YASEMİN (Tamamlandı)

Od turlik

116K 11.6K 6.5K

||TAMAMLANDI|| "Peki seni en çok ne mutlu eder?"diye sordum. "Bir kere gülsen yeter..."dedi düşünmeden. "Sen... Viac

MERHABA
1.Bölüm~Yeniden Var Olmak
2.Bölüm~Hiçbir Şey Sandığınız Gibi Değil
3.Bölüm~ Rüyalar Gerçek Olur Mu?
4.Bölüm~Sabır Taşı Çatladı
5.Bölüm~Cesaret & Esaret
6.Bölüm~ Oluruna Bırak
7.Bölüm~Savulun Alçaklar
8.Bölüm~Bekle Beni İstanbul
9.Bölüm~İşte Hayat
10.Bölüm~Aklı Karışık Bir Yasemin
11.Bölüm~Taktik Bizim İşimiz
12.Bölüm~Bir Küçük Kedi Meselesi
13.Bölüm~Dahiyane Fikirler
14. Bölüm~Asık Suratlı Bir Ozan
15. Bölüm~Teker Teker Gelin
16. Bölüm ~ Taşlar Yerine Oturuyor
17. Bölüm ~ Soluma Kastın Mı Var Be Adam?
18. Bölüm ~ Ateşe Uçan Pervane
19. Bölüm ~ Baş Belası Sandık
20. Bölüm ~ Yüksek Dozlu Can Sıkıntısı
21. Bölüm ~ Nasılım Biliyor Musun?
22. Bölüm ~ Düşmem Ben Kanatlarım Var Ruhumda
23. Bölüm ~ Bu Kulaklar Daha Neler Duyacak?
24. Bölüm ~ Kaçan Kovalanır Mı?
26. Bölüm - İz Peşinde
27. Bölüm - Göbek Adı Merak
28. Bölüm ~ Kalp Hırsızları
29. Bölüm ~ Yanalım O Zaman
30. Bölüm - İnadım İnat
31. Bölüm ~ Elveda Galata
32. Bölüm ~ Keşif
33. Bölüm ~ Yine Yangınlar Yine Ben
34. Bölüm ~ Davetsiz Misafir
35. Bölüm ~ Başımın Belası
36. Bölüm ~ Eller Deliye Biz Akıllıya Hasret
37. Bölüm~ Çelişkiler Kraliçesi
38. Bölüm ~ Kilitli Kutu Açıldı
39. Bölüm ~ Alev Alev
40. Bölüm ~ Bir Söz Bir Hayat EVİMİZ
41. Bölüm ~ Yüzleşme
42. Bölüm ~ Bir Kere Gülsen Yeter
43. Bölüm ~ Mucizeyi Açan Anahtar
44. Bölüm ~ Bol Bilinmeyenli Denklem
Mutlu Sonsuzluk - VEDA

25. Bölüm ~ Hayırdır İnşallah

2K 260 111
Od turlik

Haftalardır kafasındaki sorulara yanıt arayan Hacer Ablaya gelsin bölüm :))

Keyifli okumalar...

Elimdeki sıcaklığını arasam da karşımdaki üçlü nedeniyle el ele tutuşma fantezimi bir kenara bıraktım. Güliz Hanım, eşi olduğunu tahmin ettiğim Ömer Bey ve 'ben senin kardeşinim' diye bas bas bağıran görüntüsüyle Toprak, karşımdaydı. Biz onlara yaklaşırken iki adam gidip Ömer Bey'e gelişimizi müjdeledi (!) Ömer Bey adamlara eliyle geri çekilmelerini işaret edince Ozan'a sokulup fısıldadım.

"Bu adamlar ne yapıyor? Zebellah gibi niye önümüze çıktılar."

"Alışsan iyi edersin çünkü onların hayatı bu. Zenginlik başa bela, koruman olmadan yemek bile yiyemezsin."

"Ben niye alışayım ki, bana ne. Zengin olan ben miyim? Onlar düşünsün."

"Bende öyle tahmin etmiştim. Her neyse, Güliz Hanım bize doğru geliyor."

Güliz Hanım, "Yasemin, hoş geldiniz canım."diyerek sarıldı ve iki yanağımı da öptü.

"Hoş geldin Ozancım, nasılsın?" diyerek bu kez Ozan'a döndü.

"Teşekkürler Güliz Abla, sen?"

"Çok iyiyim canım, sizi gördüm daha iyi oldum." diyerek masada sabırsızca kıpırdanan Toprak'ı işaret etti.

"Masaya geçelim yoksa Toprak yaygarayı basacak. Sabahtan beri heyecanından saçmalayıp duruyor."

Masada bizi karşılayan Ömer Bey beklemediğim kadar sıcak bir yaklaşımla elini uzattı. "Merhaba Yasemin, seni gördüğüme memnun oldum. Nasılsın?"

Kuruyan dudaklarımı nemlendirmek için dilimle ıslatmak istedim ama dudağımdaki ruju dağıtmamak için bunu yapmaktan vazgeçtim.

"Merhaba Ömer Bey, teşekkür ederim. Ya siz?"

Gülümseyerek başını salladı ve göz ucuyla sabırsız kızına baktı. Restorandan içeri ilk girdiğimizde bana benzediğini düşündüğüm Toprak şimdi adeta benim küçük bir kopyam gibi görünmüştü gözüme. Demek ikimizde annemize benziyorduk. Bir an da beynimde kendi sesim yankılandı. ANNE... Bunu içimden bile dile getirmemiştim oysa ki daha önce.

Olduğu yerden sandalyesini ittirerek çıkan Toprak yanıma geldi. Beni baştan aşağı süzdü. Sonra da Ozan'a baktı. Art arda ikimizi de süzdükten sonra, "Şu an kafam çok karışık ama yine de mutluyum. Ben Toprak, benimle tanıştığına memnun oldun mu abla?" dedi.

Kalbimin gümbürtüsü dışarıdan duyulacak diye elimi sol tarafıma bastırdım. Yüzüme her şeyin yolunda olduğuna dair bir gülümseme yapıştırdım. Ismarla gülümseme de bir yere kadardı işte. Burnumun direği sızlıyordu ve ben ağlamak falan istemiyordum.

"Tabi, çok memnun oldum Toprak. Ben de seni çok merak ediyordum."

"Sahiden mi," diye sordu sırıtarak. "Beni gerçekten merak mı ediyordun?"

"Elbette." Boğazımı temizlemek zorunda kaldım. Şimdi annen senden çok bahsetti desem olmayacaktı. Güliz Hanım desem hiç olmayacaktı, ne desem diye düşünürken Güliz Hanım derdimi anlamış gibi yardımıma koştu.

"Hadi, ablan ve Ozan abini daha fazla ayakta bekletmeyelim de yerlerimize oturalım Toprak, daha sonra istediğini sorarsın, olur mu?"

Yerlerimize yerleştiğimizde Ömer Bey eliyle bizden biraz ötede duran garsona el işareti yaptı. Hızla gelen garson hepimize devasa menüleri vererek yanımızdan ayrıldı.

"Ozan abi, sen ablamı nereden tanıyorsun?"

Toprak'ın kafa karışıklığının sebebi belli olmuştu. Ozan ve beni aynı karede manasız bulmuştu.

"Biz aynı evde yaşıyoruz Toprak." Ozan. Sonra bana bakarak, "Toprak'la tanışıyoruz ve bunu merak etmesi doğal."dedi sanki sormuşum gibi. Onların ailecek birbirlerini tanıdığını hatta bu tanışıklığın sıradan bir tanışmadan ileri seviyede olduğunu biliyordum. Elimdeki tek bir kelime dahi anlamadığım menüyü masaya bıraktım. Zaten canım bir şey yemek de istemiyordu.

"Yasemin, biraz tuhaf bir karşılaşma olduğunu biliyorum," Ömer Bey dirseğini masaya dayayarak içten bir gülümseme ile konuşmasına devam etti. "İlk öğrendiğimizde şok geçirdiğimizi saklayamam ama kısa sürede bunu aştık ve hayatımıza dahil olman bizi memnun etti."

Adam bir hafta içinde benim varlığıma alışmıştı. Belki de Güliz Hanım'ın babası üç yıl önce söylediğinde öğrenmişti. Bunu merak etsem de sormayacaktım. Ne geçmiş ne de gelecekle ilgili konuşmak istemiyordum çünkü. Ben bu saatten sonra sadece an'ı yaşayacak ve sadece kendimi düşünecektim.

"Ömer Bey, sıcak yaklaşımınız için teşekkür ederim ama henüz hayatınıza dahil olmak gibi bir niyetim yok. Birbirimize alışmamız, bunu kabullenmemiz gerekiyor."

Sözümü tamamlamama müsaade etmedi. "Öncelikle bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Ben annenin eşiyim, kardeşinin de babası. O yüzden bana bu kadar resmi bir tavırla yaklaşırsan bozulurum. Biz seni şartlar ne olursa olsun aramızda görmekten memnuniyet duyacağız ve Ömer Bey diye hitap etmeye devam edersen aramıza ördüğün duvar nedeniyle aile olamayız. Ömer abi, dersen çok mutlu olurum."

Sen kim, sen ne, sen ne diyorsun bey abi? Ben daha anneme anne diyememişim senle resmiyetimi nasıl kaldırayım?

Dağdan yuvarlanan çığ gibi geliyorlardı ve maşallah hepsi de pek bir cana yakındı. Ben hariç. Ben kimsenin canına yakın falan olmak istemiyordum. Ben hariç kısmına geri dönecek olursak, cana yakın olmayan bir ben değildim. Göz ucuyla baktığım Ozan'da pek bir meymenetsizdi bu gece. Derdi her neyse ucu bana dokunmadığı sürece onu da takmaya niyetli değildim.

"Ömer, Yasemin'e biraz zaman tanı hayatım. Henüz her şey çok taze, Yasemin kime nasıl istiyorsa öyle hitap etsin."

"Sana Güliz Hanım bana da Ömer Bey demesi seni üzmüyor mu Güliz?" dedi Ömer Bey soruyu sanki bana soruyormuş gibi benle göz temasını kesmeyerek.

"Ömer, lütfen..." diyen Güliz Hanım uçuk pembe ojelerinin süslediği tırnaklarına bakarak iç çekti. "Zaman demiştik. Bunu konuşmuştuk."

"Abla?" diyen ses aradaki gerginliği böldü. "Kaç yaşındasın?"

Ozan sanki soru ona sorulmuş gibi cevap verdi. "23..."

Başımı çevirip ona baktım. Omuz silkti. Gerginliği had safhadaydı ve burada olmaktan memnun olmadığını bir alnına yazmadığı kalmıştı. Sanki onu buraya zorla getirmiştim. Benimle gelmek isteyen kendisiydi. Stresli olması gereken ben olduğum halde onun somurtmasını görmezden geldim.

"Ben de on iki," dedi heyecanla. "Altıncı sınıfa gidiyorum. Ya sen?"

"Ben okulu bitireli uzun zaman oldu Toprak."

"O zaman çalışıyorsun, öyle değil mi?"

"Hayır canım, çalışmıyorum. Uygun bir iş bulduğumda çalışacağım."

Masadaki yerinden kalkarak yanıma geldi. Dibime kadar çektiği sandalyeye oturduktan sonra menüyü eline alarak, "Sen ne yiyeceksin?" dedi.

Valla ne olduklarını anlasaydım bir şeyler yerdim belki ama yazanlardan zerre anlamadığım için su içsem yeter, diyemedim.

"Ben mantarlı ve ıspanaklı fettucini alfredo yiyeceğim. Bence sen de ondan ye, ikimiz de aynı yemeği yiyelim."

Hay senin bilmiş ağzını yiyeyim. Demek zengin bebeleri ana rahmine düşer düşmez egzantirik yemek isimlerini öğreniyordu. Fakat ben eve gidip peynirli, anne usulü erişte yemeyi tercih ederdim. Ne burada olmak ne de ismini, cismini bilmediğim fettucini bilmen ne, yemek istemiyordum. Bu ortama katlanıyorsam sebebi sadece Toprak'tı...

"Olur..."dedim.

Gelen garsona siparişler verildikten sonra masadaki hava az da olsa değişmişti. Ozan hariç. O hala benden rol çalmaya ve somurttukça somurtmaya devam ediyordu. Derdini bilsem kesip atacaktım ama adam ifadesiz suratıyla hiçbir şey belli etmemeye yeminli gibi duruyordu.

Niyeyse herkesin aynı yemeği sipariş etmesi ve havadan sudan sohbete başlamasıyla azıcık da olsa rahatladım. Yanımda oturan ve sabırsızlıkla yemeğini bekleyen Toprak, okulunu arkadaşlarını ve yaşadıkları evi anlatırken garson yemekleri getirdi. Açılan servislere alaca bulaca bir makarna bıraktıktan sonra kadehlere beyaz şarap doldurdu. Ozan araba kullanacağı sadece su içeceğini söylediğinde bende onun gibi su istedim.

Kaldırdığı kadehi masasının ortasına uzatan Ömer Bey, "Ailemize katılmana kaldırıyorum kadehimi Yasemin..." deyince Güliz Hanım da kadehini kaldırdı. Memnuniyetsiz Ozan da onlara eşlik ederek içi su dolu kadehini kaldırdı. Be şerefime kaldırılan kadehlere kötücül bakışlar atarken Ozan hafifçe boştaki elini elimin üstüne koydu. Önce kucağımda duran elimin üstündeki eline baktım sonra da yüzüne. Gülümseyerek gözlerini kapattı. Kendini zorladığı ama sırf benim için bu masada bulunduğunu o an anladım. Zoraki de olsa su dolu kadehimi kaldırıp diğer kadehlere değdirdim.

"Abla, biz de kardeşliğimizi kutlayalım mı?"

Şaşkınlıkla elindeki meyve suyu dolu bardağını benim kadehime değdirmeye çalışan Toprak'a baktım.

"Nasıl bu kadar çabuk kabullendin?" dedim. Kelimeler ağzımdan sanki firar etmiş gibiydi. O an aslında söylemek istediklerim çok başkaydı.

Bozuntuya bile vermeden, bilmiş bir şekilde göz kırptı.

"Çok basit. Hayal ettiğim bir şey gerçekleşmiş gibi düşündüm. Zaten hayalini kurduğum bir şeydi, o yüzden zor olmadı."

"Nasıl yani? Sen bir ablan olmasını mı hayal ediyordun?"

"Aslında abla olmayı hayal ediyordum. Küçük bir kardeşim olsun istiyordum ama abla olmaktan çok bir ablan olması daha güzel bir şey."

"Senin ablan olduğum için mutlu olmana sevindim Toprak."

"Ben de..." dedi sevimli bir şekilde sırıtarak.

El kadar çocuk bile hayatındaki en köklü değişikliği yaşamıştı ama ben karşımda bana adeta yalvarır gibi bakan kadına, Güliz Hanım diye hitap ediyordum. Bir an da vicdanım suratıma tükürdü. Ben ki kin tutmayan Yasemin, ben ki yaşanan her şeyden bir ders çıkaran Yasemin; bir anne kelimesini çok görüyordum. Kafamın içinde muhasebe yapmaktan da hiçbir şey yokmuş gibi yapmaktan da sıkılmıştım artık. Kimsenin beni anlayabileceğini düşünmediğim için içimi dökmekten de kaçınıyordum. Kafamın karışmasına müsaade etmeyecektim. O kadar kolay değildi. Hiçbir çaba göstermeden karşıma geçip ailesini tanıştırmaya benzemiyordu benim kalbimi kazanmak.

"Abla." diyen sese çevirdim bakışlarımı. Ömer Bey mutlu bir şekilde ikimize bakıp göz kırptı.

"Yandın Yasemin, Toprak konuşmaya başladığı zaman asla susmaz."

Ömer Bey, Güliz Hanımın söylediği cümleyi onaylarcasına kahkaha attı. "Kesinlikle..."

Allah Allah birine benzetecektim ama neyse. Tipi benziyor ama huyu da mı bu kadar benziyor. Yıllar sonra karşıma çıkan annem ve kız kardeşimle bu kadar benziyor olmamız bir lütuf mu?

"Söyle canım." dedim ikimizi ilgiyle izleyen bakışların altında.

"Bundan sonra bizimle kalacaksın, değil mi? Annem ve babam odanı bile hazırladı, sana sürpriz yapmak için."

Birden, "Ay," diye bağırdı ve ellerini ağzına kapatıp, başını masaya dayadı. Birkaç saniye sonra başını kaldırarak suçlu gözlerle anne ve babasına baktı. İfadelerini kontrol ettikten sonra, "Sürprizi bozdum, özür dilerim." dedi.

Masadaki kahkahalara eşlik etmeyen ben dışında bir kişi daha vardı. Bilin bakalım kim?

Ozan saatin geç olduğunu söyleyerek kalkmak için izin istedi. "Biraz daha kalamaz mısınız?"diyen Toprak'a, "Ablanı özlediğin zaman eve gelebilirsin. İstersen yatıya da kalabilirsin fakat bizim artık kalkmamız lazım." diyerek üzgün gözlerle kendisini dinleyen Toprak'ın başını okşadı.

"Yasemin, lavaboya gideceğim, bana eşlik eder misin?"

Güliz Hanım muhtemelen benimle yalnız konuşmak istiyordu ama bunu alenen dile dökmekten kaçınmıştı. Sandalyemi geriye ittirerek ayağa kalktım. Birlikte lavaboların olduğu kısma gelince kapıyı kapattı. İçeride herhangi biri var mı diye kontrol ettikten sonra, "Yasemin, sen Toprak'ın dediklerine bakma. Çocuk işte. Biz sadece duruma adapte olmasını sağlamak için evde bazı değişiklikler yaptık ama o bunu henüz anlayamayacak kadar küçük. Sen kendini ne zaman hazır hissedersen o zaman. Sana istemediğin bir şeyi-"

"Bir dakika." diyerek kesitim sözünü. "Birincisi, evet Toprak bir çocuk ve dediklerini sadece gülerek dinliyorum. İkincisi, ben zaten kendime bir ev tutacağım. Sizinle birlikte aynı çatı altında yaşamak gibi bir planım yok. İlerisi ne gösterir bilemem ama şu an kesinlikle sizinle birlikte yaşamak istemiyorum."diyerek küçücük bir açık kapı bıraktım. Bu saatten sonra eksiği tamamlamak için mücadele veremezdim. Geç kalınmış bir hayatım vardı ve ben ucundan yakalayıp onu yaşayacaktım.

"Haklısın. Yine de ara sıra gelip bizimle kalmanda bir sakınca olduğunu sanmıyorum. Bunu hiç değilse Toprak için yapamaz mısın?"

Bakışlarımı yerdeki mermer desenli seramiklere indirdim. Ne diyeceğimi bilmiyordum. O eve gider ve bir aile olmak nasıl bir şey görürsem bir daha kendi ayaklarımın üstünde durduğum gibi duramazdım. Alışırsam, kopamazdım.

"Aslında sana söylemek istediğim başka bir şey daha var."dedi, sıkıntılı bir iç geçirmeden sonra bir müddet ipekli bluzunun düğmesiyle oyalandı.

"Yasemin, deden seninle görüşmek istiyor."

Dede?

"Benim dedem öldü Güliz Hanım..." İçime kesin Yeşilçam'ın kötü karakterlerine hayat veren Suzan Avcı kaçmıştı. Bir tek onun gibi gözlerimi kısarak kışkırtıcı bir kahkaha atmadığım kalmıştı.

"Kimden bahsettiğimi biliyorsun Yasemin. Onu henüz bende affetmedim, edebilir miyim, bilmiyorum ama yine de sen eğer görüşmeyi kabul edersen."

"Etmem. Bunu yapamam. Şu an her şeyin hesabını soracağım tek kişi o olmasına rağmen bunu yapamam. Kalbini kırarım ve bu benim asla yapmak isteyebileceğim bir şey değil. Ben büyürken babam ve dedemin bana öğrettikleri en önemli şey saygıydı ve ben sizin babanızın karşısına geçersem saygısızlık yaparım. Yaparsam da vicdanım beni yer, bitirir. O yüzden bence bu konuşma hiç yapılmamış farz edelim."

...

Eve geldiğimizde buz gibi havaya inat, ellerimizde kahve kupalarımız, Galata'ya karşı güvercin besliyorduk. Ben Ozan'ın kıymetlisi Narin'i incitmeden severken Ozan, boynunda gümüş rengi parıltıları olan kahverengi bir güvercini tutuyordu elinde.

"Annen ne dedi lavaboda? Bizim eve yerleş falan mı? Sen ne dedin?"

Ardı ardına sorduğu sorular yüzünden içime içime güldüm. Telaşı ses tonuna bile yansımıştı. Neden telaşlı olduğu kısmında minicik bir fikrim vardı ama konduramıyordum. Alenen söylemediği takdirde de kondurmamaya devam edecektim.

"Toprak'ın dediklerine aldırma, hayır, hayır..."

Süratle bana döndü. "Dalga geçme Yasemin." Güvercinin göğsüme bastırıp kıkırdadım. "Sen benim sorduğum sorulara cevap veriyor musun? Ben de vermeyeceğim." dedim.

"Misilleme?" dedi aynı benim gibi kıkırdayarak. Odağımı yine alıp şarampole yuvarlamıştı işte. Rahat rahat ne bunalıma girebiliyordum ne depresyona.

"Haksız mıyım?" dedim omuz silkerek.

"Gidecek misin peki?"

"Evet." dedim ama onun anladığı manada değil. Elindeki güvercini kafesin içine bırakarak yanıma geri geldi. "Yasemin, bu kadar kolay mı senin için? Sadece bir hafta oldu, zaman dediğin bu muydu yani?"

"Ozan..." dedim iyice dibine sokularak. Kolu koluma değince içime yayılan mutluluk kanımı kaynatmıştı.

"Yasemin..." dedi gözlerimin içine bakarak.

"Ben onlarla birlikte yaşamaya evet demedim. Ben gidecek olmama evet dedim."

"Gideceğim illa ki diyorsun yani?"

"Gitmem gerekiyor Ozan, bir hayat kurmam ve geç kaldığım her şeye bir an evvel başlamam gerekiyor. Bir işim ve başımı sokacağım evim olsun yeter. Ben büyük hayalleri olan, beklenti içinde yaşayan bir kız değilim. Hiç olmadım. Tek bir hayalim vardı. O da... Her neyse işte, bir an önce bir ev bulup-"

Sabırsızca sözümü kesti. "Neydi o hayalin? Vardı dedin, gerçekleşti mi peki? Ya da artık hayalini kurmaktan vaz mı geçtin?"

Başımı kaldırıp yakışıklı beyefendiye baktım. Heybetine yandığım, ne de güzel parlıyordu. "Gerçekleşti..."

"Neydi o? Nasıl gerçekleşti?" Yakınlığı bu sorunun en güzel cevabıydı.

"Benim defterimin her satırını okuduğunu biliyorum. Hayalimin ne olduğunu da biliyorsun. Hayalim İstanbul'a gelmekti ve geldim. Dolaylı olarak bulunduğun katkıdan dolayı da teşekkür ederim. Ben yatayım artık, iyi geceler." diyerek ayağa kalktım. Deftere yazdıklarım şu an için ona büyük bir itiraf sunuyordu ama madem illa ki benim ağzımdan duyacaktı, çok beklerdi.

"Yasemin..." dedi bağırarak. "Konuşuyoruz, nereye gidiyorsun?"

"İzin verirsen eğer, yatacağım Ozan..."dedim onun gibi bağırarak.

Hızla gelip kolumu tuttu. Bu tutuş hiç diğerlerine benzemiyordu üstelik. Bu kez canım acıyordu. Hem de çok.

"Bırak..." dedim kolumu silkeleyerek.

Bırakmadı.

İyice yaklaşıp yarım kalan icraatını tamamlayacağını anladım. Bu kez olmazdı. Bir karar vermişken, olmazdı. Geri kaçmaya çalıştım, bırakmadı. Dudakları ısrarla birbirine bastırdığım dudaklarıma temas edince debelenmeyi bıraktım ama karşılık vermedim. Zaten nasıl karşılık vereceğimi de bilmiyordum. Öpüşme eylemi benim için filmlerdeki sahnelerden ibaretti. Bir eli boynumda diğeri kolumdaydı ve kolumda olan eli kendimi rahat bırakmamı ister gibi durmadan kolumu okşuyordu.

Kırık dökük yelkenleri suya indirmem an meselesiydi ama Tutku varken ben bunu ne kendime ne de Ozan'a yapamazdım. Şimdi beni öpecek ve o kadın çağırdığında tıpış tıpış yanına gidecekti. Bu çok çirkindi.

Birbirine yapıştırdığım dudaklarımı ısrarla açmayınca geri çekildi.

"Tamam, bıraktım. Git yat..." dedi ve arkasını döndü. Ellerini kabanının cebine sokarak başını gökyüzüne kaldırdı. Usulca arkamı dönüp terasın açık kapısından içeri girdim. Odama geçip üstümdeki elbiseye rağmen kendimi yatağa bıraktım. Kafama kadar çektiğim yorganın altında bol acılı dürüm olmanın zamanı gelmişti.

Ona kahramanım dediğimi, defterime heyecanla yazdığım satırları ve geleceği günü sabırla beklediğimi bildiği halde zavallı kalbime inat yapar gibi öpmüştü beni. Ne olacaktı bundan sonra? Ben artık bu evde hangi sıfatla kalacaktım. Ev arkadaşlığı, zoraki misafirlik ve Ozan'ın baş belası Yasemin bitmişti.

İmkanı olsa, kafamı evde bırakıp atardım kendimi deniz kıyısına mis gibi. Kafam evde dertleri düşünedursun, ben deniz havasıyla günümü gün ederdim.

Saç köpüğünden kazık gibi olmuş saçlarıma elimi daldırdım. Resmen düğüm olmuşlardı. Banyo yapmayı erteleyerek üstümdeki elbiseyi çıkardım. Pijamalarımı giyip banyoya girdim. Yüzüme bulaşan makyaj kalıntılarını temizledikten sonra yüzümü yıkarak banyodan çıktım. Yatıp uyumak ve her şeyi unutturacak güzellikte bir rüya görme umuduyla yatağıma girdim.

Okuduğumda aklıma mıh gibi kazınan cümleler olur benim. Unutmam ve muhakkak yaşayacağım o günü beklerim.

'Kalbin temizse, hikayen mutlu biter...

...

Gece yarısı kurumuş boğazım ve yüreğimdeki sıkışma ile gözlerimi açtım. Komodinin üstündeki telefonumu alarak saate baktım. 03.20

Bir kabus ya da rüya görmediğime emindim ama unutmuş da olabilirdim. Başucumdaki cam şişeye uzandım. Bir yudum su içmek ve kendimi herhangi bir sorun olmadığına ikna edip yeniden uyumak istiyordum. Elimi şişeye attığımda içinin boş olduğunu fark ettim. Şimdi yataktan çıkıp su almak o kadar zor geliyordu ki, buna rağmen ayaklarımı sürüye sürüye kapıya gittim. Derin gece sessizliği ve karanlık beni ürpertse de Ozan'ın birkaç metre mesafemde nefes alıp verdiğini bilmek beni rahatlatıyordu. Her ne kadar bu gece birbirimize söyleyemediklerimiz yüzünden gergin olsak da ona olan duygularımda en ufak bir eksilme yoktu. Aksine dudak tokuşturmadan bir ileri seviyeye çıkmış olmak bile bana yetiyordu. Her ne kadar bunun utanç verici bir durum olduğunu bilsem de kalbime söz geçiremiyordum.

Basamakları inip doğrudan mutfağa gittim. Tezgahın üstündeki sürahiden koca bir bardak su doldurarak kana kana içtim. Yarı açık yarı kapalı gözlerimle odama geri dönüp uyumak istiyordum bir an evvel. Fakat ne olduysa o malum kapının önüne gelince oldu. Normal zamanlarda çıt çıkmayan oda şu an iki ayrı kişinin arada yükselen seslerini dışarı taşırıyordu. Bu saatte bu kadar önemli olan ne diye düşünürken yine şeytana uydum.

Ozan'ın kısık ama sert sesi duyuluyordu. Kameraya rağmen kulağımı kapıya dayadım. Bu kadar önemli bir durum varken ekrana bakıp kapının önünü izliyor olamazdı. İyice yanaştım kapıya. Kapı dinleme konusunda ister istemez duayen olmuştum ve kendimi verebilirsem nefes seslerini bile duyabiliyordum.

'Bu işten iyice sıkıldım Korkut. Her dakika tepemde olduğu yetmiyormuş gibi bir de sürekli bir şeyler talep ediyor.'

Kimdi ki bu talepkâr?

'Abi, yapacak bir şey yok. Şimdilik plana uymaktan başka çaren de yok.' diyordu Korkut aynı onun gibi gergin bir sesle.

"Niye ben lan, niye? Başka biri değil de niye ben? İstemiyorum abi, yapışmasını, dokunmasını istemiyorum. Midem kaldırmıyor artık. Sikicem böyle işi de planı da. Bir yanda Cesur abinin deli Ece'si bir yan da bu zoraki birliktelik.'

Cesur abinin deli Ece'si de kimdi? Ozan'la ne alakaydı? Allah'ım daha fazla dinlersem bilmekten hoşlanmayacağım şeyler duymaktan korkuyordum ama kendime de mukayyet olamıyordum. Sen güç ver bana. Odama gitmek için irade ver. Fakat bende nerede o irade...

'Az kaldı be kuzen,' dedi Korkut teskin edici bir ses tonuyla ama Ozan hiç teskin olacak gibi değildi.

'Dayanamıyorum diyorum oğlum, anlamıyor musun? Verdiğim sözü sikeyim. Planını sikeyim. Yüzünü bile görmeye tahammülüm yok artık. Sabah olsun istemiyorum abi. Sesini duymamak için kulaklarımı söküp atacağım.'

Kulaklarım duyduklarını reddediyor, beynim algıladığı şeyi yerle bir etmek istiyordu. Kalbim mi?

O zaten yoktu ki artık.

Sesler azalıp bir fısıltıya dönünce kapıdan uzaklaştım. Korkut'un yükselen sesiyle olduğum yerde kaldım.

Onca bomba pata küte patlamışken, ha bir eksik ha bir fazla dedim ve dinledim.

'Ulan bağırıp durma artık, Yasemin duyacak. Kızı tedirgin etme durduk yere.'

Ne tedirginliği be Korkunç, ben o bölümü atlayıp direkt kırıklarımı toplama safhasına geçtim bile. Hem beni kolumdan tutup bırakma, üstüne bir de öp sonra da sabah olsun istemiyorum, yüzünü görmek midemi bulandırıyor de. Sen kimsin be! Sen nesin! Pis gergin, sevimsiz peynir helvası, kimsin sen!

Ozan sanki ona biri dublaj yapıyormuş gibi boğuk ve yorgun bir sesle konuştu. 'Bu saatte uyanmaz o merak etme. Akşam annesi ve kardeşiyle birlikte yemekteydik. Gelince de lafladık biraz. Geç yattı. Bu saatte top atsan uyanmaz.'

Yüzüme söyleyemediklerini, içine birikenleri gecenin bu saatinde, tam benim en derin uykuda olmam gereken saatte ortaya dökmesinde de bir hayır aradım. Kalkıp su içmeseydim dünyadan bir haber yaşamaya devam edecektim. İyi olmuştu da duymuştum ama bu zavallı kalbim nasıl dayanacaktı şimdi? Nasıl onaracaktım kırılan kalbimi?

Yaptıkları boktan plan nedeniyle, yüzümü görmeye tahammül edemeyişi ve baktıkça midesini bulandıran yüzümü- ya da yüzsüzlüğümü- alıp yukarı, odaya çıkmak için basamaklara doğru adımlamaya başladım. Attığım üç adımdan sonra hudut karakolu dediğim şer yuvasının kapısı kayarak açıldı. Ozan'ın yorgun sesi kulaklarıma dolduğunda olduğum yerde bekledim.

"O saçma ve klişe filmlerdeki gibi duyduklarını yanlış yorumlayıp, evi terk etmeyeceksin, değil mi Yasemin?"

Hırsla ona doğru döndüm. "Yanlış anladığımı sanmıyorum. Kulaklarım bana yalan söylemez!"

Konuşmaya mecali yokmuş gibi zorla konuştu. "Kulakların yalan söylemez ama ben söylerim, öyle mi Yasemin?"

"İstemiyorsan git diyebilirdin Ozan. Bunca yılgınlığı gecenin bu saatinde ortaya dökmene gerek yoktu. Ayrıca ben sana zaten gitmek istediğimi söyledim. Kalıp daha fazla manzaranı bozmaya niyetim yok. Bu saatten sonra açıklama yapmana da gerek yok. Boşuna nefesini tüketme."

"Nefesim tükensin, dert değil ama benim sabrım tükeniyor Yasemin." diyerek kolumu tuttu.

"Ozan, bırak abi. Böyle yaparsan derdini anlatamazsın. Çık sen yukarı, ben konuşurum Yasemin'le. Şu an ikiniz de gerginsiniz, tartışmayın boş yere."

"Bana inanmıyor Korkut!" diye bağırdı. "Sana mı inanacak. Karışma!"

Korkut Ozan'ın dediklerine kulak asmadan gelip sakince omzuna dokundu. "Hadi kardeşim, bak Yasemin korkuyor."

Duruşumu dikleştirdim. Korktuğum falan yoktu benim. Sadece şok geçiriyordum. Ozan Korkut'un elini omzundan silkeledi. Bundan faydalanıp birkaç adım geri gittim ve arkamı döndüm. Amacım odaya çıkıp eşyalarımı toplamak ve bir an evvel bu evden gitmekti.

Tekrar yanıma gelerek kolumu tuttu. En sonunda çekeleye çekeleye koparacaktı kolumu.

"Yasemin, salona geçelim ve konuşalım. Duyduğun her şeyi yanlış yorumluyorsun ve ben kendimi anlatamadığım için kahroluyorum."

Son söylediği kelime öyle içten çıktı ki kayıtsız kalamadım. Bakışları içimi yaktı. Bir kez olsun dinleyecektim. Her kitapta ya da filmde olduğu gibi, kapıyı dinleyen, tesadüf eseri kendiyle ilgili çok büyük bir sırrı öğrenen kızlar gibi sezon boyu tavır yapmayacaktım. Medeni bir insan gibi oturup dinleyecektim.

İsteksizce çekiştirildiğim yere doğru, peşinden gitmeye başladım. Salona geçtiğimizde Korkunç da yanımıza geldi. Her zaman yüksek dozda neşeli olan, bana sataşmadan içi rahat etmeyen Korkunç bile tatsızdı. Her ne olduysa ikisi de dağılmıştı. Tekli koltuğa oturduğumda çok ciddi bir meseleyi masaya yatıracakmış gibi bir halleri vardı.

"Sabahı yapacağız, belli oldu."diyen Ozan'a alttan bir bakış attım. Bu bakışta onu paslı bıçakla birkaç parçaya bölmüş ve dilini koparmıştım. Bu sırada Korkunç mutfak tarafına geçti ve tezgaha üç kupa bıraktı. Birkaç dakika sonra elinde iki kahve kupasıyla geri geldi. Birini bana diğerini Ozan'a uzatarak kendi kahvesini almaya gitti. "Korkut, gelirken şekerliği de getir. Yasemin kahveyi şekerli seviyor..."

Ağlamamak için baş ve işaret parmağını göz pınarlarına bastıran Yeşilçam jönleri gibi yapmama ramak kala Korkunç'un sesi duyuldu.

"Ona damardan versek de kesmez abi. Beş şeker attım ben onun kahvesine. Temizlik terapisi yaptığımız geceden tecrübeliyim."

"Aman ne komik..." dedim gözlerimi devirerek.

"Bence komik," dedi elindeki kahveden bir yudum alarak. "Yalnız iyice karıştır, yarım kilo şeker kolay erimez."

Gülmekle bağırmak arasındaki o ince çizgide bir ip cambazı gibi gidip gelmeye başladım. Bu Korkunç bir gün elimde kalacaktı.

Hırsımı kahveden alırcasına karıştırmaya başladım. Sinirden öyle bir karıştırıyordum ki duyan da koyun sürüsü geçiyor sanır. Benim gereksiz yere uzattığım karıştırmadan sıkıldığını anladığım Ozan, "Yasemin..." diyerek boğaz temizlemeli bir girizgâh yaptı. Ozan'a bakmadan bol şekerli kahvemden bir yudum aldım. "Duyduklarının seninle uzaktan ya da yakından bir alakası yok."

Kahve kupasını önümdeki sehpaya bıraktım. "Söyler misin öyleyse, kiminle alakası var?"

"Tutku..." dedi yüzünü buruşturarak.

"Adı bile geçmedi be, nasıl onunla alakası var?"dedim kaşlarımı çatarak.

"Senin de adın geçmedi."

"Geçti. Korkunç, 'bağırma Yasemin duyacak' dedi."

"Sen gürültümüzden rahatsız olup uyanma diye dedi onu Korkut."

Tabi tabi yersen adlı bakışlarımı Ozan'ın yorgun bakışlarına diktim. Aklımda hala onu kesip parçalara bölme fikri vardı.

"Sandığın gibi değil Yasemin. En başında anlatmalıydık ama olmadı. Belki de hata ettim, bilmiyorum." dedi.

Ay, sanırım heyecandan ölüyordum. İlk kez ben inciğini cinciğini sormadan kendi hür iradesiyle bir şeyler anlatacaktı. Çok da hevesli görünmemeye çalışarak, "Neymiş o en başta anlatmadığınız şey?" dedim.

Korkunç elindeki kahve kupasıyla gardiyan gibi bir o yana bir bu yana salonu turluyordu ve benim dikkatimi dağıtıyordu.

"Sen de tepemde gezinip durma Korkunç, otur dikkatim dağılmasın." diye carladım.

Uyuz uyuz güldü. "Senin şu olaylara anında adapte olmana bayılıyorum kız fıstık. Az önce-"

"Korkut, siktirme bayılmana da otur yerine..."diye bağıran Ozan'ın alnında bir damar belirmişti. Kesin sinir krizi geçirecek ve o damar patlayacaktı. Gülesim gelse de kendimi tuttum.

"Nerede kalmıştık?" dedim kollarımı birbirine bağlayıp arkama yaslanarak. Buradan sonrasını dinlemek için ölüp bitiyordum.

"Biz sandığın gibi sıradan iki yazılımcı değiliz Yasemin." deyince Ozan'ı ilk gördüğüm gün üretmeye başladığım teoriye geri döndüm. Şimdi itiraf edecekti. 'Biz aslında iki azılı katiliz' diyecekti ve bunu öğrendiğim için beni kıtır kıtır keseceklerdi.

Tamam, bir miktar abartmış olabilirim. İkisinin de katil olmadıklarına eminim ama öğreneceğim şey de muhakkak olsalar o kadar şoka girebileceğim bir şey olmalı.

"Korkut ve ben İstihbarat için çalışıyoruz."

Ayağa fırlayarak 'NE' diye öyle bir bağıdım ki aynı anda Ozan'da ayağa kalktı.

"Bağırma. Otur şuraya. Sanki adam öldürdük dedik. Sessiz ol ve dinle. Ayrıca mümkünse soru da sorma."

İşaret parmağımın ucunu göstererek, "Bu kadarcık da mı?" diye sordum hevesle.

"Ben sana bilmen gerekenleri anlatacağım."

"Peki, sana niye inanayım?"

"Of," dedi elini alnına sertçe vurarak, "Beni başa döndürme Yasemin, sus ve dinle."

"Peki." diyerek beklemeye başladım. Bu kadar uysal olmazdım ama konu çok heyecanlıydı. Devamını öğrenemezsem orta yerimden çat diye ikiye ayrılırdım hafazanallah...

"Korkut ve ben üniversitedeyken İstihbarattan teklif aldık. İşimiz, mesleğimiz olan yazlım ve donanımdı ama işler değişti. Daha önce tanıştığın Yiğit abi, bizimle sahada da çalışmak istediğini iletti üstlerine ve bir takım eğitimlerden geçtik. Ben genelde evden çalışıyorum ama Korkut sahada."

Dayanamadım. Soru sorma demişti ama ilk geldiğim günlerde sırf kafalarını karıştırmak için sorduğum sorulara bocalayarak cevap vermeleri geldi aklıma.

"Korkunç'u yemeğe davet ettiğim gece ben evden çalışıyorum ama Korkut sahada demiştin bana. Sonra da lafı çevirip, saha dediysem; 'dışarısı yani' filan diye gevelemiştin."

"Çakal..." dedi Korkunç uzata uzata. "Demek o yemekleri yapıp beni davet etmenin altında bizi konuşturma fikri vardı ha? Aferin, takdir ettim."

Omuzlarımı silktim, "Buna mecbur bıraktınız beni. Her şeyiniz çok gizemliydi, ne yapayım?"

"Korkut, o çeneni ben münasip yerine sokmadan susar mısın acaba?" Bu da bu gece Korkunç'un her lafına takar olmuştu niyeyse.

Korkunç, "Canımı ye ikizim, sustum." dedi ve ağzına hayali bir fermuar çekti.

"Aldığımız eğitimlerin sonunda etkinliğimiz de arttırıldı. Gizlilik nedeniyle fazla detay veremiyorum. Şimdilik senin yana yakıla gizem aramanı engelleyecek bilgiler bunlar."

Buz gibi olduğundan emin olduğum kahvesinden bir yudum alıp yüzünü buruşturdu. "Gelelim Tutku konusuna..."deyince kalbimden bir güvercin sürüsü havalandı. Tek derdimin Tutku olduğunu ve gerisini umursamadığımı inşallah yüzümdeki hevesli ifadeden anlamamıştır.

'Sen Tutku'ya çok takılma' diyen Korkunç ve Zeynep geldi aklıma. En başından beri aralarında hiçbir şey olmadığını dolaylı da olsa anlatmaya çalışmışlardı. Zeynep'in ısrarla bana vermeye çalıştığı taktikler de boşuna değilmiş. Herkes her şeyi biliyormuş. Ben hariç...

Detayları duymak için sabırsızlanan arsız kulaklarım beynime mutlu haberi vermek için alev almış gibi yanıyordu.

"Tutku, sadece bir görev... Yakınlaşmam ve ondan alacağımız bilgilere göre esas kişiye ulaşmamız gerekiyordu. Aslına bakarsan bu görev en başta," Korkut'a tiksinerek baktı. "Bu ayıya verildi ama ilk görev gününde Tutku'ya yakınlaşmak yerine kendinden nefret ettirince görev bana kaldı."

E tabi senin gibi yakışıklı adamı görünce dibi düşmüştür o yapay kokonanın diyemedim. Ben rüyamda gördüğüm silik silüetine bile abayı yakmışken Tutkulu ne yapsın. Bir an da düşündüklerim nedeniyle midem bulandı. Acaba onu da beni öptüğü gibi öpmüş müydü? Ağzından laf alma için kur yapmış mıydı?

"Her neyse. Bilgiyi aldık ama detay için hala ona ihtiyacım var."

"Peki," dedim duyduklarımı teyit ettirmek için. "Mideni bulandıran yüz kim? Sabah olmasına katlanamadığın talepkâr kim?"

"Sanırım aklımı kaçırıyorum Korkut," dedi. "Sen devam et, yoksa ben kendimi terastan atacağım."

"Tamam, atma kendini terastan. Anladım ben seni. Tutku'ya katlanamıyorsun ve sevgili rolü yapmaktan sıkıldın."

Bir an da önüme konan beyaz bir kağıt ve kalemle başımı kaldırdım. Korkut bağdaş kurarak yere oturdu. "Bak Latin güzeli, bu Tutku," Gördüğüm en çirkin çöp kadını çizdi. "Bu Tutku bizim piyonumuz," Bir tane de kargacık burgacık şekil çizdi. "Bu da piyonun yurt dışına kaçırılmasına yardım ettiği tarihi eserler."

"Korkut, istersen tüm görevi anlat abi, ne dersin?" Ozan manasız çizimler olan kağıdı buruşturup fırlattı. "Yasemin'in tüm bunları bilmesine gerek yok."

Bir an da bana ilahi bir aydınlanma geldi. Hani filmlerde ve kitaplarda olunca, 'Yok artık' diyeceğimiz türden bir aydınlanma var ya, işte ondan oldu.

"Cemo?" dedim tespit ettiğim gerçeğin etkisiyle.

"Zaten gizli ne kaldı ki, onu da öğren de rahata er Yasemin. Cemal, Yiğit abinin yanında bilgi işlem asistanı. Şimdilik eğitimde ama bundan sonra İstihbarat elemanı olacak."

"İyi ama işitme problemi engel teşkil etmiyor mu? Tedavi falan demiştiniz, yanlış hatırlamıyorsam. Tedavi olacak mı?"

"Olacak inşallah. Bir iş adamı ve aynı zamanda İstihbaratın eski üyelerinden biri var. Tedavi süreci onun desteğiyle kurulan bir vakıf hastanesinde yapılıyor. Buradaki tedavisi tamamlanınca Amerika'ya gidecek. Sanırım işitme ile ilgili yeni bir teknoloji varmış, onu uygulayacaklar Cemal'e."

"Yani bundan sonra duyacak mı?" dedim mutluluktan akmak üzere olan yaşlarımı tutmaya çalışarak.

Elini ensesine attı ve sıktı. "Aranızda bir şey mi var sizin Cemal'le?"

"Ne?" dedim bağırarak. "O benim için çok kıymetli, sağlığı hakkında bilgi ediniyorum sadece."

"Ne kadar kıymetli?"

"Size doyum olmaz canlarım, ben kaçar. Bu muhabbette beni aşar. Haydi, öptüm." diyerek evden kaçarcasına çıkan Korkunç ile Ozan yeniden bana döndü.

"Ne kadar kıymetli dedim Yasemin?"

Şeytan aklıma girip uydur bir aşk masalı diyordu ama o hain şeytana uymayacaktım. Bu adam kıskansa bile kıskanıyorum demezdi zaten. Ya huysuzluk yapardı ya da bağırırdı hıncını alamadığı için.

"Olmayan ailem gibi, kardeşim gibi. Canım gibi."

Aldığı derin nefes ve sırtını rahatlamış gibi koltuğa bırakmasını yorumlamak için süper zekâ olmaya gerek yoktu. Gizemini ortaya döken Ozan adlı deli bakışlı beni kıskanıyordu.

"Niye sordun ki sen bunu şimdi?"

Sırıtarak, "Hiç," dedi. "Sadece merak..."

Yüzündeki gerginlik, aldığı nefesteki telaş bile silindi sanki. Söze dökemediği ne varsa gözlerinden akıp yüreğime dolmuştu. Her adam aynı değildi. Portföyüm tek adamla sınırlı olsa da okuduklarım ve duyduklarım beni yanıltmıştı. Bazen tek bir bakış dizeler dolusu bir şiirden bile anlamlıydı.

O an cesaret edebilseydim eğer, aklımda birikmiş ne varsa sormak isterdim. Tabi aklımı sahte sevgili Tutku'dan alabilseydim. Kendimi kontrol altına almayı başarmam ve geldiğim günden beri üzerine yapışıp kalmış sıkıntıyı sormam lazımdı. Madem tüm kapalı kartlar açılmıştı, şimdi blöfü bırakıp oyunu kazanan tarafı belirlemek gerekiyordu.

"Bana karşı takındığın tavır, gerginliğin, zoraki kelimelerin de bu gizli görev nedeniyle miydi?"

Kolundaki saate baktı. Dayandığı koltuk kırlentini alarak kenara koydu. "Birkaç saat uyusak?"

"Kaç sen, kaç ya ne olacak. Ben zaten alıştım senin bu tavırlarına. Ne bekliyorum ki ben zaten. Haklısın, gidip uyuyalım ve sabah her şey yolundaymış gibi yaşamaya devam edelim."

"Yasemin, benim sana cevabını veremeyeceğim hiçbir şey yok. Bu gece zaten yeterince gizem çözdün. Ayrıca gizli kalan da bir şey yok. Neyi öğrenmek istiyorsun?"

Benim uykum kaçmıştı, onun ki de kaşsındı bana ne...

"Çalışmamı ve evden çıkmamı istememenden başlayabiliriz bence."

Dudaklarını birbirine bastırdı. Sağ elini ensesine atıp zaman kazanmak istercesine bir müddet orada tuttu.

"Evden çıkman konusu Alparslan Bey ile ilgili. Bahsetmiştim zaten sana bundan. Yenildiği vicdanına ayak uydurup peşine bir sürü adam takmıştı ve seni izliyordu."

"Bana zarar vereceğini mi düşündün?"

"Hayır. Sana zarar vermeyeceğini biliyordum. Sadece seni görmek istiyordu. Belki de konuşmak. Bilmiyorum. İş konusuna gelecek olursak." Devam etmeyecek diye ödüm koptu. Nefret ettiğini sandığım Susamı ayaklarının dibinden alarak kucağına çekti. Ah be Susam, ne diyeyim benden şanslısın oğlum.

"Yasemin, sana bir şey itiraf edeyim mi?"

'Biliyorum. Ben de seni seviyorum...' İtirafı, 'seni çok seviyorum Yasemin...' olsaydı cevabım ne olurdu diye düşündüm. Her neyse, aklımı daha fazla romantik duygularla bulandırmanın manası yok.

"Ne bitmez itirafmış..." dedim başımı iki yana sallayarak.

"Pizzacıdaki işini ben baltaladım..."

"Tahmin etmeliydim!" dedim ayağa fırlayarak. "İyi de niye ya? Ne güzel kariyer yapacaktım ben orada."

"Ne kariyeri Yasemin? Okul ne olacaktı peki?"

"Konuyu saptırma. Neden yaptın bunu, onu söyle."

"İzlendiğini söylemiştim. Sen her sabah işe gittiğinde peşinde bir ordu adam dolanacaktı. Neden? Çünkü vicdan sahibi Alparslan Bey, öyle istiyor."

"Zaten hayatımı yeteri kadar mahvetmişken bir de izleyerek daha da mı mahvedecekti? Ben hayatımı hep mahkum gibi mi geçireceğim. Ayrıca zarar vermeyecek madem, saklanmamın manası ne?"

"Sen hayallerin gerçek olsun istemiyor muydun Yasemin? Hani Anaokulu öğretmeni olacaktın? Hani üniversite hayallerin?"

"Adı üstünde hayal Ozan, illa ki gerçekleşecek diye bir kural yok. O zaman sıkıştığım köşede beni ayakta tutan hayallerdi onlar. Şimdi yeni hayaller kuruyorum ben."

"Ne mesela?"

"Bilmiyorum. Henüz düşünmedim. Düşündüğümde sana bildiririm," diyerek gözlerimi devirdim. "Nasıl olsa sen ona da sallarsın bir balta."

"Ben senin mutlu olacağın hiçbir şeye engel olmam. Nasıl mutlu olacaksan, nasıl huzurlu olacaksan öyle olmasını isterim."

Cici kızlar şarkıya girdi. Hem de nakarattan. 'Ah kalbim ben senden çok çektim, valla sen delisin, delisin...' Cici kızları susturup ortaya yeni bir gündem maddesi attım.

"Ya Engin Bey?"

"Anma şu dallamanın adını!" diyerek ayağa kalktı.

"O işi de ben baltaladım de tam olsun."

"İstemedim dersem yalan olur. Ama yapmadım. Evden çıkmıyordun. Saatleri belliydi. Başına bir şey gelme olasılığı yoktu. Yani her koşulda iyi bir işti ama o Engin denen herifin sana olan bakışları hoşuma gitmemişti. Hala gitmiyor."

"Ben sadece işimi yapacaktım. Engin Bey'in bakışları benim umurumda değildi."

"Benim umurumdaydı ama Yasemin!"

"Neden?"

Hızla hole döndü ve odasının kapısına gitti. "Bunu da konuşacağız ama önümüzdeki hafta yapılacak olan müzayededen sonra. " diyerek odaya girdi.

Arka fonda çalan Serdar Ortaç, inadına yapar gibi 'kafamda deli sorular' diye bas bas bağırırken ben müzayedeye kadar nasıl dayanacaktım?

Her şey ortaya çıktığına göre bu saatten sonra Yasemin'i kim durdurabilir?  Çok keyifli, bol maceralı bölümler yolda. 

Gelecek hafta görüşmek üzere...

Çıkışta yıldıza  tık tık :))

Pokračovať v čítaní

You'll Also Like

19K 1.6K 23
Kolay kolay neşesini kaybetmeyen Selvi, Tam hayatının aşkına kavuşmuşken, avucunu yalamak zorunda kalır. Gene de pes etmez, Ona göre imkansız diye...
827K 49.2K 67
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
551K 28.4K 61
Akşamın en sessiz zamanını bekledi Ateş, Eda' ya gitmek için. Kıştı, soğuktu, sokaklar boştu, evler karanlıktı. Herkes uykuya dalmıştı. Ateş, usulca...
3.7M 232K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...