ARMAĞAN (Tamamlandı)

By aleynahirik

245K 17.9K 3.6K

*WATTYS 2023 KAZANANI* Eski hayatından kaçıp onu terk etmeye hazırlanan erkek arkadaşıyla beraber İstanbul'a... More

UYARI!
Her Şeyin Başlangıcı
BÖLÜM BİR | Bağ Bozumu
BÖLÜM İKİ | Soğuk Yalnızlık
BÖLÜM ÜÇ | Aynadakiler
BÖLÜM DÖRT | Aynadakilerden Biri Olmak
Felaketin Yansıması
BÖLÜM BEŞ | Tekrarlanan Ziyaretler
BÖLÜM ALTI | Sükûnet
BÖLÜM YEDİ | Sosyal Medya Laneti
BÖLÜM SEKİZ | Bir Garip Randevu
BÖLÜM DOKUZ | Etraftaki Renkler
Karanlıkta Yalnız Olmak
BÖLÜM ON | Beklenen Telefon
BÖLÜM ON İKİ | İyi Olmadığımı Biliyorsun
Karanlığa Fısıldanan Dilek
BÖLÜM ON ÜÇ | Yansımanın Diğer Tarafı
BÖLÜM ON DÖRT | Kısa Uzun Bir Yol
BÖLÜM ON BEŞ | Klasik Bir Lanetli Ev
Nergisler ve Yaseminler
BÖLÜM ON ALTI | Eve Ait Olanlar
BÖLÜM ON YEDİ | Sızlanan Kadın
Yavaşça Ölmek
BÖLÜM ON SEKİZ | Ölüler Konuşamaz
Tünelin Sonu
BÖLÜM ON DOKUZ | Ölüm Soğukluğu
BÖLÜM YİRMİ | Son Mektup
Sonun Başlangıcı
BÖLÜM YİRMİ BİR | Nasır Tutmak
BÖLÜM YİRMİ İKİ | Kıyıya Çıkmak
BÖLÜM YİRMİ ÜÇ | Bir Ölüyle Uyumak
BÖLÜM YİRMİ DÖRT | Arafta Kalanlar
BÖLÜM YİRMİ BEŞ | Çoban Yıldızı'na Kavuşmak
BÖLÜM YİRMİ ALTI | Döngü
BÖLÜM YİRMİ YEDİ | Ölülere Hükmeden Hel*
BÖLÜM YİRMİ SEKİZ | Visal
BÖLÜM YİRMİ DOKUZ | Ölüme Geç Kalmak
BÖLÜM OTUZ | Kara Bir Toz Bulutu
BÖLÜM OTUZ BİR | Herkes Son Bir Vedayı Hak Eder
BÖLÜM OTUZ İKİ | Yaşamın Yeni Günü
BÖLÜM OTUZ ÜÇ | Bir Mum Geceyi Aydınlatabilir {FİNAL}
YAZAR NOTU
WATTYS 2023 🥳

BÖLÜM ON BİR | Zarif Bir Sihir

4.9K 435 104
By aleynahirik

*Medyaya bir şarkı bıraktım. (: İyi okumalar!

"Ne oldu?"

Yanımdaki Cem'in sesi, kilometrelerce uzaktan gelirken kalbimin atışını kulaklarımda hissediyordum. Ellerim zangır zangır titrerken telefon kapanmadan açmak için acele ettim. Cem'e hiçbir şey demeden arkamı döndüm ve telefonu açtım. Kulağıma götürdüğüm buz gibi ekranla içim ürperdi. Dudaklarım aralandı fakat ağzımdan tek bir kelime bile çıkmadı.

''Yasemin? Sesim geliyor mu?''

''E-evet.''

Yalnızca sesim değil, vücudum deli gibi titriyordu. Bir anlığına boğazımı yakan bu hissin hiç geçmeyeceğini, hiç konuşamayacağımı düşündüm.

''Telefonu açtım da bugün.'' Duraksadı. ''Çok fazla mesaj atmışsın. İyi misin?''

Yutkunmaya çalıştım. Yutkunmamı engelleyen bir şeyler boğazımda tıkanıp kalırken elimi göğsüme götürdüm. ''İyiyim.''

Yayılan huzursuz sessizliğin ardından ikimiz de ne diyeceğimizi bilemeyerek bir süre durduk.

''Tamam o zaman. Kapatıyorum ben. Bir şey diyor musun?''

''Yok.''

''Tamam. Hoşça kal, görüşürüz.''

Karşı taraf birkaç saniye benden bir hoşça kal bekledikten sonra alamadığı vedayla, acı bir sesle kapandı. Telefonu kulağımdan uzaklaştırmak, yeniden kapatmak çok zordu. Cem'e yüzümü dönmeden hemen önce bedenim buz kesildi. Yanan tek şey gözlerimdi ve birazdan akıp gidecek göz yaşlarını hazırlıyordu. Derin bir nefes almak için gözlerimi kapattığım gibi hazır bekledikleri yerden yanaklarıma doğru süzüldüler. Arkamdan duyduğum adım seslerinden sonra Cem'in varlığını daha yakından hissettim.

''Yasemin?''

Elimin tersiyle yanaklarımı silerken, ''Geliyorum.'' dedim.

Aceleyle arkamı döndüm ve ses tonumu ayarlamaya çalışırken, ''Hadi sıraya girelim, kuyruk olur sonra.'' diye konuşmaya devam ettim.

Cem kaşları çatık, yüzünde oldukça ciddi bir ifadeyle durmaya ve bana bakmaya devam etti.

''Ne oldu?''

''Hiç ya. Bir şey yok. Hadi, sıraya.''

Onu ve market arabasını çekiştirirken ne ifadesinden ne tavrından taviz vermedi.

''Arayan kişi, canını sıkan birisi mi?''

''Yok, değil.'' dedim.

''O zaman?''

Güldüm ve, ''Hadi bakalım, şimdi de ben cevap vermiyorum.'' dedim.

O ise konuyu değiştirmeye çalıştığımı çok iyi bilerek hiçbir şekilde gülmedi. İfadesini korudu ve en korktuğum soruyu sordu. ''Nalan kim?''

Kalbimin birisinin elinde sıkılıp büzüştüğünü hissettim. Öyle gerçek bir histi ki yüzümü buruşturmama, gerçekten kalbimi elinden kurtarmak istememe sebep oldu. Elimi göğsüme götürüp ovuşturdum.

''En yakın arkadaşım.''

Kasada sıraya girmek için bir çiftin arkasına iliştik.

''Seni bu kadar üzecek ne söyledi peki?''

Hala dolu gözlerimle yüzüme buruk bir gülümseme yerleştirdim. ''Hiçbir şey.''

''Pek öyle durmuyor ama peki, anlatmak istersen anlatabilirsin.''

Daha iyi hissetmeyi bekledim. Kalbimin ferahlamasını, nefes alabilmeyi bekledim ama öyle olmadı. Konuşma bittiğinde mideme bir yumruk yemişçesine öne doğru eğildim. Daha fazla bastıramayacağımı hissettiğim kelimeler dudaklarıma kadar gelip durdular. Öyle bir yerde durdular ki bir daha konuşamadım.

#

Etrafıma yayılan ve hevesle açılmayı bekleyen kutuların arasında, yerdeydim. Bir kez daha tam karşımda duran Kara Ayna hiç olmadığı kadar sakindi. Hiçbir kıpırtı, bir siluet, bir fısıltı yoktu. Yanaklarımı ıslatan göz yaşlarının arasında ellerimi birleştirdim.

''Bir cevaba ihtiyacım var.''

Sesim, benim bile zor duyabileceğim bir tondaydı. İleri geri yavaş yavaş sallanmaya başladığımda nefes alışverişlerim sıklaştı.

''Bir cevaba ihtiyacım var.'' dedim bir kez daha. ''Çok ihtiyacım var.''

Çenem titrerken dudaklarımı birbirine bastırdım. Kara Ayna, acımasız bir sessizlikle öylece susmaya devam etti. Dişlerimi sıkarken bağırmak istedim. İçimdeki her şeyi kusarcasına bağırmak istedim. Bir siluetin kıpırdamasını, bana bakmasını ve bir cevap vermesini istedim. Tek bir kelime benim için yeterliydi. Tek kelime: Hayır.

Göğsümde sıkışmaya başlayan bir his beni sağlıksız düşüncelerle doldurmaya başlamıştı. Oturduğum yerden ayağa kalktım. Bir faydası olacakmış gibi ileri geri gitmeye başladım. Loş ışığın aydınlattığı salon, zifiri karanlıktan farksızdı. Tüm ışıkları açmak istedim. İçimdeki bu karanlığı biraz hafifletecekse dünyadaki bütün ışıkları açmak istedim. Durduramadığım göz yaşlarımın içinde pencereye gittim. Perdeyi hızla çekip pencereyi sonuna kadar açtım. Pencere pervazından tutunurken dışarıdan dolan ferahlatıcı soğukluğu içime çektim. Göz yaşlarımı alıp götürmesini beklerken aklımdan tonla düşünce geçti. Birini aramalıydım. İyi hissetmediğimi, yalnız kalamayacağımı söylemeliydim. Geri dönüyorum. Bu kadar basitti. Yapamıyorum diyebilir miydim? Ben bununla başa çıkamıyorum. Söylemesi de hissetmesi kadar kolay mıydı?

Biri bana yardım etsin.

Derin sessizliğin ortasında yankılanan kapı ziliyle yerimde sıçradım. Hala pervazın önündeyken omzumun üstünden arkama baktım. Felaket bir kâbusun ortasında uyanmış gibi sarsıldım, kendimi toparlamam ve o pencerenin önünden ayrılmam neredeyse bir dakikamı aldı. Sarsak adımlarla dış kapıya ilerlerken az önce zihnimden hızla geçen düşünceler bir hayal kadar uzaktı. Kaşlarımı anlamsızca çattım ve bu hissettiğim tuhaf anın yarattığı sersemliği üzerimden atmaya çalıştım.

Kapıyı açtığımda aklımdan geçen ilk şey hala uyuyor olabileceğimdi.

''Neden penceredeydin?''

Cem'in sesiyle kafamı iki yana salladım. Elinde bir poşet ve bir karton paket ile tam karşımda duruyordu. Birkaç saat önce ayrılmamışız da hep buradaymış gibiydi.

''Hava... Hava almak için.''

Yüzüme bakarken onun da tıpkı benim gibi kaşları çatık ve yüzünden anlamsız bir ifade vardı.

''Sen iyi misin?''

Poşeti tuttuğu elini havaya kaldırıp, işaret parmağı ile gözlerimi işaret ediyordu. Saatlerdir denizin altındaymışçasına derin bir nefes aldım.

''Evet evet, iyiyim.''

''Gelebilir miyim?'' derken tereddüt ediyordu.

''Tabii ki.''

Girebilmesi için kenara çekilirken hala sersem gibiydim. Biraz kendime gelebilmek için boğazımı temizledim ve yanaklarımı koluma kuruladım.

''Hayırdır?'' dedim arkasından kapıyı kapatırken.

Omzunun üzerinden bana döndü, yüzünde alışmaya başladığım hoş bir gülümseme vardı.

''Hani yardım edecek olman her gün görüşeceğimiz anlamına gelmiyordu?''

İki elini havaya kaldırdı ve karton paketin bir şarap paketi olduğunu gördüm. ''Tamam, sen kazandın. Daha fazla üzerime oynama.''

İşaret parmağını doğrultup, ''Bu cümleyi pek kullanmam ona göre.'' diye ekledi.

''Gurur duyarım.'' derken yeniden gülüyordum.

Hala salonun önünde durduğunu ama içeriye geçmediğini fark etmemle elimle hadi gir dercesine bir hareket yaptım. Anca öyle salona ilk adımını atarken hemen arkasından ben de içeri girdim.

Yerde duran Kara Ayna ve açık pencere dikkatini çeken ilk şeylerdi. Apar topar önce pencereye koşup içeriye dolan rüzgârı kestim. Elindeki poşetleri sehpaya bırakırken gözünü aynadan ayırmayı başardı.

''Bir şeyler mi deniyordun?''

''Sayılır.''

''Başardın mı?'' diye sordu ayakta beklerken.

''Hayır.''

Perdeyi çektikten sonra ona döndüm. ''Otursana.''

Tıpkı dün akşamki yerine otururken neler getirdiğine bakmak için sehpaya ilerledim. ''Şarap neden?''

''Doğum gününde de bundan almıştın. Elinde gördüm.'' dedi. ''Ev hediyesi getirdim.''

Gülümseyerek, ''Teşekkür ederim.'' dedim.

Gözlerim poşetteki uzun bir kutuya takıldıktan sonra ona döndüm. ''Gerçekten neden geri döndün?''

Omuz silkti ve bir cevap vermedi.

''Söylemesi bu kadar zor olamaz.'' dedim.

Gülümsemekle yetindi fakat bu benim için bir cevap olamazdı. Yüzüne uzun uzun baktım. Belki ben onun rengini göremiyordum ama kafasından geçen düşünceler biraz bile olsa yüzüne yansıyordu. Yapı markette olduğu gibi, sokaktaki her insan olduğu gibi benim de renklerimi analiz ediyordu. Herhangi bir insanın ona yalan söylemesinin ne kadar zor olabileceğini tahmin bile edemedim. Herkese söylediğim iyiyim yalanına inanmayacak ve üstüne bir de kanıtı olacak tek kişiydi.

''Kahverengileşiyorum.'' dedim ona bakmaya devam ederken.

Ağır hareketlerle kafasını sallayarak beni onayladı fakat tek kelime etmedi.

''Ama neden?'' derken omuzlarıma binen yüklerin ağırlığını ilk defa bu denli hissetmiştim. Buraya geldiğimden beri koşuşturup durduğumu, bir şeylerle baş etmeye çalıştığımı ve başaramadığımı, kendimi yapayalnız hissettiğimi ilk defa bu kadar yoğun hissetmiştim. Tuhaf bir şekilde bu yoğunluk beni olduğum yere yığacak şekilde değildi. Yoğun ama sakindi. Uzanıp masanın üzerindeki poşeti aldı ve içindeki kutuyu çıkardı. ''Bunlar benim.'' dedi kutunun içinden tütsüleri çıkarırken. ''Ama senin olabilirler.''

Dudaklarım arasından alaycı bir gülüş çıktı. ''Durumum o kadar vahim mi?''

Üzerindeki ceketin cebinden bir çakmak çıkarırken aynı şekilde karşılık verdi. Çakmağı ve tütsüleri masanın üzerine bırakırken ceketini çıkarıp koltuğun kenarına bıraktı.

Kendimi hastalanmaya başlayan bir çocuk kadar halsiz hissederek birkaç adım attım. Kanepeye, onun yanına otururken omuzlarım çöktü. Cem gelmeden birkaç dakika öncesinde başlayan, midemin bulanmasına neden olan bir his iyiden iyiye etkisini göstermeye başlamıştı. Cem tütsülerden birini eline aldı ve çakmağı yaktı. Boş gözlerle onu izlerken, ''Haklı çıktım.'' diye mırıldandım.

''Hangi konuda?''

''Vicdan yaptın işte.''

Sesim ne kadar bitkin olursa olsun kendimi gülümsemeye zorladım.

''Bir kere söyledim, bir daha söylemem.'' dedi.

Gülüşüm bir saniyeliğine bile olsa gerçek bir hal aldı. Hemen ardından hızla silinirken yüzümü buruşturdum. ''Neden böyle hissediyorum?''

Hiçbir şey söylemeden şimdiden etrafa yayılan kokusuyla tütsüyü önce başımın üstüne getirdi. Çıkan ince dumanlar, dans edercesine etrafımda dolanırken iç çektim.

''Bunlar gerçekten işe yarıyor mu?''

''Bilen kişilerin elinde, evet.''

Tütsü dumanları gerçek dışı gözüken bir ahenkle omuzlarımdan aşağı inmeye başladığında demek istediği şeyi anladım. Bu bir tütsü yakıp etrafta dolandırmakla aynı şey değildi. Onun elinde, bunların hepsi modern bir sihre dönüşüyor gibiydi. Zarif ellerinde tuttuğu tütsüyü başımın etrafında gezdirdikten sonra yavaşça omuzlarıma getirdi.

Kafamı kaldırıp ona baktım. Dudaklarım hayranlıkla aralandı ve, ''Çok güzel.'' diye fısıldadım.

Gözleri beni bulurken gülümsedi. ''Ne çok güzel?''

''Sen.''

Gözlerinden geçip giden şaşkınlığı gizleyemese de hemen kibirli sayılabilecek gülümsemesine sarıldı.

''Ve yaptığın şey.'' diye ekledim usulca.

''Eminim öyledir.''

''Senin de bana demen gerek.'' dedim neredeyse halsizlikten düşüp bayılacakken. Gülüşü büyüdü ve tütsüyü sağ omzumun arkasında, sırtımdan dolandırarak sol omzuma getirdi.

''Söylüyorum zaten.'' dedi. ''Neredeyse seni her görüşümde.''

''Duyamıyorum.''

''Çünkü içimden.'' diye fısıldadı.

Gülmek üzereyken başım öne doğru gitti. Ne olduğunu anlayamadan alnımı, onun göğsüne yaslamış halde buldum. Bir kez daha, ''Neden böyle hissediyorum?'' derken sesim titredi. Neden ateşim çıkmış ve her an düşüp bayılacakmışım gibi hissediyorum?

Nihayet sorumu yanıtladı ve, ''Çünkü hastalanıyorsun.'' dedi.

''Ama iyiydim.''

''Değildin.'' dedi net bir sesle. ''Hiçbir zaman değildin, sadece gizledin. Unuttuğun nokta şu ki benden ne yaparsan yap gizleyemezsin.''

Gözlerim kapanmak üzereydi ama buna direnerek alabileceğim her cevabı almak için sormaya devam ettim. ''Şimdi ne olacak?''

Tütsü dumanın etrafımı bir fanus gibi sardığını ve sanki beni o anda o odadan, o şehirden çok uzağa götürdüğünü hissettim. Beni götürmüş ve dışarıdaki her şeyden saklamıştı. O güvenli fanusun içerisinde sadece o ve ben vardık.

Cevap vermemesi üzerine bir kez daha sordum. ''Şimdi ne olacak?''

Tutamadığım göz kapaklarım kapanmadan birkaç saniye önce cevabını duymayı başardım. Koyu renk saçlarım arasından geçip kulağıma doğru eğildi ve usulca fısıldadı.

''Seni iyileştireceğim.''

***

Bazı sebeplerden ötürü bu hafta bölüm yayınlayamayacaktım ama neyse ki taslakta bölüm hazırmış. Bu saatte yayınlıyorum ama umarım beğenmişsinizdir, yorumlarınızı bekliyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

139K 8.1K 35
Tehlikeli bir Aşk üçgeni. Güzel bir kız, Tehlikeli bir katil ve Öldüğü belli olmayan bir sevgili. Alania. Criskow'un güzel prensesi. Aşk canını acıt...
93.4K 7K 13
18 yaşında hayattan zevk almayan felix intihar etmeye kalkıştığı günün sonunda gözlerini hastanede açar. Gözlerini açtığında ilk gördüğü şey nefesi n...
21.5K 10K 30
Mafya, Jitem ve Aşk Üçgeni
126K 7.4K 34
Tehlike altında bir kent. Kayıp bir anahtar ve kilitli bir kapı. Şakaklardan sızan susmak bilmeyen fısıltılar onu çağırıyor. Görev; üçüncü dolunay t...