ARMAĞAN (Tamamlandı)

By aleynahirik

245K 17.9K 3.7K

*WATTYS 2023 KAZANANI* Eski hayatından kaçıp onu terk etmeye hazırlanan erkek arkadaşıyla beraber İstanbul'a... More

UYARI!
Her Şeyin Başlangıcı
BÖLÜM BİR | Bağ Bozumu
BÖLÜM İKİ | Soğuk Yalnızlık
BÖLÜM ÜÇ | Aynadakiler
BÖLÜM DÖRT | Aynadakilerden Biri Olmak
Felaketin Yansıması
BÖLÜM BEŞ | Tekrarlanan Ziyaretler
BÖLÜM ALTI | Sükûnet
BÖLÜM YEDİ | Sosyal Medya Laneti
BÖLÜM SEKİZ | Bir Garip Randevu
BÖLÜM DOKUZ | Etraftaki Renkler
Karanlıkta Yalnız Olmak
BÖLÜM ON | Beklenen Telefon
BÖLÜM ON BİR | Zarif Bir Sihir
Karanlığa Fısıldanan Dilek
BÖLÜM ON ÜÇ | Yansımanın Diğer Tarafı
BÖLÜM ON DÖRT | Kısa Uzun Bir Yol
BÖLÜM ON BEŞ | Klasik Bir Lanetli Ev
Nergisler ve Yaseminler
BÖLÜM ON ALTI | Eve Ait Olanlar
BÖLÜM ON YEDİ | Sızlanan Kadın
Yavaşça Ölmek
BÖLÜM ON SEKİZ | Ölüler Konuşamaz
Tünelin Sonu
BÖLÜM ON DOKUZ | Ölüm Soğukluğu
BÖLÜM YİRMİ | Son Mektup
Sonun Başlangıcı
BÖLÜM YİRMİ BİR | Nasır Tutmak
BÖLÜM YİRMİ İKİ | Kıyıya Çıkmak
BÖLÜM YİRMİ ÜÇ | Bir Ölüyle Uyumak
BÖLÜM YİRMİ DÖRT | Arafta Kalanlar
BÖLÜM YİRMİ BEŞ | Çoban Yıldızı'na Kavuşmak
BÖLÜM YİRMİ ALTI | Döngü
BÖLÜM YİRMİ YEDİ | Ölülere Hükmeden Hel*
BÖLÜM YİRMİ SEKİZ | Visal
BÖLÜM YİRMİ DOKUZ | Ölüme Geç Kalmak
BÖLÜM OTUZ | Kara Bir Toz Bulutu
BÖLÜM OTUZ BİR | Herkes Son Bir Vedayı Hak Eder
BÖLÜM OTUZ İKİ | Yaşamın Yeni Günü
BÖLÜM OTUZ ÜÇ | Bir Mum Geceyi Aydınlatabilir {FİNAL}
YAZAR NOTU
WATTYS 2023 🥳

BÖLÜM ON İKİ | İyi Olmadığımı Biliyorsun

5.2K 398 170
By aleynahirik

*Medya: Cihan + Cem'in dinlediği şarkıyı bıraktım.

Gözlerimi açmadan hemen önce, yıllardır süregelen derin bir uykudan uyanır gibi vücudumda miskinlik hissettim. O kadar uzun süredir uyuyordum ki üzerine yattığım sağ kolum uyuşmuştu. Gözlerimi kırpıştırarak aralamaya çalışırken yutkundum. Tamamen bulanık olan görüş alanım yavaş yavaş belirginleşmeye başladı. Salonun ışıkları kapalı, yalnızca bir abajurdan yayılan ve insanı mayıştıran sarı bir ışık aydınlatıyordu etrafı. Gözlerimi tamamen açtığımda kaşlarımı çattım. Salon kendimi uykuya bırakmadan önceki halinde gibi görünmüyordu. Yavaş hareketlerle kanepeden doğruldum.

''Günaydın.''

Cem'in sesiyle, sesin geldiği yere, sağ tarafımda kalan pencereye döndüm. Pencerenin önünde, dışarıyı görebileceği kadar yaslanmıştı. Açık perde aralığından gördüğüm kadarıyla hava hala karanlıktı.

''Ne oluyor?''

Sesim çatallı ve garipti. Bunu fark ederek güldü.

''Uyudun.'' dedi normal bir sesle.

''Saat kaç?''

''İki buçuk.''

''Gece?'' dedim bağırarak. ''Kaç saattir uyuyorum?''

''Üç veya dört saat sanırım, dikkat etmedim.''

Bacaklarımı kanepeden sarkıtırken üzerime örtüldüğünü yeni fark ettiğim örtüye baktım. Örtüyü yatağımın üzerinde almış olmalıydı.

''Üstümü mü örttün?'' derken imalı bir şekilde gülümsedim.

''Sandığın kadar ruhsuz bir adam değilim.''

''Evet tatlısın aslında.''

Pencerenin önünden ayrılırken beklenti dolu bir gülümseme takındı. ''Benimle flört ettiğini düşüneceğim.''

Yüzüne bakarak, ''Ediyorum zaten.'' dedim. ''Anlamadın mı?''

Kollarını göğsünde birleştirirken biraz huzursuz görünüyordu. ''Anlamazlıktan geliyordum.''

Suratımda kırılmış bir ifadeyle dudaklarım aralandı. Bir kahkaha patlattı ve, ''Şaka yapıyorum.'' dedi. ''İyi misin?''

Sorusuyla beraber ilk defa düşündüm. İyi miyim?

Son yaptığı şeyleri düşünmeye başladım. Ona teşekkür edene kadar gayet iyi olduğumu düşünüyordum. Geliş nedenini anladığımda, kahverengileştiğimi onayladığında ve devamında gerçekten nasıl hissettiğimi anımsadım. Hastaydım. Bedenimdeki belirtilerinin arkasında, bunun yalnızca fiziksel olmadığını biliyordum. Yutkunurken şu an nasıl hissettiğime odaklandım.

''Gayet iyiyim.'' dedim. ''Bunu nasıl yaptın?''

Yüzüklerle dolu parmaklarını havaya kaldırdı ve oynattı.

''Bu kadar basit değildi.''

''Değildi tabii.'' dedi büyük bir mütevazilik örneği göstererek.

''Enerjileri temizleyebiliyorsun.'' dedim. Hala bir şeyleri kafamda oturtmaya, bir yere koymaya ve bir şekilde somutlaştırmaya çalışıyordum ama bu hiç kolay olmuyordu

''Evet.''

''Ama... Bu hepimizin alıp bir tütsü yakması gibi bir şey değildi. Bu resmen... Sihir gibiydi. Büyü gibiydi ya da bilmiyorum adına ne diyorsun.''

''Adına bir şey demiyorum.'' dedi omuz silkerken.

''Nasıl öğrendin?''

''Kendi kendime.''

Öylesine basit konuşuyordu ki her seferinde yüzüne uzun uzun bakmak zorunda kalıyordum. Onun için olağan şeyler olduğunun farkındaydım ama ben yeniydim, sanırım şaşırmaya ve yadırgamaya hakkım vardı. En büyük haklarımdan birisi de soru sormaktı. En azından ben kendimde bu hakkı görüyordum.

Kanepeye gelip yanıma oturduğunda eliyle etrafı gösterdi. ''Bir farklılık var mı?''

Başımı çevirip salonuma baktım ve uyanmaya başladığım ilk andan beri fark ettiğim o farklılığın bariz bir şekilde ortada olduğunu gördüm. O kadar sersemlemiştim ki yeni gördüğüm için kendime inanamadım.

''Hepsini monte mi ettin? İnanamıyorum!''

Sesim tekrardan kendim gibi, olmam gerektiği gibi çıkmaya başlamıştı. Yüzde yüz iyi hissetmediğimi itiraf etmeliydim ama birkaç gündür olabileceğim en iyi halimdeydim.

''Beğendin mi?''

''Ben yapacaktım.'' dedim.

''Çok derin uyuyordun.'' dedi.

Dağılmış saçlarımı düzeltmek için elimi saçlarıma geçirdim. ''Evet, uzun süredir iyi uyuyamıyordum da. İlk defa böyle uyudum. Seslere bile uyanmamışım baksana.''

Uzun süredir iyi uyuyamamamın nedenini öyle iyi biliyordu ki, ''Sevindim.'' demekle yetindi.

Kafamı çevirip ona baktım. Aynı anda o da kafasını bana çevirdi.

''Teşekkür ederim, her ne yaptıysan.'' dedim ve ekledim. ''Konuyu değiştirdiğini de fark etmedim sanma.''

''Konuyu değiştirmedim. Gerçekten kendi kendime öğrendim.''

''Peki Kara Ayna? Ondan ne öğrendin?''

''O sadece bana renkleri ve sesleri gösterdi, o kadar.''

Mayışık bir halde uzun uzun bekledikten sonra konuşmaya devam ettim. ''Aynanın içinde de bunları mı gördün?''

Kafasını salladı. ''Karmaşık renkler ve her renge ait gaipten bir ses. Kırmızı'nın bağırışı, Sarı'nın kahkahası...  Sonrasında tüm bunlar bir anlam kazanmaya ve dinginleşmeye başladı.''

Yüzünü bana döndüğünde onu pür dikkat dinlediğimi gördü. Dudakları tekrar aralandığında kendi hikayesine devam edeceğini düşündüm. Bir dakika kadar duraksadı. Kafasında bir şeyleri tarttı, belki de kendini bir şeyleri itiraf etmeye hazırladı. Bu hazırlığı herhangi bir insanın yapacağından çok daha uzun sürdü.

''Özür dilerim.''

Öylece dudaklarından çıkan tek bir cümle, pek çok şey ifade ediyordu. Söylemesinin ne kadar zor olduğunu gördüğüm için gülümsedim.

''Sonunda söyleyebildin.''

Güldü ve kafasını çevirdi. ''Çok sık söylemem yoksa bir anlamı kalmaz.''

''Bu da biraz fazla nadir oldu.''

Onun da benden almaya ihtiyacı olduğu bir cevap vardı ki yeniden bana baktı. ''Affettin mi?''

''Hayatımı alt üst ettiğin ve başıma içinde ölü insanları görebildiğim bir ayna musallat ettiğin için mi?'' diye sordum. ''Evet, tabii ettim.''

''İyi bari.''

#

Sabaha karşı, gökyüzü hala cılız bir karanlığın esiriyken pencerenin tam önündeydim. Elimde sıkı sıkı tuttuğum telefonun mesajlar bölümünde dakikalarımı harcıyordum. Parmaklarım, harflerin üzerinde dolanıp duruyor ve hiçbir karara varamadan geri çekiliyordu. En sonunda yazmaya başladığımda midemde düğümlenmeye başlayan hisler beni çok çabuk ziyaret etti.

'Bugün konuşabileceğimizi sanmıştım.'

Göndermeye cesaret edebildiğim ilk mesaj bu olmuştu. Ardından, parmaklarım yeniden harekete geçti.

'Ama konuşamadık.'

'Konuşabilseydik eğer tek bir şey soracaktım.'

'Bana cevap vermene ne kadar ihtiyacım var bilemezsin.'

'Bir çocuk var, adı Cem. Tuhaf bir şekilde sana benziyor. Bugün bana sürekli özür dilerse bir anlamı kalmayacağını söyledi. '

Mesaj gittikten birkaç saniye sonra gülümsedim.

'Tıpkı senin söylediğin gibiydi.'

Yutkundum ve sonrasında titrek bir iç geçirdim.

'Seninle konuşmak zorundayım.'

'Seninle konuşmak zorundayım yoksa...'

Duraksadım. Cümlenin devamında yazmam gereken kelime bir türlü yerini bulmadı. Saniyeler boyunca yarım bir cümlenin ortasında bekledim. O kelime ne dilime geldi ne parmak uçlarıma. Usulca mesajı sildim ve telefon ekranını kilitledim.

#

Tanıdık bir sesle Bağ Bozumu tabelasının altına girdim. Girişin sol tarafındaki büyük, yuvarlak masanın ortasındaki plaktan yükselen You Know I'm No Good ile şaşkınca gülümsedim. Antikacının içerisine birkaç adım daha atarak aynı tarafta, daha arkalarda onu buldum. Elinde toz almasına yardımcı bir püskülle ufak bir masanın önündeydi. Benden tarafa hiç bakmadan, ''Hoş geldin.'' dedi.

''Hoş buldum.''

Yüzünü döndüğünde bugün kendisini bordo ve siyaha hapsettiğini gördüm.

''Çok şıksın.'' dedi.

''Her zaman şıkım.''

''Bugün daha şıksın.''

Gözleri etrafımda dolanırken dikkat ettiği şeyin kıyafetlerim olmadığını biliyordum. ''Ve daha canlı.'' diye devam ettiğinde ise bundan emin olmuştum.

''Öyle miyim? Kahverengim gitti mi?''

Yanlış bilgilerime karşılık gülmekle yetindi. ''Renkler değişir ama hemen değil. Değişecek, merak etme.''

''Tam olarak ne anlama geldiğini anlatmadın.''

''Anlatırım.''

Ona doğru birkaç adım daha atarak yaklaştım. ''Neden bende telefonun yok?''

''Bilmem. İstemedin.''

''Sen de istemedin.''

İki saniyelik sessizliğin ardından elimi uzattım. Cebindeki telefonu çıkarıp avcumun içine bıraktı. Kilidi olmayan ekranını açtım ve telefon bölümüne girdim.

''Herhalde seni sürekli aramamdan korktun.'' diye söylendim.

Gülerken elini havaya kaldırdı. İşaret parmağı ile baş parmağı arasında ufacık bir alan göstererek, ''Biraz.'' dedi.

Kendimi bir kere çaldırdıktan sonra telefonu kapattım. Elini tutup avcunu açtım ve telefonu tam ortasına bıraktım. Gülümseyerek şarkıyla senkronize olmaya özen gösterdim. ''Sana bela olduğumu söylemiştim.''

Gülüşü sesli bir kahkahaya dönüşürken kafasını salladı. ''Çok iyi hatırlıyorum.''

''İş görüşmem var, oraya yetişeceğim.''

''Öyle mi?'' dedi şaşkınca ve ardından hiç sormadığı ve belki de merak etmediği bir şeyi fark etti. ''Bu arada, ne iş yapıyorsun? Yani, ne okudun?''

''Uluslararası İlişkiler.'' dedim. ''Şimdi de bir şirketle görüşeceğim.''

Yüzünde takdir eden bir ifadeyle kafasını aşağı yukarı salladı. ''İyiymiş.''

''Sen?'' diye sordum zamanım daralırken.

''Sanat Tarihi.'' dedi ve beni güldürdü.

''Tabii ya, başka ne olacaktı?''

Daha toy bir sesin bize katılmasıyla kafamı çevirip arkama doğru baktım.

''Merhaba, hanımefendi! Ne kadar garip, abime tahammül edip bu kadar uzun süre görüşen tek kadınsınız!''

''Merhaba, Genç Cihan.''

Gülüşüm eğlenceli bir kahkahaya dönüşürken Cem, kardeşine yüzünde küçümseyici bir ifadeyle baktı. ''Sana henüz tahammül eden bir kişi bile görmedik, konuşmaya hakkın var mı?''

Cihan yüzünü buruşturup tezgahın arkasından çıktı.

''Görmedin çünkü burada değildin. Unuttun mu?'' dedi. Sesindeki sitem gülüşümün silinmesine ve Cem'e kaçamak bir bakış atmama neden oldu. Tek kaşı havaya kalktı ve gardını alıp savunmaya geçti.

''Yine mi aynı konuya geldik? Keyfi olmadığını biliyorsun.''

Cihan'ın alaycı bakışları daha çok biriktirdiği bir kırgınlığa dönüşürken bir süre abisinin yüzüne baktı ve yalnızca, ''Neyse.'' demekle yetindi. Bakışlarım Cem'e kayarken nerede olduğunu merak ederek kıpırdandım.

''Neredeydin ki?'' dedim. Cem elini boş ver dercesine salladı.

Cihan sıkkın bir sesle, ''Ben gidiyorum, size iyi günler.'' dedi.

Elinde tuttuğu ve o ana kadar ön kapağını göremediğim kitabını çantasına koymak için bir hamle yaparken duraksadım.

''O- o ne?''

Sorumun hedefinin kendisi olduğunu fark edince tıpkı benim gibi durdu ve önce kitaba sonra bana baktı. ''Veronika Ölmek İstiyor.'' dedi. ''Ne oldu ki?''

Boğazıma kadar gelen yanma hissiyle titrek bir iç çektim. ''Kaçıncı sayfadasın?''

Cem'in tuhaflaşan meraklı bakışları üzerime çekilirken ondan tarafa hiç bakmadım. Cihan kaşlarını çattı ve ayracın hangi sayfada kaldığını görmeye çalıştı. ''Otuz iki. Niye?''

Zihnimde iç karartıcı yeşil kapağın açık bırakıldığı, köşesi katlanmış bir sayfa canlandı. Sayfa otuz altı: 'Hala ölecek kadar sağlıklı ve cesurken her şeye bir son vermek en iyisiydi.'

Omuz silktim. ''Kitabı mutlaka bitir.'' dedim.

Bir abisine bir bana baktı. ''Olur, bitiririm. Sorularınız bittiyse gidebilir miyim artık?''

Sessizliğe gömülmüş Cem, tam arkamdan seslendi. ''Bana bak, sakın geç kalma! Aradığımda aç.''

Cihan umursamaz bir tavırla çantasını sırtına atıp el salladı ve antikacıdan çıkıp gitmeden önce abisine son kez baktı.

''À bientôt!''

Cem arkasından uzun uzun bakarken nihayet nefes alıp ona döndüm. ''Gitmem lazım.''

Gözlerini kardeşinin arkasından kurtardığında bana bakmayı başardı. Ondan uzaklaşıp arkamı döndüm ve kapıya doğru yürüdüm. ''Geç kalmamam lazım malum yolları bilmiyorum.''

''Bol şans.'' dedi.

Tam kapıyı tutmuşken ona baktım. Yüzünde dingin bir yorgunluk olduğunu ise anca o an fark edebildim. ''Çıkışta buraya gelebilir miyim?''

Ondan bir cevap beklerken herhangi bir evet'e o kadar ihtiyacım vardı ki. Lütfen evet de çünkü yalnız kalmak istemiyorum.

''Ne zaman istersen.''

Gülümsemem yüzüme yayılırken, ''Tamam görüşürüz.'' dedim. Kapıdan çıkarken farkında olmadan sıktığım kaslarımı serbest bırakarak derin bir oh çektim.

#

Kendi kendime aynı şeyleri tekrarlayıp durdum. Kimseye baş edemediğimi söylemeyecektim. Kendi başıma yaşayabilirdim. Kendi paramı kazanabilir, evde yalnız yaşayabilirdim. Geri dönmeyecektim çünkü orası beni daha fazla kahverengileştirmek başka bir şey yapmayacaktı.

''Burada daha iyi olacaksın.'' diye mırıldandım kendi kendime.

''Efendim?''

Yaklaşık yüz metre önümde, bilgisayar ekranının arkasındaki kadın sessizliğin içinde kafasını uzattı.

''Size demedim.'' dedim apar topar.

''Bir kişi var görüşmede, hemen arkasından sizi alacağız.''

''Hiç sorun yok, bekliyorum.'' dedim gülümseyerek.

Kadın yeniden ekranına döndüğünde ben de kendime döndüm. Dizlerim üstüne koyduğum dosyamın kenarları ile oynamaya başladım. Görüşmede söyleyeceklerimi içimden tekrarlayarak doğal bir hava vermek için çalışmaya başladım. Ezberlenmiş kalıp cümlelerle değil, planlı ama doğal cümlelerle bunu yapacaktım.

Çok yavaş adımlarla gelip iki koltuk yanıma oturan kadının varlığıyla kafamı kaldırdım. Benden tarafa hiç bakmadan yerini aldı ve ellerini gergin bir tavırla dizlerinin üstüne koydu. Ona baktığımı fark etmesi saniyelerini alsa da sonunda kafasını çevirip bana baktı. Ona dostça bir gülümseme sundum ki gergin olan tek kişinin kendisi olmadığını bilsin. Hiçbir gülümseme veya en ufak bir ifade alamamamın karşılığında dost gülümsemem yavaşça silindi. Tam önüme dönüp daha fazla onunla ilgilenmemeye karar verecekken bir şey fark ettim. Kadın gayet günlük giyimliydi fakat elinde hiçbir şey yoktu. Ne bir dosya, ne bir çanta ne de bir ceket. Kaşlarımı çattım ve ona doğru eğildim.

''İş görüşmesine mi geldiniz?''

Yeniden başını çevirdi ve bana baktı. Kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı.

''Ne- ne için geldiniz?''

Bilgisayar ekranının kenarından kafasını uzatan asistan kadının bakışlarını rahatsızlık verecek derecede üzerimde hissettim. Ona döndüğümde kaşları çatık, yüzünde garip bir ifadeyle pür dikkat beni izliyordu.

''Şey... Bana söylemediğinize emin misiniz?''

''Hayır hayır, size söylemiyorum.''

Konuşmayı sürdüreceğim esnada kadının sorusuyla kelimelerim bir bıçak gibi kesildi. ''Kime söylüyorsunuz?''

Dudaklarım kapanırken sağ tarafımdan gelen baskı, göğsüme dolan bir korkuya dönüşmeye başlamıştı. Buz kesilen ellerimi üzerinde oturduğum koltuğun kenarlarına götürdüm. Asistan kadın, tereddütle ayağa kalktı. Masasının üzerinde duran şişenin kapağını açarken gözleri hala benim üzerimdeydi. Ben ise ondan başka bir yere bakmaya cesaret edemiyordum. Karton bir bardağa yarım yamalak su doldurmaya çalışırken, ''Hanımefendi.'' dedi. ''Siz iyi misiniz?''

Boğazımda arka arkaya dizilen kelimeler beni adeta boğuyordu. Ağzımı açıp tek bir kelime etmek istiyordum ama öyle korkuyordum ki. Kadının her şeyden habersiz elinde karton bardakla yanıma gelip suyu bana uzattı. Bana yaklaşmasıyla suyu uzattığı elini, bileğinden kavradım. Korku ve şaşkınlık karışımı bir refleksle irkildi.

Dudaklarımı aralamadan önce vücudumdan titrek bir inleme geçip gitti. ''Yanımdaki... Yanımdaki kadını gördüğünüzü söyleyin.''

Asistan kadının gözleri irileşirken kafasını korkuyla çevirdi. ''H-Hangi kadını?''


Selamm! 🌸 Bölümü beğendiniz mi? 😍 Oy verip yorum yaparsanız çok sevinirim. Haftaya görüşürüz! 🤍

Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 74.6K 47
#Wattys2017 Büyük Buluşlar Kazananı Her gün gizli numaradan alınan mesajlar. Kimse mesajları kimin gönderdiğini bilmiyor. Tanımadığınız biri sizin ha...
141K 18.9K 85
"En büyük dağı görüyor musun? Orada çok büyük bir kayalık var. O kayalığın içinde ise bir mağara. İşte o mağarada bir insan bedeni kalınlığında upuzu...
3.7M 21.6K 6
/Kitap Oldu!/ Yalım, Çiçek ve annesi gidince kendini tekrardan koltuğa attı. Bir ara cebine tıktığı telefonunu çıkararak bakmadığı WhatsApp mesajları...
21.5K 10K 30
Mafya, Jitem ve Aşk Üçgeni