odanın önüne geldiğimde elimi kapı koluna uzattım. Elim odanın içinden gelen bir soğuklukla bir kez daha buz kesti. Kulpu sıkı sıkı tutup kapıyı açmak için asıldım. İlk denemem başarısızlıkla sonuçlandı. Kapı kilitliydi. Soğumuş ellerimi kapıdan hızla uzaklaştırdım ve arkamı döndüm. Koridorun karşısına doğru yürümeye başlarken sık sık omzumun üstünden kilitli odaya bakma gereği duydum.

Merdivenlerin sağında kalan kısma ulaştığımda burada iki kapı vardı. Bunlardan birisi banyoydu. Banyodan içeri kafamı uzattığımda kırık bir ayna ile karşılaştım. Birkaç adımla içeriye girdiğimde o odadaki kadar olmasa da ciddi bir soğukluk hissettim. Duvardaki ayna, sol köşesinden yarısına kadar kırılmış, buna rağmen ayakta kalmayı başarmıştı. Aynanın hemen yanında bir klozet, onun yanında ise eski tip bir küvet duruyordu. Yerlerde ve duvarların yarısında göze çarpan kararmaya yüz tutmuş fayanslar, burayı git gide daha kasvetli bir hale getirmişti. Vakit kaybetmeden banyodan çıkıp kapısını çektim. Banyonun karşısındaki oda, tıpkı diğerleri gibi aralık kapısından bana ipucu veriyordu. Aralıktan içeriye bir göz attığımda tek bir yatak, iki başında komodin ve bir dolap olduğunu gördüm. Buram buram huzursuzluk kokan bu odadan uzaklaşmak için daha fazla beklemedim. Arkamı döndüğüm gibi Cem ile karşılaşmak yerimde sıçramama neden olurken baş parmağımla damağımı kaldırdım.

''Ödüm koptu! Nasıl bu kadar sessiz geldin?''

Kendinden emin bir gülümsemeyle, ''Bu evde nasıl sessiz olunacağını en iyi ben bilirim.'' dedi.

''Aman bir şeyi de en iyi sen bilmeyiver.''

Gülümsemesi büyürken işaret parmağıyla üst kata çıkan merdivenleri gösterdi.

''Orayı gördün mü?''

''Hayır, çatı katı mı?'' diye sordum.

''Evet.'' dedi kafasını sallarken. ''Benim en sevdiğim yerdi. Kocaman bir kütüphane var.''

''Gerçekten mi? Başka?''

Omuz silkti. ''Başka bir şey yok. O kadar.''

''Bakabilir miyim?''

Geçmem için kenara çekildi. Merdivenlere dönerken aynı sessizlikle arkamdan geliyordu.

''Şu aşağıdaki çocuk odası senin miydi?'' diye sordum merdivenleri çıkarken.

''Evet.''

Yukarıya döndüğümüz gibi tek bir kapı ile karşılaştım. Cem arkamdan gelip kapının tozlanmış kulpunu tuttu ve kapıyı açtı. İçeriye doğru adım attığımızda tek bir penceresinin olduğunu gördüm. Buna rağmen kocaman bir salon büyüklüğündeydi. Cem'in söylediği gibi sol tarafta kalan duvarda ve onun hemen yanında boydan boya bir kütüphane vardı. Kütüphanenin hemen önünde tekli iki koltuk, ortada yuvarlak küçük bir sehpa vardı. Tabii tüm bunların üstü örtülüydü. Birkaç adımla çatı katının tam ortasına gelip etrafımda döndüm. Sağ tarafta büyük bir boşluk olması eskiden oranın da dolu olduğunu anlatmak ister gibiydi.

Elimle orayı işaret ettim. ''Burada ne vardı?''

''Ivır zıvırlar vardı sanırım.''

Kaşlarımı çattım ve arkamdaki kütüphaneyi gösterdim. ''Kitapları neden almadınız?''

''Aslında çoğunu aldık. Bunlar sığmayan ve burada bırakmak zorunda kaldıkları kitaplar. Yani, ben öyle hatırlıyorum.''

Kütüphaneye doğru yürürken her adımımda havalanan tozlardan yüzümü buruşturdum. Elimi gözümün önünde sallarken birkaç kez öksürdüm. ''Kitap bitlerinden haberin var, değil mi?''

O da benim gibi yüzünü buruşturdu. ''Maalesef.''

''Kitapları çevirip havalandırman gerekiyor.'' derken kütüphanenin tam önünde durdum. ''Tabii cesaretin varsa.''

Cem bir düğmeye basıp tavandan sallanan şık bir avizeyi ışıklandırdığında gözlerimi kısarak baktığımı fark ettim. Birkaç dakika sonra kafamı çevirip ona baktığımda pencerenin önünde durduğunu gördüm.

''Bana burayı terk edip gitmişsiniz ama bir daha dönmemişsiniz gibi gelmiyor. Haksız mıyım?''

Yüzünü bana dönmese de omuzlarının hareketinden güldüğünü anlayabiliyordum.

''Bunu nereden çıkardın?''

''Hala kapanmamış elektrik, çalışan buzdolabı... Evet çok tozlu ama on yedi yıllık bir toz gibi değil. Üç – dört haftalık bir toz gibi.''

Yüzünü bana döndüğünde, ''Güzel yakaladın.'' dedi.

''Yakalarım.''

Gülüşü bir anlığına büyüdü ama çok kısa sürdü. Hemen ardından sağ tarafta kalan boşluğa kaydı gözleri. Kapının arkasında, köşede kalan birkaç kutuyu gördü.

''Ne oldu?'' diye sordum.

''Hiç.''

Hemen bana döndü ve eliyle kapıyı göstererek, ''Hadi.'' dedi. ''Aç mısın?''

''Biraz.''

Beraber kapıya doğru yürürken arkamızda bıraktığımız bu çatı katının bende uyandırdığı hisse bir ad koymaya çalıştım. Huzursuzluk değildi. Diğer odalardaki gibi bir korku değildi. Daha ziyade hüzne benziyordu. Bir şeylerin yarım kalmasının ardından hissettiğin acının verdiği o hüzne benziyordu. Merdivenleri inerken elim bir anlığına cebimdeki telefonuma gittiğinde duraksadım. Son basamağı inen Cem durup bana baktığında silkelenip yürümeye devam ettim.

''Şey, şu kilitli olan oda kimin?'' dedim.

''Annemin.''

Giriş katına inen merdivenlere yöneldiğimizde apar topar ekledi. ''Ve babamın tabii.''

Mutfağa inene kadar sessizlik içinde geçen o kısa mesafede düşündüm. Bu evde bir şeyleri düzeltebileceğine inanmasını düşündüren şey neydi? Burada bir şeyler yaşandığını tahmin etmek için dahi veya medyum olmaya gerek yoktu. Her şey apaçık ve gözümün önündeydi. Yalnızca tek bir sorunun cevabına ihtiyacım vardı ve bunu da ondan bu akşam almalıydım.

Mutfağa geçtiğimizde ellerimi birleştirdim ve çocuksu bir sevinçle, ''Domates var mı?'' diye sordum.

''Var da neden?''

''Domatesli makarna yapabilir miyiz?''

''İstersen yapabiliriz.''

''Tamam o zaman.'' derken hemen buzdolabına doğru döndüm.

''Neden domatesli?'' diye sordu tezgâha yaklaşırken.

''Benim en sevdiğim yemek.''

''En sevdiğin?'' dedi hayretle.

''Ne var?'' diye sordum. ''Sen sade mi seversin?''

''Yani, genelde.''

Yüzümü buruşturup gözlerimi çevirdim. ''Bugünden sonra ağız tadını değiştirmek zorunda kalacaksın.''

Yüzündeki tebessümü koruyarak usulca bana yaklaştı. Omzumun üzerinden eğildiğinde dalgalı saçlarından yayılan keskin şampuan kokusuyla karışık bir parfüm kokusu aldım. Hissettirdiği o elektrikli hisle istemsizce omuzlarım gerildi.

''Bana zorla bir şey yaptırmak pek mümkün değildir.''

Yutkunduktan sonra gülümsemek ve göğsümde hissettiğim o kıpırtıyı yok saymak için birkaç saniyeye ihtiyaç duydum.

Yüzüne bakmak için kafamı çevirdim. ''Sana art arda özür bile dilettim bence bir şansım var.''

Tek kaşını havaya kaldırırken etkilenmiş gibi bir ifade takındı. ''Bunu unutmayacaksın, değil mi?''

''Asla.''

Kafasını yavaş yavaş aşağı yukarı sallarken aramızda oluşan bu gergin çekimden kurtulmak için birkaç adım geri gitmek zorunda hissettim. Bir adım attığım gibi elini saçıma götürmesiyle duraksadım. Ne yaptığına bakmak için kafamı biraz geriye atarken parmaklarını uzun saçlarım arasında gezdirdi. Elini geri çektiğinde yüzüklerle bezenmiş parmakları arasında küçücük bir tüy parçası vardı. Üfleyerek onu bizden uzaklaştırırken ben de elimi saçıma attım ve karıştırdım.

''O neydi?'' derken sesim bana ait gibi değildi. Bu kadar tuhaf çıkmasını ve açıkçası kendimi ele vermeyi beklemiyordum.

''Aldım.'' dedi sadece ve birkaç adımla benden uzaklaştı. Tezgâhın üzerine bıraktığı poşeti önüne çekerken yüzündeki gizli gülümseme gözümden kaçmamıştı. Gözlerimi ondan ayırmadan bir süre bakmayı sürdürdüm. O esnada bir paket makarnayı poşetten çıkarıp bana gösterdi.

''Sen mi yaparsın ben mi yapayım?''

Elindeki paketi çekip aldım. ''Kendim yaparım.''

''Ben ne yapayım?''

İşaret parmağımı havaya kaldırdım ve zarifçe ona doğru uzattım. ''Sen...'' derken bir es verip sonrasında devamını getirdim. ''Benim çırağım ol. İstediklerimi ver, yeter.''

Kaşları kibirli bir ifadeyle havaya kalkarken, ''Ben?'' dedi. ''Çırak?'' 

''Evet.'' dedim çok normal bir sesle. ''Domatesleri yıkamakla başlayabilirsin. O ara bana su kaynatmak için demlik altlığı verirsen çok iyi olur belli ki su ısıtıcısı yok. Ah, bir de tencere tabii. Yoksa nerede yapacağız?''

Hala bana bakmaya devam ettiğini görünce elimi salladım. ''Biraz seri olalım, antikacı çocuk. Burası mutfak.''

Dudakları arasından hayretle bir gülüş çıkıp giderken harekete geçtiğini gördüm. Hemen altındaki mutfak dolabını açarken güldüm ve mırıldandım.

''Bana zorla bir şey yaptırmak pek mümkün değildir.''

***

Selam! Bölümü beğendiyseniz oy verip yorum yapmayı unutmayın. Bir sonraki bölümde Yasemin'in geçmişi ile ilgili sarsıcı bir gerçeği öğreneceğiz bu yüzden beklemede kalın. Haftaya görüşürüz! 

Continue Reading

You'll Also Like

2.8K 83 5
"Nasıl kıydın diye sormuştu Eren. Ilgaz'a nasıl kıydığını soruyordu, sanki böyle bir şey mümkünmüş gibi. Ama işte buradaydı, parmaklıklar ardında, so...
913K 49.7K 35
İki ayrı klan, farklı topraklarda hüzünle dalgalanan iki ayrı bayrak. İki renk. Kırmızı ve mavi. Lanetlenmiş iki düşman halkın üzerine güneş gib...
126K 7.4K 34
Tehlike altında bir kent. Kayıp bir anahtar ve kilitli bir kapı. Şakaklardan sızan susmak bilmeyen fısıltılar onu çağırıyor. Görev; üçüncü dolunay t...
93.4K 7K 13
18 yaşında hayattan zevk almayan felix intihar etmeye kalkıştığı günün sonunda gözlerini hastanede açar. Gözlerini açtığında ilk gördüğü şey nefesi n...