Asalak Fenomen

By mervegnr_

4.1M 343K 177K

Sivri diliyle eleştiri videosu çekip paylaşan Feyza Soysal'ın bu sefer hedefinde; işine karışılmasından hazze... More

-TANITIM-
1- Sölenter
2- Beklenmedik mail
3- Doktor oluyorum!
4- Ceza
5- Cereyanda kalma
6- Asalak fenomen
7- Güzelliğine (!)
8- Sağlıkta şiddet
9- Yemek teklifi
10- Torpilli
11- Kahve diyeti
12- Kahverengi
13- Nişan alışverişi
14- Narsist
15- Yoğurt
16- Osman
17- Yanık
18- Yangın merdiveni
19- İlk öpücük
20- İlk randevu
21- Zeki narsist bir polyanna
22- Ömrünü uzatmak istemiyor musun?
23- Zehirlenmişti
24- Mide lavajı
25- Sölenter Poyraz
26-Kan
27- Yeni Video
28- Altı yüz elli yedi
29- Kardeş kavgası
30- Fotoğraf
31- Aşk
32- Çorba lekesi
33- Lütfen para at kutusu
34- Ferhat Aydoğan
35- Doğum günü
36- Skandal
37- Gelip geçici
38- Bir yabancı gibi
39- Pişmanlık
40- Kurumuş boğazım
41- İlayda
42- Fakat korkma, geçecektir
43- Seksen bir gül
44- İstenmeyen akraba
45- Hamile mi?
46- Dokunma bana
47-Çıkmaz
48- Moruk
49- Kahvaltı
50-Sana hâlâ aşığım ya!
51-Âşk
53- Yakalanmak
54- Beklenmedik karşılaşma
55- O
56- Kavga
57- Nezarethane
Final- Anne oğul

52- Kalbim sıkışıyor

54.4K 5.7K 2K
By mervegnr_

Bölümü erkenden attım. Bol bol yorum bekliyorum. Keyifli okumalar.

**

Güneş tüm kızıllığıyla perdenin açıkta bıraktığı alandan sızarak, yatakta yatan adamın yüzüne kalın bir çizgi halinde vuruyordu. Merthan uyku ve uyanıklık arasında o ince çizgideyken dün gece gözlerinin önüne düştü. Dudakları gerildi ve sert çehresinde iç ısıtan bir aydınlık belirdi.

Gözkapakları yavaşça aralandı.

Dağınık beyaz çarşaf.

Feyza yok.

Refleksle dirseğinin üzerinde doğrularak banyoya doğru baktı. Kapısı açıktı ve ne Feyza orada görünüyor ne de onun varlığına dair herhangi bir ses geliyordu. Aniden başından aşağı kaynar sular aktı. Nefesi sıklaştı. Hissizleşti. Yatağın kenarındaki boxerını giyerek ayağa kalktı. Salona doğru giderken dudakları Feyza demek için aralansa da sadece yutkunmakla yetindi.

Yoktu.

İçeride de yoktu.

Gitmişti.

Her şeyin fazla hızlı geliştiğinin farkındaydı, zaten bu yüzden sabah pişman olmasından korkmuş onunla deli gibi sevişmek isterken, kendini geri çekerek içinde bulunduğu durumu, olacakları sorgulamasını istemişti. Sabah yine ona soğuk olmasına katlanamayacağını düşünmüştü.

Fakat keşke soğuk davransaydı, canı bu kadar yanmazdı.

Mutfak tezgahının üzerinde olan telefonunu eline alarak rehberden Feyza'nın ismini buldu. Her şey gün gibi ortadayken o hâlâ bazı şeyleri yanlış anladığını duymak istiyordu. Onun pişman olmadığını, sadece işi çıktığını ya da en kötü hazır hissetmediğini... Biraz da olsa ilişkilerine dair aralık bir kapı bırakmasını.

Ama olmadı.

Telefon çaldı, çaldı ve reddedildi.

Dişleri birbirine sertçe kenetlenirken parmaklarının arasında sıkıştırdığı telefonunu duvara fırlattı. Telefonun köşesi duvarın boyasını da alarak yere düşerken evin içerisinde büyük bir gürültü koptu.

O hayatı boyunca hiç, birini tekrardan aramaktan korktuğu için telefonu duvara atıp parçalamak zorunda hissetmemişti.

Üzerini giyinerek kendi evine gittiğinde ses çıkarmadan odasına çıktı. Direkt dört beş düğmesi ilikli olan gömleğini parçalarcasına üzerinden çıkardı. İçindeki öfke hareketlerine de yüz ifadesine de fazlasıyla yansıyordu. Tüm agresif üstünü çıkarmalarına rağmen banyonun kapısını oldukça sakin bir şekilde kapadı. Şu an Poyraz'ın uyanması en son isteyeceği şey bile değildi.

Suyun altında az da olsa rahatlarım diye düşünmüştü fakat su, omzundan aşağı aktığında sızlattığı yerler ona dün geceyi hatırlatıyor içindeki inanılmaz öfkeyi harlıyordu. Ellerini ıslak saçlarından geçirdi. Yarım saattir belki de daha çok suyun altındaydı, saçını dahi şampuanlamamıştı. Alnını duvara yasladığında gözlerinin önüne Feyza'nın dün gece kollarını boynuna sarması geldi. Gülümsemesi, o güzel yüzündeki gülümsemesi. Sonra da sabah yanındaki boşluk. Başını artarda duvara vurdu, yetmedi yumruk yaptığı elini mermere geçirdi. Nefes alışverişleri sıklaştı, göğsü hınçla yükselip alçalmaya başladı.

Suyu kaba bir hareketle kapatarak duşa kabinin içinden çıktı, beyaz havluyu beline sardı, eline küçük bir havlu aldı. Yatağın kenarına dizlerini açarak oturduğunda hissiz bakışları karşı duvardaki bir noktaya odaklandı. Aldığı her nefesle burun delikleri genişliyor, alnındaki damar daha da belirginleşiyordu.

Öyle dakikalarca yatağın kenarında oturarak ifadesiz gözlerle, hiçbir şey düşünmeden karşı duvarı izledi. İçine derin bir nefes çekip, elindeki havluyu saçlarına çıkardığında odanın kapısı açıldı. Poyraz içeri girmeden önce araladığı kapının önünde bir süre çattığı kaşlarıyla sert sert babasına baktı. Merthan oğlunun geldiğini fark ettiğinde başını çevirerek ona baktı ve "Uyandın mı?" diye sordu pürüzlü bir sesle.

Poyraz olduğu yerde dikilmekten vazgeçerek, ayaklarını yere vurarak babasının tam önüne geçti. Babası yatağın kenarında oturuyor olsa bile hâlâ ondan daha uzundu. Buna ayrıyeten sinirlendi ve kaşlarını daha fazla çattı. Dudakları da düz bir çizgi haline geldi.

Merthan ne var dercesine başını oynattığında Poyraz huysuz bir tavırla hesap sorarcasına "Sen dün bana neden selam göndermedin?" dedi.

"Canım sıkkın oğlum, git sonra gel yanıma."

"Bana gelince hep canın sıkkın zaten senin!"

Merthan uyarırcasına "Poyraz," diye dişlerinin arasından konuşsa da Poyraz dün geceden beri içinde tuttuğu sinirinden dolayı babasından korkmamış, canı burnunda olan babasının üzerine gitmeye devam etmişti.

"Bana selam göndermedin ama Feyza'yı sevdiğini söyledin. Beni sevdiğini de söylemedin çünkü biliyorum beni sevmiyorsun Feyza'yı sevi-"

Merthan Poyraz'ın daha fazla devam etmesine izin vermeden işaret parmağıyla kapıyı göstererek "Siktir git odana!" diye bağırdı. Poyraz, aralanan dudaklarıyla babasına şok olmuş gözlerle bakarken kımıltısız bir şekilde olduğu yerde kaldı.

"Sana canım sıkkın dedim, canım sıkkın oğlum dedim! Beş dakika olsun rahat bırakamaz mısın beni! Beş dakika ya! Sadece beş dakika! İlla beni rahat bırakman için kırıp dökmem mi lazım seni!"

Poyraz titreyen alt dudağıyla babasına uzun uzun baktıktan sonra geriye doğru adımladı. Dolan gözlerinden yaşlar sicim gibi aktı. "Seni artık hiç sevmeyeceğim," dedi. Kolunun tersiyle yanaklarını sildi. "Yemin ederim artık seni sevmeyeceğim."

"İyi, sevme beni," dedi Merthan, siniri artık had safhadaydı. Hiçbir şeye tahammülü kalmamıştı. "Sevmeyin beni."

Poyraz babası iyicene sesini yükseltince ağlayarak odadan çıktı. Hem korkmuş hem de çok üzülmüştü. Babası ona hiç küfretmemişti. Hatta bir keresinde o küfrettiğinde kızmıştı. Şimdi ona küfretmişti. Sevmeyeceğim dediğinde, sevme demişti. İç çeke çeke yatağına yattı. Bugün okula gitmeyecekti. Hatta bundan sonra okula gitmeyecekti.

Merthan, oğlu odadan çıktığında dirseklerini dizinin üzerine koyarak başını ellerinin arasına aldı. Ağrıyan başını saçlarını çekiştirerek rahatlatmaya çalıştı. Öylesine doluydu ki, bir dokunuşla patlayacağını hissediyordu.

Nefes aldı verdi. Aldı, verdi...

Sonrasında ayağa kalktı, içinde kopan kasırgalara rağmen hiçbir şey yokmuşçasına dolabının yanına gitti. Üzerine siyah bir gömlek, altına da siyah kot pantolon giyindi. Odasından çıktığında karşısında kapısı aralık olan oğlunun odasına kısa bir süre bakarak duraksasa da içeri girmeden merdivenlere yöneldi. Evden çıktı.

Hastaneye gittiğinde geç kaldığını, sabah vizitine çıkmak için onu bekleyen asistan doktorlardan anlamıştı. Üzerini değiştirmeden önlüğünü kollarından geçirerek giyindi. Acilen ilgisini başka bir yöne çekmesi gerekiyordu yoksa hastaneye gelirken aldığı yeni telefona, kırdığı telefonundan çıkardığı hattını takacak ve Feyza'yı bir kez daha arayacaktı.

Son ameliyat olan hastasının başında asistanı değerlerini okurken onun gözleri sedyede uzanan yetmiş yaşlarında erkek hastanın üzerindeydi. Hasta muhtemelen neyin ne olduğunu anlamadığından bakışlarını doktorların üzerinde gezdirerek durumunun iyi mi kötü mü olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Kan değerleriniz iyi çıkmış, sadece şekeriniz biraz yüksek."

"Ama sabahtan beri öyle çok ağrım var ki doktor bey, anlatamam size."

"Ağrınız olması normal," dedi Merthan. İçerideki asistanlarına kısa bir bakış attı. "Zor bir ameliyattı. Şimdi size ağrıkesici vururuz, rahatlarsınız."

Hasta başını aşağı yukarı sallarken "Allah razı olsun sizden," dedi. "Allah ne muradınız varsa versin."

Merthan'ın dudakları gülümser gibi gerilse de içinde buruk bir his oluştu. Ağzının içinden "Geçmiş olsun," diye mırıldanarak odadan çıktı.

Gün boyu, hayat enerjisi içinden çekip alınmış bir adam gibi hastanede ne yapacağını bilmez bir şekilde dolaşıp durdu. Hiçbir şey düşünmesine fırsat olmayacak kadar yoğun olmak isterken, bugün her şey ekstra sakindi. Düşünecek, kafayı yiyecek bir sürü boş zamanı olmuştu. Zaten düşünmek için boş zamanı olmasına gerek de yoktu. Hastasının şikayetini dinlerken, koridorda yürürken, camdan dışarıya bakarken, su içerken, makale okurken, öyle birden ansızın aklına düşüyor, içini yakıyor sonrasında buz gibi soğutuyordu.

Bir gün öyle böyle geçti, eve geldi. Poyraz muhtemelen o geldi diye odasına kaçmıştı çünkü içeri girerken merdivenlerden koşarak çıkan ayak seslerini duymuştu. Ceketini çıkarıp astı, salona gitti. Salonda Ayşe teyze televizyon izliyordu.

Ve ekranda dünkü yayın dönüyordu.

Ayşe teyze kapı sesini duymuş olmalı ki, gelen kim diye kafasını çevirdi ve onu gördü.

"Gelmişsin," dedi Ayşe teyze gülümseyerek. "Gece gelmedin herhalde göremedim, sabah da erken çıkmışsın Poyraz dedi."

Başını evet anlamında salladı.

"Yemek hazır mı?"

Ayşe teyzenin bakışları Merthan'ın yüzünde gezinirken "Hazır da" dedi. "Senin moralin niye bozuk? Bir şey mi oldu?"

"Yok, olmadı. Poyraz yemek yedi mi?"

"Zorla yedirdim, bugün çok huysuzdu."

Anladım der gibi hafifçe başını salladı ve üzerindeki siyah gömleğinin kol manşetlerini açarken ağzının içinden "Ben yemeyeceğim, masayı kurmana gerek yok," diye konuştu. Başka bir şey demeden merdivenlere yöneldi. Kendi odasına değil de direkt olarak Poyraz'ın odasına girdi.

Poyraz bir buçuk kişilik yatağında pikeyi omzuna kadar çekmiş, uyuyormuş gibi de gözlerini kapatmıştı ama gözkapakları durmadan titriyordu ve nefes alışverişleri fazlasıyla düzensizdi. Merthan sessizce yatağa yaklaşıp, pikeyi kaldırarak yanına yattı, oğluna arkasından sarılarak onu kendisine doğru çekti. Omzunun üzerini öptü, hâlâ bebek gibi kokan boynuna burnunu yaslayarak kokusunu derince içine çekti.

Hastanede sabahtan beri patlamaya hazır bir bomba gibi dolaşırken şimdi gece olunca, oğluna sarıldığında içine koca bir hüzün çökmüş, dokunsan ağlayacak duruma gelmişti. Boğazında oluşan düğüm, gözlerini yaktı. Gözpınarlarını yaşla doldurdu.

Poyraz mızmızlanarak ondan uzaklaşmaya çalıştığında Merthan "Özür dilerim babam," diye fısıldadı varla yok arası bir sesle. Gözünden bir damla yaş aktı, sakallarının arasına karıştı. "Oradaki adam sordu diye Feyza'yı sevdiğimi söyledim, oğlunu seviyor musun diye sorsaydı her şeyden çok seviyorum derdim."

Poyraz babasına inanmadığını belli eden bir imayla "Hı hı kesin," dediğinde Merthan başını oğlunun sırtına yasladı.

"Kesin tabii. Seni ne kadar çok sevdiğimi bilmiyor musun?"

Poyraz arkasına dönüp diktiği gözleriyle babasına baktı.

"O zaman ben sana selam gönder demiştim, neden göndermedin?"

"Çünkü saçma bir şey."

"Saçma değil, herkes birbirine selam gönderiyor!"

"Herkes saçmalıyor o zaman."

"Birde bana küfrettin! Hani küfretmek çok kötüydü? Ayıptı. Niye küfrettin?"

"Küfretmek ayıp bir şey zaten, öyle yanlışlıkla ağzımdan kaçtı. Çok kötü hissediyordum, sen de sonra konuşalım dediğim halde üzerime geldin. Kendimi tutamadım."

"Neden kötü hissediyordun?"

"İşte, boş ver sen onu bunu da bana masal anlat."

"Hep ben anlatıyorum, sen hiç anlatmıyorsun."

"Sen daha güzel anlatıyorsun."

Merthan Poyraz'ın bam telini, gururunu okşamıştı. Poyraz bir kez daha itiraz etmeden "Bir varmış bir yokmuş," diyerek masal anlatmaya başladı. "Evvel zaman içinde karpuz zaman içinde bir padişahın üç tane kızı varmış bir tane kızı da kırmızı başlıklı kızmış. Sonra bir gün Padişah kızlarına beni ne kadar seviyorsunuz diye sormuş. Herkes dünyalar kadar çok derken kırmızı başlıklı kız tuz kadar demiş. Sonra padişah sen beni tuz kadar mı seviyorsun diyerek sinirlenmiş kızı kurda yedirmiş. Yani öyle sanmışmış. Aslında kurt onu yememiş çünkü kurdun içinde tuğla varmış. Sonra ayağa bile kalkamıyormuş. Yıllar yıllar sonra padişah saraya aşçı almış ve aşçı da yemeklerin hepsini tuzsuz yapmış. Sonra padişah hiçbir yemeğin tadını beğenmediği için yiyememiş. Kızmış sonra aşçıyı çağırmış. Ona da kızacakmış ki aşçı, duyduğuma göre sen kızını seni tuz kadar sevdiği için kurda yedirmişsin demiş. Sonra padişah hatasını anlamış, tam ağlayacakken kız ben seni tuz kadar seven kızınım demiş. Sonra onlar ermişler muradına, biz çıkalım kerevetine."

Poyraz bir şeyler anlatıyordu, daha doğrusu bir şeyler saçmalıyordu Merthan'sa hiçbirini duymuyordu. Aklı fikri sadece Feyza'daydı. Onu aramamıştı. Aramasına cevap vermemişti. Öpüştükten sonra dudaklarının üzerini silmişti. Seviştiklerinden sonra ise, yatakta terk etmişti onu.

Ne kadar yaklaştıysa misliyle uzaklaşmıştı.

**

Miraç, Merthan'ın karşısında ona çaktırmadan #feyzamerthanbarıştımı etiketine gelen tweetleri okuyordu. Çaktırmadan okuyordu çünkü Merthan şu sıralar, yaklaşık dört gündür falan, fazlasıyla dertli takılıyordu. Başta canlı yayında yaptığı konuşmadan sonra kendi kendini hazmedemediğini düşünmüştü fakat Feyza'nın ismi geçtiği anda gerilmesi ve yerinde kıpırdanması agresifliğinin temelinde Feyza'nın yattığını belli ediyordu.

Gördüğü tweetle birlikte güldü.

@B: Allahın ismini duymadığım programın özeti bile reytinglerde birinci olmuş, insanlar aşk itifarına bu kadar aç olamaz #feyzamerthanbarıştımı

@G: Yıldırımlı soruyu soran kardeşim, dört gündür seni arıyorum bul beni #feyzamerthanbarıştımı

@E: ALLAH AŞKINA BİRİ ARTIK BİR ŞEY SÖYLESİN BARIŞTILAR MI?? #feyzamerthanbarıştımı

@Ö: Dilenci değiliz ama varsa birlikte bir fotoğrafınızı alırız bee #feyzamerthanbarıştımı

@Ç: Meraktan kurudum aq #feyzamerthanbarıştımı

@D: Abi kurgu bunlar kurgu inanamyın feyza yeni dizide oyuncakmış diyolar kesin bu yüzdn sevgilisinden aşk itirafı istemiştir. #feyzamerthanbarıştımı

@demetakalın: aaaa kızm fazla naz aşık usandırr bulmşsn gül gbi çocuu işte kaçrma!

Miraç, Merthan'ın ağzının içinden homurdanmasıyla başını kaldırıp içeri giren kişiye baktı. Necdet, namı diğer çizgili manyak. Hastaneye her zaman çizgili gömlek giyerek geldiği ve hareketleri de fazlasıyla garip olduğu için intörn doktorlar tarafından takılmış bir lakaptı.

Necdet içeri girdiğinde, direkt olarak Merthan'a yönelik sert bakışlar atarak dahiliye doktoru olan, Caner'in yanına geçti. Merthan da ona yönelik olan bakışları fark etti, Miraç'a dönerek "Ne diye öyle baktı şimdi bu bana?" diye sordu.

Miraç bilmem dercesine omzunu oynattı. Beş dakika geçti ya da geçmedi, Necdet Caner'in "Bülent hocayla konuştun mu başhekimliği?" sorusuna, kanepeye sırtını yaslayarak Merthanların da duyabileceği bir seste "Konuştum," dedi. "Bazıları gibi göz boyamak için canlı yayınlara çıkıp artistlik yapmadığım için, başhekimliğe beni düşünmüyormuş."

Merthan yaptığı imayı anladığı gibi, başını direkt Necdet'e çevirdi. Rahatını hiç bozmadan ona dik dik bakarak "İlkokul çocuğu musun sen," dedi. "Öyle uzaktan laf atmalar falan? Bir derdin varsa açık açık söyle."

"Ben ortaya laf atıyorum, yarası olan gocunur."

Merthan sinirle gülümser gibi oldu. Canlı yayına en son o çıktığı için, üzerine alınacağını gayet iyi biliyordu. Zaten ona söylediği de çok açıktı. Ayağa kalktı. Merthan ayağa kalkınca Necdet de ayağa kalktı. Üzerinde yine kırmızı mavi çizgili gömlek vardı, gömleğinin üzerinde de beyaz önlüğü.

"Yaram varmış demek ki üzerime alınmışım, sen birileri gibi diyordun, devam et."

"Birileri gibi," dedi Necdet ona doğru yarım adım atarak. "Başhekimin gözüne girmek için canlı yayınlara çıkıp ünlü sevgilimin popülerliğini kullanmıyorum."

Merthan sinirli bir soluk alarak yanına gelen Miraç'a doğru başını çevirdi ve Necdet'in duyup duymamasını önemsemeden "Üç yaşında çocuk," diye Necdet'ten bahsetti.

"Düzgün konuş, karşında oğlun yok senin."

"Konuşmuyorum, düzgün konuşmuyorum ne yapacaksın?" diye sesini yükseltirken Necdet'e doğru iyicene yaklaştı. Odadaki tansiyon gözle görülür bir şekilde arttı.

Merthan'ın şu an tek istediği Necdet'in ona yumruk atması ve olayın büyümesiydi. Normalde çok daha fazla aptal şeylere gülüp geçmiş, hayatında minimal seviyede kavgaya karışmıştı. Hiçbir zaman şiddet yanlısı biri olmadığı halde, şimdi içindeki öfke damarlarını patlatacak kadar şiddetliydi. Ortalık kızışsın, sinirini çıkarabilsin istiyordu.

"Tamam saçmalamayın oğlum," diyerek araya girdi Miraç. "Kaç yaşında adamlarsınız, salak saçma davranmayın." Merthan'ın göğsünden çekerek Necdet'le aralarına mesafe koyacaktı ki Merthan "Bırak ya," diye elini ittirdi onun. "Başhekim olmak için Bülent Hocanın etrafında döne döne pervane oldu, gelip bana laf atıyor."

Necdet Merthan'a doğru bir hamle yapmıştı ki Miraç "Hastanedeyiz," diye uyararak Necdet'i eliyle göğsünden tutarak geriye çekti, sonra da Caner'e Necdet'i dışarı çıkarmasını söyledi. Caner Necdet'in dirseğinden tutup onu çekiştirmeye çalışsa da Necdet yerinden milim hareket etmedi. Sinirli bir nefes alıp, dirseğini Caner'in kıskacından kurtararak kendi başına dinlenme odasından çıktı, kapıyı arkasından sert bir şekilde kapattı.

Merthan dört günün sinirini çıkarmak isterken üstüne daha fazla sinir oldu. Ellerini saçlarından geçirerek "Hayvan herif," dedi Necdet'in arkasından. "Koyun versek iki dakika güdemez, başhekim olmak istiyor."

Miraç "Sen bakma ona," diyerek Merthan'ı yatıştırmaya çalıştı. "Başhekim olamadı ya ondan morali bozulmuştur. Ne dediğini bilmiyor."

"Benim de moralim bozuk," dedi Merthan, baskın bir sesle. Sesi titredi, boğazında bir düğüm oluştu. Yetmezmiş gibi gözleri sulandı. "Benim de bozuk, gidip başkasına laf mı atıyorum?"

"Senin derdin zaten Necdet değil, normalde bu kadar sinirlenmezsin. Güler geçersin. Başka bir şey var sende, dört gündür halin hal değil."

Merthan sesli bir iç çekerek bakışlarını kaçırdı.

Gittikçe hazmetmesi gerekirken, gittikçe daha çok kanına dokunuyordu.

Ve daha çok anlıyordu onu.

Daha çok kötü hissediyordu.

Daha çok canı yanıyordu.

"Canlı yayından sonra Feyza aradı," dedi. Kimseye anlatmamıştı ve biraz daha içinde tutarsa patlayacaktı.

Miraç şaşırarak kaşlarını havalandırdı.

"Yanına geleyim dedim, gelme dedi, bizim evde buluşmak istedi. Buluştuk. Her şey güzeldi. Hatta her şey olmaması gerektiği kadar güzeldi. O gece birlikte olduk ve sabah..." Sesli bir soluk alıp dudaklarını birleştirdi. "Sabah kalktığımda yanımda yoktu. Aradım, reddetti."

"Muhtemelen senden intikam almak istediği için seninle birlikte oldu." Şöyle bir baktı Merthan'a. "Almış da."

"İntikam almak istemedi," dedi Merthan. Ses tonu kendisinden emindi. "İntikam almak istese canım bu kadar yanmazdı. Yapamadı, yapamayacağını düşündü. Belki de pişman oldu."

"Yanılıyorsun gibi geliyor bana. Bence ödeşmek istedi."

"Onun ödeşmek gibi bir derdi yok. O sadece unutmak istiyor, iyi hissetmek istiyor."

"Desene o zaman, kızın nasıl canını yaktıysan kız intikam almadan intikam alıyor."

"Bir kere de güzel bir şey söyle," diye öfkelendi Miraç'a Merthan. "Kimseye anlatmadığım şeyleri sana anlatıyorum, beni yargılamaktan, hatalarımı yüzüme vurmaktan başka bir şey yapmıyorsun! Her seferinde sana içimi döktüğüm için pişman ediyorsun beni."

Miraç, Merthan'dan böyle bir çıkış beklemediği için afalladı. Dudaklarını araladı fakat bir şey söyleyemedi.

"Her zaman söylediğim şeyler, ne diye kızdın şimdi?"

"Evet," diyerek başını salladı Merthan. Boynundaki damar belirmiş, yüzü kasılmıştı. "Her zaman söylediğin şeyler."

"Tamam oğlum, uzatma. Ne bileyim takılacağını. Boş ver sen, sana kız mı yok. Akşam çıkalım seninle, kafamızı dağıtalım."

Merthan sadece Miraç'a ters bakmakla yetinip, odadan dışarı çıktı. Kendi odasına gitmeden önce lavaboya giderek elini yüzünü yıkadı. Vücudundan tüm kanı çekilmiş gibi hissediyordu. Yürüyen cesetten farksızdı. Telefonu çaldı, yanıtlamak yerine ekranı kapayıp odasına gitti. Tülin arıyordu. Beş dakika geç kalmıştı ve büyük ihtimal hastaları şikâyet etmeye başlamıştı. Normalde kimseyi boşa bekletmezdi. Bekletmeyi sevmezdi ama ne saatten haberi vardı ne de yapması gereken şeylerden.

Lavabodan çıkıp odasına gittiğinde, sırası geciken hastası onu görür görmez ayaklandı. Kapıyı ardından açık bırakarak içeri girdi Merthan. Sırasıyla hastalarının şikâyetlerini dinledi. Bazılarının test sonuçlarına baktı, bazılarına ilaç reçete etti. En son, iki hastası kaldı. Mesai saatinin bitmesine yarım saat vardı.

Bilgisayarından iki gün önce ameliyat ettiği hastanın raporlarına bakarken kapı çaldı. Başını kaldırmadan tek düze bir sesle "Girin," dedi. Kapı açıldı. Giren her kimse hiçbir şey söylemedi. Öyle ki Merthan bir ara hastasının içeri girdiğini bile unuttu. Başını kaldırıp gelen kişiye bakacağı sırada, önündeki ekranda hastasına dair düşündüğünden farklı bir bulguya rastladı. Gözleri ekranda yoğunlaşırken, test sonucuna işaret koyup yanına not aldı ve içeri giren hastasına "Şikâyetiniz nedir?" diye sordu.

"Kalbim sıkışıyor."

Duyduğu sesle klavyede dolaşan parmakları duraksadı. Uzun sayılacak bir süre bakışları klavyeden kalkmadı sonra başını kaldırdı, ona doğru baktı. Göz göze geldiler.

Feyza, Merthan'ın bakışlarından ne hissettiğini anlamaya çalıştı. Buraya gelirken onun nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordu ama böylesine hissiz bakışlar görmeyi de beklediği söylenemezdi. Elini destek almak istercesine boynuna çıkardı, kolyesini tuttu. Ona hediye ettiği kolyeyi geri taktığını görmesini istiyordu fakat Merthan'ın bakışları bir saniye olsun boynuna inmedi.

"Aslında," diye mırıldandı Feyza. Tek amacı, ortamdaki gergin havayı biraz da olsa dağıtmaktı. "Geçen sene bir kalp doktoruna görünmüştüm ama beni, cereyanın tanımını yapıp gönderdi."

Merthan ondan neden gittiğine dair bir açıklama bekliyordu.

Dört gün geçmişti.

Aramamıştı, mesaj atmamıştı. Ona ulaşmaya çalışmamıştı. Şimdi yanına gelmişti. Karşısındaydı. Ve hâlâ anlatmıyordu. Yine görmezden geliyordu.

"Bana öyle bakma," dedi Feyza sonuna doğru kısılan bir sesle. "Kötü hissediyorum.

Nasıl diye sormadı Merthan. Nasıl baktığını bilmese de tahmin etmesi zor değildi. Bir süre daha gözlerini ayırmadan nasıl bakıyorsa ona öyle bakmaya devam etti sonrasında başını balkona açılan kapıya doğru çevirdi.

"Şimdi de hiç bakmayacak mısın?"

Merthan ona dönerek ruhsuz bir tavırla "Ne istiyorsun Feyza?" diye sordu. "Paramı mı vermeye geldin?"

"Merthan..." dedi Feyza, hatalı olduğunu kabul edercesine. "Özür dilerim."

"Haklıymışsın. Bir özürle hiçbir şey geçmiyormuş."

Feyza günlerce hatta aylarca Merthan'ın onu alttan almasına alıştığı için, şimdi bu tepkisi farklı geldi. Dudaklarını birleştirerek sandalyesinden kalkıp ona doğru yürüyen adam baktı.

"Beni yatakta terk ettin Feyza," dedi Merthan. "Üstelik hiçbir açıklama yapmadın. Aradım. Açmadın. Ve şimdi dört gün sonra gelip kalbim sıkışıyor, diyorsun. Yine bana açıklama yapmıyorsun."

"O gün uyuyamadım. Uyuyamayınca çok şey düşündüm. Birden kendimi sana yabancı hissettim. Sabah hiçbir şey olmamış gibi yan yana uyanmak, birlikte olmamız... Yanlış geldi. Hazır hissetmedim ve kalktım yanımdan, eve gittim. Yine uyuyamadım. Sonra... sonra yanına gelmek istedim." Sesli bir nefes alıp dolan gözleriyle ona baktı. "Merthan, ben çok yoruldum. Sana yaklaştıkça kendime kızmaktan, eski halimizi özlemekten, yine her şey bir an da berbat olacak diye endişelenmekten, emin olamamaktan..."

Merhan hiç ses çıkarmadan onu dinledi.

"Seni aramadım çünkü emin olmak istedim. Sadece kendimi dinledim. Neyi isteyip istemediğimi düşündüm. Yapıp yapamayacağımı. Ya bir kez daha sana gelecektim ve bu son olacaktı ya da bir kez daha gidecektim senden. Ben gelmeyi seçtim."

Feyza durup onun konuşmasını bekledi ama Merthan konuşmadı. Gözlerini gözlerinden ayırmıyor ve sadece ona bakıyordu.

Dayanamayıp "Bir şey söylemeyecek misin?" dediğinde Merthan derin bir iç çekti. Bakışları aşağı, boynuna doğru indi. Kolyesini fark etti. O almıştı ve Feyza aldığı günden beri bir kez olsun boynundan çıkarmamıştı. Ta ki ayrıldıkları güne kadar.

Şimdi tekrar boynundaydı.

Kolyenin ucunu parmaklarının arasına alarak "Kolyeni takmışsın," diye mırıldandı. Feyza gülümsedi. Merthan kolyesine bakıyordu o Merthan'a.

"Evet. Çıkarırken zinciri kopmuştu. Dün yaptırdım. Bugün de senin yanına gelirken takmak istedim."

Merthan başını kaldırmadan gözlerini oynatarak bir süre öyle ona baktı, sonra yavaşça başını kaldırdı. "Benim de kalbim sıkışıyor," dedi. "Seni gördüğüm her an, adın geçtiğinde, seni düşündüğümde, sesini duyduğumda..."

Gülümsedi Feyza. "Sana bir şans veriyorum," derken gülümsemesi büyüdü. Midesi heyecandan düğüm düğüm oldu. "Şansını iyi kullan Merthan Özkan, çünkü bunun telafisi olmayacak." 

**

Bölüm nasıldı?

Sormak istediğiniz şeyler varsa, buraya yazabilirsiniz. Cevaplamaya çalışacağım.

Continue Reading

You'll Also Like

3.6M 132K 73
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
1.8K 222 13
❦ tamamlandı. ❦ vedalar can yakar sevgilim, sana veda etmeye henüz hazır olmasamda, artık bundan kaçmamam gerektiğini anladım. ve bu mektuplar da yal...
6.1K 4K 26
"Gece olunca saçlarından severek uyutacağım seni az daha dayan" O gece bu sözleri sarf etmişti bana Ekin Arel. Hayatımda ki en güzel andı. Bir enkaz...
5.9K 854 17
***YAZ HİKAYELERİ 2021 YARIŞMASI KAZANANI*** ------- Kural bir... İçkiliyken sakın video çekmeyin! Kural iki... Eğer bir video çektiyseniz onu sakın...