ARMAĞAN (Tamamlandı)

By aleynahirik

246K 17.9K 3.7K

*WATTYS 2023 KAZANANI* Eski hayatından kaçıp onu terk etmeye hazırlanan erkek arkadaşıyla beraber İstanbul'a... More

UYARI!
Her Şeyin Başlangıcı
BÖLÜM BİR | Bağ Bozumu
BÖLÜM ÜÇ | Aynadakiler
BÖLÜM DÖRT | Aynadakilerden Biri Olmak
Felaketin Yansıması
BÖLÜM BEŞ | Tekrarlanan Ziyaretler
BÖLÜM ALTI | Sükûnet
BÖLÜM YEDİ | Sosyal Medya Laneti
BÖLÜM SEKİZ | Bir Garip Randevu
BÖLÜM DOKUZ | Etraftaki Renkler
Karanlıkta Yalnız Olmak
BÖLÜM ON | Beklenen Telefon
BÖLÜM ON BİR | Zarif Bir Sihir
BÖLÜM ON İKİ | İyi Olmadığımı Biliyorsun
Karanlığa Fısıldanan Dilek
BÖLÜM ON ÜÇ | Yansımanın Diğer Tarafı
BÖLÜM ON DÖRT | Kısa Uzun Bir Yol
BÖLÜM ON BEŞ | Klasik Bir Lanetli Ev
Nergisler ve Yaseminler
BÖLÜM ON ALTI | Eve Ait Olanlar
BÖLÜM ON YEDİ | Sızlanan Kadın
Yavaşça Ölmek
BÖLÜM ON SEKİZ | Ölüler Konuşamaz
Tünelin Sonu
BÖLÜM ON DOKUZ | Ölüm Soğukluğu
BÖLÜM YİRMİ | Son Mektup
Sonun Başlangıcı
BÖLÜM YİRMİ BİR | Nasır Tutmak
BÖLÜM YİRMİ İKİ | Kıyıya Çıkmak
BÖLÜM YİRMİ ÜÇ | Bir Ölüyle Uyumak
BÖLÜM YİRMİ DÖRT | Arafta Kalanlar
BÖLÜM YİRMİ BEŞ | Çoban Yıldızı'na Kavuşmak
BÖLÜM YİRMİ ALTI | Döngü
BÖLÜM YİRMİ YEDİ | Ölülere Hükmeden Hel*
BÖLÜM YİRMİ SEKİZ | Visal
BÖLÜM YİRMİ DOKUZ | Ölüme Geç Kalmak
BÖLÜM OTUZ | Kara Bir Toz Bulutu
BÖLÜM OTUZ BİR | Herkes Son Bir Vedayı Hak Eder
BÖLÜM OTUZ İKİ | Yaşamın Yeni Günü
BÖLÜM OTUZ ÜÇ | Bir Mum Geceyi Aydınlatabilir {FİNAL}
YAZAR NOTU
WATTYS 2023 🥳

BÖLÜM İKİ | Soğuk Yalnızlık

9.2K 553 232
By aleynahirik

Medya: Yasemin + bir şarkı bıraktım. (:


''Ben geldim!''

Kapıyı ardımdan kapatırken sesim göreceklerimin heyecanı ve hevesiyle kıpır kıpırdı.

''Hayatım ben bu iş görüşmesi işini beceremiyorum. En iyisi baba parasıyla yaşamaya devam edeyim. Ne dersin?''

Tabloyu salonun girişine gelmeden duvara yaslayacak şekilde yere bıraktım. Kucağımdaki ayna ve şarabı bırakmak için ise salona girip ışıkları açtım. Ben kendi cümlelerime ufak gülüşler serpiştirirken evin içine işleyen soğuğu hissetmem zaman aldı. 

''Ali? Duyuyor musun?''

İkisini de masanın üzerine bırakırken gözlerim etrafta gezindi. Her şey görmeyi beklediğim gibi normal ve gizliydi. Salon kapısından çıkıp ışıkları yanan mutfağa döndüm. Aynı anda erkek arkadaşım da yakalanmışçasına bir hızla mutfağın kapısından fırladı. Parmak uçlarıma çıkıp yanağına bir öpücük kondururken gülümsemeye devam ettim.

''Neler çeviriyorsun bakayım?'' derken küçük bir çocuk gibi ellerimi arkamda birleştirdim ve yüzüne dikkatle baktım. 

''Hiç.''

Sesi büyük sürprizi gizleyen bir kişinin sesi değildi. Soğuk ve fazlasıyla gergindi. Gülüşüm yüzümden silinirken omzunun üstünden mutfağa baktım. Görmeyi beklediğim yemek masasını ve doğum günü pastasını göremedim. Mutfakta atıştırmalık bir şeyler hazırlanmış ve öylece bırakılmıştı. 

''Biraz konuşalım mı?'' derken ellerini birleştirip huzursuzca parmaklarını çıtlatmaya başladı.

''Ne? Ne oldu?''

Ani duygu değişimi vücudumun üzerinde güçlü bir elektriklenme hissi bırakarak geçip gitti. 

''Gel şöyle.''

Eliyle koridorun ortasındaki salonu gösterdi ve benden önce harekete geçti. Peşinden giderken unutma ihtimalini kabul etmeyen tarafım hala etrafı süzüyor, bir şeyler bulmaya çalışıyordu. Işıkları açılmış ve hala birkaç kolinin ortada durduğu salona girdiğimizde aramızdaki soğukluk, salondaki soğukluktan daha yoğundu.

''Yasemin.'' dedi. ''Ben... Yapamıyorum.''

''Anlamadım?''

Elini ensesine götürüp huzursuzca kaşımaya başladı. ''Yapamıyorum işte. Bu şehirde yapamıyorum.''

Kaşlarımı çattım. ''Daha bir hafta oldu, çok normal değil mi?''

Önceden hazır ettiği cevabı hızlı ve geri dönülemez olduğunu anlatmak istercesine keskin geldi. ''Değil.''

Bana kadar ulaşan gerginliğini alabilmek için ona doğru yumuşak bir adım attım. ''Hayatım, alışabiliriz. Evet İzmir'den farklı kabul ediyorum ama İstanbul çok güzel bir şehir. Daha dışarı çıkıp her yeri görebileceğin kadar gezmedin bile. Evimizin nerede olduğuna baksana, Beyoğlu'ndayız! Harika bir bina, harika bir sokak!''

''Öyle bir şey değil!''

Bağırışı aniydi. Öyle ki olduğum yerden birkaç adım geri gitmek ve onun yüzüne doğru görüp görmediğimi anlamak için daha dikkatli bakmak zorunda kaldım.

''Neden bağırıyorsun ki? Sakin ol. Bir şey mi oldu bugün?''

Huzursuzluğu ve gerginliği her saniye katlanarak artıyor ve yaptığı her mimiği ile bunu bana geçirmeyi başarıyordu.

''Ben ayrılmak istiyorum ya.''

Ağzından çıkmak için uygun zamanı bekleyen o cümle, daha fazla sabredememişti. Bu konuşmanın uzamasına dayanamamış ve en manasız noktada öylece çıkıp gitmişti. Olduğum yerde kalakaldım. Bir anlık şok ile dudaklarım arasından bir gülüş çıkıp gitti.

''Sen... Ciddi misin?''

Kollarını iki yana açtı, ''Şaka mı yapıyor gibiyim?''

''Anca bir şaka olmalı, evet.''

Üzerindeki tişörtün yakasını tutup onu boğan bir şeyden kurtulmak ister gibi çekiştirdi. ''Çok bunaldım. Tamam mı? Senin peşinde buraya sürüklenmeyi kabul ettim ama sadece bir şans vermek içindi. Devam edemeyeceğime çok uzun zaman önce karar vermiştim.''

Bana karşı bir silah olarak kullandığı kelimelerinin beni delip geçmesine izin verdim.

''Ne kadar zaman önce?''

''Birkaç ay.''

''Birkaç ay?'' derken sesim yükseldi. ''Birkaç ay, öyle mi? Birkaç aydır zorla mı duruyorsun yanımda?''

Başını çevirip gözlerini kaçırmayı tercih etti. Boğazımda hissettiğim düğüm gözlerimin dolmasına sebep olurken, ''İnanamıyorum.'' diye mırıldandım.

''Şans vermek istedim, tamam mı? Sırf bunun için buraya kadar geldim. Kaç yıldır beraberiz öylece ayrılmak istemedim. Ayrıca...'' Duraksadı. Birkaç saniye kadar cümleye devam edeceğini sanmıştım ama öyle olmadı. Bir şeyler onu alıkoydu ve devam etmedi. 

Kirpiklerime kadar gelen göz yaşlarımı tutmak için burnumu çekip kafamı çevirdim. ''Bugün 30 Eylül.''

''Ne?''

''Bugün... 30 Eylül.''

Başımı yeniden onu görebileceğim kadar çevirdiğimde elini alnına götürmüştü. ''Of siktir ya.''

''Aylarca bekledin ve doğum günümde mi ayrılmaya karar verdin?''

''Unutmuşum, tamam mı? Özür dilerim. Gerçekten.''

''Unutmasaydın bir gün daha mı rol yapacaktın yani? Beni daha ne kadar küçük düşürebilirsin?''

''Yasemin, özür dilerim gerçekten.''

Bana doğru bir adım attığı gibi geri çekildim. ''Hangisi için diliyorsun?''

''Hepsi için, oldu mu?''

''Olmadı!'' diye bağırdım. 

Kollarını iki yana açtı ve sesi komşuların bizi rahatça duyabileceği yükseklikte evin içinde yankılandı. ''Tamam, ne yapmamı istiyorsun? Ne yapayım şimdi? Pasta mı alıp geleyim? Ne yapayım?''

Yüzüne bakakaldığımda göz yaşlarım arka arkaya yanaklarıma süzülmeye başlamıştı bile. Titreyen çenemi bastırmak için dişlerimi sıkmam gerekti.

''Beni ne kadar kırdığından haberin bile yok, değil mi?''

Sıkıntıyla iç çekti. Elini henüz yeni çıkmaya başlamış sakallarına götürdü ve çenesini ovaladı.

''Ne yapmamı istiyorsun?''

''Hiçbir şey.'' derken sesim o kadar kısıktı ve cılız çıkmıştı ki. ''Hiçbir şey yapmanı istemiyorum.''

''Sorun bu işte.'' dedi yeniden bana bakarken. ''Sen ve senin bu şımarıklığın.''

Büyük gözlerim daha da irileşerek açıldı. Göz yaşlarım görüş alanımı puslu hala getirecek kadar biriktiğinde gözlerimi kırpıştırdım.

''Ne?''

''Bu dünyadaki her şey seninle ilgili değil. Doğum günün dünyanın en önemli günü değil, anla bunu. Küçük bir çocukmuşsun gibi seni mutlu etmeye çalışmak zorunda değilim. Büyü biraz kızım büyü!''

Elinde tuttuğu kalbimi avuçlarında arasında sıkarak beni öldürmeye çalışıyordu, hissettiğim acının karşılığı anca bu olabilirdi. Beni öldürmeye çalışıyordu.

''Ben öyle biri değilim.''

''Daha kendinden bile haberin yok.'' derken alaycı bir tavırla güldü. ''Sen mutlu ol diye, oradan biraz uzaklaş diye buraya taşınmayı kabul etmek gibi bir salaklık yaptım. Hiç sordun mu gerçekten gelmek istiyor musun diye? Sormadın. Sormazsın da çünkü önemli olan tek şey senin mutlu olman.'' 

''Ben de seni mutlu etmek için çalıştım. Hem de çok çalıştım. Ben de taviz vermeyeceğim şeylerde sırf senin için taviz verdim! Bu ne zaman şımarıklık oldu? Seni hayatımın merkezine koydum! Daha ne yapabilirim ki?''

Gözlerime diktiği koyu renk gözlerinde görmek istemeyeceğim şeyi gördüm: Sevgisizlik.

Dudakları kıvrılırken küçümseyici bakışlarını benden bir saniye bile ayırmadı. ''Koymasaydın.''

Çenem titrerken elimi ağzıma götürdüm. ''Bunu bana yapamazsın.''

Arkasını döndü, koltuğun köşesine attığı ceketini aldı ve üzerine geçirdi.

''Bunu bana yapamazsın dedim! Seni o kadar sevdikten sonra bana bu kadar acımasız olamazsın!''

Hiçbir şey demeden ceketini giydi, telefonunun cebinde olup olmadığını kontrol etti ve salondan çıkmak için birkaç adım attıktan sonra bana döndü.

''Gerçek dünyaya hoş geldin. Burada her şey senin kadar nahif değil.''

Salondan çıkıp gitmeden önce göz yaşlarına boğulmama saniyeler olduğunun farkındaydım. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve çenemin titremesini durdurmaya çalıştım. Kapının açılma sesini duydum.

''Eşyalarımı yarın alırım.'' Birkaç saniye bekledi ve ekledi. ''Doğum günün kutlu olsun.''

Kapının kapanma sesi kulaklarıma dolduğu gibi akmayı bekleyen göz yaşlarıma izin verdim. 

#

Doğum günü yemeğinde açmayı planladığım şarap şişesinin mantarı tık sesiyle yerinden çıktı. Bir kadehe ihtiyaç duymadan şişeyi öylece kafama diktim. Yanaklarımdaki ıslaklığı elimin tersiyle silerken yalnızca koltuk, televizyon ve ünitesinin olduğu yarı boş salona baktım. Bu şehirde hiçbir şey hayal ettiğim gibi başlamamıştı. Doğrusu, buraya gelene kadar da hiçbir şey hayal ettiğim gibi değildi ya.

Büyük bir yudum daha aldığım şişeyi yere bırakıp ceketimin cebindeki telefonumu çıkardım. Ekranımı açıp mesajlara girdim ve en üstte duran Nalan'a tıkladım. Birkaç saniye yaşlı gözlerle ekrana baktıktan sonra parmaklarım klavyedeki harflerin üzerine gitti.

'Ne olduğunu tahmin et. Ali benden ayrıldı. Hem de birkaç aydır zaten istemeyerek yürüttüğünü söyleyerek. Düşünüyorum da birkaç aydır isteksiz olduğu bu kadar belliyken nasıl fark edemedim? Gerçekten kör müyüm yoksa başka şeyleri düşünmekle çok mu meşguldüm? Bu şehirde beni yapayalnız bıraktığına inanamıyorum.'

Göndermek için tıkladıktan sonra telefonu kilitleyip koltuğun üzerine bıraktım. Ayağa kalkarken bir kez daha göz yaşlarına boğulmamak için boğazıma kadar gelen duyguları bastırmaya çalıştım.

Tabloyu ambalajından kurtarırken kafamda sürekli tekrarlanan cümleler, söyleyemediğim yanıtlar bu duyguları bastırdığım yerden geri çıkarmak için istekliydi.

Bu terk edilişe öyle hazırlıksız yakalanmıştım ki bir tarafım gerçekliğini sorgulamaya devam ediyordu. Sabah evden çıkmadan önceki halimizi gözümün önüne getirdiğimde, ben ne kadar normalsem onun bir o kadar huzursuz davrandığını yeni fark edebildim. Yanağından öpüp geç kalmayacağımı söylediğimde zoraki bir gülümsemeyle karşılık verdiğini ve beni öpmediğini anımsadım. Gözlerimi biraz utanç biraz pişmanlıkla yumdum.

''O kadar salağım ki.''

Tabloyu daha kaba hareketlerle alıp televizyon ünitesinin yanına bıraktım. Koltuğa geri döndüğümde bedenim hissettiğim karmakarışık duygularla alev alevdi. Yerdeki şişeyi alıp bir kez daha dudaklarıma götürdüm. Yeni göz yaşları damla damla gözlerimden süzülüyor ve yanaklarımı bir saniye bile kuru bırakmıyordu. Burnumu çekerken masanın üzerine bıraktığım diğer paketi kucağıma aldım. Bir elimdeki şişeyi beceriksiz hareketlerle yere koyduktan hemen sonra paketi açmaya giriştim. Özenle sarılmış Kraft kağıdını yırtarak açarken dişlerimi sıktım. Zihnimde su yüzüne çıkan anılar kendimi her saniye biraz daha kullanılmış hissetmeme neden oluyordu. Sonuna kadar haklıydı, aylardır böyleydi. Aylardır yalnızca bedenimle ilgileniyordu. Şefkat dolu bir sarılma, sevgisini gösteren bir öpücük, hiçbir şey yoktu. Hiçbir şey.

Görmek için mızmızlandığım ayna nihayet paketinin içinden çıktığında üzerinde hala onun çok değerli olduğunu kanıtlamaya çalışan altın sarısı örtüsü duruyordu. Örtüyü üzerinden süzülecek kadar yavaş hareketlerle çektim. Ortaya çıkan kapkara yüzeyinde gördüğüm ilk yansımam, tıpkı antikacı çocuğun dediği gibiydi. Tamamen yansıttığı söylenemezdi ama kendimi net bir şekilde görebiliyordum. Yalnızca daha siyah bir perspektiften bakıyor gibiydim. Birkaç saniye gözlerimden aşağı ince çizgiler halinde süzülen makyaj kalıntılarıma baktım. Kendimi böyle düşmüş görmekten öylesine hoşlanmadım ki yüzümü buruşturdum. Aynayı masanın üzerine geri koydum ve arkama yaslandım. Elim kuşkusuzca yeşil şişeye gittiğinde gözlerimi Kara Ayna'dan alamıyordum.

Bir narsis gibi dakikalarca kendime baktım. Oldukça güzelim, diye geçirdim içimden. Tüm ilgimi, sevgimi karşımdaki kişiye veriyorum. O zaman sorun ne? Benden uzaklaşmasının, aylarca ayrılmak için zaman kollamasının sebebi ne?

''Salak olmam olabilir.''

Kendimi bile şaşırtarak verdiğim sesli cevapla güldüm. Gülüşüm dudaklarım arasından çıkıp gittiği an havada çözülüp kayboldu ve yerini yeniden göz yaşlarıma bıraktı. Dolu gözlerimden boşalan yaşlarla aynaya bakmayı sürdürdüm. Başımı hafifçe yana eğdim. Gözlerimi alamadığım aynanın yansımasında, arkamdan hızlıca geçip giden gölgeyle elimdeki şişe düşüp tuzla buz oldu. Yere bir cinayet sonrası dökülen kan gibi yayılan kırmızılığa aldırmadan yerimde sıçradım. Dudaklarım arasından kontrolüm dışında çıkıp giden çığlığımı bastırmak için elimi ağzıma kapattım.

Saniyeler içerisinde vücudumun tüm dengesini değiştirecek bir adrenalinle kalbim yerinden çıkacakmışçasına atmaya başladı. Dizlerimi kendime çekerken korkudan kıpırdayamadım. Elimi hala sıkı sıkı ağzıma bastırırken burnumdan hızlı hızlı nefesler alıp vermeye devam ediyordum. Göz ucuyla arkama bakmayı ne kadar istesem de saniyeler önce geçtiğini gördüğüm şeyin orada olma düşüncesi damarlarımda akan kanı bile donduruyordu. Elimi korkuyla indirirken göğsüm inip kalkıyordu. Gözlerimi aynadan çekmem gerektiğini biliyordum ama yansımadansa, gerçeğini görme düşüncesi beni daha çok korkutuyordu.

Kesik nefesler arasında o şeyin geçtiği yöne, sol tarafa çevirdim. Hiçbir şey görmememden aldığım cesaretle hemen sağ tarafıma da baktım. İlk şoku üzerinden atan bedenim deli gibi titremeye, ellerimi uyuşturmaya başladı. Hızlı bir hareketle hemen önümde duran aynayı çevirdim ve içinden biri çıkıp beni tutacakmış gibi elimi hemen geri çektim. Koltuğun üzerinden inmeye dahi korkuyorken içeriye nasıl gideceğimi düşünerek yere ilk adımımı attım. Etrafa yayılan şaraba ve cam kırıntılarına değmeden, parmak uçlarımda salondan çıkmak için kapıya geldim. Kapının pervasını tutup önce kafamı uzattım, koridorun iki ucuna birini görmekten korkarak baktım. Eğer ki birini görseydim orada düşüp bayılacağımdan bu kadar eminken her hareketim fazla cesurdu.

Koridora ilk adımımı attığım gibi koşarak banyoya girdim. Suyu açıp yüzüme çarparken korkum öyle ağır basmıştı ki gözlerimi kapatamadım. Yüzümden boynuma akan su damlaları alev alev yanan bedenimi biraz olsun soğutmaya yardımcı oluyordu. Düzenli nefes alıp vermek için çabalarken başımı kaldırdım. Banyo aynasındaki yansımama huzursuz gözlerle baktım.

''Hayal gördün.''

Kendimi telkin etmeye çalışırken suratım bembeyaz olmuş, gözlerim iri iri açılmıştı. ''Şarap beni çarpar zaten. Neyime güvenip bir şişeyi kafama dikmeye kalkıştım ki?''

Kendi kendime konuşurken arkamı döndüm.

''Evet evet, hayal gördüm. Sarhoş olmadım ama çarptı işte. Çarpmıştır. Başka ne olabilir ki? Kim olabilir ki? Evde yalnızım.''

Son cümlenin, kulağa hayal ettiğimden daha ürkütücü gelmesini beklemiyordum. Yüzleştiğim korkutucu gerçekle sırtımdan bir ürperti geçip gitti. Yalnız olmaktan mı korkuyordum yoksa yalnız olmamaktan mı? 

Continue Reading

You'll Also Like

2.5M 57.1K 35
O sokağa tekrar girerdim. Tekin görünmeyen o çocuğu tekrar kurtarırdım ve ona aşık olma hatasını tekrar yapardım. Ve hiçbir şey değişmezdi. Öyleyse b...
247K 6.3K 36
"Bırak beni"diye bağırmaya başladım. Kocam olacak adama.Arabadan inip benim tarafıma dolandı.Ne kadar kaçmaya çalışsamda beni bırakmadı.Sırtına atıp...
3.7M 21.6K 6
/Kitap Oldu!/ Yalım, Çiçek ve annesi gidince kendini tekrardan koltuğa attı. Bir ara cebine tıktığı telefonunu çıkararak bakmadığı WhatsApp mesajları...
141K 18.9K 85
"En büyük dağı görüyor musun? Orada çok büyük bir kayalık var. O kayalığın içinde ise bir mağara. İşte o mağarada bir insan bedeni kalınlığında upuzu...