ARMAĞAN (Tamamlandı)

By aleynahirik

245K 17.9K 3.6K

*WATTYS 2023 KAZANANI* Eski hayatından kaçıp onu terk etmeye hazırlanan erkek arkadaşıyla beraber İstanbul'a... More

UYARI!
Her Şeyin Başlangıcı
BÖLÜM BİR | Bağ Bozumu
BÖLÜM İKİ | Soğuk Yalnızlık
BÖLÜM ÜÇ | Aynadakiler
BÖLÜM DÖRT | Aynadakilerden Biri Olmak
Felaketin Yansıması
BÖLÜM BEŞ | Tekrarlanan Ziyaretler
BÖLÜM ALTI | Sükûnet
BÖLÜM YEDİ | Sosyal Medya Laneti
BÖLÜM SEKİZ | Bir Garip Randevu
Karanlıkta Yalnız Olmak
BÖLÜM ON | Beklenen Telefon
BÖLÜM ON BİR | Zarif Bir Sihir
BÖLÜM ON İKİ | İyi Olmadığımı Biliyorsun
Karanlığa Fısıldanan Dilek
BÖLÜM ON ÜÇ | Yansımanın Diğer Tarafı
BÖLÜM ON DÖRT | Kısa Uzun Bir Yol
BÖLÜM ON BEŞ | Klasik Bir Lanetli Ev
Nergisler ve Yaseminler
BÖLÜM ON ALTI | Eve Ait Olanlar
BÖLÜM ON YEDİ | Sızlanan Kadın
Yavaşça Ölmek
BÖLÜM ON SEKİZ | Ölüler Konuşamaz
Tünelin Sonu
BÖLÜM ON DOKUZ | Ölüm Soğukluğu
BÖLÜM YİRMİ | Son Mektup
Sonun Başlangıcı
BÖLÜM YİRMİ BİR | Nasır Tutmak
BÖLÜM YİRMİ İKİ | Kıyıya Çıkmak
BÖLÜM YİRMİ ÜÇ | Bir Ölüyle Uyumak
BÖLÜM YİRMİ DÖRT | Arafta Kalanlar
BÖLÜM YİRMİ BEŞ | Çoban Yıldızı'na Kavuşmak
BÖLÜM YİRMİ ALTI | Döngü
BÖLÜM YİRMİ YEDİ | Ölülere Hükmeden Hel*
BÖLÜM YİRMİ SEKİZ | Visal
BÖLÜM YİRMİ DOKUZ | Ölüme Geç Kalmak
BÖLÜM OTUZ | Kara Bir Toz Bulutu
BÖLÜM OTUZ BİR | Herkes Son Bir Vedayı Hak Eder
BÖLÜM OTUZ İKİ | Yaşamın Yeni Günü
BÖLÜM OTUZ ÜÇ | Bir Mum Geceyi Aydınlatabilir {FİNAL}
YAZAR NOTU
WATTYS 2023 🥳

BÖLÜM DOKUZ | Etraftaki Renkler

5.9K 438 94
By aleynahirik

Göz ucuyla ona doğru bakmaya çalıştım. Saniyelik gördüğüm yüzünde korkuya veya paniğe dair en ufak bir ifade yoktu. Dümdüz bir sesle, ''Tamam.'' dedi. ''Olabilir, korkma.''

Göğsüm hızlı hızlı inip kalkarken yeniden aynaya odaklanmaya çalıştım. Hemen arkamdaki karanlık boşlukta birbiri ardına beliren siluetlerle dudaklarım aralandı. Bir şekle bürünmeye, havada gezinirmişçesine hareket etmeye başladılar. Aynayı tutan elim titrerken siluetler bana yaklaşmaya, aynanın yansımasına doğru gelmeye başladılar. Yüzü bir kadın olduğunu anlamama yetecek kadar belirginleşti. Omzumun üzerinden usulca eğildi ve yansımasından gri gözlerini bana çevirdiği gördüm.

Aynayı elimden saniyelik bir hızla atarken içimde daha fazla tutamadığım tüm korkuyu dışa vuracak kadar yüksek sesle çığlık attım. Cem, fark edemeyeceğim kadar hızlı refleksle aynayı neredeyse havada yakaladı. Elimden çıkıp giden aynanın ardından dizlerimi kendime çekip koltukta iki büklüm kaldım.

''Sakin ol, sakin ol, sakinleş.''

Cem bir yandan ters çevirip dizlerine koyduğu aynayı tutarken bir yandan bana yaklaşmış, elini havaya kaldırmıştı. Hızlı hızlı nefesler alıp veriyordum. Gördüklerim zihnimde hiç silinmeyecek anılara dönüşürken bunu kabullenmemin, sindirmemin hiçbir yolu olmayacağını düşünmeye başlıyordum.

''Beni duyuyorsun, değil mi? Yasemin?''

Sakinleştirici sesiyle yüzümü ona çevirdim. Koltukta yanıma kadar gelmişti. Kafamı aşağı yukarı salladım.

''Çok zor olduğunu biliyorum.'' dedi usulca. ''Alışamayacaksın gibi geldiğinin de farkındayım ama bilmen gereken bir şey var.''

Gözlerim yanmaya, görüş alanım bulanıklaşmaya başlarken yalnızca devam etmesini ve bana kendimi daha iyi hissettirecek bir şeyler duymayı bekledim.

''O seni değil, sen onu kontrol edeceksin.''

Kirpiklerime kadar gelen göz yaşlarını elimle sildim. ''Nasıl?''

''Korkmayarak.''

''Ama korkuyorum.'' derken sesimin bu kadar titremesinden, korkumu her bir harfinde hissetmekten nefret etmiştim.

''Şu anlık.'' dedi.

''Bunu nasıl yeneceğim?''

Duraksadı ve birkaç saniye yüzüme bakmaya devam etti. Sessizce iç çekti ve omuzları çöktü.

''Sen kazandın.'' dedi pes etmişçesine.

''N-nasıl yani?''

''Sana yardım ederim. Tamam mı?''

Bir kez daha gözlerime dolan yaşları kolumla sildikten sonra burnumu çektim. ''Bana acıdığın için edeceksen etme.''

''Hayır, acınacak biri gibi durmuyorsun ama yardım etmezsem olabilirsin.''

Ben onun suratına bakmaya devam ederken o dizlerinin üstündeki aynaya baktı. ''Onunla pek iyi anılarım yok ama sana elimden geldiğince yardım etmeye çalışırım.''

Yeniden gözlerini bana çevirdiğinde kaşını havaya kaldırdı. ''Olur mu?''

''Olur.'' derken dizlerimi yavaşça indirdim. İçten içe bana yardım etmek zorunda hissetmesinden memnuniyet duyuyordum çünkü sorumluluk alması gerekiyordu. ''Peki, şimdi aynanın içinden çıkıp çıkamayacaklarını söyleyebilir misin? Nasıl olduğunu gördün.''

Geri çekilirken düşünceli bir tavırla kafasını kaşıdığını, alnının kırıştığını gördüm. Neredeyse bir dakika kadar sessiz kaldı ve muhtemelen kafasındaki ihtimalleri toparladı.

''Şöyle ki, eğer yanlış düşünmüyorsam aynanın içinde değiller.''

''Neredeler o zaman?''

Elini havaya kaldırdı. ''Buradalar.''

Gözlerim iri iri açılırken elini havaya kaldırdı ve ekledi. ''Korkutmak için değil, gerçekten ne düşündüğümü söylüyorum.''

''Çok yardımı oldu.'' diye mırıldandım.

''Aynaya ev dışında bir yerde baktın mı?''

''Ev ve antikacı dışında hiçbir yere gitmeyi bilmiyorum ki. İstanbul'a en son beş yaşında geldim sanırım.'' dedim. ''Gidecek yerim de yok.''

''O zaman sadece evde olan...'' Duraksadı. Uygun kelimeyi arar gibi birkaç saniye mırıldandıktan sonra devam etti. ''Varlıkları görüyorsun diyelim. Bu nedenle aynanın içinde olduklarını düşünmen normal.''

Tuttuğum nefesimi bırakırken arkama doğru yaslandım. ''Önerin nedir?''

Tıpkı antikacıda yaptığı gibi gözleri kafamın üstünde, omuzlarımda ve ardından ellerimde gezindi. ''Adaçayı var mı?''

Bir anlık boşluğuma geldi ve ne dediğini hiç düşünmeden, ''Ne?'' dedim.

''Evde adaçayı var mı?''

''Evde sadece makarna var.''

''Çok güzel, ilk önerim adaçayı alman.'' dedikten sonra başka bir konuya devam edecekken ekledi. ''İçmek için değil.''

Tam ağzımı açıyordum ki ona soru sormama izin vermemek için hızlı hareketlerle dizleri üzerindeki aynayı kaldırdı. ''İkinci önerim, ki bunu dikkate almak zorundasın, aynayı sürekli oradan oraya atmayı kesmen. Dikkat etmen, özen göstermen gerekiyor.''

Bana baktı ve senin yaptığının aksine imasının yerini bulmasını bekledi. Gözlerimi çevirip kollarımı göğsümde birleştirdim. Elini uzattı ve neredeyse dokunmamaya özen göstererek tek kolumu yavaşça tutup indirerek kollarımı çözdü. Bunu neden yaptığını sorma fırsatı bile vermeden devam etti.

''Ölüleri görmenin sebebi ne olabilir? Bir fikrin var mı?''

''Bilmiyorum.''

''Biraz düşün.''

''Bilmiyorum.'' dedim bir kez daha ama bu sefer daha ısrarcı bir sesle.

''Düşünmedin.'' dedi yüzüme bakmayı sürdürürken.

Oflayarak oturduğum yerde kıpırdandım. ''Tamam, düşünüyorum.''

Bir dakika bile olmadan yeniden omuzlarım düştü ve bakışlarımı ona çevirdim. ''Gerçekten bilmiyorum.'' dedim tüm samimiyetimle.

''Peki, bunu düşünmeye devam edersin.'' derken aynayı ikimizin de görebileceği bir hizada, orta masanın üzerine bıraktı.

''Birkaç gün üstünü kapatmamaya, eve sırtını çevirmemeye çalış. Görülen şeylerin ne denli yoğun olduğu, en çok nerelerde olduğu veya ne zaman görüldüğü gibi soruları öğrenebilirsin belki.''

Göz ucuyla ona bir bakış yolladıktan sonra düzeltti. ''Öğrenebiliriz.''

Dünyanın en sevimli gülümsemesini takındım. ''Kesinlikle.''

''Az önce ağlayan sen değilmişsin gibi.'' dedi hayretle gülerek. ''Tuhaf.''

Ellerini dizlerine koyarak hızla ayağa kalktı. ''Tamam. Benim görevim bitti mi?''

O kadar hızlı kalkmıştı ki şimdiden evde bir ses duymaya alışan ben, düştüğüm boşlukla sarsıldım.

''Hayır.'' dedim hiç düşünmeden.

''Sorularını cevapladım, aynaya baktım, yardım edeceğimi söyledim. Bitmedi mi?''

''Hayır, bitmedi.''

Ayağa kalktım ve elimi uzatıp kolunu tuttum. Onu yavaşça kalktığı koltuğa geri oturturken, ''Bitmedi çünkü... Çünkü benim birkaç sorum daha var. Ayrıca, eve yerleşemem lazım. Sürekli erteleyip duruyorum artık erteleyemem. Tam şu anda, şimdi, hemen yapmam gerekiyor. Ee sende bir centilmen olarak herhalde burada böylece oturmazsın, bana yardım edersin.''

O kadar hızlı konuşmuştum ki yüzünden kısa bir anlığına geçen korku ifadesi beni neredeyse güldürecekti.

''Değil mi?'' diye sordum.

İşaret parmağını kaldırıp salonun kapısından dışarıyı gösterdi. ''Kapıyı cidden kilitlemedin, değil mi?

''Hayır.'' derken gülüşümü daha fazla tutamamıştım.

İç çekerken yeniden ayağa kalktı. ''İyi, öyle olsun. Sadece rica ettiğin ve baskılamadığın için kabul ediyorum bu arada.''

''Eminim ki.''

#

Kolilerin içinden çıkardığı sarılı aksesuarları yere dikkatle bırakırken bana attığı kaçamak bakışlardan birini yakaladım.

''Ne oldu?''

''Hiç.'' dedi vazolardan birini çıkartırken. ''Bu nereye?''

Etrafıma bakındım. ''Hiçbirinin yeri yok. İstediğin yere bırak. En kötü sonra değiştiririm.''

Ayağa kalkarken şöyle bir etrafında döndü. ''Benim antikacım var biliyorsun ki. Bence yerleştirdiğim yeri beğenmeme ihtimalin yok. Bunu her gün yapıyorum.''

Birkaç adım atarak televizyon ünitesinin olduğu duvarın köşesine vazoyu bıraktı ve karşısına geçip inceledi. ''İçine bir şey koyacak mısın?''

''Evet, tabii. Daha alamadım ama.''

''Güzel.''

Tekrar kolilerin yanına dönerken, ''O birkaç sorunu da alayım.'' dedi.

''Olmaz.'' dedim.

''Niyeymiş?''

''Olmaz işte.''

''Sadece birini.'' dedi ısrarla.

''Ne oldu? Hangi kişisel sorulara cevap vermiyordun?''

''Kişisel bir soru mu ki?'' derken kaşları neredeyse saçlarına kadar havaya kalktı.

''Yapma ya.'' dedim sıkkın bir sesle. ''Senden başka kimle konuşabilirim bunu? Neler gördüğünü anlatsan ölür müsün?''

Küçük kolinin içinden sıkı sıkı sardığım mumlukları çıkartırken bir süre benden tarafa bakmadı.

''Benim ne gördüğümün ne önemi var? Ayna benim değil artık.''

''Ayna sayende benim olduğu için sana soruyorum ya bende. Sen duygularını paylaşırsan kendimi daha iyi hissederim.''

''Ama ben duygularımı paylaşmam.''

Yüzümü inatçılığından son derece bunalmış olmakla beraber buruşturdum. ''Ne o? Kötü çocuk falan mısın sen?''

Kahkahası günlerdir karanlığa esir olmuş bu kasvetli salonda öyle bir yayıldı ki sanki yeniden kendim oldum. Yeniden normal, yeniden sıcacık oldum.

''Hayır, kesinlikle değilim. Klişe bir Wattpad kitabının içinde değiliz.''

''Ee? Ne bu tavırlar şimdi?''

''Sen hiç pes etmeyecek misin?''

''Edecek gibi mi görünüyorum?'' diye sordum.

Beni baştan ayağa süzüp kafasını iki yana salladı.

''O zaman beni daha fazla yorma lütfen.'' dedim. ''Renklerden bahsediyorsun. Buradan başlayabilirsin.''

İçi boşalan koliyi kenarlarından açarak katlamaya başlarken yine birkaç saniye kadar sessiz kaldı. Sonrasında konuşmaya başladığında, ses tonu pek istekli değildi.

''İnsanlara baktığımda senin gibi, daha doğrusu normal bir insan gibi göremiyorum. ''

Ne dediğini anlamak için duraksadım. Elimdeki eşyaları bırakıp ona odaklandım, o ise konuşurken hiç göz teması kurmadan kendini işine daha çok verdi.

''O ne demek?'' dedim meraklı bir heyecanla.

''İnsanlara baktığımda renkler görüyorum.''

''Renkler mi? Ne rengi?''

''Auralarının yani enerji alanlarının renklerini.''

Bir kez daha öylece, çok normal ve olası bir durummuş gibi söyleyivermişti. Pür dikkat onu izlerken gözlerimi kırpıştırdım. Dudaklarım aralanırken daha önceden söylediği şeyler parçalar halinde aklıma düşmeye ve daha mantıklı bir kalıba girmeye başlamıştı.

''Herkesin mi?''

''Evet, tabii.'' dedi.

''Nasıl yani? Bakıyorsun ve... Herkes o renkte mi? Yüzleri falan? Anlamadım.'' derken bir şeyleri gözümün önünde canlandırmaya çalışıyordum.

Nihayet kafasını önünden kaldırdığında yüzünde ses tonuna yansıyan aynı memnuniyetsiz ifade vardı. ''Yüzleri değil.''

Gözlerini benden ayırmadan işaret parmağını havaya kaldırdı. Parmağı zarifçe önce başımın tepesine gitti. ''Bakıyorum ve...'' derken işaret parmağı omuzlarımda, daha sonra kollarımdan aşağı inip ellerime indi. ''Herkes o renkte.''

''Ben?'' dedim heyecanla.

''Söylemiştim zaten.'' diyene kadar benim zihnimdeki geçmiş görüntüler yavaş yavaş yenilendi. Antikacıdaki ilk karşılaşmamızda, daha sonra oradan bir hışımla ayrılırken söylediği her şeyi düşündüm.

Mor yakışmış.

Endişelenmeyin, hala morsunuz!

''Ben Mor'um.''

''Kesinlikle.'' dedi kafasını sallarken.

''Peki bu ne anlama geliyor?''

Çoktan paketlerini çıkardığı mumlukları televizyon ünitesinin önüne götürürken devam etti. ''Psişik bir renktir.'' dedi.

''Yani?''

''Yani, çoğu zaman spiritüelliği, psişik güçleri ve maneviyatı simgeler. Bunlara yakın olduğunu gösterir.''

Duraksadığında bir sonraki cümlesinde bir şeylerin gizli olduğunu şimdiden anlamıştım. Mumlukları bıraktı ve omzunun üstünden bana baktı. ''Manevi alemlerle bağlantılıdır diyebilirim.''

Omuzlarım düşerken yüzüme kuvvetli bir rüzgâr yemişçesine buz gibi olmuştum. Dudaklarım arasından çıkıp giden bir iç çekişle, ''Bu yüzden mi?'' diye sordum. ''Bu yüzden mi ölüleri görüyorum?''

''Olabilir.'' dedi duygusuzca.

''Bir de nedenini hala bana mı soruyorsun?''

''Bu bir tahmin, gerçek cevabı sen vereceksin.'' dedi. ''Evet, enerjinin rengi bunun nedenlerinden biri olabilir ama tek sebep olmadığını düşünüyorum.''

''Aynayı bana verme sebebin rengim miydi?'' dedim.

''Çabuk kavrıyorsun.'' derken sesinde hayret dolu bir alaycılık vardı.

''Sana daha ne kadar hayret edebilirim dedikçe her gün daha fazla ediyorum!''

Oturduğum yerden kalktım ve ona doğru ilerledim. ''Biliyordun böyle şeyler yaşayacağımı. Bilerek verdin.''

O da olduğu yerden kalktı ve benim ona gelmemi bekledi. ''Öyle demeyelim. Başka birinin elinde ayna ziyan olurdu ama senin sahip olduğun enerjiyle aynaya daha çok yakışacağını düşündüm diyelim.''

Burnumdan derin bir nefes alırken ellerimi sıktım. ''Bir kere antikacıda, bir kere de şimdi sana çok kötü vurmak istiyorum.''

Elini havaya kaldırdı. ''Şiddete meyilli olma lütfen.''

Ellerimi daha fazla sıkıp birkaç derin nefes daha alıp verdim. Havadaki elini kafamın üzerine getirdi ve havada birkaç kere sağa sola salladı. ''Kahverengileşiyorsun demiştim. Sinirlerine hâkim ol.''

''Bir de dalga geçiyorsun!''

''Dalga geçmiyorum, ciddiyim.''

Arkamı döndüm ve yeni bilgilerimi sindirmek için salonun içinde volta atmaya başladım. ''Bunların başıma geldiğine inanamıyorum.''

Midemde yeniden kaynamaya başlayan duygularla elimi oraya götürdüm.

''Bu kısmı geçmedik mi?'' dedi oldukça rahat bir tavırla.

''Geçiyorum, geçiyorum ama sonra bana en başında söylemen gereken bir şeyi günler sonra söylüyorsun ve ben tekrar başladığım yere dönüyorum.''

O hala olduğu yerde dikilirken yürümeyi bırakıp ona döndüm. ''Başka söylemediğin, ama bilmem gereken bir şey var mı? Eğer varsa, hemen şimdi söyle.''

Omuz silkti. ''Yok.''

Şüpheyle tek kaşımı havaya kaldırıp ona bakmayı sürdürdüm. ''Emin misin?''

''Evet.''

''Ben değilim ama.''

Alaycı bir tavırla güldü. ''Ben sana bunu en başında söylemiştim zaten, hatırlasana.''

Onun bu tavrına karşılık sinirle güldüm. ''Valla inanılmazsın, pes!''

Yeniden bir koliye döndü ve içindekileri boşaltmaya başladı. ''Bardağın hep yanlış tarafından bakıyorsun gibime geliyor.''

''Beni daha fazla kışkırtma istersen.''

Hiç cevap vermeden eşyaları koliden çıkartıp, tıpkı diğerine yaptığı gibi onun da katlı yerlerini açarak düz bir karton haline getirmeye başladı. Bu sessizliğe karşılık içimde dönüp duran bir diğer soruyu sorma gereği duydum.

''Sen?''

Göz ucuyla bana baktı. ''Ben?''

''Sen ne renksin?''

Hiçbir şey demeden birkaç saat önce benden aldığı altın sarısı örtüyü sıkıştırdığı cebinden yarısına kadar çıkartıp bana gösterdi. Bir örtüye bir ona baktım.

''Sarı mı?'' dedim şaşkınca.

''Altın sarısı.'' diye düzeltti. ''Sarı ve altın sarısının farklı enerjileri var.''

Taşlar yeni yerlerine otururken örtüyü yeniden cebine sıkıştırdı.

''Peki altın sarısının anlamı ne?''

Kibirli bir gülümsemeyle, ''Kendimi övmekten hiç hoşlanmam bu yüzden boş ver, söylemeyeyim şimdi.'' dedi.

''Hiç öyle durmuyor.''

''Evet çünkü değil.''

Gülüşüme engel olamadan çıkıp gitmişken kafamı iki yana salladım. ''Nerden tanıştık seninle.'' diye söylendim.

Kollarını iki yana açtı. ''Tablo alacağın tuttu.''

Cümlesinin hemen ardından gözleri tam arkasında kalan, yerde duvara yaslanmış tabloya kaydı. Bariz bir şekilde konuyu değiştirerek, ''Asmamışsın.'' dedi.

''Evet, fırsat olmadı.''

Birkaç adımla tabloya yaklaşıp eliyle kızı gösterdi. ''Bu kim?''

Onun gibi yeniden kolilere ve eşyalara dönmeye, normale dönmeye çalışırken duraksadım ve kaşlarımı çattım. ''Nasıl yani? Anonim demiştin alırken.''

''Hayır, senin için kim?''

Gözlerim tabloya kayarken Cem konuşmaya devam etti. ''Ya da sen misin?''

Buruk bir gülümseme dudaklarımdan yayılırken gözlerimi tablodan ayırmadım. ''Bana mı benziyor?''

Bir tabloya bir bana baktı. ''Benziyor.''

''O zaman benimdir.''

Tatmin olmamışa benziyordu fakat üstelemedi. Bu cevapla yetinerek kafasını salladı. Asıl cevabı ya merak etmedi ya da benden duyacağı günü bekleyecek kadar sabırlıydı.

#

Saat gece yarısını çoktan geçmişken, Cem kapıdan çıkmaya hazırlanıyordu.

''Teşekkür ederim.'' dedim.

Üzerini giyip kapıdan dışarı ilk adımını attı. Omzunun üstünden bana baktığında manidar bir gülümsemeyle, ''Rica ederim, elemana gerek kalmadı.'' dedi.

''Hayır, onun için değil. Yani, tabii eşyalar için de ederim ama asıl cevaplar için teşekkür ederim.'' dedim ve ekledim. ''Her ne kadar geç kalmış oldukların olsa da.''

''Rica ederim.'' dedi yeniden. Bana veda edip bir adım atmaya hazırlanıyordu ki ani bir karar vererek söze girdim.

''Sormayayım sormayayım dedim ama dayanamayacağım. Telefonda, ayna hakkında kiminle konuşuyordun? Hani, endişelenmemesini söylediğin kişi.''

Yüzünde beliren ifadeden onu duyduğumdan zaten şüphelendiği, şu an yalnızca emin olduğunu çıkarıyordum. Sessizce iç çekti.

''Kişisel algılama, seninle ilgili değil. Sadece... Hesap vermem gereken birisi diyelim.''

Tıpkı onun bana yaptığını yapmaya ve ondan duyacağım günü sabırla beklemeye karar verdim. Kafamı salladım ve, ''Tamam, peki.'' dedikten sonra apar topar ekledim. ''Bir de... Soyadın ne?''

Dudakları yukarı doğru kıvrıldı ve yüzünde manidar bir gülümsemeyle kolunu kapıya yaslayıp hafifçe eğildi.

''Neden? Beni mi araştıracaksın?''

Elimi şaşırmış gibi havaya kaldırdım. ''Ay ne münasebet! Sadece merak etmiştim.''

Gülüşü büyüdü. ''Karasu.'' dedi ve ekledi. ''Şimdiden başarılar çünkü zor olacak.''

Kapıdan uzaklaşıp merdivenlere yöneliyordu ki kapıdan dışarı doğru bir hamle yapıp onu durdurdum.

''Şey, tekrar gelirsin değil mi?''

Bana baktı ve belki gözlerimde belki de rengim de gördüğü bir duyguyu uzun uzun inceledi.

''Gelirim.''

Neredeyse rahatlamışçasına bir oh çekecek iken kendimi durdurdum. Bu ev her geçen gün içimde büyüttüğüm yalnızlıkla daha da karanlığa teslim oluyordu.

''Ama bence sen de evden çıkmalısın.'' diye devam etti.

''Neden?''

''Uzaklaşman iyi olabilir, yine de sen bilirsin.''

Her ne kadar çoğu hareketiyle sinir bozucu olsa da haklı olduğu taraflar öyle çoktu ki onu onaylamaktan başka çarem yoktu. Bu evden çıkmalıydım ama nereye gidecektim? Yanımda kimse yokken eğlenebilir miydim ki? Ya da insanlar tek başlarına kaldıklarında ne yaparlardı ki?

''Öyle yaparım.'' demekle yetindim.

''İyi geceler.'' dedi.

''İyi geceler.'' dedim gülümseyerek.

O merdivenlere doğru ilk adımlarını attığında kapıyı usulca kapattım. Kapının kapanma sesiyle, ev tıpkı masallardaki gibi sonsuz bir uykuya teslim oldu.

***
Aynanın Cem'e kazandırdığı gücün ne olduğunu öğrenmiş olduk. Aura renklerini görmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? 🥰 Yasemin ve Cem birbirlerinden kopamayacak gibi. 👀 Bir sonraki bölümde görüşmek üzere! 💜

Continue Reading

You'll Also Like

139K 8.1K 35
Tehlikeli bir Aşk üçgeni. Güzel bir kız, Tehlikeli bir katil ve Öldüğü belli olmayan bir sevgili. Alania. Criskow'un güzel prensesi. Aşk canını acıt...
141K 18.9K 85
"En büyük dağı görüyor musun? Orada çok büyük bir kayalık var. O kayalığın içinde ise bir mağara. İşte o mağarada bir insan bedeni kalınlığında upuzu...
3.7M 21.6K 6
/Kitap Oldu!/ Yalım, Çiçek ve annesi gidince kendini tekrardan koltuğa attı. Bir ara cebine tıktığı telefonunu çıkararak bakmadığı WhatsApp mesajları...
93.4K 7K 13
18 yaşında hayattan zevk almayan felix intihar etmeye kalkıştığı günün sonunda gözlerini hastanede açar. Gözlerini açtığında ilk gördüğü şey nefesi n...