𝗔𝗯𝗶𝗹𝗲𝗿𝗶𝗺 𝗺𝗶?

By buneyinkafasiamk

5.9M 304K 215K

Kayra, gerçek ailesine alışabilecek miydi? Daha doğrusu abileri ve kardeşi Kayra'ya ısınabilecek miydi? 17 y... More

Tanıtım
Bir
İki
Üç
Dört
Beş
Altı
Yedi
Sekiz
Dokuz
On
On bir
On iki
On üç
On dört
On beş
On altı
On sekiz
On dokuz
Yirmi
Yirmi bir
Yirmi iki
Yirmi üç
Yirmi dört
Yirmi beş
Yirmi altı
Yirmi yedi
1 Milyon 🙏🏻
Yirmi sekiz
Yirmi dokuz
Otuz
Otuz bir
Otuz iki
Otuz üç
Otuz dört
Otuz Beş
Otuz altı
Otuz yedi
Otuz sekiz
Otuz dokuz
2 Milyon 🙏🏻
Kırk
Kırk bir
Kırk iki
Kırk üç
Kırk dört
Kırk beş
Kırk altı
Kırk yedi
Kırk sekiz
Kırk dokuz
3 Milyon 🙏🏻
Elli
Elli bir
Elli iki

On yedi

138K 6.6K 8.4K
By buneyinkafasiamk

Medya: Christian Perri - Human (Siz istediğiniz şarkıyı dinleyebilirsiniz zaten şarkıya değinmedim)

🍒

POYRAZ'IN BAKIŞ AÇISINDAN:

"Ne yaptık biz?"

Sağ tarafımda oturan Adal'ın fısıltısı kulağıma dolduğunda ellerimi yumruk yaparak gözlerimi ondan bir an olsun ayırmadım.

Sahnedeki piyanonun koltuğuna oturdu. Kafasını kaldırarak bakışlarını etrafta gezdirdi.

Ağlamaktan kıpkırmızı olmuş kahverengi gözleri gözlerimde durduğunda boğazıma bir yumrunun çöktüğünü hissettim. Ağlatmıştık onu, yine ağlamıştı bizim yüzümüzden. Her güldüğünde gözlerine yansıyan o içinde ki çocuksu ruh yok olmuştu sanki.

Bu kadar mı kırdık seni?

Öyle öfkeli ve kırgın bakıyordu ki gözlerime içimde ki kendime olan nefretim daha da artıyordu.

Dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı. Yüzünde oluşan gülümseme her zaman ki gibi kocaman ve o çocuksu gülümsemelerinden uzaktı. Alaylı ve öfkeliydi.

Pişman olmaya cüret bile etmeyin demişti. Şimdiyse tam karşısında ben Poyraz Barutçu bütün pişmanlığımla ona bakıyordum.

Farkındaydı o da.

Gözlerime son bir kez bakıp önüne döndü. Bakışı belki bir ya da iki saniye sürmüştü ama bir asır kadar uzun ve ağır gelmişti yükü.

Parmaklarını piyanonun tuşuna yerleştirdi. Yavaşça gözlerini kapandığında tüm salonda onun parmakları altında çıkan notalar duyulmuştu. Karşısında ki mikrofona yaklaşarak şarkının sözlerine giriş yaptığında seslice yutkundum.

O kadar güzeldi ki sesi, o kadar huzurluydu ki insanın hiç nefes almadan onu dinleyesi geliyordu. Koskoca salonda tek bir ses dahi yoktu. Herkes onu izliyordu, onu dinliyordu. Parmakları piyanonun üzerinde dans ediyordu sanki.

Tek kelimeyle parlıyordu.

Her zaman parlıyordu aslında. Kayra tuhaftı. Değişikti, eğlenceliydi, çocuksuydu ama diğer yandan da her şeyin idrakında zeki ve güçlü bir kızdı. Çevreye yaydığı farklı bir aurası vardı. O güldükçe insanın gülesi geliyordu. Girdiği ortama o samimiyetini hemen hissettirebiliyordu.

Beline kadar uzayan kahverengi saçları, yine saçlarına eşlik eden açık kahve gözlere sahipti. Bembeyaz bir teni ve küçük bir burnu vardı. Fiziksel olarak annem ve benim karışımım gibiydi. 

Ve bu nedense hoşuma gidiyordu.

Farklıydı. İremden tamamen farklıydı. Aslında bakarsak o kızda olmasını istediğim bütün özelliklerin tamamına sahipti, Kayra. Ve beni tereddüte düşüren kısımda bu olmuştu işte.

Kötü değildi. Hele ki İrem gibi birini ölüme sürükleyecek kadar cani hiç değildi... Bunca yıl irem yüzünden ailem dağılmışken, yıllar sonra ortaya çıkan gerçek kardeşimizin tam da istediğimiz bir kız kardeş olması insanı şüpheye düşürüyordu.

Rol yaptığını düşündüm. İnanmadım. Düşmanlarımızın evimize soktuğu bir ajan olduğunu bile düşünmüştüm.

Hakkında her şeyi araştırdım. Geçirdiği hastalıkları, hastane de yattığı zamanları, bu zamana kadar çalıştığı yerlerden, yaptığı haylazlıklardan dolayı düştüğü karakollara kadar çocukluğundan bu zamana kadar onun hakkında ki bütün raporlara, belgelere ulaştım.

Ve farkettim ki aramızdaki en masum kişiydi o.

Benim kız kardeşimdi. Canımdan, kanımdan gerçek kız kardeşim. Her zaman sahip olmak istediğim kız kardeş.

O çocuğun arkadaşı olduğunu biliyordum. Araştırmıştım. Arkadaşlıklarının tam olarak hangi boyutta olduğunu emin değildim ama biliyordum işte.

Kayra'nın onun gibi olmadığını bildiğim halde öyle görünce kıskançlıktan kan beynime sıçramıştı.

Diğerlerinin laflarıyla da iyice gözüm dönmüştü sinirden.

Birkaç gündür normale giden bir yolda ilerlerken, daha yarım saat önce elini tutup konuşabiliyorken şimdi her şeyi mahvetmiştim.

Sinirle bir nefes alarak titreyen ellerimi sıkıp gözlerimi kapadım.

Kendi ellerimle her şeyi sikip atmıştım. Ona, hayatımda var olan en masum insana iğrenç bir ima da bulunmuştum.

Kazanamadan kaybetmiştik. Yediremiyordum kendime.

Nasıl bakacaktı şimdi suratımıza?

Ne dersem diyeyim karşımda dimdik durup bana diklenen o küçük kız ilk defa karşımda kırgınlıkla diklenmişti bana. Yine güçlü durmuştu benim karşımda. Yine kırgınlığını hapsetmişti içine ama görmüştüm işte.

Göz bebekleri titremişti.

Dönüp bakar mıydı bir daha bize?

"O, sanırım ağlıyor." Demir'in sesiyle hızla açtım gözlerimi.

Bakışlarım onu bulduğunda içimden bir şeyler kopup gitmişti. Sağ yanağında birkaç damla yaş akıyordu yavaşça. Kapalıydı gözleri ve içli içli söylüyordu şarkının sözlerini. Öyle içten söylüyordu ki sanki şarkının sözleriyle haykırıyordu içindekileri.

Kalkıp yanına gidip göz yaşları silmek istedim ama o akan göz yaşlarının da sebebi bizken hangi yüzle gidecektim?

"Affeder mi bizi?" Diye sordu Adal.

"Hala affetmekten mi bahsediyorsun? Kıza demediğiniz şey kalmadı. Bakın o kıza, sizin eseriniz." Yiğit'in sinirli sesiyle derin bir nefes alarak onlara baktım.

Annem ve babaannem sessizce ağlıyordu. Dedem suratımıza bile bakmıyordu. Amcamlar, Yiğit ve Akın sinirliydi. Diğerleri ise pişman duruyordu.

"Bu söylentinizden pişman olmaya cüret bile etmeyin" demişti.

Haklıydı belki. Bile bile yaptığımız yanlışlar için pişman olmaya hakkımız yoktu ama olmuştuk işte.

"Hepiniz torunumdan uzak duracaksınız. Uyardım sizi. O kıza tek bir kötü söz dahi söylemeyeceksiniz dedim. Eğer torunuma bir daha yaklaşırsanız onu da alır yanıma Adana'ya götürürüm." Kaşlarımı çatarak hızla dedeme döndüm.

Ben konuşamadan araya Ateş girmişti "Ne diyorsun dede? Kız kardeşimiz o bizim. Bizim yanımızdan alıp götürecek misin bir de? Hiçbir yere götüremezsin." Dedi kendinden emin bir şekilde.

Oturduğum yerde dikleştim. "Orada duracaksın, dede. Evet biz hata yaptık ama Kayra'yı almazsın bizden. Biliyorsun sana saygım sonsuzdur ama herkes olması gereken yerde olmalı, değil mi?" Dedim dişlerim arasından.

Ellerim sinirden titremeye başladığında yumruk yaptığım elimi daha sıktım.

Azat Barutçu'yu iyi tanırdım. Herkes de iyi tanırdı. Eğer yaparım diyorsa yapardı, kimse de ona karşı gelemezdi ama bu sefer duracaktı.

Daha yeni bulduğum kardeşimi kimseye vermeye niyetli değildim.

Evet kırdık, üzdük, dağıttık ama toplamakta bize düşerdi. İsterse bizimle yıllarca konuşmasın, varsın bizi hiç affetmesin ama kardeşim benim yanımda kalacaktı.

"Ulan hayta herifler madem kardeşinize bu kadar değer veriyordunuz, niye ağlatıp üzüyorsunuz kızı? Demedim mi ben size bu kızın tek bir gözyaşı bile dökülmeyecek diye? Alacağım yanıma." Dedi sert sesiyle.

Hiddetle oturduğum yerden ayağa kalktım. Oturduğum sandalye yeri boylamıştı. "Az önce de dedim tekrar diyorum Azat Barutçu, hiç kimseyi almazsın bizden! Burada, bizim yanımızda olması gereken yerde kalacak. Çok meraklıysan gitmeye al karını git istediğin yere!"

"Poyraz, dikkat et sözlerine." Amcamın uyarısını umursamadan dedeme baktım öfkeyle.

Oturduğu sandalye de rahatça geriye yaslanarak gülümsedi.

Azat Barutçu... hala bir Tilki kadar kurnazdı.

Kafamı iki yana sallayarak seslice bir nefes aldım. Çevrede ki herkesin bakışı bize dönmüştü. Hiçbirini umursamadan Kayra'ya baktım. Çalmayı bırakmıştı. Hafifçe kaşlarını çatmış kızarmış gözleriyle bize bakıyordu.

Ayağa kalktı, sahneden inerken Aral belinden tutup inmesine yardım etmişti. Gülümseyerek ona baktı.

Sinirle yere düşmüş sandalyeye tekme atarak arkamı dönüp çıkışa ilerledim büyük adımlarla.

Affedecekti.

Bir şekilde affedecekti bizi. Daha yeni bulduğum kardeşimi kaybetmeye niyetim yoktu.

Öyle ya da böyle affettirecektim kendimi.

•••

KAYRA'DAN DEVAM:

"Kayra uyan! Güzelim uyan hadi, Kayra!" Vücudumda hissettiğim eller ve sarsılmayla gözlerimi araladım.

Ya da aralamaya çalıştım demek daha doğru olabilir.

Yine ne oluyor aq?

Vücudumun her yeri uyuşmuştu. Ellerim ayaklarım donuyordu ama diğer yandan da ateşler içinde yanıyormuş gibi hissediyordum.
Gözlerimi araladım zar zor. Görüş alanım tamamen bulanıktı ama Demir'in üzerime eğilmiş yüzüme bakan mavi gözlerini hayal meyal görebiliyordum.

Bu sıçmıklı yüzsüz kekin gece gece benim odamda ne işi var lan?

"İyi misin? Ha, Kayra?! Hadi cevap ver güzelim..."

Cevap vermek istiyordum. Böyle tam yüzünün ortasına orta parmağımı şlak diye gösterip neden odama geldiği ile ilgili beşyüz sayfalık beddua listemi okumak çok isterdim cidden.

Ama ne ağzımı açacak halim ne de gözlerimi açık tutacak dermanım vardı.

"Demir ne oluyor gece gece? Niye bağırıyorsun ve neden Kayra'nın odasındasın?" Seri katilden hallice olan yüzsüz Ateş böceği'nin sesini duymamla gözlerimi açmaya çalıştım.

Lan!

Niye ipini koparan benim odama geliyor abi?

"Neden olduğumu boşver iyi değil abi. Baksana ter içinde ama eli ayağı buz gibi titriyor. Gözlerini açık tutamıyor."

Hass...

"Lan niye bizi uyandırmıyorsun o zaman? Git Aral'ı uyandır, koş!"

Demir üzerimden çekildiğinde onun yerine Ateş'in tipsiz suratı görüş alanıma girmişti

Neyse gider ayak çarpılmayalım, tövbe tövbe.

Yüzümü avuçları arasına alarak terden suratıma yapışan saçlarımı geri itekledi. "Sakın uyuma tamam mı? İyi olacaksın." Elimi zar zor kaldırarak elinin üzerine koydum "İ-iğneler." Diyebildim titreyen sesimle.

Az gücüm olsa hazır bu kadar yakınımdayken ağzının ortasına bir tane gömerdim.

Akşam davetten döner dönmez hiçbirinin suratına bakmadan direk odaya kapayıp kendimi yatağa atmıştım.

Şimdi ise istenmeyen ot burnunda bitermiş misali daha bir gün geçmeden gecenin köründe gördüğüm suratlara da bir bakın. Hayır geberirsem son gördüğüm kişiler bana 'yollu' muamelesi yapan biricik biyolojik abilerim olacaktı.

Ben gözüm açık getmeyeyim mi kim getsin?

"Kayra!" Merdivenlerden gelen yüksek sesli patırtı sesleri duymuştum. Daha sonra ise odaya Aral, Adal ve Demir girmişti.

Ne hoş... az sonra gerçekleşecek olan ölüm sonrası After partimde bir tek onur konuğumuz seri katil tipli, ruh hastası, psikopat Allah'ın ceza- neyse işte Poyraz eksikti.

Aral hızla yanıma gelip kocaman açtığı maviş gözleriyle üzerime eğilerek beni süzdü. "Kayra, bir tanem iyi misin? Neyin var?"

Lan, doktor sensin oğlum ben mi söyliyeyim neyim olduğunu?

"Ne oluyor burda !?" Eveet, partinin onur konuğu da teşrif ettiğine göre ee ben öleyim artık?

"Abi, Kayra iyi değil."

Poyrazda görüş alanıma girdiğinde baygınca yattığım yerden onlara baktım. Aral bir eliyle nabzımı ölçerken diğer eliyle gözlerime açıp bakıyordu.

"Nabzı çok hızlı. Gözleri kayıyor."

"Az önce iğnelerim dedi. Şekeriyle ilgili olabilir mi?"

Sonunda!

"Siktir..." Aral hızla ayağa kalkarak uzaklaştı. Yatağın diğer tarafında bir çöküntü oldu. Poyraz'dı. Elimi tutarak diğer koca elini yanağına yasladı "Korkma. İyi olacaksın tamam mı? Sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim."

Pardon, tanışıyor muyduk ruh hastası?

İçten içte gözlerimi devirerek bütün gücümle elimi avucunun arasından çekerek kafamı diğer tarafa çevirdim.

Şaka gibi gerçekten.

Yüzsüz gibi yanıma gelip sana bir şey olmasına izin vermeyeceğim diyor. Gerçekten şu halden kurtulunca deli gibi gülecektim bu dediğine. Kırk yılın başında espiri yapmış o da boşa gitmesin tabii.

Aral tekrardan koşarak yanıma geldi. Elinde şeker ölçme aletim ve kalem insülinim vardı. Hızlı hareket ederek işaret parmağıma batırdı iğnesini. Birkaç dakika içinde şekerimi ölçtü.

"Nasıl?" Diye sordu Adal.

Alete baktı sonra hızla kenara koydu aleti. "Kan şekeri aşırı derecede yükselmiş. İnsülini vurmak zorundayım."

Nefret ediyorum o iğneden lan. Allah'ım al canımı en azından bir seferlik çekeyim şu acıyı be!

İnsülin kalemeni eline alarak iğnesini takıp ünitesini ayarladı. Terden ıslanmış olan tişörtümü açtı.

Karnımdan vuracaktı bir de... vicdansız kolumun suyu mu çıktı?!

Yutkunarak daha fazla açık tutamadığım gözlerimi sıkıca kapadım. Tekrar biri tutmuştu elimi. Kimi olduğu zerre umrumda değildi şu anda, elimi tutan kişinin elini sıktım.

"Çok acıyacak mı?" Diye soran Demir'in sesi geldi kulaklarıma.

Senin kıçına deneyelim istersen bir tane.

"Çok değil." Diye yanıtladı Aral. Ardından ise derimin içine giren tanıdık iğne hissiyle suratımı buruşturdum. "Şş kasma kendini." Dedi elimi okşayarak.

Aslında acımıyordu. Vücuduna saplanan ufak bir şeydi ama yine de irkiliyordum. Senelerdir belki yüzlerce kez vuruldum ama o hissiyattan kurtulamamıştım.

Yaklaşık on saniye sonra iğneyi çektiğinde derin bir nefes aldım.

"5-10 dakikaya azar azar etkisi gösterecektir. Ben gece boyu başında bekleyeceğim siz çıkın."

İşte adam, adam! Kov hepsini doktor kekim alnından öpeceğim birazdan.

"Olmaz! Bende bekleyeceğim." Dedi sıçmıklı kek Demir.

Ya sabır... 'Derhal odayı terket!' bakışlarımı ona atmak için gözlerimi açtım. LAN! Bir de elimi bu tutuyormuş. Hızla elimi çektim elinden.

Boğazımı hafifçe temizledim. "A-aral, lütfen fazlalıkları odadan atabilir miyiz? Nefes alamıyorum da." Dedim imayla.

Yüzümü avuçları arasına alarak yanağımı öptü "İyi misin? Nasıl hissediyorsun kendini?"

"Nasıl olsun işte, Azrail yokladı öyle bi ama iyiyiz yani, no sıkıntı."

Gülerek saçlarımı okşadı "Hep iyi ol, bebeğim."Diyerek bu sefer alnımı öpüp geri çekildi.

Derin bir nefes alarak bakışlarımı yüzsüz takımında gezdirdim. Kaşlarını çatmış bize bakıyorlardır.

Siz bi kıskandınız sanki?

Geberin!

Aral'a dönüp kaş göz yaptım kovması için. Anlamış olacak ki onlara döndü. "Abi hadi çıkın siz. Eğer bir şey olursa ben size haber veririm."

Hepsi bir iki saniye durarak bakışmıştı. Sonra Poyraz ayağa kalkıp bir hışımla çıkmıştı odadan. Sinirlendi tabii. Odanın kapsını mı kitlesek acaba lan? Bu gece gelir öldürür falan bizi, sağı solu belli değil manyağın.

Zira kendileri saatler önce iğrenç şeyler ima ederken az önce iyilik meleği ayakları kasıyordu...

"Ne olursa olsun haber ver bize, Aral." Diyerek Ateş böceğini de uğurladık. Ardından mırın kırın ederek Adal ve Demir de çıktığında seslice bir nefes verdim.

Artık birazdaha iyi olduğum için oturduğum yerde dikleşecekken durdu beni "Şş kalkma, yat uyu. Dinlenmen gerekiyor." Diyerek tekrar yatağa yatırdı bedenimi. "Sen? Başımda beklemeyeceksin değil mi sabaha kadar?"

Kafasını sallayıp yanıma yaklaştı. Battaniyeyi açarak yanıma yatıp beni kendisine çekerek kafamı göğsüne yasladı. "Evet, sen şimdi güzelce uyuyorsun. Uykuya ihtiyacın var. Bende senin iyi olduğuna emin olana kadar   bekleyeceğim."

Yiaa şapşik şey! Doktor gibi doktor işte.

Gülümseyerek kollarımı beline dolayıp iyice yayıldım. Artık ona karşı çok yabancılık çekmiyordum. Hala Çağrı abim kadar benimseyememiştim. Muhtemelen bu uzun bir zaman alacaktı ama yine de o civarlara bir yerlere yaklaşmıştı işte.

"Teşekkür ederim."

Elini saçlarıma atarak yavaşça okşadı "Bir daha teşekkür falan duymayayım. Şimdi hemen gözlerini kapatıp uyuyorsun tamam mı? İyi uykular güzelim."

Haydi bismillah...

Sırıttım "Sana da iyi geceler, abi." Diyerek attım bombayı ortaya.

Saçlarımı okşayan eli durdu ve kıpırdamadan kaskatı kalakaldı. Sonra aradan birkaç dakika geçti. Hala ses çıkmadı bende hazmedebilmesi için sesimi çıkarmadan vereceği tepkiyi bekledim.

Bir iki saniye sonra saçlarımı okşayan titreyen ellerini hissetim. "A-abi mi?" Dedi inanamazca.

Kafamı kaldırarak yüzüne baktım. Şaşkın duruyordu, heyecanlı ve mutlu. Güldüm "Ne diyim? Beğenmedin mi? Bak seçenek çok bende, Abi? Abiş? Abişko? Abiltoloşko? Bro? Hacı sayı? Kayınç-" diye devam ederken hızla beni kendine çekerek sıkıca sarıldı.

"Teşekkür ederim. Çok çok teşekkür ederim, abim benim. Söz veriyorum bir daha asla yalnız bırakmayacağım seni tamam mı? Ne olursa olsun koruyacağım seni." Diyerek yanaklarımı öptü hızlı hızlı.

Gülümseyerek ona baktım. Sırf abi dediğim için ne kadar mutlu olmuştu ya çılgın doktor seni.

Sırıtarak yanağından makas aldım "Ee o zaman yarın bunu bir çikolata gömerek kutlarız artık değil mi maviş?"

Kabul et, kabul et, kabul et...

Kahkaha atarak burnumu sıktı "Yemezler güzelim, yemezler. Biz bu konuya girersek çıkamayız o yüzden uyu abiciğim, hadi kapa gözlerini." Diyerek kafamı tekrardan göğsüne yasladı.

Battaniyeyi ağzıma kadar çekerek iyiyce sarıp sarmaladı. Yok olmadı bu şimdi, mumya dirilip halimi görse mezarında ters döner canım...

Gözlerimi devirip yatakta yayılarak rahat bir pozisyona gelip gözlerimi kapadım.

Çok yorgun hissediyordum.

Zaten psikolojik olarak çok sağlam değilken bir de bu gelmişti üstüne. İyice yorulmuştum. Hem fiziksel hem mental olarak iyi hissetmiyordum.

Derin bir nefes aldım.

En iyisi uyumaktı.

Birkaç saatte olsa bütün her şeyden kaçmanın ve arınmanın en iyi yoluydu.

•••

Merdivenlerden zıplaya hoplaya aşağı inmeye başladım.

Omuzumda ki çanta koluma düştüğünde tekrar omuzuma takarak önümde ki son katın merdivenlerinden inmek yerine trabzanın üzerine çıkıp aşağı kaydım. Aşırı eğlenceliydi.

Ayaklarım yere değdiğinde ellerimi gri eşofmanımın cebine yerleştirip keyifle yemek odasına ilerledim.

Ne yalan söyleyeyim bugün keyfim aşırı yerindeydi. Kendimi de çok dinç hissediyordum. Sabah Aral'ın arsız bir öpücük makinesi gibi yanaklarımı defalarca kez öpmesiyle uyanmıştım.

Sağlığım yerindeydi. Eh, okuldan sonra Çağrı abimin yanına gideceğimi de varsayarsak keyfim on kat yerindeydi.

"Hayır, gece ani şeker düşüşleri normal bir şey baba çok büyük bir sıkıntı değil. Hormonsal ve birazda yaşadıklarının etkisiyle stresten dolayı olmuş olmalı. Sorun yok, şu an gayet iyi." Diyen Aral abimin sesi geldi.

O kadar zaman Aral, Aral de şimdi bir anda abi demek tuhaftı ama alışacaktım.

"Günaydın!" Diyerek sevinçle içeri girdim. Herkes masaydı. Her zaman ki gibi boş olan Efe ve Aral'ın arasına oturdum.

Efe kolunu omuzuma atarak bana sarıldı "Abla iyi misin? Gece kötüleşmişsin." Yanaklarını sıktım "Sorun yok, sapasağlamım."

Bu yaşadığım şey normaldı aslında. Ani şeker düşüşlerim, çıkışlarım çoktu. Onlar telaşlanıp büyütmüşlerdi, alışık değillerdi tabii.

"Kızım iyisin değil mi? Eğer kötü hissediyorsan yat evde. Ben müdürle konuşurum."

Kafamı iki yana salladım "Sorun yok baba iyiyim ben. Hem okul çıkışı Çağrı abimle buluşacağım, haberin olsun."

Ortamı bir anda gergin bir hava kaplamıştı. "O senin abin değil!" Demişti tam karşımda oturan Ateş.

Umarımda mıydı? Yioo.

Çatalımı elime alarak önümdeki peynirden alıp ağzıma attım. "Seni bulacağınız yere bırakmamı ister misin, bir tanem?"

Görüyor musunuz Aral reisi ne kadar anlayışlı. Tabii ona abi dedim ya ondan bu etrafa gülücük saçmaları. Maviş gözleri parıl parıldı.

Kafamı iki yana salladım. "Gerek yok, abi. Ben kendim giderim ama yine de sağ ol." Bir anda karşımda oturan dörtlüden yükselen öksürük sesleriyle zevkle sırıttım.

"Bir dakika, sen şimdi Aral abime, abi mi dedin? Kabul ettin yani öyle mi mi?" Diye sordu Efe.

"Evet, abim değil mi? Abim işte, ne yapayım?" Diyerek bir salatalık daha attım ağzıma.

Aral gülümseyerek saçlarım arasına bir öpücük kondurarak kahvaltısına dönmüştü. Annem ve babam ise yüzlerinde kocaman gülümsemeyle bakmakla yetindi.

Karşımda ki tayfadan çok kötü sinyaller alıyordum ama pek bağlamıyordu beni.

Ateş bir anda ayağa kalkarak odayı terk etmişti. Ardından ise Adal'da çıkmıştı. Poyraz ve Demirse şu an çok kötü bir şekilde bana bakmakla meşguldü.

Omuzlarımı silkerek kahvaltıma odaklandım.

Onları gerçekten umursamamaya karar vermiştim. Görmezden gelmek, susmak bir insana verilecek en büyük cezaydı. Ben onları görmezden gelecektim.

Hiçbir zaman var olmamışlar gibi devam edecektim hayatıma.

Affetmekte, şu an aklımda olan en son fikirdi.

•••

• Bitti! Poyraz'dan yazmak gerçekten zordu umarım hoşunuza girmiştir.

• Aral'a sonunda abi dedik, şükür

•Bölüm nasıldı?

• Bu ara kitap için İnstagram açtım. İsteyen bana ulaşabilir ordanda 👇🏻
@/buneyinkafasiaga

• Bir sonraki bölüme kadar byeees ☘️

Continue Reading

You'll Also Like

733K 49.5K 32
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.3M 53.3K 26
(18+ cinsellik ve şiddet içerir.) Başımızın üstünde ki elçilik binasının içinde bir ses yankılandı. "Şuandan itibaren; Onun tek bir saç teline zarar...
610K 18.5K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1M 60.9K 41
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...