𝗔𝗯𝗶𝗹𝗲𝗿𝗶𝗺 𝗺𝗶?

Por buneyinkafasiamk

5.9M 304K 215K

Kayra, gerçek ailesine alışabilecek miydi? Daha doğrusu abileri ve kardeşi Kayra'ya ısınabilecek miydi? 17 y... Mais

Tanıtım
Bir
İki
Üç
Dört
Beş
Altı
Yedi
Sekiz
Dokuz
On
On bir
On iki
On üç
On dört
On beş
On altı
On yedi
On sekiz
On dokuz
Yirmi
Yirmi bir
Yirmi iki
Yirmi üç
Yirmi dört
Yirmi altı
Yirmi yedi
1 Milyon 🙏🏻
Yirmi sekiz
Yirmi dokuz
Otuz
Otuz bir
Otuz iki
Otuz üç
Otuz dört
Otuz Beş
Otuz altı
Otuz yedi
Otuz sekiz
Otuz dokuz
2 Milyon 🙏🏻
Kırk
Kırk bir
Kırk iki
Kırk üç
Kırk dört
Kırk beş
Kırk altı
Kırk yedi
Kırk sekiz
Kırk dokuz
3 Milyon 🙏🏻
Elli
Elli bir
Elli iki

Yirmi beş

113K 7K 9.4K
Por buneyinkafasiamk

Medya: Poyraz Barutçu

🍒

"Sedat haber verdi kızın ailesi çıldırmış. Her yerde arıyorlarmış. Lan bunlar bize bir şey yapar mı?"

"Beynini sikeyim senin Berat! Kaçıracağım kızı dedin gittin bula bula Barutçu'ların kızını mı buldun aptal?!"

"Saçmalamayın lan! Bir bok yapamazlar. Madem bu kadar korkuyorsunuz, siktirin gidin."

İçten içe gözlerimi devirerek, gözlerimi açıp suratının ortasına doğru el hareketi çekmemek için kendimi sıktım.

Yaklaşık on dakika önce uyanmıştım ve bu beyinsizlerin tepemde car car konuşmalarını dinliyordum.

Oysaki uyandığım da ilk beş dakika boyunca gözlerim açıp bir Sherlock edasıyla etrafı incelemiştim ama dört salağın biri bile farketmemişti. Bende ellerimin bağlı olduğu yatakta götü yayıp uyuyormuş taklidi yapmaya karar vermiştim.

Zaten beni salladıkları da yoktu. Sanarsın beni değilde odada fink atan cini kaçırmışlar anasını satayım. İnsan bir döner bakar, öldü mü geberdi mi, kaçtı mı?

Artık susuzluktan ve yattığım yerde mikser gibi dönen kafam yüzünden bu pozisyonda kalmam imkansızdı gerçi. Kaç saattir baygındım bilmiyorum fakat yavaştan yavaştan titremeye başlamıştım. Çok uzun süre açlık ve susuzluktan kan şekerim düşmeye başlamıştı büyük ihtimalle.

Ulan ben senin yapacağın işe sıçayım Berat! Kudurdun mu lan? Kız kaçırmak ne demek? Onu da geçtim benim gibi gittiği her yere bela bulaştıran bir manyağı kaçırmak, kaçıncı seviye bir aptallık hala anlamış değilim doğrusu.

Yattığım yerde kıpırdanarak gözlerimi araladım. Ellerim yatağın demirine bağlanmıştı. Dudaklarımı büzerek bileklerime baktım. Hayvan, öküz gibi de sıkmıştı. Alçılı parmaklarıma ağrıyordu ve açmak için biraz zorladığımdan bileklerim kıpkırmızı olmuştu.

Bakışlarımı dört salakta gezdirdim. Diğer üçü peş peşe hızlıca odadan çıkmıştı.

Götleri tutulmuş bu salakların belli. Eh bir zahmet tutuşsunlar. Barutçu kabilesinden bahsediyoruz. Beni burada bırakmazlardı, herhalde.

Ya da bırakırlar mıydı lan?

Şimdi yalan yok Poyraz'ı kaçırsalar ben bırakırdım. Kendi kendime sırıtarak yattığım yerde hafifçe kıpırdandım.

Bu mal ne zaman farkedecekti beni? 

Kafamı yatağa sürterek yüzüme yapışan saçlarımı iteklemeye çalıştım. Allah'ım lütfen şimdi kriz falan geçirmek istemiyordum.

"Sonunda uyuyan güzelimizde uyanmış." Yapmacık bir şekilde gülümseyerek ona baktım "Ah, çok teşekkür ederim Beratcığım. Sende bu hikayenin çirkini oluyorsun herhalde?"

Yatakta yanıma oturduğunda diğer tarafa doğru kaydım. Bu aptalın sağı sollu belli olmaz vallahi çökerdi ırzıma.

Elini kaldırıp saçlarıma doğru götürdüğünde kafamı çekmeye çalıştım "Tabii bu gidişle hikayenin sonunda ölen çocukta olabilirsin."

"Bu hikayenin sonunda sen ve ben evleniyor olacağız, güzelim." Dedi pis pis sırıtarak.

Gülerek kafamı salladım "Elime bak." Alçılı orta parmağımı kaldırdım. Kafasını kaldırıp elime baktığında gülen yüz ifadesi bozulmuş ve kaşlarını çatmıştı.

"Sen anca orta parmağımla evlenirsin. Tabi o da daha çok bir taraflar gir- Siktir! Bırak lan saçlarımı patates!" İt herif ellerini saçlarıma atıp hayvan gibi çekmişti.

Gitti güzelim saçlarım lan! Allahım sanırım kusacağım hala dokunuyor...

"O parmağını sana yedirmemi istemiyorsan susacaksın. Ayrıca o attığın tekmeyi de unutmadım. Bir bedeli olacak merak etme." Dedi iğrenç iğrenç sırıtmaya devam ederek.

"Unutmadın mı? Aaa bende unutmuştursun diye bir tane daha atacaktım oysaki." Ayağımı tekme atmak için kaldırdığımda hızla ayak bileğimi tuttu.

"O bir kere olur güzelim." Saçlarıma daha çok asılıp geri çektiğinde çığlık atmamak için dudaklarımı ısırdım. Nefesim tıkanmaya başlamıştı.

Ama ben senin ananın o bekar erkek kreasyon kataloğunu götüne sokmazsam adam değilim!

Diğer boştaki bacağımı kırarak siz kapağımı sertçe karın boşluğuna geçirdim. Boğukça inleyerek kısık bir çığlık atmıştı. Saçlarımda ki ellerini çekmişti.

Hırsla kafamı kaldırarak nefes nefes onun kıvranan haline baktım "Eğer bir kez daha bana dokunursan diğer hamlem kafamdaki dikişleri suratında patlatmak olur, dingil herif!"

Derin derin nefesler alarak tekrar kafamı arkaya atıp ağzımı açtım.

Ulan açlıktan midem sırtıma yapıştı. Kaç saattir açım lan ben! Gözlerimin önünden lahmacunlar, adana kebaplar, iskenderler geçiyor. Tabii sonda da Azrail bana el sallıyordu.

"Bacağını sikeyim! Uslu duramıyor musu-"

"E-eğer burada hipoglisemi geçirip ölmemi istemiyorsan acilen bana şeker getir." Dedim nefes nefese.

O kadar uzun zamandır şekerim düşmüyor ki, şu an şeker yiyecek olmam tuhaftı.

Sövmeyi kesip elini karnından çekerek bana baktı "Ne oldu?" Dedi garipçe suratıma bakarak. "Elini körü oldu! Kan şekerim düştü. Ş-şeker hastayım."

Kaşlarını çattı "Yalan söyleme!"

Ya havle ya havle!

"Ne yalanı lan ne yalanı! Geberince de cesedimle evlenirsin artık mankafa! Azrail'le bende nikah şahidin oluruz. Ayıp olmasın diye de bir yirmilik takarım merak etme." Dedim sinirle.

Sonunda ciddi olduğumu anlamış olacak ki oturduğu yerden hızla ayağa kalkıp koşarak odadan çıktı.

Artık beyin kaç köşeliyse jeton geç düşüyor çocukta.

Sinirle ellerimi hareket ettirerek bileklerimi iplerden kurtarmaya çalıştım. Bileklerim sızlıyordu ve alçılı parmaklarıma yanıyordu.

Lan eğer alçıya bir şey olduysa ve parmaklarım yamuk kaynarsa bu alçıları burnundan soka soka yedirirdim ona.

"Al, ye." Elinde üç tane küp şekerle geri döndü. Baygınca suratına baktım "Götümle mi almamı istersen yoksa kaşımla mı? Kör müsün Beratcığım? Ellerim bağlı ellerim. İpleri açta alayım."

Abi kaçıranın bile aptalı beni buluyor ağlayacağım ya.

"Kes sesini! Ölmek istemiyorsan ağzını aç."

Şekerleri dudaklarımın önünde tuttuğunda şüpheyle ona baktım "Getirmeden önce siyanür felan dökmedin inşallah."

Güldü "Daha ölmene var güzelim. Henüz evlenmedik."

Evlenmek diyor hala ya şaka gibi. Alayla kafamı salladım "Olur olur, yeriz."

Dudaklarımı aralayarak küp şekerlerin ikisini ağzıma alıp çiğnemeye başladım. Gözlerimi kapatıp kafamı arkamdaki yatak başlığına yasladım.

O değilde ben burada nasıl kurtulacağım? Ben kaçırıldığımda daha yeni akşam oluyordu. Fakat camdan içeriye yansıyan güneşe bakacak olursak şu an ya sabah ya da öğlen falan olmalıydı.

Kaçırıldığım farkındadırlar inşallah. En son peşimden Poyraz'ın koştuğunu hatırlıyorum... lan! O kadar farketti, peşimizden koştu nasıl kurtarmadı beni?

"Ailen her yerde seni arıyormuş. Şerefsiz abilerin çıldırmış."

Gözlerimi açarak onun dağılmış meymenetsiz suratına baktım. Karşımda sandalyeye oturmuş zevkle gülüyordu.

"Daha dayak yemenin üzerinden iki gün geçmemiş, suratın Muş otoban asfaltına dönmüş hala şerefsiz diyor. Sende ki bu arsızlık kaynağı nereden geliyor acaba?"

Kesin Nuriye teyzedendir.

Yattığım yatakta iyice yayılıp sırıtarak ona baktım.

Daha iyiydim. Hala kafam biraz uçuktu ve hayvan gibi açtım. Ama bu kudurmuşa güvenmediğim için yemek isteyemezdim.

Çocuk, Nuri Aliço'nun yan sanayisiydi. Valla iki ilaç atar, ebeme kadar kayardı.

"Bu bir racon kızım. Onlar döver ben kardeşlerini alırım. O dayağı boşuna yemedim ben."

Yüzümü buruşturdum "Allah aşkına git şu pencereden atla, düş, öl, geber ya."

Racon, racon olalı böyle bokuyla karşılaşmamıştır herhalde.

"Kes sesini." Dedi sinirle.

Gözlerimi devirdim "Hayır anlamadığım diğer şeyde ulan bir insan ilk görüşte nasıl aşık olur? Hemde bana? Tamam anlıyorum mükemmelim, zekiyim, harikayım, müthiş bir karakterim ve aşırı güzel bir yüzüm var am- bir dakika ya boşver bende olsam kendime aşık olurdum."

Tepkime gülerek oturduğu yerde yayıldı "Kaçırırken egonu da paketlemişiz herhalde."

"Biz buna ego değil gerçekler diyoruz, Beratcığım. Neyse güldük, eğlendik, sövüştük arada az daha geberiyorduk da ama aşırı iyi şakaydı hadi sal beni." Dedim şirince gülümseyerek.

Hadi yersin sen yersin, aslansın.

Alayla suratıma bakıp kaşlarını kaldırdı "Bunların hepsinin şaka olduğunu mu düşünüyorsun? Şaka değil. Buradan benimle evlenmeyi kabul etmeden çıkmayacağız. Ailen zerre umrumda değil."

Bir şey diyeceğim kamera şakası olabilir mi aga?

Kesin kamera şakası.

Kahkaha atarak suratına baktım "Bak gerçekten komik değil tamam mı? Hayır neden ben? Lütfen beni aydınlat, neden ben?"

"Sen ya da başka biri. Annemin evlen evlen lafları beynimi sikiyor artık. Güzelsin. Eğer ailen kabul etseydi ya da sen istemeye gelirdik. Kaçırmaya zorunlu bırakan sizsiniz."

İhanete uğrayan bakışlarımı ona attım "Demek gerçekten aşık olmadın... şerefsiz, duygularımla oynadın."

Ne var, ayak uyduruyorum işte.

Kaşlarını çattı "Laflarına dikkat et." Oflayarak gözlerimi devirdim "Eğer kolaylıkla kabul edersen aileni çok özlemezsin."

"İyi, tamam kabul ettim. Çöz hadi." Dedim. Güldü "Oradan bakınca aptala mı benziy-"

"Evet evet evet!" Dedim heyecanla. Kaşlarını daha çok çattığında dilimi ısırdım "Pardon ya devam et sen."

Ağzıma sıçacakmış gibi bir his alıyorum.

"Bir sözüne inanacağımı mı düşünüyorsun?"

Evet?

"Ne yapayım lan? İzci sözü mü vereyim? Kuran'a da el basmamı ister misin? Ya da dur senin üzerine mi yemin etsem? En azından az çarpılırsında tipin düzelir." Dedim gülerek.

An itibari ile acılara yürüyor korkmuyordum.

Oturduğu yerde dikleşerek parmağını yüzüme yüzüme salladı "O diline sahip çık, bir dahakine koparırım!" Diye tısladı yılan.

Acaba imam nikahını kabul edip üç kere kabul ettim demek yerine 'geber geber geber' desem Allah da kabul eder mi?

Sadece bir seçecek tabii...

Sıkıntıyla bir nefes vererek kafamı camdan dışarı çevirdim. Umarım beni kurtarmak için bir şeyler yapıyorlardır. Çünkü dalgaya vurarak kafasını dağıtmaya çalışsam da bu mal aşırı ciddi duruyordu. Kaçıracak kadar kafayı yediyse her şeyi yapabilirdi.

İş ciddiye binerse fiziksel olarak daha ne kadar karşılık verebilirdim bilmiyorum. Birkaç zayıf noktasını kullanmak dışında pek bir şey yapamazdım. Zira yumruk atarken parmaklarımı kıracak kadar gücüm yoktu.

Elim alçıda ve kafamda hala dikiş vardı.

Anlayacağınız boku yedim gençler.

Dilimi ısırarak tekrar ona döndüm. Arsız piç bacaklarımı süzüyordu. Ulan üzerimde şort vardı benim değil mi?

Aşırı iyi bir zamanlama gerçekten(!)

"Bak Berat seninle ben, bayat balık ve Ayran gibiyiz anlıyor musun? Öyle bir imkansızlık yani." Dedim sakin bir şekilde.

İstediğim gibi bakışlarını anında yüzüme çıkarmıştı. Rahatça bir nefes verdim.

"Eğer imkansız diye bir şey olsaydı şu an burada olmazdın değil mi, sarsılmaz Barutçu'ların tek kızı?" Dedi alayla.

Barutçular sana girer inşallah, haysiyetsiz!

Gözlerimi devirerek yatakta dikleştim. "Bir kere sen esmersin, oğlum. Ben sarı severim sarı! Hadi ona da tamam mavi gözün bile yok be! Yok yok, bizden imkan yok yani."

"Umrumda olduğunu mu düşünüyorsun?"

Gözlerimi devirdim.

Mal herif.

"Bütün çabanın boşa olduğunu farkında mısın? Reşit değilim ben aptal, reşit değilim! Bırak gideyim işte, en azından sen yakalanmadan ben gidersem alacağın zarar daha az olur. Aklını kullan biraz."

Yerinde dikleşerek öne doğru eğildi "Bu saatten sonra seni bırakacağıma inanıyor musun? Eğer yakalanırsak benim kurtuluş biletimsin."

Açıkçası tek yönlü ölüm biletin olmayı tercih ederim.

Bakışlarımı sızlayan bileklerime çevirdim. Ufacık hareketimde bile acıyordu. Hafif kanlanmıştı.

Sabırla bir nefes alarak ona döndüm "Çöz şu bileklerimi!" Bacak bacak üstüne atarak oturduğu yerde yayıldı "Evlenmeyi kabul ediyor musun?"

Sinirle güldüm "Ulan seninle evleneceğime Kapıcı Osman'la evlenirim daha iyi, haysiyetsiz piç!"

Ellerim ve bileklerim aşırı sızlıyordu ve açlıkla beraber de sinirlerim de aşırı bozulmuştu.

Sabır sabır bir yere kadar!

Hışımla ayağa kalkarak bir iki adımla yanıma ulaşıp elini boğazıma sardı. Ulan! Sertçe boğazımı sıktığında bütün soluğum kesilmişti.

"O laflarına dikkat edeceksin diye uyardım değil mi? Öldürürüm lan seni! Tek sıkımda kesilir o nefesin! Sesini kesip oturacaksın!"

Boğazımda ki elini mümkünmüş gibi daha çok sıktığında nefesimle birlikte görüşümde tamamen kesilmişti.

Şu an resmen boğuluyordum!

Bütün gücümle debelenerek kurtulmaya çalışsamda daha çok sıkıyordu. Bileklerim felaket bir şekilde zonklamaya başlamıştı ve artık gerçekten nefes alamıyordum.

Ulan inşallah geberdiğinde mezarının üstünü patates soğan tarlasında çevirirler, pezevenk!

Ayağımı kaldırarak bacağına gücüm yettiğince sert bir tekme attığımda elini çekmişti.

Ciğerlerim deşiliyormuş gibi öksürerek derin derin nefesler almaya başladım.

Birkaç dakika sonda nefesim düzene girdiğinde kafamı kaldırıp ona baktım. Karşımda yarım ağız eşek gibi sırıtıyordu.

"Burdan kurtulduğumda yapacağım ilk şey hayatını National Geographic belgeseline çevirmek olacak, hayvan herif!" Dedim. Sesim kısık ve kesik çıkmıştı.

"Kaşınma."

Kafamı arkamdaki yatak başlığına yasladım "Kaşınıyorum lan! Olmadı ama bu şimdi, keşke birazdaha sert sıksaydın, sağlam geberirdim. Hayır senin için söylüyorum, şu iplerden kurtulduğum an zevkle sıçacağım ağzına!" Dedim gülerek.

Üzerime doğru hareketlendiğinde odada bir telefon sesi yankı yapmıştı.

Onun telefonuydu.

Cebinden çıkartıp arayan kişiye baktı. Kaşlarını çatıp tekrar bana baktı. "Sesin çıkmasın, geleceğim birazdan."

"Gönül rahatlığıyla siktir olup gidebilirsin. Ha gözün de arkada kalmasın ben kulaklarını daha çok çınlatmaya devam edeceğim, Beratcığım." Dedim alayla.

Dişlerini sıkarak "Ya sabır!" Diyip odadan çıktı.

Sen daha çok sabır çekersin, göt lalesi!

Zor zor yutkunarak gözlerimi kapadım.

Aslında durum şu an aşırı boktandı. Ellerim, bileklerim ve özellikle boğazım yanıyordu.

Dişlerimi sıkarak hissettiğim acıyı yok saymaya çalıştım.

Mesela buradan çıktığımda gün boyu benden köşe bucak kaçan Demir'le ne konuşma yapacağını düşünebilirdim. Ya da Çağrı abimle yapmamız gereken gecikmiş konuşmayı.

Onu affetmemi bekleyen bir de Ateş vardı tabii.

Sıkıntıyla nefes verdim.

Nerede kaldınız?

Bulmak için daha neyi bekliyorsunuz?

•••

"LAAN! İşitme yoksunluğumu çekiyorsun, sana sesleniyorum iki dakikadır! Buraya gel! Şş, aloo! Beraaa-"

"Ne var Allah'ın cezası?!" Hızla kapıyı açarak içeri girdiğinde şirince gülümsedim "Dilim damağım kurudu da bir bardak suyunu içerim."

Kaşları daha da çok çatıldı "Lan daha on dakika önce üç bardak içtin! Damacana ile getirmemi ister misin prenses hazretleri?!"

Kaşlarımı çattım "Ne bağlıyorsun be! Hastayım ben hasta! Gerekirse beş litre getireceksin, içeceğim! Yemin ederim şuracıkta geberirim cesedimde üstüne kalır."

Sinirle kapıya tekme atarak yanımda ki sürahiden bir bardak su doldurup dudaklarımın önüne doğru uzattı sertçe.

Suyun yarısı üzerime dökülmüştü "Hayvan herif su içine yılan bile dokunmazmış, az yavaş ol yavaş."

Bir şey demeden çenemden tutup dudaklarımı araladı. Hızla suyu içtiğimde bardağı geri çekmişti.

Dilimi dudaklarım üzerinde gezdirerek havada tutamadığım kafamı tekrardan yatağın başlığına yasladım. Kafamı yan çevirerek camdan gözüken karanlık havaya baktım. Saat şu an büyük ihtimalle gece on iki sularıydı. Hava kararmış ve içerisi soğuktu.

Adana'nın tam olarak hangi kesimindeydik bilmiyorum ama rüzgar esen bir yer olduğu belliydi.

Büyük ihtimalle orman gibi bir yer olabilirdi çünkü çalılık ve ağaçların rüzgardan ötürü serpilme sesler geliyordu.

Yemek getirmesine rağmen bütün irademle karşı çıkmış ve sadece su içmiştim.

Kararlıydım açlıktan midem kurusa, şekerim yerlere düşse bile bu malın elinden yemek yemezdim ben.

Götü kollamak gerek.

"Eee düşünebildin mi prenses, kararın ne?"

Bak hala prenses diyor, kusacağım şimdi ya zaten açlıktan midem bulanıyor.

"Dur tekrar bir düşüneyim, yok ya hala seninle evlenecek kadar IQ eksikliği çekmiyorum. Başka bir zamana artık." Dedim alayla.

Kaşlarını çattığında, seslice güldüm. "İstersen yıllarca tut beni burada, döv, darp et. Hatta ağzıma sıç. Fakat şunu anla ki yedi düvel gelse kararım değişmeyecek, Berat. Senden korkmuyorum. Çünkü senden daha kötüsüyle yıllarca aynı evin içinde yaşadım ben."

Çatılı kaşları bir an düzelmiş ve yüzü afallamıştı. Hiçbir şey demeden öylece suratıma baktı.

Gözlerim cayır cayır yanarken bakışlarımı ondan çekip artık rezalet bir hal alan bileklerime çevirdim.

"Bileklerimi çöz gerizekalı, tuvalete gideceğim."Dedim. O kadar su içmiştim ki şu ana kadar yirmi kez tuvalete gitmemiş olmam bile mucizeydi.

Hala mal mal suratıma bakıyordu.

"Transa mı girdin oğlum? Bileklerimi çöz diyorum, yoksa işeyeceğim diyorum. Duyuyor musun?"

"Hayır." Dedi omuzlarını silkerek.

"Farkındaysan saatlerdir burada yatıyorum. Ve üç litre su içtim. Sence de çişimin gelmesi normal değil mi? İyi, buraya işerim. Benim için sıkıntı yok." Dedim ciddiyetle.

Birkaç saniye suratıma baktı "Eğer kaçmaya kalkışırsan bedelini ödersin." Diyerek bileklerimde ki kalın halatı çözmeye başladı.

Şükür yarabbim. Kangren olmama az kalmıştı.

Bileklerim serbest kaldığında bir anda yoğun bir acı gelmişti. Parmaklarım... felaket acıyordu.

Yüzümü buruşturarak bileklerime ovdum çok hafifçe. Kıpkırmızıydılar, tahriş olmuş ve bazı yerleri kanamıştı.

O halatı alıp boğazına geçirmem yok mu şimdi...

Neyse ki kaçmam için elime geçen tek fırsat buydu. Bunu da bok etmezdim.

"Kalk hadi!" Kolumdan tutup hayvan gibi kaldırdı. Sürükleye sürükleye odadan çıkardı. Hızlıca gözlerimi salonda gezdirdim.

Küçük kulübe gibi bir evdi. Salon ve mutfak birleştikti. Dış kapı hemen mutfağın yanındaydı.

Aha!

Mutfak masasının üzerinde benim telefonum vardı! Yanında ise bir bez ve küçük bir şişe. Tahminimce beni bayılttığı eterdi o.

O eteri alıp burnundan içeri döksem içim yine soğumazdı aga.

"İki dakika içinde çıkmazsan içeri girerim." Bir kapının önünde durmuştuk. Kapıyı açıp hızla içeri itekledi.

"Lan davar niye itekliyorsun?!" Son anda duvara tutunmuştum. Hiçbir şey demeden kapıyı tekrar kapamıştı.

Bok kafalı!

Kesin içeri gireceğine emin olduğumdan hızlıca işimi halletmiş ve ellerimi yıkayıp çıkmıştım. Şahsen şu an aynaya bakacak cesareti kendimde bulamıyordum.

Ben çıktığımda hızla yanıma gelip kolumu tutmuştu. "Az şurada oturayım ya. İçeri de tek sıkıld-"

Sözümü bitiremeden dış kapı hızla açılmış ve içeri üç dallama girmişti "Abi geliyorlar! Emre bu çevrede Barutçuların adamlarını görmüş. Etrafı karış karış arıyorlar. Hızla çıkmamız gerek."

Heyecanla onlara baktım "Harbi mi lan?"

Çocuk kafasını salladı.

Kahkaha atarak Berat'a döndüm "Sıçtınız!"

Hızla kolumu sıktı "Kes sesini!" Tekrar çocuklara döndü "Gidin arabayı hazırlayın geliyoruz biz." Çocukların üçü de evden çıktı.

"Boşa ümitlenme bulamayacaklar!" Kolumu bıraktığında gözlerimi büyüttüm. Ortada sehpaya doğru ilerledi.

Kızım fırsat bu fırsat.

Koşarak mutfakta doğru ilerledim. Telefonu dokunmadan direkt elime bezi ve şişeyi alıp rastgele döktüm. Aslında hepsini dökmüşte olabilirim. İşi garantiye almak gerek.

Telaşla Berat'a döndüm. Arkası bana dönük bir boklar yiyordu. Elimde ki bezi şortumun cebine sıkıştırarak ona ilerledim.

Hassiktir! Silahı vardı!

Ama ben o silahı senin ağzımda patlatmaz mıyım?!

Sessizce arkasından gidip bir anda sırtına zıpladım. "Lan! Ne yapıyors- "Cebimde ki bezi çıkartıp hızla ağzına ve burnuna bastırdım

"İntikam soğuk yenen bir yemektir derler bilir misin, mankafa?!"

Kollarımın altında hayvanca debelenip beni atmaya çalıyordu ama bok atardı. Sülük gibi yapışmıştım. Elimi daha çok bastırdım. Şu an boğulup geberse asla üzülmezdim herhalde.

Birkaç saniye sonra hareketleri yavaşlamış ve elinde ki silah düşmüştü.

"İyi uykular beratçık." Sırtından atlayıp geri çekildiğimde bedeni bir patates çuvalı gibi yere yığılmıştı.

Güldüm "Al bak sonunda patates oldun işte!"

Elimde ki bezi yere atıp koşarak telefonumu elime aldım.

Kapalıydı. Hızla yan düğmesine basılı tutarak açılmasını bekledim. Diğer yandan da içeri gidip elime halatı aldım.

"Ben bu halatı sana sokacağım demiştim!"

Gülerek tekrar uyuyan güzelin yanına ilerledim. Telefonum açılmış ve ard arda milyon tane bildirim gelmişti.

Ne ara telefonuma kaydettiğimi bile hatırlamadığım abi takımından yüzlerce arama ve mesaj vardı.

Sırıtarak elimde ki halatla Beratın önünde diz çöküp babamı arayarak hoparlöre aldım.

Ulan kendi kendimi kurtarıyorum, bu kaçıncı seviye bir alfalık artık yetişemiyordum.

POYRAZ BARUTÇU'DAN DEVAM:

"Hala bir haber yok mu, abi?"

Telefonun diğer tarafından gelen Efe'nin ağlamaklı sesiyle yumruğumu sıktım.

"Olursa haber vereceğiz dedik ya abicim, arayıp durma sürekli. Annem iyi mi?" Diye yanıtlamıştı yanımda ki Aral.

Telefonun diğer ucundan annemin hıçkırıkları duyduğumda. Yumruk yaptığım elimi sertçe direksiyona geçirdim.

"Abi yapma!" Diye elimi tutu Aral. Hızla elimi ittim "Ne yapma lan, ne yapma?! Kardeşimiz kayıp!"

Kafayı yiyecektim.

"O-oğlum yapmayın. Güçlü durun tamam mı? Eğer sizde yıkılırsanız kim bulacak kardeşinizi? Birbirinizin yanında olun." Dedi annem ağlaya ağlaya.

Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Bugün belki de milyonuncu derin nefesimdi ama olmuyordu. Siktiğimin siniri, öfkesi, telaşı dinmiyordu.

Nefesim daralmaya başladığında arabanın kapısını açarak hızla dışarı çıktım. Elimi arabanın kaputuna koyarak sakinleşmeye çalıştım.

"Anne tamam, kapat. Abi! Kes şunu, kriz geçireceksin yine!"

"Poyraz abi iyi misin?" Diye sordu yanımıza gelen Adal.

Kolumu tuttuğunda hışımla kolunu ittim "Senin abini sikeyim!" Diye kükredim. "Ne boka yarıyorsunuz lan?! Bunca koruma, bunca adam ne boka yarıyorsunuz!?"

30 saat. Koskoca 30 saattir yoktu orta da!

Adana'nın altını üstünü getirmiştik. Girmediğim delik kalmamıştı ama hiçbir yerde yoktu!

Ne yapıyordu, yara aldı mı, canı yanıyor mu, nasıl hissediyor diye düşünmekten kafayı sıyıracaktım.

Sikeyim, gözlerimin önünde gitmişti!

Kulaklarıma o bir iki saniyelik çığlığı dolduğu an anlamıştım bir şeyin olduğunu. Konduramamıştım. Lan kebapçıda başına ne gelebilirdi?

Birkaç saniye sonra içime dolan sıkıntıyla kalkıp gitmiştim lavaboya. O an Berat piçinin kucağında çırpınırken ki hali düşmüştü gözlerimin önüne. İçim gitmişti. Ben koşana kadar arabaya bindirmiş ve hızlıca uzaklaşmışlardı.

Ondan sonra ise tam bir faciaydı zaten.

İlk işim evlerini basmak olmuştu. Ne kadar zorlasam da kafalarına silah dayasamda babasınında, şerefsiz abilerinin de haberleri yoktu.

Delirmiştim.

Yakıp yıkmıştım evini, çalıştığı yeri, adımını attığı, ayak izinin olduğu her yere girmiştim ama yoktu! Siktiğimin şerefsizi hangi deliğe girdiyse iyi saklanmıştı.

Ama çıkacaktı! Bulacaktım! İlla ki bulacak, acı çektire çektire gebertecektim onu.

"Kendine gel lan! Bir tek senin kardeşin mi sanıyorsun? Bağırıp çağırmayı kes artık! Ortalığı yakıp yıktığında gelecek mi?" Ateş'in omuzuma yumruk atmasıyla hırsla ona döndüm.

Yakasından tuttuğum gibi geri itekledim "Uzak dur sana patlamayayım, Ateş!" Sinirle bir nefes alarak saçlarını dağıttı.

Ateş'i anlıyordum. İlk kardeşimdi o benim.
Aramızda iki yaş olsa da ben yetiştirmiştim onu. Her zaman benim gibi olmuştu. Ne yaparsam yapayım hep beni örnek almıştı. Siniri bile benim gibiydi.

Fakat aramızda mantıklı olan taraf oydu. Tez canlıydı ama mantıklı olan oydu. Ben ortalığı yakıp yıktığımda ya da çıldırdığımda karşıma geçip beni durdurma cesaretine bir tek o erişiyordu.

"Korumaların hiçbirinden haber yok mu?" Diye sordu Demir. Ona yandan bir bakış attım. Gözleri kıpkırmızıydı. Ve çökmüş gözüküyordu.

Sıkıntıyla nefes vererek karşımda ki ormanda gezdirdim gözlerimi.

"Hayır, yok ama polisler devriyeye çıkmış. Şehrin her tarafında aranıyor." Diye yanıtlı babam.

Onun da Demir'den bir farkı yoktu. Bizim karşımızda bile dimdik duran adam bir anda çökmüştü.

Yumruklarımı tekrardan sıktım.

Hangi cehenneme alıp götürmüştü kardeşimi?

Durumu nasıldı? İyi miydi? Üşüyor muydu? Ulan hastaydı hasta! Daha dün gözlerimizin önünde kriz geçirdi! 

En son şort vardı üzerinde bir de... sikeyim!

O şortla bize inat bütün Adana'yı gezmiş her laf edildiğinde ise burnunu dikip lafı yapıştırmadan geri durmamıştı.

O an ki halleri gözlerimin önüne geldiğinde istemsizce dudaklarım kıvrılmıştı.

Aslında hala küçük bir kız çocuğundan farkı yoktu. Çok inatçıydı. Sağlam bir inadı vardı. Zekiydi, ağzı annem gibi çok iyi laf yapıyordu.

Kendisine koruyacağına inancım tamdı. Ona ön yargılı davranan bunca koca adamla uğraşmıştı o. Her seferinde dimdik durmuştu karşımızda. Güçlüydü ve kendini koruyacağını biliyordum.

Fakat ya bir şey olduysa? Ya o orospu çocuğu ona dokunduysa?

Eğer ona bir şey olursa kendimi asla affetmeyecektim. Olmayacaktı biliyorum. Yine sağsalim eve dönüp o küçük boyuyla bize laflarını yapıştırmaktan geri kalmayacaktı ama... daha kendimizi affettiremeden nasıl kayıp gider elimizden?

Her seferinde aynısı oluyordu. İçimden söküp atamadığım korku yüzünden ileri adım atamıyordum. Bu sefer tamam ben adım atacağım dediğim her anda ya kaybediyorum ya da ellerimle paramparça ediyordum.

Siktiğimin krizleri, durmadan gelen sinir atakları ve beynimin etini yiyen ses ileri gitmemi engelliyordu.

Ama bu sefer hayır.

O benim kardeşim. Aral'a ve o Çağrı itine her abi dediğinde içimin yandığı bana da abi demesi için yanıp tutuştuğum kardeşimdi.

Bana da abi diyecekti elbet. İlk önce kendimi düzelecektim. Sonra affettirecektim.

"Ya Kayra'ya bir şey olduysa? Bunca saat bulamamı-"

"Saçmalama, Adal! İyi o. Yanımıza gelecek. Bulacağız." Diye sözünü kesti Ateş.

Bulacağız! Bir şekilde, her türlü bulacağız.

"Tanımadınız mı lan hala Kayra'yı? O bir yolunu bul-" Aral sözünü bitirmeden babamın telefonu çalmıştı.

"Lütfen bir polis ya da korumadan olsun!" Diye sabırsızca söylendi Demir.

Babam hızlıca telefonu cebinden çıkarttı. Hemen yanında ki Adal gözlerini büyüttü "Sikerler! Ciddi mi lan bu? Kızım ne alak?!"

Kızım mı?

"Kayra mı arıyor lan?"

O an içime öyle bir su serpildi ki, yukarı da ki bir Allah bir ben bilirim.

Babam hızlıca çevredeki polislere seslendi "Kayra arıyor! Buraya bakın!" Diye seslendiğimiz telefon kapanmıştı.

"Ya siktir! Çabuk tekrar ara baba! Ya bir şey olduysa?" Etraf bir anda kargaşa alanına dönmüştü.

Hızla babamın elinden telefonu aldım. "Telefon sinyalinden yerlerini bulabiliriz. Arayınca konuşmayı uzu-" başkomiser sözünü bitirmeden bildirim sesi duyulmuştu. Mesaj gelmişti. "Mesaj geldi mesaj!" Diye bağırdı Demir. Hızla mesajı açtım.

Konum atmıştı.

Hayretle kaşlarım havladı. Dudaklarım yukarı kıvrıldı. Bu kız gerçekten bir Barutçu kızıydı.

"Sanırım sinyale gerek kalmadı, çünkü bildiğiniz açık konum attı lan!" Ortamdaki sevinç ve mutluluk artmıştı.

"Demek ki şu an telefon elinde. Ara he-" başkomiser'in ikinci kez sesi kesildiğinde elimde ki telefon tekrar çalmıştı.

Arıyordu.

Hiç beklemeden açarak direkt hoparlöre aldım. "İnanamıyorum baba! Nasıl bana bana en biricik kızına görüldü atarsın?! Ayıp ayıp! İnsan hiç kızına görüldü atar mı? Hemen kalpli emoji atıp gönlümü al!"

Bütün emniyet müdürlüğü, onlarca polis ve korumanın ortasında herkes sessizce onun ağzından çıkacak tek lafı beklerken bunca şeyin ortasından ondan bunları duymak herkesi şok etmişti.

Kendimi tutmayıp güldüm. Allah'ım sana şükürler olsun.

Yan tarafımda ki Demir kahkaha attığında toplumun içinden bir anda gülüş sesleri yükselmişti.

"Kızım! Güzelim meleğim iyi misin? Neredesin? Ne yapıyorsun?" Diye hızlıca konuştu babam.

"Paket yapıyorum, baba. Size hediye. Gelince çok sevineceksiniz. Bu arada yakın bir zamanda, mesela önümüzdeki yıl falan gelmeyi düşünüyor musunuz yoksa ben sizin yanınıza geleyim mi?" Dedi imalı ses tonuyla.

Her zaman ki gibi laf yapıştırmadan geri durmadığına göre de iyiydi... iyi olacaktı tabii.

Benim kardeşimdi. İyi olmak zorundaydı. Güçlüydü.

"Bu arada bu patates kafalının yanında ki üç dallama dışarıda. Kapıyı kilitledim ama herhangi bir girişi varsa içeri girmeleri olası. Bu yüzden umuyorum ki gerçekten burayı ışınlanırsınız. Ayrıca epey uzun süredir açım ve şekerden ölmezsem büyük ihtimalle açlıktan ölebilirim." Dedi gülerek.

Melodik gülüşü kulaklarıma dolduğunda gülümsedim.

Özlediğimi farketmiştim. Alışmıştım. Evin içinde olmasına, etrafta dolanmasına. Tedirgin olduğum için sürekli bir gözüm, kulağım onda oluyordu hep.

"Sen hele bir gel ben sana bir sürü yemek yedireceğim abicim, sadece birazdaha dayan geliyoruz tamam mı?" Dedi Aral.

"Tamam, abi. Bekliyorum." Dedi yumuşak ses tonuyla.

Bekliyordu.

Ellerimi saçlarıma geçirerek hızla telefonu bırakıp arabaya yöneldim. Arkamdan denilenleri umursamadan sürücü koltuğuna yerleştim.

"Beni de bekle!" Yan taraf açıldığında Ateş binmişti.

Ona bakmadan hızlıca motoru çalıştırdım. Telefondan kendime attığım konuma bakarak gazı kökledim.

"Berat benim."

Hızı birazdaha arttırarak alayla ona baktım "Ben senin abinim."

Beratı ona bırakacağını düşünüyorsa büyük yanılıyordu. Dinlene dinlene gebertecektim onu.

Oturduğu koltukta iyice yayıldı "İyi sen Berat şerefsiziyle ilgilenirken, bende kardeşimle ilgilenirim." Diyerek sırıttı.

Şerefsiz.

Dilimi dudaklarımda gezdirerek hızı 250'ye çıkardım. Birkaç dakika sonra konumun olduğu yere gelmiştik. Ormanlık içinde kulübe tarzı bir evdi.

Evin kapısı açıktı. Kilitledim demişti. Siktir! Arabayı durdurarak hızlıca kapıyı açıp koşarak eve doğru ilerledim.

Ateş'de arkamdan geliyordu.

"Bana bak sümsük, sen dua et ki bu tavayla sadece beynini dağıtıyorum. Mesela yanmış sopasını bir taraflarına da sokabilirdim bence. Minnet duy."

Sesi kulaklarıma dolduğunda gözlerimi hızla evin içinde gezdirip onu aradım.

Koltuğun başına çıkmış elinde ki koca siyah tavayla şerefsizlerden birinin kafasına vuruyordu.

"Bir kerede şaşırt be kızım!" Ateş gülerek ona yöneldiğinde ondan önce davranarak hızla arkasından sarılıp kucağıma almıştım.

"Lan sen yine mi dirildin?! Oğlum Pubg'de bile bu kadar can bas-" tavayı kafama geçirecekken hızla bileğini tuttum.

"Ebenin ellerini seveyim! Gittiği bileğim, gitti! Bırak da bırak!" Acıyla inlediğinde telaşla elimi bileğinden çektim.

Bileklerine baktığımda gördüğüm görüntüyle içim alevlenmişti. Senin bileklerindeki damarlarını tek tek kopartıp sana yedireceğim, pezevenk!

Bilekleri mahvolmuştu. Zaten bembeyaz seni vardı ve öyle kötü gözüküyorlardı ki... benim canım yanmıştı.

"İyi misin güzelim? Acıyor mu çok?" Kafasını kaldırıp yorgunca yüzüme baktığında halini görünce içim kıyım kıyım parçalanmıştı.

Yüzü iyice beyazlamış ve çökmüştü. Kahverengi gözlerinin içi kıpkırmızı olmuştu ve boynu... İnce boynu neredeyse mosmordu.

Nasıl bu hale geldi?

"Lan bu ne?" Diye bağırdı Ateş. Ellerini yumruk yapmış boynuna bakıyordu.

Gözlerim alevlenmeye başlamıştı. Dişlerimi sıkarak gözlerimi kapadım.

İşte şimdi siktim seni Berat! Elimden almak için yedi sülalesi gelse elimden kurtulamayacaktır o piç.

Yere düşen bir şey duyduğumda gözlerimi açtım. Elinde ki tavayı atmıştı. Kolunu yavaşça boynuma sarıp kafasını omuzuma yasladı. "Bir an hiç gelmeyeceksiniz sandım..." dedi bitkince nefes vererek.

O kadar yorgun, bitkin ve savunmasız duruyordu ki alıp içime sokasım gelmişti. Kendime çekerek daha sıkı sarmaladım.

Gözlerime yerde ki halatlarla sarmalanmış ve ağzına silah sokulmuş Berat'ı işaret ettim Ateş'e. Kimin onu bu hale çevirdiğini sorgulamama bile gerek yoktu. Onunla daha sakin bir şekilde ilgilenecektim.

Arkamı dönüp arabaya doğru ilerledim. Daha fazla burada kalamazdı.

Elimi saçlarıma atarak yavaşça okşadım sakinleşmesi için "Bitti, güzelim. Geçti. Eve gidiyoruz artık."

•••

•Nasıldı? Umarım beğenmiştirsiniz

• Poyraz'dan yazmak o kadar zor ki bitti tövbe bir daha yazmam dşdşdlrmekdldke

• Adana maceramız bu bölümle sonlanmış bulunmakta. Çok kaosluydu ama eğlendim :D

• Bu arada sizden ricam acabası bana erkek isim önerilerinde bulunur musunuz? Önemli❗️

• Diğer bölümde görüşmek üzere byeeess ☘️

Continuar a ler

Também vai Gostar

1.3M 48.5K 52
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
117K 8.4K 87
Öğretmen ama AŞKA ÖĞRENCİ (Texting) • Anaokulu öğretmeni olan Beyza yoğun bir sene geçirdiği için yeni dönemde dinlenmek için görev değişikliği yapmı...
1M 13.9K 35
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
102K 4.4K 22
~Yeşim Deniz ~ Kendisi hayatını yaşıyor sanarken daha gerçek hayattı ile bile tanışmaması gerçeği fakat hayatı olan adam Alaz Karadağ onu 7 yıldır ta...