𝗔𝗯𝗶𝗹𝗲𝗿𝗶𝗺 𝗺𝗶?

By buneyinkafasiamk

5.9M 304K 215K

Kayra, gerçek ailesine alışabilecek miydi? Daha doğrusu abileri ve kardeşi Kayra'ya ısınabilecek miydi? 17 y... More

Tanıtım
Bir
İki
Üç
Dört
Beş
Altı
Yedi
Sekiz
Dokuz
On
On bir
On iki
On üç
On dört
On beş
On altı
On yedi
On sekiz
On dokuz
Yirmi
Yirmi bir
Yirmi iki
Yirmi üç
Yirmi dört
Yirmi beş
Yirmi altı
Yirmi yedi
1 Milyon 🙏🏻
Yirmi sekiz
Yirmi dokuz
Otuz
Otuz bir
Otuz iki
Otuz üç
Otuz dört
Otuz Beş
Otuz altı
Otuz yedi
Otuz sekiz
Otuz dokuz
2 Milyon 🙏🏻
Kırk bir
Kırk iki
Kırk üç
Kırk dört
Kırk beş
Kırk altı
Kırk yedi
Kırk sekiz
Kırk dokuz
3 Milyon 🙏🏻
Elli
Elli bir
Elli iki

Kırk

81.4K 4.4K 2.7K
By buneyinkafasiamk

Merhaba arkadaşlar, biliyorum tam 35 gündür bölüm gelmiyor fakat maalesef ikinci kez covide yakalandım. Beklediğimden de fazla ağır ve uzun geçirdim. Bu süre zarfında bölüm yazmaya fırsatım olmadı ama artık yine eskisi gibi bölümler gelmeye devam edecek hepinize iyi okumalar <3

Medya: Poyraz Barutçu

🍒

"Canım kırık yatağım... seni bile özledim."

Eski rutin hayatımın her zamanki klişelerinden birini yaparak son hızda koşup yüz üstü yatağa atladım. Fakat yine her zaman ki gibi açıyı tutturamayan bir aptal olduğum için bedenim kırık yatakta bir güzel sekmiş ve hava da süpersonik taklalar atarak yere çakılmıştı.

Hissettiğim acıyla çığlık atarken abimin gür kahkahası da odada yankılanmıştı. "Lan! Ne yapıyorsun, aptal?"

Elimi acıyan göğüslerime götürdüm. Siktir, bu acıyı asla unutamayacaktım. "Kayra, iyi misin?" Yüzümü buruşturarak elimi havaya kaldırıp baş parmağımı salladım "İyiyim, süperim, mükemmelim ve yaşasın hala yaşıyorum!" Diye bağırdım acı dolu bir sevinçle.

Sanırım doğumda ebem beni üç kere havaya fırlatıp iki kez tutmuştu. Zira bu gerizekalılığımın başkası açıklaması bir olamazdı.

Elimi belime götürerek bir taraflarımın kırılmadığına, kopmadığına ve yarılmadığına kanaat getirerek ayağa kalktım.

Kötü kötü yatağa baktım. "Sanırım seni özlememişim."

Çift kişilik yüksek ayaklı bazanın alt iki ayağı kırıktı ve eğimli bir şekilde aşağı doğru duruyordu. Yataktan aşağı kaymak kaçınılmazdı. Zira ikinci yatağım olan siyah halının desenleriyle her sabah gözlerimi açmaya o kadar alışmıştım ki bazı geceler uykumun en mükemmel kısmında düşerken o acıyı hissetmemek için halıya yatar ve o desenlerle müthiş soğuklu rüyalara dalardım.

Evet, ben ve acıklı eski hayatımdan anılar vol bir; Ben tam olarak tok evin aç kedisiydim.

Eğer bu deyim biri için kullanılacaksa o kişi şüphesiz ki bendim. Çünkü haysiyetsiz piç Hakan, üvey olduğumu burada gözüme sokmak istermiş gibi bu evde ki çer çöp, kırık dökük, onuncu el kullanılmış ne varsa onların eskileri de dahil her şey bana verilirdi. Düşünün ki bu yatak da çağrı abimin yatağıydı. Kendisine daha büyük, konforlu çift kişilik yatak alınınca bana verilmişti. Üstelik kırık bir şekilde!

O an ki hissettiğim siniri hatırlayınca homurdanarak gözlerimi devirdim.

Güzel bir evdi. Tabiki Barutçuların ihtişamlı malikanesinin yanında anca minyatürü falan olurdu ama dört kişilik bir aile için oldukça büyüktü. Fakat ben, yani istenmeyen üvey evlat, koca dubleks evde bildiğiniz köpek kulübesi gibi bir yerde kalıyordum. Hoş köpeğim olsa ben ona bile krallar gibi kulübe yapardım ya.

On yedi yılım bildiğiniz kül kedisi sinsirellası'nın yan çarı gibiydi anasını satayım. Hayır ne yaptın intikam planını hazırlarken yazarlarla mı düşüp kalktın dingil? Böyle bir şey olamaz ya.

"Yavrum ben sana kırk kere atlama dedim şu kırık yatağa. Kafanı gözünü yarmadan kurtuldun, rahat dur yerinde. Zaten suratını bir güzel dağıtmayı becermişsin."

Umursamazca omuzlarımı silktim "Duramıyorum abi, içimde kurt var benim ne yapayım?"

"Ona şüphem yok zaten."

Bir süre gardıropları çekmeceleri karıştırarak bir şeylerim kalmış mı diye bakmaya başladım.

Gözlerim duvarı baştan sona kaplayan ve hala bıraktığım gibi sapasağlam olan posterlere gittiğinde pis pis sırıtarak abime baktım "Hani hepsini yırtıp Thor'un suratını makasla deşerek Allah'ına kavuşturmuştun? Görüyorum ki oda hala bıraktığım gibi Çağrıcığım."

Gözlerini devirdi "Hayır, bu puştların hiçbirini götürüp duvarına asmayacaksın."

Üzgünce suratına baktım "Canım ya posterlerden bile kıskanıyorsun beni. Maalesef posterlerden bile olsa her türlü aşk yaşayan, yürüyebilen ve düşen bir kardeşin olduğu için acı çekiyor olmalısın." Desteklercesine omuzunu sıktım. "Üzülme, seni de seviyorum minik kuşum, tamam mı?"

Beklendiğim gibi hızla kaşlarını çattı "Kayra!" Kahkaha atarak omuzuna vurdum "Ne?"

"Delirtme beni!"

Elimi rastgele havada salladım "Delirme sende Çağrıcığım. Şurada 17 yıllık tanışıklığımız var hala aynı tongalara düşüyorsun. Geliştir kendini biraz."

Odanın bir duvarı baştan aşağı posterlerle doluydu ve ayıptır söylemesi on numara dekore etmiştim. Birçok grup, eski dizilerden kalmış dizi posterleri, sanatçılar, çizgi roman karakterlerinden tutunda korku filmlerinden çıkmıştım. Tabiki de en güzeli duvarın ortasında olan Thor temsili fotoğraflardı. Çikolatayla bile yarışan bir Marvel sevgim olduğu için abimin yaptığı gereksiz kıskançlıklar oldukça gündemde oluyordu maalesef ki.

Saçımda hissettiğim hafif acıyla kaşlarımı çattım. O da aynı şekilde bana bakıyordu "Abi diyeceksin abi!" Pis pis gülümsedim "Peki Çağrı, tabi ki derim."

Gözlerini devirerek homurdandı.

Gülerek üzerimde ki ceketi çıkarıp yorgun bedenimi bu sefer daha insancıl bir şekilde kırık çift kişilik yatağa bıraktım. Hissettiğim rahatsızlıkla dudaklarını büzdüm. Değerli bedenim Barutçuların kuş tüyünden bile daha rahat yataklarına çok alışmış olmalı.

"Kay kenara." Abim de yatağın diğer tarafına oldukça yavaş bir şekilde yerleşerek kollarını açtı. Hiç beklemeden gülümseyerek kolları arasına girdim. Ağrıdan zonklayan kafamı göğsüne koyarak gözlerimi kapadım.

"Bu evde ki anılarımızı hiçbir zaman yok etmek istemedim. Bu oda aynı kalsın istemiştim ama sanırım artık posterlerini alma vakti geldi."

Kafamı kaldırıp anlamsızca suratına baktım "Ne?"

Düşünceli duruyordu. Elini saçlarım arasına daldırarak yavaşça oynamaya başladı "İrem'in hastaneden ne zaman çıkacağı belli değil. Doktor depresyon ve bipolar bozukluğunun olduğunu ve çok fazla ilerlemiş olduğunu söyledi. Verilen ilaçları almamakta ısrarcıymış. Birkaç kez kaçma çabasında bulunmuş." Dedi sıkıntılı bir şekilde.

Bakışlarımı kaçırarak duvara çevirdim.

Daha 17 yaşında bir genç kızdı. Bir intikam uğruna babasının esiri olmuş ve harcanmıştı. Çektiği bu şey bir aileyi dağıtmanın, Poyraz'a yaşattığının bedeli miydi yoksa gerçekten Hakan'ın onda bıraktığı izler miydi bilmiyorum. Samimi duygularımla söylüyorum ki gerçekten böyle olmasını istemezdim ama buna haketmişti.

Mükemmel bir aileye sahipti. Onu seven beş abi, kardeş ve dünyanın en iyi anne babasıyla büyümüştü. Kusursuz sayılmasa da son derece samimi kuzenlere ve akrabalara sahip olmuştu. Onlara sırt çevirmeyi kendi seçmişti. Demir ve Ateş'i kendi elleriyle ölüme sürüklemiş ve yine Poyraz'ı o delirtmişti.

Belki vicdansızdım ama bir canavarla aynı evde büyümüş biri olarak bunu reddediyordum.

Bende, onlarda bunu haketmemiştik.

Bu yüzden şimdi ikisi de yaptıklarının bedelini ödüyordu.

"Annem hastaneye daha yakın bir ev almak istiyor. Bu ev ikimiz için de çok büyük. Hem..." durdu ona döndüm tekrardan "Hem ne?"

"Biliyorsun artık çalışıp bir şekilde eve bakmam gerekiyor. Ve..." huysuzca kıpırdandı "Ne kadar reddetsem de baban Cihan Barutçu, şirkette bana iş ayarladı. Zaten son yılımdayım. Stajımı da orda tamamlayacağım. Bu yüzden şirkete de yakın bir ev tutacağız. Gerçi gereksiz abilerinle nasıl çalışacağım orası da ayrı sıkıntı."

Heyecanla yerimde doğruldum "Lan ciddi misin? Yani baya baya artık babamlarla mı çalışacaksın?" Diye sordum hızlı hızlı.

Heyecanıma karışılık göz devirerek tekrar beni kolları arasına aldı "Abiye lan denmez yavrum ve işin sonunda Poyraz'la birbirimizi öldürmezsek, evet."

Babam benim be. Benim için dünya da ki hem en iyi baba hem de en merhametli insandı. Başka biri olsa ondan böylesine intikam alan adamın çocuğuna asla bunu yapmazdı. Ama babam tersine Çağrı abimi sevmiş ve ona kucak açmıştı.

Kollarımı beline dolayarak sıkıca sarıldım "Abi iyi ki kabul etmişsin. Hem deme öyle eminim Poyraz abimle de iyi anlaşırsınız. Bilirsin, en büyük aşklar nefretle başlar." Dedim sırıtarak.

Yani Poyraz'ın başta benden ölümüne nefret edip şimdiyse bir minnoşa dönüştüğünü varsayarsak anlaşırlardı ya anlaşırlardı. En fazla olsa olsa minnoş katil Poyraz, abimi öldürürdü canım.

"Ne aşkı kızım?! Adam gelmiş bana kardeşimi üzersen seni yaşatmam diyor. Ulan neyin tribi bu? Sizden önce asıl ben vardım puşt!" Dedi sinirle.

Pekala... sanırım anlaşamayacaklardı.

Bana sarılı kollarını iyice sıklaştırdığında otuz iki diş gülümsedim. "Haklısın abiciğim."

Umarım yakın zamanda birbirlerini öldürmezlerdi.

Eğilerek alnımı öptü uzunca. "Şimdi anlat bakalım ben odaya girmeden önce o lavuklar niye sana bağırıyordu ve benim sümüklü böceğimin gözleri niye dolu doluydu?" Dedi saçlarımı okşayarak.

Ofladım "Bir şeyi de kaçırma zaten hemen anla. İşte üzüm üzüme baka baka kararır diye boşa denmiyor. Dua et de hayatından 'Son derece müthiş bir Kayra' geçmiş yoksa sen o genlerle zor be gülüm."

Hakan'ın genlerinden Allah korumuş beni Allah.

Gülerek yanağımı ısırdı "Lafı çevrime velet." Yüzüm buruşturdum "Isırma çocuk kuduz olacağım senin yüzünden." Elimi yanağıma götürerek sildim.

"Sen bana köpek mi dedin böcek?" Saçlarımı çekti hafifçe. Alayla kaşlarım kalktı "Öyle mi demişim?"

"Sen smackdown günlerini çok özledin herhalde abiciğim." Dedi beni taklit ederek. Suratım düştü "Sana da şaka yapılmıyor yani abi." Diye homurdandım.

Smackdown günlerimiz abimin bana 'kendini koruma amaçlı ders eğitimi' adı altında Kayra'nın nasıl daha rahat ağzına sıçabilirimin günüydü. Neyse ki bedim zayıf olsa da çok güzel tekme atar bir iki beygir gücünde yumruk gömerdim. Sağ olsun kendi üzerimde fiilen göstererek öğretmişti bana canım abim. Kendisi beni çok sever. Hiç kıyamaz. Her şeyi kendimi korumayı öğretmekten yani.

"Şu suratının haline bak. Hayır hiç mi öğretemedim ben sana kendini korumayı?"

Aga çocuk beni bildiğiniz çikolatayı yedikten sonra kalan ambalaj çöpü gibi alıp attı diyorum. Taktik maktik yok diyorum, çocuk geçirdi baya bana diyorum.

Parmağını alnımın üzerinde ki sargıda gezdirdi. Yüzünü buruşturdu "Acıyor mu çok?"

Fena. Başım gözüm zonkluyordu.

Kafamı iki yana salladım "Yoo."

Sargının üzerine dudaklarını bastırarak hafifçe öptü "Yalan söyleme." Kafamı tekrar göğsüne koyarak sıkıca sarıldı "Şimdi o dangalaklar sana bir şey diyor mu, evde sana nasıl davranıyorlar her şeyi tek tek anlatıyorsun sonra ise direkt uyuyorsun tamam mı, abiciğim?"

Yanaklarımı şişirerek derin bir nefes verdim.

"Pekala, şimdi sana çok ciddi bir soru soracağım. Hem de benden bile beklenilmeyecek bir ciddilikte. Ama bunun cevabını beni avutmak için söyleme. Bir büyüğüm olarak bana yol göstermek için doğrusunu söyle..."

"Ne dediler sana?" Dedi ciddi bir sesle.

Omuzlarımı düşürdüm "Ben şımarık bir insan mıyım? Öyle mi davranıyorum? Doğruyu söyle ama bak."

Demir bana şımarıkça davrandığımı söylemişti. Belki de kırılmamam gerekiyordu ama kırılmıştım işte. Eğer gerçekten öyle davranıyorsam kırılsam bile ona hak verirdim.

"Siktir, bunu sana onlar mı söyledi?!" Öfkeyle dikleşti. Bende normal olarak dikleşmek zorunda kalmıştım. Ellerini omuzlarıma koyarak kendine çevirdi. "Haklı olduğun için karıştığın kavga yüzünden sana şımarıkça davrandığını mı söylediler yani? O yüzden gözlerin dolu doluydu? Soktuğumun beyinsizleri!"

"Ya bir dur cev-"

"Saçmalama kızım. Bu dünya da şımarıkça davranan biri varsa sen son kişisi bile olamazsın. Demek ki seni hala tanıyamamışlar. Zaten ne bekliyorsam! Lan daha 2 aydır aynı evdesiniz, daha kardeşimi tanımadan etmeden kalbini kırarak gelip bana ahkam kesip abilik taslıyorlar!" Sinirle bir nefes alarak tekrar kolları arasına aldı bedenimi.

"Tabiki de şımarık değilsin. Keşke şımarık olsan, keşke öyle büyüyebilseydin, Kayra. Bütün olayları umursamaman, kendini hiç düşünmeden tehlikeye atabilmen ya da fevri olman... bunları seni şımarık yapmaz. Böyle davranmak senin suçun bile değil. Eğer gerçekten seni tanımaya başlasalardı seni anlarlardı."

Sözlerinin verdiği sıcaklık kalbime doğru yol alırken dudaklarımı ısırarak güldüm "Hiç duygusal dönemimde değildim ama ağlatacaksın şimdi beni rich boy." Güldü o da.

Aslında beni anlıyorlardı. Şimdiye kadar iyi idare etmiştik bence. Sadece... sanırım onlar korkuyordu. Birbirimizi yeni bulmuştuk ve kaybetmekten korkuyorlardı. Bu yüzdende de hata yapıyorlardı.

"İrem yanlışlıkla bunların beyinlerini de mi söktü? Düşünemiyorlar mı?"

Gülsem de kaşlarımı çatmayı ihmal etmemiştim "Ayıp ama deme öyle. Onlar da abim benim."

Memnuniyetsiz bir şekilde kaşlarını çattı "Ben etrafta kendimden başka bir abi göremiyorum nedense."

Elimi omuzuna koydum "Lütfen kıskandığını bu kadar belli etme bebeğim, egomu okşuyorsun."

Saçımı çekti. "Yav sal artık saçımı oğlum. Kel kalacam kel!"

Parmaklarıyla gözlerimi kapadı "Boş yapma böcek, uyu şimdi. Dinlenmen gerek. Sonra kalkıp yemek yiyorsun ve bana kolilemede de yardım ediyorsun."

Kötü kötü suratına baktım "Sırf bu yüzden çağırdım zaten değil mi? Acımadan çalıştıracaksın beni."

Güldü "Ama sen bütün sırrı çözdün."

Onaylamazsa kafamı iki tana salladım "Kardeş dedik abi dedik bağrımıza bastık kalleş çıktı iyi mi."

Kollarıyla koala gibi iyice sarmaladı beni "Uyu artık."

"Annen gelmeyecek mi?" Diye sordum son kez. Kafasını boynuma gömerek gözlerini kapadı "Bugün teyzemde kalacakmış." Dedi boğuk çıkan sesiyle.

Daha fazla bir şey demeden çenemi saçlarına yaslayarak gözlerini kapadım.

••••••

"Rahat rahat makyajını yapıp süslenebilirsin Çağrıcığım, ben kapıdayım!"

"Kayra, sabah sabah delirtme beni abim tamam mı?!" üst kattan gelen sinirli sesiyle gülerek çantamı alıp dışarı çıktım.

Üzerimde ki abimden çaldığım siyah şişme montun fermuarını sonuna kadar çekerek bahçe kapısından dışarı çıkıp abimi beklemeye başladım. Mart ayının sonlarına geliyorduk ve havalar aşırı bozuktu.

Olduğum yerde sallanmaya başlayarak gözlerimi bir tur mahallede gezdirdim. Değişen bir şeyler aramıştım ama her şey hala yerli yerindeydi. Hiç de bir şey değişmemişti. Hala sabahın köründe okula gitmek için kalkan cefakar ergenler, kocalarını yolcu ettikten sonra an itibariyle dedikoduya başlayan komşu hanımlar, uyandıkları andan zıbarana kadar götlerini yırtarcasına sokakta top oynayıp cam pencere bırakmayan bok torbası bacaksız veletler...

Her şey yerli yerindeydi.

Güzel bir mahalleydi. Öyle laf söz olur havasından değildi. 21. yüzyıl sürümü yüklenmiş yine de dedikodu can evleri olan tipler vardı. Severdim bu mahalleyi ya.

"Oo kimler varmış burada kimler! Şöhretin ve Ün'ün yeni gözdelerinden Kayra Barutçu. Naber güzellik?" Evin bahçesiyle onların bahçesi arasında ki çit kapıdan çıkarak yanıma doğru adımlayan kişiyi gördüğüme midem çalkalanmaya başlamıştı bile.

Zira ortama yaydığı yavşaklık oranı öyle fazlaydı ki midem şimdiden bulunmaya başlamış, beynim de ki nöronlar az sonra yaşayacağı eziyetten ötürü kafamı terk etmeye hazırlanmıştı.

Tam yanımda durduğunda yapmacık bir şekilde gülümsedim ve onu taklit ettim "Oo kimler varmış burada kimler! Mahallemizin libidolu pisiciği. Naber Levent ya? Kızgınlık dönemin nasıl geçiyor canım? Çok zorlanmıyordursun inşallah."

Komşu Selma ablanın yerlere göklere sığdıramadığı biricik yavşak oğlu Levent. Pardon, azgın oğlu. Tek çocuktu ve o kadar şımartılmıştı ki annesine benden hoşlandığını söylemişti ve kadın sırf oğlu memnun olsun diye bildiğiniz suratıma oğlumla sevgili ol iması yapmıştı.

Evet, cidden şaka gibi.

"Zorlanmıyorum güzellik ama yardımcı olmak istersen sana kapım her zaman açık, biliyorsun." Diyerek göz kırptı.

Tescilli yavşak ya.

Ofladım "Levent lütfen uç, zıpla, atla, öl, geber ne yapıyorsan yap ama yok ol. Hadi naş kardeşim bak valla uğraşacak halde değilim." Diyerek elimle kış kışladım.

Ama o bir yavşakus olduğu için dediklerimi asla takmamış ve ölüme yürürcesine ya hak diyerek dibime kadar girip yüzüme doğru eğilmişti. "Çok merak ediyorum da güzel yüzün nasıl bu hale geldi? Gerçi hala güzelliğinden bir şey götürmemiş. Şanslı kız."

Hayretle güldüm "Sen görmeyeli baya cesaret yemişsin ya Levent. Hayırdır, abimin dayaklarını mı özledin?"

Pişmiş kelle gibi sırıtarak kafasını iki yana salladı "Daha çok seni özledim güzelim. Sabahları seni görmeden okula gidince günüm nasıl kötü geçiyor bilemezsin."

Ya sabır!

Sertçe kolunu tutup geriye doğru ittim ama fok kılıklı bir milim bile kıpırdamamıştı "Günün bok geçmesi dileklerimle lütfen artık siktir olup gitsen mi hani." Dedim dişlerim arasından.

Ulan abim de bir çikolata yesem narkotik köpekleri gibi kokusunu ala ala saniyesinde dibimde biter ama gökten başıma yavşak yağsa on saate çıkamaz lanet evden.

"Seni gördüm ya bu saatten sonra günüm kötü geçmesinin imkanı yok güzellik."

Yüzümü buruşturarak aramıza epey bir mesafe koyarak geri çekildim "İleri derece IQ düşüklüğü zehirlemesi yaşamama çok az kaldı. Her an kusabilirim Levent, anlıyor musun? Beyinsizliğin bende alerjik etkenlere yol açıyor."

Kendisi arsız bir şahsiyet olduğu için yayvan bir şekilde güldü "Bu espirilerini bile özlemişim lan." Tekrar üzerime gelerek dibime girdi. Açık saçlarımın ucunu parmaklarına dolayarak okşamaya başladı.

Gözlerim kocaman açıldı. "Ee ağzına sıçacağım ama şimdi! Beyinsiz, IQ'suz, fok kılıkl- " Suratının ortasında yumruğumu gömmeye hazırlanmışken bir anda geriye doğru uçmuştu.

Lan...

"Sana siktir git diyorsa, gideceksin!" Ne zaman geldiğini bile farketmediğim Poyraz abim kafayı çocuğa gömdüğünde ağzım şaşkınlıkla iki metre açılmıştı.

Geri çekilerek suratına iki yumruk daha çakmıştı. Yere düşen bedenini yakalarından tutarak kaldırıp kendine doğru çekti "Bir daha birini rahatsız ettiğini görürsem, kardeşime yaklaştığını görür duyarsam ne yaparım biliyor musun?!" Ağzı yüzü kayan Levent korkuyla Poyraz'a baktı.

Sertçe yutkundum.

İlk önce döverek öldürür bence. Sonra otuz bir parçaya bölerek bütün parçalarını asitle eritip yeryüzünden siler. Ya da daha zevkli olması için ilk önce boğar sonra bedenini ateşe verir. Dudaklarımı büzdüm. Bilemiyorum ikisi de Poyraz'lık duruyordu...

"Elimde kalırsın! Çocuk falan demem Allah şahidim olsun ki gebertirim seni. Şimdi siktir git yoksa gerçekten elimde kalacaksın!" Dedi sert sesiyle. Tuttuğu yakasından öyle bir fırlatmıştı ki elimi kaldırıp uçan bedenine el sallamamak için kendimi sıkmıştım.

O koşarak uzaklaştığında Poyraz bana döndü. Saçları dağınıktı. Ve gözlerinin altı kızarmıştı. Kaşlarımı çattım. Birkaç adımla üzerime yürüyerek hızla kolları arasına aldı beni.

"İyi misin? Bir şey yapmadı değil mi sana?" Dedi sert soluklar alarak.

Gözlerimi devirdim "İyiyim ben, telaş yapmana gerek yok." Geri çekilmek için hareketlendiğimde kafam kadar olan kollarını sıklaştırmıştı. Lan nefes alamıyorum oğlum. Kocaman cüsessi var.

Kafamı kaldırarak derin bir nefes alıp suratına baktım. Eğilerek saçlarıma bastırdı dudaklarını. "Canın çok yanıyor mu? Ya da çok ağırdı mı gece? Rahat mıydın?" Dedi şefkat barındıran bakışlarını suratımda gezdirerek.

Sağ elini belimden çekerek suratıma yasladı. Baş parmağını hafifçe sargının üzerinde gezdirdi. "İyiydim. Rahattım. Bir problem çıkmadı." Dedim düz bir sesle.

Dün bana bağırdıkları için kırılmıştım onlara. Haklılardı ama o kadar azarlanmayı haketmemiştim. Ayrıca benim yerimde olsalardı onların o çocuğu ölümüne döveceğini hepimiz biliyoruz.

"Kayra..." sessizce bir küfür mırıldandı. Tekrardan kollarını sıklaştırarak kafamı göğsüne bastırdı "Bakma öyle kırgın kırgın suratıma. Daha ilk pürüzde kaybettim kendimi, biliyorum. Haklısın... hepsini tek tek konuşacağız. Şimdi arabaya gidiyoruz tamam mı?"

Gayet ılımlı ve yumuşak sesiyle konuşurken sonlara doğru ses tonu kabalaşmış ve bedeni gerilmişti.

"Kayra!"

Yakından gelen Çağrı abimin sesi neden olduğunu açıklamıştı.

Poyraz'ın kolları arasından çıkmak için hareketlendim ama yine izin vermemişti. Gözlerim devirdim. Yahu adam çeksene kollarını! Basıcam şimdi tekmeyi bir taraflarına, gelecekte ki yeğenlerimin hayatı tehlikeye girecek.

"Abicim hazırsan gidelim artık, seni okula bırakacağım daha." Dedi Çağrı abim. Elini bana doğru uzatmış ve sözlerini Poyraz'a bakarak söylemişti.

Şu tipe bak şu tipe. Nasıl artistlik taslıyor. Aslında onun da birazdan dersi vardı ve duraktan o kampüse ben okuluma gidecektim.

Yine de yazıktır, günah havası sönmesin diye elini tutacaktım ki Poyraz elimi hava da yakalamış ve kendine çekmişti. "Gerek yok. Ben götüreceğim zaten." Uzanarak bir anda sırtımdaki çantayı çıkartıp eline almıştı. Kafasıyla ileri de ki arabayı gösterdi "Geç arabaya güzelim üşüyeceksin, geliyorum ben."

Çağrı abim de yanıma gelerek diğer elimi tuttu ve kendine doğru çekti. "Poyraz... bırak kardeşimi. Benimle, benim yanımda. Okuluna da ben bırakacağım."

Lan orta da kaldım oğlum.

Bir bir yandan diğer bir yandan çekiyor.

Poyraz elimi bırakarak Çağrı abimin elini sertçe itekledi elimden ve ona döndü "Bildiğime göre senin şu an derste olman gerekiyordu stajyer, ha?" Dedi alaylı sesiyle.

Obaa. Burası birazdan savaşa alanına döner.

Çağrı abimin kaşları son hız da çatılmıştı. Şu an işi teklif ettiği için kendine sövüyordu. Allah'ım daha başlamadan basacak istifayı. Acil bir şey yapmam lazım.

Yutkunarak ona doğru ilerleyip yanağını öptüm hızlıca. "Abi sen şimdi dersine git. Yine buluşur konuşuruz. Derslerin önemli biliyorsun. Beni merak etme iyiyim, süperim. Bir yerim ağrımıyor. Ve başıma ne gelirse gelsin sana haber vereceğim. Görüşürüz!" Son kez diğer yanağını da öpüp arkama döndüm.

Beklediğim gibi Poyraz ışın çıkan bakışlarıyla bize bakıyordu. Ulan şimdi trip atarak önden gitmek vardı da işte ikisini baş başa bırakamam.

Uzanarak kafam kadar olan elini tutup çekiştirdim."Hadi sende okula bırak beni. Geç kalacağım geç!"

Suratında ki ifade yumuşamıştı.

Tabii Çağrı abimle değilde onla gidiyorum diye nasıl zevkten dört köşe.

Elimi sıktı. Dudakları kıvrılmıştı "Gidelim güzelim, gidelim."

•••

"Eve gidelim Kayra, yat, dinlen uyu biraz. Olur mu? Annem de çok merak etti seni."

Çok cazip bir fikirdi fakat Demir ve Adal evdedir şimdi. Direkt yapışırlar. Akşama ertelemek daha iyi.

Kafamı iki yana salladım "Okula gitmek istiyorum."

Hiçbir şey demedi.

Benim için susması oldukça zor olan, sessiz geçen beş dakika sonunda okulun önüne gelmiştik.

Arka koltuğa uzanarak çantamı aldım.

"Kayra." Uzanarak elimi tuttu. Yutkundu ve gözlerini suratımda gezdirdi "Özür dilerim."

Çarpılmış gibi suratına baktım.

Bu iki oluyordu... yemin ederim Poyraz benden özür dileyince 'estağfurullah abi ne özürü asıl ben özür dileyeyim' diyesim geliyordu.

"Tutmadım sözümü. Bağırdım, çağırdım, kırıp döktüm yine. Çok tuttum kendimi ama kafamın içinde ki vahşet bile o an hissetiğimin çok altındaydı." Diyerek derin bir soluk aldı.

"Aral hastaneye gelmemi ve senin yaralandığını söyleyince nevrim döndü. O kadar korktum ki, uzun zamandır böyle bir korku hissetmemiştim. Senin kendine zarar verdiğini bilmek bile sana deli gibi öfkelenmeme yetmişti."

Bir şey diyeceğim ben kendimi öldürsem bu beni mezardan çıkarır nasıl kendini öldürürsün diye tekrar öldürür oğlum.

Siyah gözlerinde hala sinir vardı. "İçim gidiyor yüzünün halini görünce. Yediremiyorum kendime." Öfkeyle soludu. "Niye her seferin de yapıyorsun bunu? Niye kendine dikkat etmiyorsun?" Diye sordu çaresizce.

Dudaklarımı ısırarak bakışlarımı kaçırdım. Haklıydı. Kendime dikkat etmem gerekiyordu ama bu konuda ben de haklıydım.

"Dün çok geldik üzerine. Gitmene neden olduk ama gitme bir daha tamam mı?" Ellerini yanaklarıma yerleştirerek kendine çevirdi "Ne olursa olsun birbirimizi kırsakta döksekte yine biz birbirimizi düzelteceğiz. Kardeşiz biz. Kardeşimizsin sen bizim."

Bunu öyle yumuşak bir şekilde söylemişti ki kendimi bir anda uysal bir şekilde kafamı sallayarak onaylar bir biçimde bulmuştum "Tamam abi."

Gülümsedi.

Gamzelerini gösteriyor bir de yakışıklı şerefsiz.

"Sonradan bulmuş olsak da en değerlimsin sen benim. Bundan sonra kendini asla tehlikeye atmak yok anlaştık mı?"

He he  "Tamam."

"Ne olursa olsun, başına bir bela gelmesine gerek yok en ufak bir sıkıntıda ne olursa olsun hangi durumda olursan ol ilk beni arıyorsun. Tamam mı?" Dedi asla itiraz istemeyen otoriter sesiyle.

Oo paşama bak emir veriyoruz bir de.

"Sen daha çok beklersin aşko." Tabiki de diyemedim ve gözlerimi devirdim  "Tamam."

Şu benim göt korkumu ne yapacağız acaba ya. Adam bende travma olarak kaldı.

Memnuniyetle dudakları kıvrıldı "Aferin sana yavrum." Eğilerek alnımı öptü. Sakalları yüzüme batınca huylanarak geri kaçtım. "Sakallarını kes be."

Gerçi sakalsız bir Poyraz'da düşünemiyordum. Hiç tamamen kestiğini görmemiştim.

Güldü kısıkça ve dudaklarını yanağıma bastırarak sakallarını hafifçe sürtüp geri çekildi. "Alış."

Gözlerimi devirerek çantamı aldım "Gidiyorum ben ya." Kapıyı açarak dışarı çıktım. Kapatmadan önce durdum "Abi, Efe gelmiş miydi?"

Ellerini direksiyona yerleştirerek gülümsedi "Geldi güzelim, içeridedir. Senden önce onu bırakmıştım okula."

"Tamam." Elimi kaldırarak bir salak gibi el salladım "Görüşürüz." Güldü. Çok tuhaf, evet gülüyor cidden.

Bir şey demeden kapıyı kapattım ve saf gibi nasıl bu kadar çabuk tav olduğumu düşünerek okula adımladım. "Bir de trip atacaktın Kayra, sözlerini tutmakta ki istikrarlığın tam sana göre."

"Abla!" Efe'nin sesini duymamla olduğum yerde durdum. Koşarak yanıma geldi. Hızlıca kollarını belime doladı "Neden eve gelmedin, öldüm meraktan. Videoyu izledim. İyi misin?"

Gülümseyerek kollarımı boynuna doladım. Özlemiştim keratayı. "Dur be çocuk iyiyim ben. Asıl sen iyi misin, hastaydın en son. Sesin yerine gelmiş, ateşin de artık çıkmıyor değil mi?" Elimi boynunda yanaklarında gezdirerek ne olur ne olmaz kontrol etmiştim.

"Çıkmıyor. Aral reisten onayı aldık yoksa salmazdı beni biliyorsun." Üzgün gözleriyle suratımda ki sargıya bakıyordu. Gülümsedim "Bakma öyle kedi yavrusu gibi lan. İyiyim ben de. Çağrı abimi görmüyordum uzun zamandır onu da göreyim dedim."

Uzanarak yanağını öptüğümde yüzü biraz olsun düzelmişti.

O da aradı ardına sulu sulu öptü yanaklarımı "Hep iyi ol abla." Kolunu omuzuma attı. Hormonlu kerata. Bende beline sarıldım. Okula doğru yürümeye başladık.

"Bir sürü şey anlatmam gerek. Dün neler oldu neler. Anneannemler evdeydi biliyorsun. Abimler eve geldiğinde fazla sinirliydi. Kavga olayı da duyulunca Lale hanım ileri geri konuştu. Annemle tartıştılar. Poyraz abim hepsini evden kovdu."

Lan oha oha. "Bizim botokslu, fosil nineyi bildiğin evden mi kovdu yani! Siktir, o anı görmeliyim ya!"

•••

"Hocam pardon da sınıfta birileri kopya çekmişse ve siz sırf bu yüzden yer değiştiriyorsanız bize ne? Yahu gelmişiz 11. Sınıfa yer değiştirmek nedir ya? Anaokulunda bile öğretmen sırasını isteyince oraya oturtuyorlardı."

Rehberlik hocamız matematikçi şişe cam on numara  gözlüğünü takarak kızgın bakışlarını bana çevirdi "Sus Kayra, hepinizin kağıtları yanındakiyle aynı! Bütün hocalarınız şikayet ediyor!"

Sanki hiç işimiz olmazmış gibi abartılı bir şekilde gözlerimi büyüterek yanımda ki Baran'a sonra hocaya baktım "Ben hayatımda böyle iftira göremedim. Madem kopya çekiyormuşuz nerede benim 2 puanım hocam, hı? Kopya çeksek Baran fizikten 98 ben 96 nasıl alar mıydık? Kuru iftira, kabul etmiyorum ben. Var'a başvuralım."

Birkaç saniyelik bir sessizlik oldu.

Yiğit yavaşça arkasına dönerek bana baktı "Sus gerizekalı sus." Diye fısıldadı.

Kaşlarımı çattım. Ne?

"Allah Allah hiç kopya çekmiş gibi durmuyorsunuz. Büyük haksızlık." Diyen Asal Deniz'in alaylı sesini duydum.

Hemen yan sıramızda yayıla yayıla oturuyordu. Kavgadan ötürü çenesi morarıktı ve burnunun üstünde küçük bir bant vardı.

Ve değişmeyen harika haber;hala aynı gıcıklığa sahipti.

Gözlerimi devirdim.

Ona cevap veremeden Baran kolumdan tutarak geri oturttu sıraya. "Kayra manyak mısın lan? İkimizin bilgilerini toplasak fizikten 50 alamazsın hala gelmiş hocaya kafa tutuyorsun."

Kötü kötü suratına baktım "Ayrılmak mı istiyorsun Baran? Biz altı yıldır beraber oturuyoruz altı yıl. Hain dingil benim kadar çabalasan şimdi hocayı bu fikirden vazgeçirmiştik."

"Kalkın hepiniz ayağa!" Herkes ayağa kalkarken ofladım. Baran ayağa kalkarak elimden tutup beni de kaldırdı.

"Hocam o zaman biz Baran'la şöyle öndeki sıralara falan geçsek?" Diye teklifte bulundum.

Tabiki takmadı beni. Ve üstüne tam olarak şu sözcüğü sarfetti "Kayra çık o sıradan, Yağmur kızım sen geç Baran'ın yanına."

Dudaklarımı büktüm. Yağmur mu?

Yağmur çantasıyla paşa paşa yanıma gelip üzgünce bana baktı "Üzgünüm kardeşim, yerinden ettim ama gözün arkada kalmasın. Yerini bütün onurumla koruyacağım."

Neyse iyi kızdı yine.

Uzattığı elini sıkarak kafamı salladım "Bilirim koçum, bilirim." Son kez veda edermişçesine Baran'a bakıp usul usul sıradan uzaklaştım.

"Kayra aşkım üzülme gel bizim aramıza otur, biz bu paçoz Baran'dan daha eğlenceliyiz bak." dedi Yiğit. Morarmış gözlerine tip tip baktım.

"Hadi lan oradan." Diyerek kafasına hafif bir şaplak attı Baran.

Dalga geçiyordu bir de sarı şerefsiz.

Alınmış gözlerle hocaya döndüm "Hocam sizin bu yaptığınızı var ya, Fatih Bizans'a yapmamıştır. Düşünün öyle bir vatan hainliği."

Beni takmayarak sınıftaki diğerlerinin yerlerini değiştirmeye devam etmişti. Sap gibi kaldım lan öyle

Sıkıntıyla yanaklarımı şişirerek yanımda ayakta bekleyen Deniz'e döndüm ve anında göz göze geldik. Beni izliyordu. Sırıtarak kaşlarımı indirip kaldırdım  "Yakalandın."

Gözlerini devirdi "Aptallığını izliyordum. Boşa çırpınıyorsun." Bakışlarımı etrafta gezdirdim "Etrafta ayna göremiyorum, Deniz. Hani nerde söyle beraber izleyelim, aptallığını."

Cıklayarak kollarını göğsünde bağladı ve duvara yasladı omuzu. Cool. "Ayna ihtiyacımı iyi karışlıyorsun. Gerek kalmıyor."

Dudaklarımı büktüm "Keşke birazda beyin ihtiyacını karışlasam. Çıkmadan önce evde mi bırakıyorsun canım?"

Dişlerini göstererek sırıttı "Canım, ha? Demek samimiyetimiz o kadar ilerledi." Ona doğru bir adım attım "Aslında seninle samimiyetimizi seni vurduğum gün epey ilerlemiştik diye hatırlıyorum. Kan, vahşet, sen ben çok güzel dörtlüydük. Tekrar yapalım mı bunu?" Diye sordum eğlenerek.

Bozulmasını beklerken alayla güldü ve yüzüme doğru eğildi. Suratlarımızın arasında ki mesafe azalmıştı. Anlamsızca hızlanmaya başlayan kalp atışlarımı göz ardı etmeye çalıştım. "Eğer bu sefer vurulan taraf sensen seve seve yapabiliriz tabiki de. Yeter ki sen iste."

Gülüşüm anında soldu. Gözlerimi kıstım "Seni vicdansız." Birkaç adım geri çekilerek aramıza mesafe koydum.

Bu çocuğu bir gün lime lime yapacaktım. Sinirlerimi bozuyordu. Ayalarımla oynuyordu. Gıcıktı. Ve evet, sinir bozucu demiştim değil mi?

"Kayra, sen Asal'ın yanına oturuyorsun."

Duyduğum şeyle birkaç saniye bütün sistemlerim devre dışı kalmışcasına bir şok yaşadım. Dehşetle yüzüm şekilden şekilde değişirken tam karşımda ki Deniz'in dudakları kıvrılmıştı.

Hızla hocaya döndüm "Şaka mı? Allah rızası için şaka diyin hocam. Bakın yemin ederim bu darbeyi de kaldıramam. Ben ölsem bu gıcıkla oturmam!"

"Kayra!"

Oflayarak parmağımla Deniz'i dürtükledim "Yardım etsene." Yarım ağız gülümsedi ve omuzlarını silkti "Niye yardım edeyim?"

Garipçe suratına baktım "Benimle mi oturmak istiyorsun?"

"Her gün seni çıldırtıp şu surat ifadeni izlemek eğlenceli olurdu."

Kaşlarımı çattım "Seni piç." Diye mırıldandım. Gülümsedi alayla "Teveccühünüz efendim."

Omuzuna bir tane en sağlamından geçirmek için elimi havaya kaldırdığımda hoca araya girmiştim "Kayra otursana kızım!"

Son kez şansımı denemek için hocaya yalvarırcasına baktım "Ya hocam ben Canerle oturayım mı? Hı? Hem o sınıfın en zekisi beni de olumlu etkiler canım arkadaşım."

Caner de kafasını salladı "Bana uyar hocam." Kral!

Sırıtarak Deniz'e baktım. Kaşları hafifçe çatılmıştı.

"Olmaz Kayra. Otur Asal'ın yanına. Caner'le iyi anlaşıyorsunuz. Yıl sonuna kadar Asal'la oturacaksınız."

Bütün hayallerim yerle bir olurken omuzlarımı düşürerek Deniz'e döndüm. Yüzünde hiçbir ifade yoktu ama dudakları yukarı doğru kıvrılmış, hafifçe gülümsüyordu.

Acaba dönem sonuna kadar ilk kim kimi öldürürdü?

Cevabı söyleyeyim; Ben Deniz'in ilk önce anasını ağlatır, sonra da ebesinin onun müjdelediği habere de pişman ederdim!

•••

Hissettiğim öfkeyle homurdanarak elimle ağrıyan başımı ovdum.

Okuldan mı çıktım yoksa savaş alanından mı belli değil. Deniz ayısı bugün bütün laçkalaşmış sinirlerime el atmıştı ama beklesin o. Bende Kayra Barutçu'ysam bunu elbet yanına bırakmazdım.

"Annem evde yokmuş abla. Derneğe gitmiş. Aral abim hastanede. Adal abimin dersi vardı.
Babam, Ateş ve Poyraz abim zaten şirkette. Bir tek Demir abim evdeymiş."

Kafamı salladım onaylayarak. Demek kırmızı kek tek başına evde. Bana şımarık diyen kırmızı kek.

"Demir abim pişman, abla. Dünden beri odasından çıkmadı. Onu affet demiyorum sadece senin asla öyle biri olmadığını o da, hepimiz de biliyoruz. Kendini asla kötü hissetme tamam mı?"

Ya senin kalbini severim ben çocuk. Kolumu omuzuna atarak kendime çekip saçlarını karıştırdım "Sen büyüdün de beni mi teselli ediyorsun bacaksız velet, he!"

"Abla dur ya saçlarımı bozdun hep!"

"Olsun yaparsın yine."

Gülümdesi "Yaparım."

Minnoş ya. Bir kardeşe, daha doğrusu Efe gibi bir kardeşe sahip olduğum için şanslıydım. Bir insanın abisi olması da hoştu ama kardeş başkaydı be.

Bizim evin alt sitesinin parkının önünden geçerken Efe'yi dürttüm "Yarın gelelim mi?" Gülerek kafasını salladı "Geliriz."

Sırıtarak akıp giden yolu izledim. Birkaç dakika sonra eve gelmiştik. "Hadi görüşürüz Volkan reis."

"Bir yere gidecek olursan kapıdayım haber ver ufaklık."

Bir şey demeden inip eve ilerledim. Nuriye teyze  açmıştı bile kapıyı. "Hoş geldiniz çocuklar." Üzerimde ki montu çıkararak yanağına kaçamak bir öpücük kondurdum "Hoşbulduk Nuriye teyze. Yemek yaptın mı yemek? Açlıktan midem kazınıyor."

"Hii kızım nedir senin bu yüzünün hali?" Diye sordu telaşla. Saçlarımı öne alarak suratımın sağ tarafını kapatmaya çalıştım "Valla birleri fena kaşınmıştı bizde kaşıyalım dedik be Nuriye teyzem. Rahat ol sen taş gibiyim ben taaş."

Aynen, çakıl taş hem de.

Gözlerimi devirerek odaya ilerleyip yorgun bedenimi koltuğa bıraktım.

Şu sakinliğe huzura, refaha bakar mısınız? Oysa daha dün botokslu Lale hanım'ın tıslamalarını dinliyorduk.

"Kayra kızım. Akşam yemeğine teyzem Seval hanımlar ve sayınız Alp bey gelecekmiş. O zamana kadar bekler misin yoksa bir şeyler hazırlayayım mı?"

Allah'ım ne olur geliyorlarsa da bir Seval teyze, enişte bey, Bade abla ve Meriç gelse yeter bak. Alp dayı da gelebilir aslında. Dede beyi de sevmiştim. Ama şu Lale hanım, süs köpeği Serkan ve şeytan kardeşi Seda'yı afaroz etsek hani on numara olur.

"Tamam Nuriye teyzem idare ederim ben, sen keyfine bak."

Kendime eziyet etmeyi seven bir insan olarak bir salak gibi asansörü geçmiş ve merdivenlere doğru ilerlemiştim. İkinci kata geldiğim de gözüm Demir'in  kapısında kalmıştı.

Hayır. Yapmayacağım.

Geçen sefer de ben adım atmıştım. Bu sefer atmayacaktım.

Arkamı dönerek hiçbir şey demeden odaya ilerlemeye devam etmiştim.

•••

"Aman Allah'ım kimleri görüyorum burada. Cennette tadilat mı var Kayra hanım, yer yüzüne inmişsiniz." Diyen Adal'la ağzıma götürmek istediğim salatayla elim havada kalmıştı.

Bir iki saniye sessizce birbirimize baktık ve aynı anda yüzümüzü buruşturduk.

"Yok bu olmadı ya."

Kafamı sallayarak salatayı ağzıma attım "Birazdaha zorlarsan çarpılacaksın."

"Fizik kitaplarında geçmişiz ama benim tek ışık kaynağım sensin."

Cıkladım. "2015 Facebook sözleri nokta com."

"Yar mısın ilah mısın beni vurdun 14lü silah mısın?"

"Fazla ormantik."

"Ruhsatsız silah gibisin kaydın yok cinayetin çok be güzelim."

Elimi mideme bastırdım "Kusmama çok az kaldı."

Oflayarak telefonu elinden bıraktı.

Gülmemek için dudaklarımı birbirime bastırdım. Adal eve geldiğinden beri onu affetmem için yapamadığı şey kalmamıştı. Hala da istikrarlı bir şekilde de devam ediyordu. Demir'i hiç görmemiştim. Misafir gelecekti ama ortada mükellef gibi bir sofra ve açıktan bayılmak üzere olan bir ben dışında diğerleri hala gelmemişti.

"Affetin mi beni abisinin en prensesi? Hadi affet beni Kayra. Yeni bulduğum kardeşimle küs olmak canımı sıkıyor." Dedi ellerimi avuçları arasına alarak.

Gözlerimi devirdim. Sanırım onu affedebilirdim çünkü aralarında en az tepki o vermişti. "Tamam affettim."

"Harbi mi lan?" Masadan bir salatalık daha alarak ağzıma attım "Harbi koçum harbi."

Sırıtarak yanıma sırnaşıp sulu sulu yanağımı öptü "O zaman bu gece beraber uyur muyuz kral?"

El hareketi çektim, elimi tutarak indirdi "Ayıp, bana bana en sevdiğin abine el hareki çekilir mi?" Güldüm ve gözlerimi devirerek kafamı salladım "İyi uyuruz."

Gözleri ışıldadı "Sonunda be!" Eğilerek saçlarıma arasına bir öpücük kondurdu. Gülümsedim. O da gülümsedi.

Onlarla iyi olmak bana da iyi geliyordu.

Dış kapının zilinin çalmasıyla zıpladım "Sonunda geldiler." Zıplaya zıplaya kapıya ilerledim "Ben bakarım Nuriye teyze!"

"Annemler mi geldi?" Efe de ardımdan geliyordu.

"Muhtemelen onlardır." Diyerek kapıyı açtım.

Boş çevreye baktım bir süre. "Ee kimse yo- Ananı lan sen kimsin?!" Kapıyı kapamadan kulaklarıma gelen bebek zırıltısı sesiyle olduğum yerde sıçramış korkudan Allah'ıma kovuşmuştum.

Lan...

Tam şu an kapı da, ayaklarımın önünde yerde bir puset vardı.

İçinde ise zırıldayan bir bebe.

Efe de aynı benim gibi şokla yere bakıyordu.

"Kimmiş gelen?" Diyerek içeriden gelen Adal'la kafamı kaldırıp şaşkınca ona baktım.

Elimle yerdeki şeyi gösterdim "Bebek."

•••

Bitti! Umarım bölünü beğenmiştirsiniz <3

• Sonda ki bebek? Asal deniz? Çağrı? Poyraz'la hemen arayı düzeltmesi sizce doğru muydu? Yorumlarınızı merak ediyorum.

• Diğer bölümde görüşmek üzere ☘️

Continue Reading

You'll Also Like

733K 49.4K 32
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
2.3M 74.1K 58
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
808K 52.4K 46
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
1.3M 48.6K 52
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...