Asalak Fenomen

By mervegnr_

4.1M 346K 178K

Sivri diliyle eleştiri videosu çekip paylaşan Feyza Soysal'ın bu sefer hedefinde; işine karışılmasından hazze... More

-TANITIM-
1- Sölenter
2- Beklenmedik mail
3- Doktor oluyorum!
4- Ceza
5- Cereyanda kalma
6- Asalak fenomen
7- Güzelliğine (!)
8- Sağlıkta şiddet
9- Yemek teklifi
10- Torpilli
11- Kahve diyeti
12- Kahverengi
13- Nişan alışverişi
14- Narsist
15- Yoğurt
16- Osman
17- Yanık
18- Yangın merdiveni
19- İlk öpücük
20- İlk randevu
21- Zeki narsist bir polyanna
22- Ömrünü uzatmak istemiyor musun?
23- Zehirlenmişti
24- Mide lavajı
25- Sölenter Poyraz
26-Kan
27- Yeni Video
28- Altı yüz elli yedi
29- Kardeş kavgası
30- Fotoğraf
31- Aşk
32- Çorba lekesi
33- Lütfen para at kutusu
34- Ferhat Aydoğan
35- Doğum günü
36- Skandal
37- Gelip geçici
38- Bir yabancı gibi
39- Pişmanlık
40- Kurumuş boğazım
41- İlayda
42- Fakat korkma, geçecektir
43- Seksen bir gül
44- İstenmeyen akraba
45- Hamile mi?
46- Dokunma bana
47-Çıkmaz
48- Moruk
49- Kahvaltı
50-Sana hâlâ aşığım ya!
52- Kalbim sıkışıyor
53- Yakalanmak
54- Beklenmedik karşılaşma
55- O
56- Kavga
57- Nezarethane
Final- Anne oğul

51-Âşk

60.5K 5.1K 3K
By mervegnr_

Bu bölümün yanında papatya çayı iyi gider.

Yorumlarınızın hepsini okuyorum, ayrıca yorumlarınızı okumayı da çok seviyorum. Belki yorum yaparak okumak istersiniz falan...

**

Tutku; batan bir gemi gibidir. Tamamen batmadan önce atladıysan kurtulabilirsin ama battığında, hâlâ geminin içerisindeysen artık bir şansın kalmamıştır. Su, seni derine çeker. Nefes aldırmaz. Boğulursun.

Feyza öpüşmelerini tekrar başlatırken kalan tek kurtulma şansını kaybetmişti. Sanki günlerce susuz kalmış da artık halüsinasyon görmeye başlamışçasına bir susuzlukla dudakları birbirine saldırırken kapı çaldı.

İkisi de duymadı.

İkisi de durmadı.

Eğer Miraç kapıyı Merthan'a olan siniriyle kaba bir tavırla açmasaydı, içeri giren kişiyi bile fark etmezlerdi. Miraç'ın "Oğlum sen be-" diye başlayan ve cümlesinin sonlarına doğru yavaş yavaş kısılan sesini Feyza ilk duyduğunda, Merthan'ı göğsünden iterek kendinden uzaklaştırdı. Hızla yükselip alçalan nefesini düzene sokmaya çalışırken Miraç "Pardon," dedi şaşkın bir tavırla. Şahit olduğu manzara karşısında vereceği tepkiyi bulamıyor olmalıydı ki, başparmağıyla arkasındaki kapıyı gösterip durdu.

Feyza içine dolan gerginlikle başını Merthan'a çevirdiğinde, Merthan da ona baktı. Göz göze geldiler ve Feyza o an daha fazla gerildi. Merthan'ın sanki bir şey söyleyecekmiş gibi ona doğru yarım adım yaklaşıp elini dirseğine uzatmasıyla dirseğini kaçırarak, elinin tersiyle dudaklarının üzerini sildi.

Bu, bana yaklaşma demekti.

Bu, öpüşmemiz bir hataydı demekti.

Bu, hiç öpüşmemeliydik demekti.

Merthan'ın eli havada kaldı. Omuzları düşer gibi oldu. Feyza daha fazla durmadı orda. Gözlerini kaçırarak yarım açık olan kapıdan çıktı. Miraç Feyza'nın çıkmasından sonra, onun koridor boyunca gözden kaybolmasını bekledi. Feyza gözden kayboldu, Miraç şaşırmış bir ifadeyle "Ne ara lan?" diye Merthan'a döndü. "Hangi ara barıştınız?"

Merthan sesli bir nefes bıraktı. Bezgin bir tavırla tekerlekli sandalyesine oturdu, sırtını yaslayıp başını geriye doğru atarken "Görmedin mi?" diye sordu. "Vebalıymışım gibi kaçtı benden."

"Vebalı olsan kızın gram kurtulma şansı yok. Birbirinize girmiştiniz."

"Sen niye geldin?" diyerek konuyu değiştirdi Merthan. Sesi ister istemez sitemli çıkmıştı çünkü Feyza'yla bir yıldır öpüşmemişlerdi ve Miraç, günün bin dört yüz kırk dakikasının içerisinden öpüştükleri zamanı tutturup, odasına damlamıştı.

"Asıl benim sana niye yanıma gelmedin diye sormam gerek."

Merthan kaşlarını çatarak başını ne alaka, der gibi oynattığında Miraç şaşırarak konuştu. "Dedin ya, ameliyattan sonra yanına geleceğim konuşuruz diye. Yarım saat olmuş ameliyattan çıkalı, oturmuş kös kös seni bekliyorum."

"Aklımdan çıkmış. Bana bir şey söyleyecektin, neydi o?"

Miraç sedyeye doğru yürüdü. "Babamlar geldi," dedi ve tam sedyeye oturacaktı ki az önce arkadaşının hâlâ barışmadıklarını iddia ettiği kadınla olan yakınlaşmaları gözünün önüne geldi. "Abi," dedi işaret parmağıyla iki kez vurgu yaparcasına sedyeyi göstererek. "Burada bir halt yemediniz değil mi? Doğruyu söyle."

"Yedik," dedi Merthan, yükselen sesiyle. "Oturma."

Miraç sedyeye uzanıp uzanmamakta kararsız kalsa da ağrıyan belini dik tutmakta zorlandığı için çok düşünmeden sedyeye uzandı. Yattığı yerden ayakkabılarını birbirine sürterek çıkardı, bir dizini kendine doğru çekti.

"Dün babamlar geldi benim eve." Düz sesi, konuşmasının devamında sıkıntısının asıl nedenini belli edercesine bir imaya büründü. "Bana durmadan kız fotoğrafı gösterip duruyorlar."

Merthan sandalyesini Miraç'a doğru çevirerek tamamıyla ona döndü.

"Hafta sonu hastaneye gelmenin başka bir açıklaması olamazdı zaten."

"Evden zor attım kendimi. Beni hâlâ on iki yaşımda sanıyorlar herhalde. İstediklerini yaptırmaya çalışıyorlar. Sinem diye bir kızda karar kılmışlar en son, kız İstanbul'daymış, tanışın diye tutturdular."

"Tanışın," dedi Merthan, tanışmaktan zarar gelmez dercesine bir tavırla.

Miraç, derin bir nefes aldı.

"Hazal yazdı dün," diyerek asıl sıkıntısını söyledi. "Onu içimde bitirdiğini düşünmüştüm ama yazınca bilmiyorum, aklım karıştı herhalde. Onunla tekrar konuşmadan yeni bir ilişkiye başlamak istemiyorum."

"Konuşma," dedi Merthan. Sesinde bir ikilem yoktu. "Hazal'ı sevdiğin falan yok senin. Oğlum ben Feyza'dan ayrıldığımda, dünyam değişti. Sen bir yazmasıyla kafam karıştı diyorsun."

"Her ilişki sizinki kadar alevli olmuyor hayatım. Arkadaş aracılığıyla tanışmıştık, anlaştık, hoşlandık, sevdik birbirimizi. Evlenmeyi de düşünüyorduk ama çocukça bir hatası yüzünden bitti. Şimdi tekrar bir şans versek birbirimize, belki... bilmiyorum. Yaşım da geçti, babamlar da haklı. Torun istiyorlar artık."

"Senin baba olmak istemen önemli."

"Hepinizin çocuğu var nasıl istemeyeyim? Senin bile peşinden babam da babam diye koşan bir çocuk varken insanın yapası geliyor."

"Sen Poyraz'ın öyle peşimde dolaştığına bakma," dedi gülerek, Merthan. "Şimdi gel sor, babanı seviyor musun diye, seviyorum ama der bir ton şey sayar."

"Yarım saat geciksen çocuk seni hemen arıyor lan, saysa ne olacak. Babana en çok beni sevdiğini söyle sana bir ton kırmızı araba alacağım dediğim zaman, ama en çok babamı seviyorum deyip durdu. Yalandan bile söylemiyor, üzülürsün diye. Kadir'in çocuğuna da aynısını yaptım, bir sakıza sattı babasını." 

"Poyraz çok merhametli, babamı görüyorum onda. Babam da öyleydi."

"Sen de öylesin."

"Ben mi?" dedi Merthan, gülerek. Güldü ama komik geldiğinden değil. Şaşırmıştı.

"Evet, tek Poyraz'a da karşı da değil. Hastalarına karşı da öylesin. Şimdi daha altı yedi sene öncesinden bir hastan gelse, adından tut refakatçisine kadar hatırlarsın." Merthan konuşacak gibi olduğunda Miraç onun ne diyeceğini bildiğinden "Hiç bana hafızam iyidir deme," dedi. "Değer vermediğin hiçbir şeyi zihninde tutmuyorsun sen."

"Nereden çıkardın bunu?"

"Seni benim kuzenime yapacaktım, aynı masada bir saatten fazla oturduk, kız ertesi gün hastaneye geldi. Tanımadın. Hastanenin hissedarlarını Bülent Hoca belki de otuz kere tanıttı sana, yine gelse yine tanımayacaksın. Çünkü önemsemiyorsun. Tek tanımak da değil, kimsenin uğraşmayacağı kadar uğraşıyorsun. En son bir hastana Amerika'dan ilaç getirtmek için neredeyse iki hafta bir sürü protokolle uğraşmıştın, Ankara'ya gidip gelmiştin. Zaten o zaman fark etmiştim senin hastalarına verdiğin değeri. Başta hastalarını kaybettiğinde skorun düştü diye üzüldüğünü bile düşünüyordum."

"Oyun mu oynuyoruz da skoru düşüneceğim. Giden can."

"Dışarıdan öyle ruhsuz gözüküyorsun işte."

"İyi," dedi Merthan ayağa kalkarken. "Ön yargıları olan tek kişi ben değilmişim."

**

Feyza Merthan'ın odasından çıktığında hızla o kattaki lavaboya gitti. Yüzü resmen az önce ben deliler gibi öpüştüm, diye bağırıyordu. Dudakları fazlasıyla şişmiş ve kızarmış, saçları dağılmış, üzerindeki crop badi dahi kaymıştı. Eliyle yeşil cropunu aşağı çekiştirdi, omuzlarını düzeltti. Elektriklenen saçlarının arasından parmaklarını geçirirken bir yandan da ayna karşısında hâlâ düzene girmeyen nefesini kontrol etmeye çalıştı.

Aynadan kendisine bakarken birden duraksadı. Gözleri doldu. "Salaksın," diye fısıldadı kendi kendine. Elini lavaboya birkaç kez vurdu ve her vurmasında "Salaksın, salaksın," diye tekrarladı. Onu kızdırmıştı, sonra hesap sormasına kızmıştı ama onun peşinden gidip kendisi hesap vermişti.

Öpüşmeyi Merthan başlatsa da ortamı fitilleyen oydu. Üstelik yetmezmiş gibi ikinci öpüşmelerini o başlatmıştı.

Musluğu açarak ellerini suyun altına tuttu. Ensesini, boynunu ve makyajını dağıtmamaya özen göstererek yüzünü ıslattı. Kutay'ı daha fazla bekletmemek için kendini tam olarak toparlamış sayılmasa da lavabodan çıkıp kafeteryaya indi.

Kutay aynı yerinde, telefonuyla ilgileniyordu. Masanın üzerinde onun içtiği kahve harici iki karton bardak daha vardı. Muhtemelen onu beklerden içmişti, bu da onu ne kadar çok beklettiğini gösteriyordu.

Gülümsemeye çalışarak Kutay'ın yanındaki sandalyeyi, karşısına doğru çekti ve mahcup bir tavırla "Kusura bakma," dedi ağzının içinden. "Sıra vardı."

Kutay masadaki hareketliliği fark ettiğinde başını telefon ekranından kaldırdı, çatık kaşları rahatladı hatta ona karşı sorun yok dercesine hafifçe gülümsedi fakat sonrasında bakışları onun yüzünde gezindi. Daha çok şiş dudaklarında.

Gülümsemesi alaycı bir hal aldı ve çenesiyle dudaklarını işaret ederek "Uzun sürmüş anlaşılan," dedi. Sakalsız köşeli çenesi kasıldı, gözleri öfkeyle koyulaştı. "Sıra."

Masada oluşan gerginlik dışarıdan hissedebilecek kadar negatifti. Feyza hatalı olduğundan bir şey diyemiyor, Kutay ise hem aptal yerine konulduğu hem de yarım saattir onu yalnız başına beklettiği için öfkesine engel olamıyordu.

Feyza yanındaki sandalyeye koyduğu çantasını "Kalkalım istersen," diyerek eline aldı. Açıklama yapmak istemiyordu, çünkü yapacağı bir açıklama yoktu.

Ne diyecekti?

Beni terk eden adamın canını sıkacağını bildiğim bir şeyi gözlerinin içine bakarak bile isteye yapıp, sonra da kızdığını anlayıp peşinden gittim mi? Bilerek damarına bastığım halde, sinirlendiği için ona bağırdım mı? Göğsünden ittirdim, bela okudum ve o da beni kolumdan çekip öptü mü? Ben de ona karşılık verdim ama korkma, sonra da dudaklarımın üzerini sildim mi?

Kendisine bile açıklayamadıklarını bir başkasına açıklayamazdı.

Kutay soğuk bir tavırla "Sen otur," diyerek ayağa kalktı. "Ben kalkarım, belki senin lavaboda işin bitmemiştir."

"Kutay," dedi Feyza, neredeyse inleyerek. "Birden gerçekleşti, özür dilerim."

Kutay elindeki telefonu cebine yerleştirirken "Eğer peşinden gitmeseydin birden gerçekleşmezdi," dedi. Gidecekti, adım atmıştı ama sonra durup Feyza'ya baktı. "Senin ne istediğini bilen, dürüst bir kadın olduğunu düşünmüştüm ama sen ne dürüstsün ne de istediğin şeyi biliyorsun."

Feyza bir kez daha "Kutay gerçekten üzgünüm," dediğinde Kutay onu dinlemedi bile. "Ayrıca," diyerek devam etti. "Hoşuma gitmiştin. Senden hoşlanmıştım. Bu yaptığın... beni kafeteryada bekletirken, eski sevgilinle öpüşmen çok aşağılıktı."

Yutkunarak bakışlarını kaçırdı Feyza. Zaten Kutay'a karşı kendini kötü hissediyordu, şimdi daha kötü hissetmeye başlamıştı. Neden gittiğini bile bilmiyordu. Gittiği için pişmandı da ama zamanı geri alamıyordu. Alabilse, Merthan'ı gördüğü gibi görmezlikten gelirdi. Umursamazdı.

Kutay ona başka bir şey diyecek gibi oldu fakat sonra dudaklarını birleştirdi, başını iki yana sallayarak yanından ayrıldı. Feyza o gidince elleriyle yüzünü kapayıp, dirseklerini masanın üzerine koydu. Bir süre orada, öylece durdu. Ne yaptığı ne düşündüğü hakkında hiçbir fikri yoktu. O an, nasıl hissediyorsa ona göre adım atıyordu. Üzülüyordu, üzmek istiyordu. Kızıyordu, kızdırmak istiyordu.

Hisleri karmaşıktı ve hislerine göre davranmak, bulunduğu durumu daha da zorlaştırıyordu. Farkındaydı. Fakat elinden, günün sonunda pişman olmaktan başka bir şey gelmiyordu. Dirseklerini masanın üzerinden ayırarak sırtını dikleştirdi ve daha fazla kalmadı orada. Masadaki kahve bardaklarını çöpe atıp çantasını eline aldı. Tam kafeteryadan çıkacaktı ki, eski staj arkadaşını gördü. Eylül'ü. Üzerinde beyaz hemşire forması vardı. Düz saçları salıktı. Bakışları muhtemelen boş bir masa aramak amacıyla etrafta gezinirken onu fark etti. Bariz bir şekilde şaşırdı, istemsiz bir şekilde alçak sesle "Feyza," diye mırıldandı. Sesi o kadar kısıktı ki Feyza duymamıştı, yalnızca dudak hareketlerinden onun adını söylediğini anlayabilmişti.

Feyza kaşlarını sanki onu yeni görmüş gibi havalandırdı ve gülümseye çalışarak ona doğru yürüdü. Bir senedir görüşmemişlerdi. Pek yakın olmadıkları için özlememiş ya da aramamıştı fakat garip bir şekilde Eylül'le karşılaşmak iyi hissettirmişti.

Yanına gidip ona sarılırken "Naber, nasılsın?" diye sordu.

"İyi, senden?"

Feyza hafif bir gülümsemeyle "İyi," dediğinde, Eylül merakla "Hayrola?" diye sordu. "Staja falan devam mı etmeyi düşünüyorsun?"

"Yok, onkoloji bölümünde yatan çocukları ziyarete gelmiştik, ben de kalkıyordum şimdi."

"İşin yoksa oturalım mı biraz?"

Feyza o an uyduracak bir yalan bulamadığından "Yok," dedi, etrafına bakındı. Başka bir yerde, başka bir zamanda olsa Eylül'le konuşmak isterdi fakat şimdi, hastaneden bir an önce çıkmak istiyordu. Yalan düşündü, fakat düşünmesine pek fırsatı olmadı. Eylül ona kaçacak kadar bir alan sağlamayıp "O zaman gel," dedi ve onun kalktığı masanın sandalyesini çekti. "Konuşalım."

Feyza hafif bir gülümsemeyle karşısına oturdu. Bu sefer o "Senin hafta sonu hastanede ne işin var?" diye sordu.

"Hafta sonları yurtta canım sıkılıyor ben de gözleme geliyorum. Gerçi bu ikinci gelişim, onda da seninle denk geldik."

"İyi oldu. Stajın nasıl gidiyor. Bu sene daha yorucudur."

"Öyle valla, her işi biz yapıyoruz. Yurda gitmemle kendimi yatağa atmam bir oluyor. Senin... senin hayatın nasıl gidiyor? Birden okulu bıraktın, vedalaşamadık bile."

"Ani gelişen bir karardı."

"Aramıştım seni ama açmamıştın, daha fazla arayıp rahatsız etmek istemedim."

"Rahatsız olmazdım," dedi Feyza mahcup bir gülümsemeyle. "Sadece," bakışları kısa bir anlığına kafeteryanın girişine kaydı. Merthan'ı fark etti. Bir süre ne konuştuklarını unutarak duraksadı. "Sadece... o sıralar pek konuşacak havamda değildim."

Önüne dönecekti, bu sefer gerçekten Merthan yokmuş gibi davranacaktı fakat Merthan'ın yanına gelen kadın tüm aldığı kararların öfkesinin altına saklanmasına neden oldu. Onu umursamıyormuş gibi yapamadı, hatta aksine Gülnur'un onunla konuşmasının sinirini bozduğunu belli etti.

"Bu," dedi bakışları hâlâ Gülnur'un üzerindeyken. "Hep böyle onun mu etrafında?"

Eylül bakışlarını onun baktığı yere çevirdi. Kimden bahsettiğini direkt anlamıştı. Yine de "Gülnur mu?" diye sorarak emin olmak istedi. Feyza başını sallayıp Eylül'e döndü.

"Sadece bir iki kere konuştuklarını gördüm ama öyle özel bir şey olduğunu sanmıyorum. Cerrahiye geçiş yapmıştı, muhtemelen hastalarla ilgili konuşuyordur."

Feyza kaşlarını öyle mi, dercesine havalandırdıktan sonra kendine hâkim olamayarak tekrardan Merthan'a doğru döndü. Bakışları kesişti. Gülnur onunla konuşuyordu fakat o, dinliyor gibi değildi. Başını Gülnur'a doğru çevirerek göz temaslarını kesti ve Gülnur'a bir şey dedi. Ne dediğini duymamıştı, yüzü ona doğru dönük olmadığı için dudaklarını da okuyamamıştı.

"Neyse," dedi Feyza, elini masanın üzerine koyarak parmaklarıyla oynadı.

Gülnur'un cerrahiye geçmesinin sırf Merthan için olduğuna emindi. Gülnur Merthan'ın peşinden koşmasa da onun yanında, çevresinde olmaktan hoşlanıyordu. Başkası olsa sinirlenmezdi belki. Umurunda bile olmazdı ama Gülnur, staj yaptığı zamanda onu sırf Merthan yüzünden zorlamıştı. Şimdi onun yakınlarında dolaşıyor olması sinirlerini bozuyordu.

"Diğer kızlar ne yapıyor?" diye sorarak konuyu değiştirdi Feyza. Eylül hemen uyum sağladı ona. Sınavların zorluğundan, hocaların adaletsizliğinden, en ufak hatalarında sınıfta bırakırım diye tehdit etmelerinden gem vurdu.

"Biyokimyaya tıp hocası giriyor. Tıpçılar zaten," dedi Eylül ama konuşmasına devam edemedi çünkü Merthan Özkan ilk onun önüne sonra da Feyza'nın önüne kupa bardağını koydu. İçinde kahve vardı. Eylül gerilerek hemen oturuşunu düzeltirken Merthan "Oturabilir miyim?" diye sorarak ona baktı. Feyza'ya sormuyordu, çünkü izin vermeyeceğini biliyordu.

"Tabii tabii," dedi Eylül, hızla.

Merthan sandalyeyi Feyza'ya doğru çekerek oturdu. Feyza ifadesini değiştirmemişti, sanki hiç yanlarına oturmamış gibi Eylül'e bakıyordu. Merthan başını Feyza'ya doğru eğerek kulağına yaklaştı. "Yer değiştirmek için arkadaşıyla anlaşmış. Pazartesi gününki ameliyatınıza girsem sizin için bir sorun olur mu, diye sordu."

Feyza onu dinlemiyormuş gibi önüne bakmaya devam etti.

"Ben de ameliyata giremeyeceğini ama eğer isterse gözlem yapabileceğini söyledim."

Merthan onun bir şey demesini beklercesine bakışlarını uzun uzun üzerinde tutunca, başını çevirerek ona baktı ve "Bu beni ilgilendirmiyor," dedi. Ses tonu soğuktu. Başta bakışları da soğuktu fakat sonrasında gözpınarlarına dolan yaşlarla bulanıklaştı. Merthan ona bakarken zorlukla yutkundu. Uzun sayılacak bir süre sustu, konuşmadı. Sonra "Feyza," dedi yalvarır gibi. Neden yalvarıyordu, ne istiyordu kendi de bilmiyordu. "Öpüştüğümüz için kendini suçlamana gerek yok."

Feyza gülümseyecek gibi oldu. Aslında ağlamak üzereydi.

"Ne de olsa hormonlar değil mi?"

"Öyle demek istemediğimi biliyorsun."

Aksi bir şekilde "Bilmiyorum," diyerek çantasını eline aldı Feyza. Eylül'e "Benim işim vardı," diyerek ayağa kalktı. Eylül de onunla ayaklandı, Merthan'sa derin bir nefes alarak Feyza'nın kalktığı yere bakmaya devam etti.

"Bir gün dışarıda buluşalım."

Eylül "Olur," diyerek gülümsedi. Sonra Merthan'a baktı. "Benim de işim vardı Merthan Bey," dedi. "Size iyi günler, kahve için de teşekkür ederim."

Merthan zoraki bir tavırla başını salladı.

Feyza'yla yakınlaşmışlardı ve yakınlaşmalarıyla Feyza ondan daha çok kendini uzaklaştırmıştı. Üstelik kötü hissettiği de aşikardı. Ona hâlâ âşık olduğu için canı yanıyordu. İyi hissettirmek istiyor ama her seferinde canını daha fazla yakıyordu.

Derin bir nefes alıp başını geriye doğru attı. O sırada, zihninde mutfaktaki konuşmaları belirdi.

Gül göndermekten başka ne yaptın seni affetmem için?

Telefonunu çıkarıp, spam olarak işaretlediği maile girdi ve mailin altındaki telefon numarasını rehberine kaybetti.

**

İki gün sonra, akşam saatleri

"Tekin Tuncerli'yle soru-cevap programından hepinize iyi akşamlar! Bugün Kalp ve Damar cerrahisinden çok değerli doktorumuz Merthan Özkan'la merak ettiklerinizi cevaplayacağız. Twitter da #merthanözkanasorum etiketiyle sorularınızı bize ulaştırabilirsiniz."

Merthan ayıp olmasın diye iki saniye sürecek kadar gülümsedi.

Moderötör, Merthan'a doğru baktı ve "Hoş geldiniz Merthan Bey," dedi.

"Hoş buldum."

"Programdan önce sizin hakkınızda araştırma yaptık," dedi gülümseyerek. "Robotik cerrahisindeki çalışmalarınız, yazdığınız makaleler... Yurt dışında da çalışmışsınız."

Evet anlamında başını salladı Merthan.

"Almanya'da ve Avusturya'da birer sene çalıştım."

Merthan programa başlamadan önce, moderötörü özel hayatına girmemesi ve ona hayatı hakkında saçma sorular sormaması için kibar bir dille uyarmıştı. Öncesinde Bülent Hoca da bu adamın sağı solu belli olmaz yayını terk eder sorularınızda dikkatli olun, diyerek uyardığı için moderötör ekstra gergindi.

"Sorular gelmeden önce, benim de hakkınızda merak ettiğim birkaç şey var. İzniniz olursa," Moderötör izin istercesine Merthan'a bakınca, Merthan ufak bir baş eğmesiyle devam etmesini istedi. "Tıp fakültesini beş yılda bitirmişsiniz. Ben altı yedi sene uzatanı duydum ama ilk defa erken bitireni duyuyorum. Bu mümkün mü? Yani nasıl mümkün olabilir. Bildiğim kadarıyla tıp fakültelerinde üstten ders alma yok."

"Doğru biliyorsunuz fakat ben Viyana Tıp Fakültesinde okudum. Avusturya'da. Oranın sistemi bizimkinden farklı. Agno'n belli bir eşik değerin üzerinde olunca, üstten ders alma hakkın oluyor. Daha önce erken bitireni hiç duymadığınızı söylediniz fakat İlyas Kozanlı, Viyana Tıp Fakültesini dört yılda bitirdi. Rekor onun."

"Peki bunun bir sırrı var mı? Normalde insanlar çok zor koşullarda tıp fakültesinden mezun oluyor."

"Bir sırrım yok. Zaten benim erken bitirme gibi bir amacım da yoktu, sadece ilgimi çeken dersleri üstten aldım. Öyle bir amacım olsaydı daha erken bitirirdim."

Moderötör kaşlarını öyle mi, dercesine havalandırıp hafifçe gülümsedi. O da işte, iki yıllık fakülteyi ilgisini çeken dersleri alttan aldığı için dört yılda bitirmişti. Adamın karşısında kendini geri zekalı gibi hissediyordu. Başını tablete çevirip boğazını temizlemek için iki kez öksürdü.

"Sorular gelmeye başlamış, isterseniz başlayalım."

"Lütfen."

Moderötör işaret parmağıyla sayfayı kaydırdı. İki dakika içerisinde üç yüz beğeni alan soruyu direkt okudu. "Kalp nakli yapılan hastalarda karakter değişimi yaşanır mı, diye sormuş bir seyircimiz."

Merthan soruların beklediğinden daha mantıklı gelmesiyle birlikte memnun olmuş gibi gülümsedi.

"Kalp nakli değil de tüm açık kalp ameliyatlarında kısa veya uzun süre insanlarda karakter değişimi olabiliyor. Ameliyat sırasında kalbi durduruyoruz ve dolaşımı kalp akciğer makinesi denilen bir makine üstleniyor. Bu makine normal kalp atışlarından biraz faklı olduğu için beyin kimyasında birtakım değişiklikler oluyor. Bu değişiklere artı olarak ölüm korkusu gibi psikolojik faktörleri de eklenince, genelde ameliyatlardan sonra hastalarda bir ay ila bir sene arasında değişen sürelerde psikolojik sorunlar yaşanabiliyor."

Moderötör Merthan konuşurken diğer sorusunu bulmak ve gelen tweetleri kontrol etmek için yarım saniyede bir gözlerini tablete çeviriyordu. Merthan'ın konuşması bitince de tamamıyla tablete döndü. Gözleri tweetleri okuduğunu belirtircesine hafifçe kısıldı.

"Garip bir soru gelmiş," dedi gülümseyerek. "Kalbi duran birisine yıldırım çarparsa hayata döner mi?"

Merthan bilmem dercesine tek omzunu silkti fakat "Yıldırımın etkisiyle ölmezse bir ihtimal," diyerek soruyu boş geçmedi.

"Bu soru herhalde üniversiteye hazırlanan bir öğrencimizden gelmiş. Avusturya'da okumak için üniversite sınavında kaç net yapmamız gerekiyor?"

"Ben derece öğrencisiydim, hangi üniversite hangi sıralamayla alıyor hâkim olduğum bir konu değil. Düşünüyorsa araştırabilir."

Moderötör, sağlıkla ilgili olan soruları es geçerek daha çok gündem yaratacak fakat zararsız sorulara geldi.

"Biri âşık olan beynimiz midir kalbimiz mi, diye sormuş."

Merthan ağzının içinden "Tam adamına sordunuz," diye homurdandı. Derin bir nefes aldı, göğsü yükselip alçaldı. Soruyu fazla ciddiye almıştı, çünkü bu son bir yılda fazlasıyla haşır neşir olduğu bir problemdi.

Âşk.

"Bunu bir sene öncesinde bana sorsaydınız, tereddütsüz bir şekilde beyin derdim. Ventral tegmental, insular korteks, hipekampus bölgelerinde parıldamalar, yanmalar, dopamin, serotonin falan filan... Her ne kadar hormon salgılanırsa salgılansın, onlar karşı tarafla bir araya gelince anlam taşıyor. Eliniz ayağınız karışıyor, mantıklı düşünemiyorsunuz. Aşk bilimsel olarak hormonlarla açıklansa da bu hormonlar hap olarak verildiğinde kimse kimseye âşık olmuyor. Bunun içini dolduracak, bu duyguları harekete geçirecek, ayak parmağından saç teline kadar hissettirecek bir organ lazım. O da kalp."

"Şu an çok fazla tweet geliyor... "dedi moderötör. "Sorulacak gibi olanları seçmeye çalışıyorum, ama her birinde Feyza Soysal'ın ismi geçiyor. Neden ayrıldığınızı merak ediyorlar."

Merthan Feyza'nın isminin geçmesiyle oturduğu yerde gerilerek sırtını doğrulttu, büyükçe yutkundu ve hemen sonrasında gülümser gibi oldu. Kaşları düzleşmiş, çenesindeki kaslar gevşemişti.

"Ee," diye takıldı, başta ne diyeceğini bilemeyerek. Birkaç saniye sessiz kalarak söyleyeceklerini zihninde tarttı. "Az önce âşık olan beynimiz midir kalbimiz mi diye gelen soruyu bana bir sene önce sorsaydınız cevabım beyin olurdu demiştim. Ayrılığımızın nedeni bu. Duygulara önem vermedim, ilişkimize fazla bilimsel yaklaştım, bilim insanlarının âşk için biçtiği iki yıla kandım ve hatalar yaptım..."

Sesi pişmanlığını yansıtırcasına yakıcıydı keza bakışları da öyle. Sanki yayının başındaki o kibirli Merthan gitmiş yerine, yaptıkları hatalarla yüzleşen pişman bir adam gelmişti.

Moderötör ağzından laf almak için sorarcasına "Sanki hala seviyormuşsunuz gibi konuşuyorsunuz," dediğinde Merthan bir saniye olsun beklemeden "Çünkü seviyorum," dedi. "Ona tüm dengemi alt üst edecek kadar aşığım."

Suyundan koca bir yudum alarak kuruyan boğazını ıslattı.

"Aslında programa çıkmamdaki amaç da ondan herkesin önünde özür dilemekti. Onun için hiç çabalamadığımı düşünüyor ama farkında değil ben onun için sadece çabalamıyorum, değişiyorum. ."

Feyza Merthan'ın konuşmasından sonra bakışları ekranda, dondu kaldı. Ekrana bakıyordu ama kimseyi görmüyordu. Her şeyden izole olmuştu. İzem yanındaydı. Merthan ona televizyonu açmasını söylediğinde o açmamakta kararlıydı ama İzem merak edip sen izlemesen de ben izleyeceğim diyerek ona sormadan açmıştı. Başta telefonundan başını kaldırmamıştı Feyza, hatta bir ara odasına gitmiş yatağına uzanmıştı. Sonra ne hikmetse susamıştı, mutfağa gitmişti. O sıra onun "Tam adamına sordunuz," diyen homurtusunu işitmişti. Adımları durmuştu. Ardından yön değiştirmişti.

Kırk yıl düşünse, Merthan'ın milyonlarca kişinin izleyeceği bir platformda âşk itirafı yapacağı. Hastan aklına gelmezdi. Hastanedeyken yangın merdiveni ve kendi odası hariç elini bile tutmuyordu. Bir keresinde, aşkını öyle ulu orta yaşayanlardan hoşlanmadığını söylemişti. Bu da aşkımı ulu orta paylaşmaktan hoşlanmam demenin bir başka yoluydu.

Yapmam dediğim şeyler yapıyorum, yüzüne bile bakmayacağım insanlardan yardım istiyorum, onu bir saniye olsun görmek için hiç gitmeyeceğim yerlere gidiyorum. Onu çok seviyorum ve onsuz bir hayat yaşamak istemiyorum.

"Twitter yıkılıyor," dedi İzem. "Herkes Feyza Merthan'ı affet diye etiket açmış. Sölenter Poyraz'ı iş başına çağırıyorlar."

Feyza'nın kalbi, sanki karşısında o varmış gibi hızla atıyordu. İçinde akıl almaz fırtınalar esiyor, sıcaklıyor, midesine kramplar giriyordu.

"Biri şey yazmış, adamın aşk tanımından hiçbir şey anlamasam da Feyza'ya âşık olduğunu net bir şekilde anladım."

Feyza belki de Merthan'ın konuşmasını izledikten sonra ilk tepkisini verdi; sesli bir nefes aldı. İzem'e doğru baktı.

"Ay Feyza, amcanın olayı bile unutulmuş. Herkes bir olmuş sizin barışmanızı istiyor."

İzem'in heyecanına karşılık Feyza'nın midesindeki kramp etkisini arttırdı. Dayanamadı, telefonundan twittera girdi. Ülke gündeminde ilk sıradaydılar. İzem'in dediği gibi herkes onları konuşuyordu.

@P: Feyza'nın ismi geçtikten sonra adamın gözlerinde oluşan parıltıyı siz de gördünüz mü? Adam baya aşık

@S: Adamın aşk tanımından hiçbir bok anlamasam da Feyza'ya aşık olduğunu çok net bir şekilde anladım.

@Ü: Doktorun aşk hayatından bahsetmeye başladığı gibi takılması dlskglgfdsfg

@O: Ben hala ilgimi çekiyordu diye üstten ders alıp tıbbı beş yılda bitirdiğindeyim agaa

@D: Adam da kasap tipi var

@H: Yalnız adamın konuşması... Feyza ne şanslı kadın ya

@T: Ya yerim nasıl da pişman gözüküyor

@K: Allah herkese Feyza Soysal şansı versin

@V: ben adamın konuşmasından hiçbir şey anlamıyorum bende bi sorun mu var acaba

@Y: Ya benim sevgilim bana tüm dengesini alt üst edecek kadar aşık olmazsa :(

@Ğ: Doktoru nasıl kandırmış bu kadın ya? Adam da başta zeki zeki konuşuyordu tamam dedim normal biri sonra Feyza'yı seviyorum demeye başladı. O kadın nasıl sevilir anlamıyorum.

@W: Feyza affetmek için neyi bekliyor aq

@E: Feyza'nın adı geçince adamın toparlanması, yüzündeki gülümseme, bakışlarının parlaması... Eminim çok değerli hissettiriyordur. İnşallah barışırlar...

@T: Sekiz yıllık sevgilimden iki ay önce ayrıldım, şu an başka biriyle nişanlandığının haberini aldım. Hayat bazen çok acımasız.

@Ü: Ben geçen iki yıllık sevgilimden ayrıldım etmediği beddua kalmadı, bunlar nasıl bir yıl ayrı kalıp üstüne bu kadar aşık olabiliyorlar.

Okuduğu tweetlerin hissettiği aşkı devleştirdiği yetmezmiş gibi İzem de durmadan onu "Hadi ara," diye sıkıştırdı. Normalde İzem, ondan fazla kinliydi Merthan'a. Podyumda düştükten sonra Merthan bütün gün hastanede onun başında durduğunu söylediğinde kini azalmıştı. Eskisi kadar hakkında kötü konuşmuyordu ama tam yumuşamış da sayılmazdı. Şimdi... şimdi ise resmen Merthan'ın önüne atmak istiyordu onu.

"Buluşun bir yerde, konuşun, öpüşün, sevişin. Bir şeyiniz kalmaz."

İzem'in heyecanlı konuşması, onu artık yerinde duramaz hale getirdi.

"Arayayım mı?" diye sordu. İzem hayır, dese elinden telefonu bırakacak odasına gidecekti. Onun hakkında yazılan hiçbir şeyi okumayacaktı. Ama İzem "Ara tabii," dedi.

Feyza ardı astarını düşünmeden aradı onu. Merthan ikinci çalıştan çağrıyı yanıtladı. Onun konuşmasını beklediğini belli edercesine konuşmadı, biraz süre geçti Feyza derin bir nefes alarak "Merthan..." diye mırıldandı.

Görmese de Merthan'ın gülümsediğini hissetti. "İzlemişsin."

"İzledim."

Sessizlik, sessizlik... Sonrasında derin bir nefes alış. Yutkunuş.

Merthan, Feyza'nın onunla zıtlaşmasına o kadar çok alışmıştı ki şimdi onunla güzel konuşmasına hazırlıksız yakalanmıştı. Bir süre ne diyeceğini bilemedi, sonrasında elini ensesine atarak "Yanına geleyim mi, konuşuruz?" diye sordu.

"Gelme," dedi Feyza. "Yanıma gelme, bizim eve gel. Seni orada bekleyeceğim."

Merthan'ın cevap vermesini beklemeden kapadı telefonu. Geleceğini biliyordu.

Üzerini değiştirmeden öylece evden çıktı. Birlikte kullandıkları eve gittiğinde Merthan daha gelmemişti. İçeride gezindi. Aylar sonra buraya ilk defa gelişiydi ama Merthan onun aksine sık sık geliyor olmalıydı ki etraf fazlasıyla temiz ve düzenliydi. Sanki ilk defa gelmiş gibi etrafı detaylıca inceledi, belki de herhangi bir değişiklik aradı.

Kapıdan gelen anahtar sesini duyduğu gibi başını hızla omzunun üzerinden kapıya doğru çevirdi. Gelmişti. Kapının aralanmasıyla içine titrek bir nefes çekti. Merthan kapının arkasından anahtarını çıkardı, içeri girdi. Anahtarı geri cebine yerleştirdi ve kapıyı arkasından kapattı.

Hâlâ olduğu yerde duruyordu Feyza, fakat durduğu yerde bacakları titriyordu. Merthan muhtemelen programda giydiği siyah ceketini arabasında bırakmıştı. Üzerinde siyah bir gömlek vardı ve yalnızca üstten bir düğmesi açıktı. Saçları programdaki gibi düzgün değildi, alnının üzerinde dağılmıştı.

Şu haliyle o kadar çekici duruyordu ki, daha fazla dayanamayarak ona doğru adımladı ve aralarındaki mesafeyi kapayarak sıkıca sarıldı ona. Merthan ellerini hemen beline sardı. Feyza başını onun sert göğsüne yaslayarak "Bana her şeyi unutturabilir misin?" diye sordu fakat cevabını biliyordu. Unutturabilirdi. Böyle sarılsa bile unutmaya hazırdı. Yalvarırcasına konuşmaya devam etti. "Bana her şeyi unuttur."

Merthan kendini geriye doğru çekerek onun yüzüne baktı. Başparmağıyla yanağını yavaş yavaş okşarken "Feyza," dedi büyülenmiş gibi. "Seni seviyorum, bunu biliyorsun değil mi?"

"Artık milyonlarca insan biliyor."

"Benim için sadece senin bilmen önemli."

Feyza gülümseyerek kollarını onun boynuna sardı, bakışları kısa anlığına dudaklarına indi, sonra tekrardan gözlerine çıktı.

"Ben zaten biliyordum."

"Hm," Yüzünün önüne gelen bir tutan saçını kulağının arkasına sıkıştırdı. "Hiç biliyor gibi değildin."

Feyza imayla "Neden acaba?" diye sorduğunda Merthan "Şşş," diyerek beline sardığı elini sıkıştırdı ve dans edercesine onunla birlikte geriye doğru gitti. Burnunu yanağına sürtüp fısıltıyla, "Hiç nedenine girmeyelim," diye mırıldandı.

"Bence de girmeyelim, hatta" bakışları tekrardan dudaklarına indi. "Konuşmayalım da."

İma ettiği şeyi anladı Merthan, bundan dolayı ki nabzı fena halde hızlandı. Yine de anlamamış gibi "Ne yapalım?" diye sordu.

Bilmem dercesine şımarıkça başını geriye doğru attı Feyza, saçları sırtının üzerinde salındı, boynu tüm güzelliğiyle açığa çıktı. "Senin yüzünden çok stres yaptım. Bana bir ömür borçlusun. Artık nasıl ödersen."

Merthan gözlerini ayırmadan onu izlerken bu sahnenin yaşanıyor olduğundan emin olmak istercesine onu daha sıkı tuttu. "Aklımı oynatacağım," diye bir itirafta bulundu. "Gerçek değil gibi sanki, eğer rüyaysa bu, uyanmak istemiyorum."

Şu an Feyza da inanamıyordu.

Sarmaş dolaştılar ve güzel konuşuyorlardı. Üstelik sarhoş değildi.

Dudaklarını birbirine bastırarak, bakışlarını onun gözlerine çıkardı.

"Neden beni öpmüyorsun?"

Merthan'ın gülümser gibi dudakları gerildi. Onu öpmek için yanıp tutuşuyor olsa bile, onunla düzgünce konuşabilmeyi o kadar çok özlemişti ki dudaklarının arasındaki mesafeyi kapamak için hiçbir hamlede bulunmuyordu. Hatta Feyza yaklaştıkça, başını geriye doğru çekiyordu.

"Önce öpüştükten sonra dudaklarını silmeyeceğine emin olmam lazım."

"Söz," dedi Feyza gülerek. "Silmeyeceğim."

Merthan gülerek "Emin misin?" diye sordu. Her ne kadar gülüyor olsa dahi sorusunda ciddiydi. Sadece öpüşmeyeceklerine emindi Merthan, hastanede bile bir öpüşmeyle kendilerini kaybetmişken şimdi de pek farklı olacağını sanmıyordu.

Günün sonunda pişman olmasını istemiyordu.

"İstersen," dedi anlayışlı bir tavırla. "Çamlıca Tepesine gidelim, seninle oraya gitmeyi özledim."

Feyza çatılan kaşlarının altından bakışlarını onun yüzünde gezdirirken "Artık beni istemeyeceğini düşüneceğim," dedi.

Merthan cevap vermek yerine onu istediğine en ufak bir şüphe bırakmaksızın ansızın dudaklarına yapıştı. Feyza hazırlıksız yakalandığı bu hareket ve sertlik karşısında inleyerek kolunu boynuna daha sıkı sardı. Ciğerlerindeki havayı tümüyle sömürene kadar öpüştüler.

Nefes almak için anlık ayrıldığında ikisinin de göğsü kesik kesik aldıkları nefeslerle hızla yükselip alçalıyordu. Feyza hissettiği yoğun tutkudan hissizleşen parmaklarıyla onun gömleğinin düğmelerini açarken Merthan kulak memesini dişlerinin arasına alarak hafifçe ısırdı, sonra da ısırdığı yeri emdi.
Feyza'yı yavaş bulmuş olmalı ki, düğmelerini kendi açtı ve bunu yaparken bir saniye olsun gözlerini onun gözlerinden ayırmadı.

Orman yeşilleri öyle bir tutkuyla bakıyordu ki, bir süre sonra kendi parmakları bile yavaş geldi ona ve kalan üç düğmeyi açmadan gömleği kafasından çıkardı.

Zaman kaybetmek istemiyordu zaten yeterince kaybetmişlerdi.

Merthan hayran bakışlarla onun gülümsemesini izlerken kendi yüzünde oluşan gülümsemenin farkında değildi. Hipnoz olmuşçasına ona yaklaşarak yumuşak bir tavırla alt dudağını dudaklarının arasına aldı. Yavaşça tadına vararak öptü onu. Sonra gittikçe hareketleri sertleşti.

O gece, hiçbir şey planlı değildi. Her şey ansızın gerçekleşmişti.

Hazırlıksız.

Plansız.

Gece boyunca, birbirilerinin teninde soluklandılar. Defalarca kez doyuma ulaştılar.

Bir peri masalında gibiydiler. Her şey tozpembe bulutlarla kaplıydı. Ama sonra o bulutlar dağıldı. Grileşti. Şimşek çaktı, gök gürledi. Fırtına Feyza'nın göğüs kafesinin içinde koptu.

İkisi de yorgundu.

İkisinin de gözleri kapalıydı.

Ama biri uyuyordu, diğeri kara kara düşünüyordu.

Feyza arkasında sarılı olan çıplak bedenin sıcaklığını hissediyordu. Hissetmemesi mümkün değildi zaten. Merthan'ın bir kolu onun başının altındayken diğer kolu karnına sarılıydı.

Uyuyamıyordu.

Ve uyuyamadıkça da üzerindeki huzursuzluk artıyordu.

Pişman mıydı, tam olarak bilmiyordu. Her şey çok hızlı gerçekleşmişti. Buraya nasıl geldiğini bile hatırlamıyordu. Sabah kalkacaklardı, sanki hiç ayrılmamış, canı yanmamış gibi birlikte aynı yatakta uyanacaklardı.

O sadece bir anlığına tüm duyguları zirvede yaşamıştı ve kendine dur diyememişti.

Elini onun parmaklarının arasından ayırdı, oysaki Merthan öyle güzel tutmuştu ki elini... uykuya dalana kadar başparmağıyla elinin üzerini okşamıştı. Öpmüştü.

Başını onun kolunun üstünden kaldırarak avuç içlerini yatağa bastırdı ve sırtını dikleştirerek geriye doğru kaydı.

Ondan tarafa hiç bakmadı. Bakarsa daha kötü hissederdi.

Ayaklarını yataktan aşağı indirerek yatağın kenarına atılmış olan iç çamaşırını giydi. Kot pantolonuyla, askılısı salondaydı.

Salona gitmeden önce yatağın ucuna oturdu. Merthan'ın sabah kalkınca onu yanında görmediğinde yaşayacağı hayal kırıklığını hayal edebiliyordu. Başını çevirip ona baktı. Onun aksine, huzurlu gözüküyordu.

Ellerini saçlarına attı, içine titrek bir nefes çekti. Askılı badisini ve kot pantolonunu giydi. Sessiz olmaya özen göstermedi aksine bilerek daha fazla ses çıkardı. İçten içe uyanmasını istediğini biliyordu.

Ama yine de Merthan uyanmadı ve o da evden çıktı.

**

Bölüm nasıldı?

ig:merveegnr_

Continue Reading

You'll Also Like

243K 16.8K 31
YARIM KALAN HESAPLAR GÜN YÜZÜNE ÇIKTIĞINDA BU KEZ SON OLDUKÇA KANLI OLACAK... Kaybın acısı hala yüreklerdeyken her şey daha katlanmaz hissedilir. S...
BOZKURT By maisie_ruby

General Fiction

510K 38.8K 34
Her başlangıç vedaya atılan ilk adımdır. Gülçin Erva ve Ali Timur'un hayatı ve hikayeleri gibi. BOZKURT İSİMLİ BÖLÜM BAŞLIĞINI OKUYUN! KİTAP HEM KOMİ...
22.3K 1.3K 9
Sevdiği adamla geçirdiği bir gece sonucu hamile kalan Umay Uzel, Yiğit Ali'yle evlenir. Kocasının da onu sevdiğini düşünerek sürdürdüğü evliliğini ve...
541K 43.8K 34
Seha Bey bir ayağını öne atıp ona dengesini vererek şöyle bir durdu. Leyla'yı kısacık üstün körü süzdü. Rahatsız eden bir bakış değildi ama olmasa da...