Asalak Fenomen

By mervegnr_

4.1M 346K 178K

Sivri diliyle eleştiri videosu çekip paylaşan Feyza Soysal'ın bu sefer hedefinde; işine karışılmasından hazze... More

-TANITIM-
1- Sölenter
2- Beklenmedik mail
3- Doktor oluyorum!
4- Ceza
5- Cereyanda kalma
6- Asalak fenomen
7- Güzelliğine (!)
8- Sağlıkta şiddet
9- Yemek teklifi
10- Torpilli
11- Kahve diyeti
12- Kahverengi
13- Nişan alışverişi
14- Narsist
15- Yoğurt
16- Osman
17- Yanık
18- Yangın merdiveni
19- İlk öpücük
20- İlk randevu
21- Zeki narsist bir polyanna
22- Ömrünü uzatmak istemiyor musun?
23- Zehirlenmişti
24- Mide lavajı
25- Sölenter Poyraz
26-Kan
27- Yeni Video
28- Altı yüz elli yedi
29- Kardeş kavgası
30- Fotoğraf
31- Aşk
32- Çorba lekesi
33- Lütfen para at kutusu
34- Ferhat Aydoğan
35- Doğum günü
36- Skandal
37- Gelip geçici
38- Bir yabancı gibi
39- Pişmanlık
40- Kurumuş boğazım
41- İlayda
42- Fakat korkma, geçecektir
44- İstenmeyen akraba
45- Hamile mi?
46- Dokunma bana
47-Çıkmaz
48- Moruk
49- Kahvaltı
50-Sana hâlâ aşığım ya!
51-Âşk
52- Kalbim sıkışıyor
53- Yakalanmak
54- Beklenmedik karşılaşma
55- O
56- Kavga
57- Nezarethane
Final- Anne oğul

43- Seksen bir gül

64.8K 6.2K 4K
By mervegnr_

Bölüm yorumlarınızı çok merak ediyorum. Keyif almanız dileğiyle! 

**

Merthan saatini kontrol edip parmaklarının tersiyle iki kez kapıyı tık tıkladı. Bugün ameliyat günüydü. Bu yüzden daha öğlen vakitleri olmasına rağmen sırtı ve ensesi ağrımaya başlamıştı. Bülent Hoca'nın "Girin," demesiyle kapıyı açıp girdi.

Bülent Hoca masasının başında, yakın gözlüğünü takmış önündeki birikmiş dosyalara bakıyordu. Merthan'ın içeri girdiğini görünce "Ben de seni bekliyordum," diyerek gözlüğünü indirdi, sandalyesinden kalktı ve odanın köşesindeki misafirleri ağırladığı siyah deri koltuklara doğru yürüdü.

"Bir sorun mu var hocam?"

"Bu sefer yok," diye güldü Bülent Hoca. Haftalık 'hastalarına gülümse' ikazlarından sonra, Merthan'ın onu çağırmasında sorun aramasına haklı buldu. Elini sıvazlarken "Duymuşsundur," dedi, aksini düşünmeyerek. "Emekliye ayrılmayı düşünüyorum."

Merthan hoşnutsuz bir tavırla Bülent Hoca'nın karşısına oturdu. Konunun nereye bağlanacağını az çok tahmin ediyordu.

"Yerime birkaç kişi düşünüyorum ve bunlardan biri de sensin."

Bülent Hoca Merthan'ın herhangi bir tepki vermesi için bekledi, Merthan uzun sayılacak bir süre kadar tepki vermedi sonrasında sıkıntıyla "Hocam," diyerek reddedeceğinin sinyallerini yaktı. Bülent Hoca, teklifinin geri çevrileceğini zaten baştan beri tahmin ediyordu ama Merthan'ın "Hocam," derken ki ses tonundan sonra emin oldu ve "Biraz düşün," diyerek, vereceği olumsuz yanıtın önünü kesti.

"Düşünsem de değişecek bir şey olmaz."

"Birkaç hafta dene, yapam-"

"Yapamayacağımı düşünmüyorum, yaparım ama benlik bir mevki değil. Ben ameliya-"

Bülent Hoca araya girerek "Yine ameliyatlara girersin," dediğinde Merthan sesli bir soluk aldı.

"Tek sorun ameliyat değil, cerrahken bile oğluma doğru dürüst vakit ayıramıyorum. Başhekim olduğum zaman hiç ayıramayacağım ve ben en güzel yaşlarında babasıyla olan zamanından çalmak istemiyorum. Üstelik," söylemekte zorlanıyormuş gibi nefes alıp verdi. "Aklım şu sıralar pek yerinde değil."

"Nasıl yerinde değil?"

Ben ne diyorum diye düşünmeden, sorgulamadan "Biri var," dedi, Merthan. "Kendimi durmadan onu düşünürken buluyorum. Başhekimliğin sorumluluğunu alacak kafada değilim."

Bülent Hoca anlamamış gibi Merthan'a baktı, sonra da "Biri var?" diye tekrarladı onu. Merthan başını salladı, sallarken de "Yani," diye mırıldandı. "Aslında yok ama var."

"O nasıl oluyor?"

"Boş verin," dedi Merthan. Konuyu dağıttı. "Bence en iyisi siz emekliye ayrılmayın."

Bülent Hoca başını geriye atarak kesin bir tavırla "Yok," dedi. "Kafam götürmüyor artık. Antalya'dan bir yazlık alacağım. Küçük de bir tekne."

Merthan öyle mi dercesine kaşlarını havalandırıp, dudaklarını birbirine bastırdı. Ayağa kalkarken "Bence siz de emekliye çıkmak konusunu iyicene bir düşünün," dedi bir bildiği varmış gibi. "Tekne, yazlık ev fiyatlarına falan bakın, öyle karar verin."

"Tekne olmazsa, sandal. Kararım kesin."

"Siz bilirsiniz," dedi Merthan. Bülent Hoca ayaklanıp, Merthan'ı kapıya kadar geçirdi. El ele tutuşup tokalaştıkları sırada Bülent Hoca'nın sekreteri Nazan elinde gül buketiyle masasına doğru geçti. Bülent Hoca Nazan'ı elinde buketle görünce gülerek "Hayırdır Nazan?" diye sordu. Gülümsemesi genişledi. "Yine kavga mı ettiniz de sana gül yolluyor?"

Nazan utangaç bir tavırla tebessüm etti.

"Kavga etmedik, içinden gelmiş?"

Bülent Hoca kaşlarını havalandırarak şaşırdı, çenesiyle gülleri işaret ederken "Ee, bu sefer kaç tane göndermiş?" diye sordu.

Nazan nota bakarak "Yirmi dört," dedi. Yüzünde hem hüzünlü hem de mutlu bir gülümseme oluştu. "Özledim, demekmiş. Geçen gün de gönderdi, şehir dışında ya."

Bülent Hoca Merthan'a dönerek "Neredeyse her ay bir kez gül gönderiyor. Sayıların anlamları varmış, demet demet alıyor."

Merthan elini cebine atarak oralı olmadı. "Para tuzağı," derken, kendinden emindi. "Hangi enayi inanır gül sayısına?"

Bülent Hoca omuz silkerek "Yine de kadınlar bayılıyor," dediğinde Merthan'ın kaşları havalandı. Başını çevirdi, masasındaki vazoyu boşaltarak içine gülleri koyan Nazan'ın yüzündeki gülümsemeye baktı. Sonra da güllere.

**

"Ahahaha!"

Merthan hâlâ kahkahalarla gülen arkadaşın ters ters bakarken ağrımaya başlayan şakaklarına parmaklarıyla basınç uyguladı. Miraç, Merthan'ın bakışlarının farkında olsa da gülümsemesini durduramıyordu.

"Sen yanmışsın oğlum," dedi, Miraç yüzüne yayılan gülümsemesiyle. Telefonunun şarjı bitince Merthan'dan telefonunu istemişti ve en son açık olan Merthan'ın kapatmadığı sekmeyi görünce de o saat bu saattir gülmesini durduramamıştı.

"Tamam, kes artık yeter."

Miraç kahkahalarının arasından "Başkası olsa," dedi, devam edemedi. Sesli ve neredeyse tüm vücuduyla güldüğü için karnı ağrıyordu. "Neyse diyeceğim de" kahkaha atıp, kendini durdurmak için sesli nefes alıp verdi. "Sen bu hallere düşecek adam mısın lan?"

"Kerhaneye düştüm sanki, alt tarafı gül sayılarına baktım. Küfrettirme kendine."

"Kerhaneye düşsen daha az gülerdim. Gül sayılarına mı inanıyorsun oğlum, para tuzağı bunlar. Yakında diledim aldım götüme soktum yedi yedi yedi de yaparsın sen."

Merthan duymamış gibi yaparak boynunu iki yana esnetti. Bazen Miraç'la arkadaşlığını sorguluyordu. Bu da o anlardan biriydi. Sinirlendiğini bildiği halde, bu kadar üzerine gelen, lafını esirgemeyen, başka kimse yoktu. Bir gün tam tersine gelecek, elinden bir kaza çıkacak diye korkuyordu.

Miraç "Harbi yaparsın sen," dediğinde Merthan "Bir şeyi de abartma," diyerek dişlerinin arasından konuştu. Artık sabrı ciddi sınanmaya başlamıştı. Miraç susmak yerine gülmeye devam edince gözlerini kapayarak, içinden saydı.

Olfactorius

Opticus

Oculomotorius

Trochlearis

Trigeminus

Abducens

"İşe yaradı mı bari, ne oldu?"

Merthan "Daha gitmediler," diye kestirip attığında Miraç "Gitmediler?" diye tekrarladı onu. "Kaç tane buket yaptırdın?"

"Birkaç tane işte."

"Kaç tane lan, söyle gülmeyeceğim."

Merthan dişlerini birbirine kenetleyerek ayağa kalktı, kalkarken de yanındaki kırlenti Miraç'a doğru fırlattı. Miraç'ın tam sayı almadan onu rahat bırakmayacağını bildiğinden ve öğrendiğinde bir gün boyunca, belki de bir hafta, güleceğini bildiğinden kapıya doğru gitti. Miraç hâlâ arkasından "Kaç tane?" diye bağırıyordu.

"On tane mi?"

Kahkaha.

"Yirmi?"

Kahkaha.

"Seksen?"

Daha çok kahkaha.

"Seksen bir?"

**

"Merhaba, iyi günler. Bunlar size geldi."

Feyza kuryenin ona doğru uzattığı gül buketini en son reklam anlaşması imzaladığı firmadan geldiğini sandığından gülümseyerek alırken "Teşekkür ederim," diye mırıldandı. Bir adım kapıyı kapatmak için geri çekildiğinde on sekiz yaşlarında genç çocuk otuz iki diş sırıtışla "Devamı da var," dedi.

Feyza anlamadım dercesine kaşlarını çattı, sonra da kuryenin bakışlarının döndüğü yere baktı. Beyaz kamyonetin arka kasası buket buket kırmızı güllerle kaplıydı. Başta kimden geldiğini çözemedi Feyza, gülleri getiren adam "Biri gerçekten affedilmek istiyor," demeseydi uzunca bir süre de çözemezdi. Aklına gelmezdi çünkü.

Yutkunarak buketin üzerindeki nota baktı. İsim yazmıyordu ama nottan kim olduğunu anlamamak imkansızdı.

Eğer sevdiğimiz birisinin kalbini kırmışsak, seksen bir gül almak en doğru özür ve af dileme yöntemiymiş. Biliyorum sana söylediğim onca şeyden sonra anlamsız ama seni kırdığım için özür dilerim Feyza. Seni çok seviyorum, sana deliler gibi aşığım, lütfen affet beni. Bir şans ver bize.

Feyza öyle çok şaşırmıştı ki gülleri evinin salonuna dolduran adamlara, itiraz etmek aklının ucundan bile geçmedi. Biri on sekiz diğeri otuzlu yaşlarında olan iki adam git gel yaparak bütün gülleri evin içerisi yerleştirip, iyi günler dileyerek çıktılar.

Feyza hâlâ şaşkınlığını üzerinden atamamıştı.

Seksen bir tane seksen bir gül.

Elindeki buket birden ağırlaşmaya, koca bir yük haline gelmeye başladığında buketi koltuğun üzerinde bıraktı.

Gül buketlerinin her birinin üzerinde birer not vardı. Okumak istemiyordu ama merakına engel olamayıp bazılarına baktı. Her bukette bir özür yazıyordu.

Seksen bir buket seksen bir özür.

Senin aşkınla yanarken yaşam tarzlarımızın farklılığını kendi içimde mesele haline getirerek, ilişkimize iki yıl ömür biçtiğim için özür dilerim.

O gün ağladığın zaman drama gerek yok, dediğim için özür dilerim.

Ağladığında sana sarılmadığım için özür dilerim.

Aşkı hormonlara indirgediğim için özür dilerim.

Yaptığım aptalca aşk tanımı için özür dilerim.

Beni hâlâ seviyor olmak canını yaktığı için özür dilerim.

Sana değersiz hissettirdiğim için özür dilerim.

Güzelliğin dedikten sonra (!) kullandığım için özür dilerim.

Sana asalak fenomen dediğim için özür dilerim.

Sana karşı önyargılarım için özür dilerim.

Oğlumla geç tanıştırdığım için özür dilerim.

Aşkı hafife aldığım için özür dilerim.

Seni unutacağımı ve senin beni unutacağını sandığım için özür dilerim.

Bizim evde kaldığımız gün kapıyı kapatmayı unuttuğum için özür dilerim.

Oğlumun çektiği video için özür dilerim.

Sana kötü yorumlar gelmesine sebep olduğum için özür dilerim.

Seni kötü duruma düşürdüğüm için özür dilerim.

Magazincilerin sorduğu sorular için özür dilerim.

Ferhat Aydoğan'ın elini sıkmadığım ve seni utandırdığım için özür dilerim.

Duygularıma hâkim olamayıp seni odadan kovduğum için özür dilerim.

Sana yaşattığım kötü anlar için özür dilerim.

.

.

.

Lütfen, beni affet.

Feyza salonu tümüyle kaplayan, yerde boşluk kalmadığı için koltukların üzerine ve masaya yerleştirilen buketlere bakıp derin bir nefes aldı. Sonrasında kapıcıyı aradı, gülleri evinden almasını, güllerle istediğini yapabileceğini söyledi.

Notlar...

Notlar, öylece dağınık bir şekilde masanın üzerindeydi. Bazıları yere düşmüştü bazıları koltuğun kenarına sıkışmıştı. Nerede olduğu önemli değildi. Merthan'ın yazdığı her cümlesi zaten onda bir yaraydı.

Ülke çapında, asalak fenomen diye anılması.

Ona herkesin içerisinde bağırması.

Söylediği şeyler.

Hepsine karşı hâlâ kırgın hissediyordu.

Ve bu kırgınlık, ne seksen bir gülle geçerdi. Ne de seksen bir milyon gülle.

Kapıcı bütün gülleri bir saat kadar süreyle kendi evine taşıdı, o kadar gül buketinden geriye kalan sehpanın yanına düşen bir güldü. İki yaprağı kopmuştu. Gülü eğilerek eline aldı, istemsiz burnuna doğru götürdü. Kokladı ama çok değil. Ciğerleri alev aldı, gülü tutan parmakları alev aldı, göğsü alev aldı. Sanki elinde ateş tutuyormuşçasına bir irkilmeyle gülü sehpaya doğru attı, gülden bir yaprak daha koptu.

Yerleri daha yeni süpürüp silmişti ve gelen güllerin taşınırken kopan yapraklarından sonra tekrar süpürmesi gerekiyordu. Düşünmeye çalışarak üzerini giyindi ve dernek toplantısına yetişmek için evden çıktı. Arabayı toplantının yapılacağı dernek binasına doğru sürerken telefonunda kayıtlı olmayan bir numara onu aradı. Kulaklığını takarak çağrıyı yanıtladı.

"Alo Feyza."

Uzun zamandır duymadığı sesi tanımıştı, Sertaç amcasına aitti. Sessiz kalınca amcası onu tanımadığını düşündüğünden "Ben Sertaç amcan," diye tanıttı kendini. Sanki araları çok iyiymiş, sanki arkasından tonlarca laf etmemiş gibi samimiydi.

Amcasının onunla kurmaya çalıştığı samimiyete tezat bir şekilde Feyza soğuk bir ses tonuyla "Efendim?" dedi.

"Numaranı Ceylan'dan aldım. Hiç arayıp sormuyorsun, amcam var mı yok mu, yaşıyor mu öldü mü diye?"

Gözlerini devirdi Feyza. Eskiden olsa, arayamadığı için bin bir türlü bahane üretirdi. Çünkü ters bir laf söylemek ayıptı. Sen benim arkamdan demediğini bırakmadın, neden arayım demek mesela... Sen benim dershaneye gitmeme bile laf ediyordun, sen eteğim dizlerimin üzerinde diye arkadaşlarımın yanında azarladın demek... Laf söylemek, yaptıklarını hatırlatmak ayıptı. Amcasıydı ne de olsa, büyüğü, baba yarısı.

"Niye beni aradın?"

Amcası bozulmuş olmalı ki birkaç saniye nefes alıp verme sesinden başka bir ses çıkarmadı. Sonra sadede geldi. "Bizim Cihat," dedi. "Kuzenin." Kuzenin kısmına ayrı parantez açarcasına bir vurgu yaptı. "Birilerine bulaşmış. Dükkân açacaktı kendine, tefeciden borç almış, şimdi de ödeyemiyor. Dün akşam eve kadar geldiler. Bizimkiler çok korkmasaydı, aramazdım seni."

"Hm, öyle mi olmuş," dedi Feyza büyük bir sakinlikle. Amcasının ondan para isteyeceğini anladı, istemeye çekindiğini de anladı. Bu yüzden hemen reddetmedi, parayı istemesini bekledi.

"Sen versen parayı."

"Ne kadar?"

"İki yüz elli bin kadar, sen de vardır."

"Var," dedi Feyza. Arabasını kenara çekti. "Vermek çok isterdim ama unutmuş olmalısın amca. Ben o parayı oramı buramı açarak, anarşistlik yaparak, milletin altına yatarak kazandım ya, hayır gelmez. Sen namuslu adamsın. Günaha girme."

Her bir cümle, amcasının lafıydı. Bizzat duymamıştı ama duyduğunda, amcasının söylediğinden bir kez bile şüphe duymamıştı. Çünkü söylerdi amcası.

Amcasının konuşmasını beklemeden telefonu kapatıp ablasına mesaj attı.

Bir daha benden izin almadan kimseye numaramı atma.

Hele ki akrabalarına.

Öfkeyle soluyarak arabasını çalıştırdı, sakinleşebilmek için toplantıya gideceği yolu uzattı. Telefonu mesaj geldiğini gösterircesine titredi fakat bakmadı. Dernek binasını geldiğinde arabayı park edip telefonunu eline aldı.

Mesaj, tahmin ettiği gibi ablasındandı.

Çok ısrar etti, önemli bir şeymiş bana da söylemedi ne olduğunu.

Feyza sessiz bir şekilde gülüp cevap yazdı.

Para dilendi.

Kelimelerini acımasız tutuyordu, çünkü öfkesi sadece böyle dinecekmiş gibi hissediyordu. Amcası arkasından onca lafı ederken nasıl hiçbir şey dememiş gibi ondan para isteyebilirdi ki? Köydeki arsaları, istediği paranın iki katı kadardı. Satıp borcunu ödeyebilirdi. Kendi birikimine dokunmayıp arkasından onlarca şey söylediği, yargıladığı yeğeninden neden para istiyordu?

**

"Nejat Cansever de kendi imzası olan kıyafetlerin açık arttırmada sunulmasını istemiş."

Feyza önündeki listeye Nejat Cansever'in de adını ekleyip Esra'ya döndü. "Kaç elbise?"

"Yedi."

Nejat Cansever'in yanına yedi rakamını yazıp, geri çekildi ve listeyi baştan sona inceledi. Derneğin hazinesini güçlendirmek için müzayede düzenliyorlardı. Müzayede fikri Feyza'dan çıkmıştı. İlk söylediğinde kimse olumlu yanaşmamıştı çünkü iki yıl önce müzayede düzenlemeye karar verdikleri zaman hem katılım az olmuş hem de istedikleri verimi alamamışlardı. Fakat Feyza, onların aksine müzayede fikrinde ısrarcı olmuştu. Sosyal medyadan tanıdıkları sanatçılar, iş birliği yaptığı markalar ve birçok bu tarz konularda duyarlı sayfalarla etkileşimi vardı. Kimsenin sessiz kalacağını düşünmüyordu.

Düşündüğü gibi oldu. Açık arttırmada satılacak bir sürü değerli eser, ünlü futbolcudan imzalı formalar, moda dünyasında yer edinmiş tasarımcılardan elbiseler... Feyza dahil, kimse bu kadarını beklemiyordu. Dernekte müzayede için çalışan çalışmayan herkes, müzayede gelen bu yoğun ilgiden dolayı heyecanlıydı.

Feyza sayfayı çevirerek, "Manken olarak, kimler gönüllü oldu?" diye sordu.

Esra telefondaki notlarını açıp, manken isimlerine baktı ve sırasıyla saydı.

"Eylül Sade, Gaye Tuncay, Mine Ersöz, Hazal Yar, İrem Demir, Cansu Kanal, Hakan Aysız, Demir Tatlı, Faruk Altay, Ece Söz. Damla Birinci son an da iptal etti, turnesi o güne denk geliyormuş. Katılamayacak."

Feyza eksik olan kişi yerine başta İzem'i düşündü ama sonra onun da o gün sahnesi olduğu aklına gelip vazgeçti. Gelememe ihtimali vardı. Telefonunu eline açıp, instagram hesabına girdi.

Kendi kendine "Kime söylesek acaba?" diye mırıldanırken, Esra heyecanla "Sen çıkmaz mısın?" diye sorunca Feyza telefonunun ekranındaki bakışlarını kaldırıp Esra'ya baktı.

"Ben mi?"

Yönetim kurulu üyelerinden olan Filiz Hanım da Feyza'nın podyuma çıkma fikrini beğendiğini belirtircesine "Süper olur," diye atıldı. Herkes meraklı gözlerle Feyza'nın dudaklarının arasından çıkacak kelimeleri bekledi.

Feyza "Daha önce hiç podyuma çıkmadığım i-" dediğinde Esra "Profesyonel bir şey olmayacak zaten," diyerek onu podyuma çıkma fikrini alıştırmaya çalıştı. "Amaç yardım parası toplamak."

Biraz düşününce "Olabilir aslında," diye mırıldandı Feyza. Net bir cevap vermese de Esra, kabul etti sayarak "Olur, olur "dedi. Feyza'nın önündeki listeyi çekerek son kişi olarak 'Feyza Soysal' yazdı.

"İçimden bir ses dernek açıldığından beri en fazla bağışı toplayacağımızı söylüyor."

"Herkes aynı şeyi düşünüyor, bizim yaptığımız davetler Ferhunde Hastanesinin doktorlarıyla sınırlıydı hep. Onların da çoğu, Bülent Hoca'nın zoruyla geliyordu. Şimdi resmen ünlü geçit töreni gibi oldu."

Gülümseyerek "Magazini de içeri alacak mıyız?" diye sordu Feyza.

"Alalım, birçok ünlü orada olacak. Derneğin tanıtımını yapmış oluruz."

Feyza başını sallayarak davetli listesine döndü. Ferhunde Hastanesinin doktorları listenin başındaydı, Merthan Özkan ise yedinci sıradaydı.

"Ferhunde Hastanesinin," dedi Feyza, kelimeleri uzatarak. "Doktorlarını, kesin çağıracak mıyız?"

"Dernek Ferhunde Hastanesi kökenli. Onkoloji bölümünün çoğunda, bizim yardım ettiğimiz çocuklar yatıyor. Bu yüzden her davette, Ferhunde Hastanesine özel kontenjan oluyor."

Merthan'ın gelmesini istemiyordu Feyza. Merthan onu Çamlıca Tepesinde gördükten sonra açıkça ondan af dilemeye başlarcasına gül göndermişti. Ona karşı gardını hafifletmekten korkuyordu, bu yüzden mümkün olduğunca onunla karşılaşmak istemiyordu.

"Sadece onkoloji bölümünü davet etsek, bir de başhekimi, yönetim kurulu üyelerini falan?"

"Bu tarz davetlere hastaneden çok katılım olmuyor zaten. En fazla otuz kişi. Bir sıkıntı çıkmaz."

Anladım der gibi, başını salladı Feyza. Daha fazla ısrar ederse, Merthan'ı istemediğini anlayacaklardı. Zaten şu an bile anladıklarını fakat ona renk vermediklerini düşünüyordu. Elini kalemi alarak, kalemi parmaklarının arasından çevirdi.

"Cuma'ya kadar yetiştirebilir miyiz peki? Her şey hazır gibi ama bir hafta daha mı ilerletseydik?"

"Herkes tatile gitmeden yapalım. Tarih çok iyi bence. Her şeyi planladık, bizlik yapılacak çok bir şey kalmadı. Sadece açık arttırmaya sunulacak şeyleri depoya getireceğiz. Numara yapıştıracağız. O da bir günlük iş. Online davetiye tasarlandı. Beş güne her şey biter."

"Sıkışmayalım diye dedim."

"Anladım canım ama gereksiz stres yapıyorsun. Hallederiz. Serginin olacağı platformu sponsorlar halledecek. Yemekleri otel... Geriye bir şey kalmadı."

"Cuma'ya kadar kesin hallederiz o zaman. Ben yarın otele giderim, serginin yapılacağı yere bakarım."

Filiz Hanım "Esra da seninle gelir," dediğinde Esra başını sallayarak onayladı. "Evet gelirim."

"Güzel o zaman," dedi Feyza telefonunun ekranını açarak saate bakarken. Saat on bire yaklaşıyordu. Altı saat boyunca çalışmışlardı. Gelen mailleri kontrol etmişler, bağışlanan ürünleri sıraya sokmuşlardı. "Bugünlük dağılsak olur mu, benim için yorucu bir gündü."

Feyza amcasının onu aramasına mı yoksa Merthan'ın gönderdiği güllere mi stres yaptı bilmiyordu ama her ikisinin de sinirlerini bozduğunu biliyordu ve bugün kendini başka bir yorgun hissediyordu. Hem ruhsal hem fiziksel olarak çökmüş durumdaydı ve uyumaya ihtiyacı vardı.

Uyumaya ve kendini toparlamaya.

**

Cuma Günü

Feyza elinde tableti ve tablet kalemiyle müzayede açık arttırmaya sunulacak olan tabloların numaralarını kontrol ederken yanına geçen katıldığı davette, Bekir Amca ve Ali Bey'in onunla aralarını yapmaya çalıştığı adam geldi. Beyaz gömlek ve lacivert bir yelek giyinmişti. Altına da lacivert kumaş pantolon.

Önüne geçmek yerine hemen yanında durarak "Selam," dedi, Kutay. Feyza başta ismini hatırlayamamıştı ama sonra davetli listesinde görüp hatırladığı ismi zihninde belirmişti.

"Selam," dedi, gülümseyerek. Bir yandan da önündeki tablonun numarasını listeden kontrol etti.

"Yardım edebileceğim bir şey var mı?"

"Aslında..." diye mırıldandı Feyza, bakışlarını önündeki altı tabloya çevirdi. "Bana tablo numaralarını okursan daha hızlı kontrol edebilirim."

Kutay gülümseyerek eliyle ensesini sıktı.

"Aslında kibarlık olsun diye söylemiştim."

Güldü Feyza ve flörtöz bir edayla başını omzuna doğru eğip "Ama bir kez teklif ettin ve artık bana yardım etmek zorundasın," dedi.

Kutay ellerini havaya kaldırarak teslim olmuşçasına "Çok ısrar ettin," dedi. Bir adım atıp tablonun önüne geçti ve sanki yeni tanışmışlar gibi değil de kırk yıllık arkadaşlarmış gibi rahat bir edayla "Ne yapacağım şimdi?" diye sordu. "Bu altta sarıyla yazılmış numaraları mı okuyacağım?"

Feyza "Evet," diyerek başını salladı.

Kutay gözlerini hafifçe kısıp, sayıyı tek hamlede okudu.

"Beş yüz altmış yedi trilyon dört yüz elli altı milyar üç yüz elli dört milyon iki yüz otuz dört bin beş yüz otuz dört."

Feyza beş yüz altmış yediyi yazdıktan sonra durmuş, başını kaldırmadan Kutay'ın bitirmesini beklemişti. Kutay sayıyı okumayı bitirince de başını kaldırmış "Gerçekten mi?" diye şaşırarak şaşkın gözlerle ona bakmıştı.

"Gerçekten mi, ne?"

"Sanırım hayatım boyunca ilk defa uzun bir sayıyı, bölmeden okuyan birini gördüm."

"Sayılarla aram iyidir, muhasebe okudum."

Benim ablam da muhasebe okudu, diyecekken kendini tuttu Feyza. Gülümsedi. "Yine de bu sayıyı o şekilde okumanı açıklamaya yeterli değil," dedi.

Kutay da güldü. Bu sefer Feyza'nın rahat yazabilmesi için sayıyı yüzer yüzer okudu. On beş dakika içerisinde işlerini hallettiler. Feyza içten bir şekilde ona "Teşekkür ederim," dediğinde Kutay biraz ilgisiz kaldı.

"Sana yardım ettim," dedi. Sanki tabloları oradan buraya taşımış da zor bir iş yapmış gibi bir edayla. "Bir kahve ısmarlarsın artık."

Feyza gülümsemesini dudaklarını birleştirerek tutmaya çalışırken tüm vücudunun yükünü tek bir ayağına verdi.

"Sen hep böyle yaptığın iyiliklerin karşılığını mı istersin?"

Kutay "Yüz bulamadığımda," diye karşılık verdiğinde bu sefer gülümsemesini engelleyemedi Feyza ve o an Kutay'a gözlerini dikip bakan adamı gördü. Merthan'ı. Bakışlarını hissetmiş olmalı ki başını çevirip ona baktı, Merthan. Kıskançlık vardı gözlerinde. Kutay'ı, Kutay'ın yakınlığını kıskanıyordu. İçinden Kutay'la daha yakın olmak geçti. Kutay'la kahve içmek. Gözlerinin önünde Kutay'ı öpmek. Belki o zaman anlardı aylarca kafasının içinde dönenleri. Belki o zaman, sevdiği insanı başkasıyla düşünmenin acısını hissederdi.

Feyza'nın yüzü istemsiz bir şekilde düşerken yetmezmiş gibi Esra, "Feyza," diye ona seslendi. "Davet listesinde olmayan bir beyefendi içeri girmek istiyor. Amcanmış galiba. Gelip baksan iyi olacak."

Esra'nın 'amcanmış galiba' dedikten sonrası zihninde asılı kaldı. Amcanmış sözü, boş bir depoda yankılanırmış gibi defalarca kulaklarında çınladı. Tepki vermemeye çalıştı fakat hepsi ondan bir tepki beklerken oldukça zorlandı. Dudaklarına yapay bir gülümseme kondurarak sakin bir tavırla "Bakayım," dedi.

Kutay, kaşlarını hafif bir şekilde çatarak "Bir sorun mu var?" diye sorduğunda Feyza abartılı bir tavırla başını iki yana salladı. Feyza'yı biraz tanıyan biri, onun kolaylıkla gerildiğini anlayabilirdi fakat Kutay anlayamadı.

Merthan'sa aralarındaki metrelerce uzaklığa rağmen anladı.

"Listeye adını eklemeyi unutmuş olmalıyım. Tekrar yanına gelirim, görüşürüz."

"Görüşürüz," dedi Kutay. Feyza hızlı adımlarla otelden çıktı. Amcası buraya kadar gelmişse amacı sessiz sedasız gitmek değildi. Ya ona boyun eğecekti ya da çıkacak rezilliğe razı olacaktı. Derin bir nefes aldı. Amcası otelin giriş merdivenlere yakın olan, ağacın altındaydı.

İçine bir sıkıntı doğdu.

Müzayedeye magazin de davetliydi, davetli olmasa bile bir olay çıktığında magazine haber uçuracak onlarca kişi vardı. Olay çıkmasını istemiyordu. Başka zaman olsa bile, bugün çıkmasını istemiyordu çünkü müzayedeye çok emek vermişti. Neredeyse gelen tüm davetlileri rica minnet o ayarlamıştı. Açık arttırmaya sunulan tablolar, kıyafetler, sponsorlar, takılar... Gecenin yapılan yardımlarla değil de onun skandalıyla bitmesini istemiyordu.

Yine de yüz ifadesi kendisinden taviz vermedi. Amcasının saygısız sayabileceği bir ifadeyle ona doğru yürüdü. Merdivenlerden inerken amcası onu fark etti. Yüzündeki hoşnutsuzluğu hissetti ama alınmadı. Hatta hoşuna gitmişçesine güldü ve elini her iki yana doğru açarak "Güzel yeğenim benim!" dedi.

Amcası yüzsüzlüğün somutlaşmış haliyle tam karşısındaydı. Köşeye sıkıştırılmış hissediyordu, Feyza. Başka zamanda başka bir yerde korkmazdı belki ama şimdi... emek verdiği bir şeyin, hayatının hiçbir anında ona yardımı dokunmamış hatta çoğu yerde zararı dokunmuş, hayatının zorlaşmasına neden olmuş adamın rezilliğiyle gölgelenmesini istemiyordu.

**

ig: merveegnr_ 

Continue Reading

You'll Also Like

1.5K 113 15
Koşabildiğim kadar koştum,ama her sokağın bir çıkmazı vardır geçmişimin hayaletleri yine beni kovaladı.Asla susmayan o kafam bugün daha çok konuştu,n...
4.4M 235K 48
Wattys 2016 kazananı! Yarı Texting. 2017'de Epsilon Yayınevi ile basıldı. 21.02.2022 tarihinde bölümler Wattpad'e yeniden yüklenmeye başlandı. ...
135K 524 41
ÇOK SEVEREK OKUDUĞUM KİTAPLARI SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTİYORUM. EĞER OKUMAK İÇİN KİTAP BULAMIYORSANIZ BU KİTABA BAKABİLİRSİNİZ! KİTAPLARLA KAL!! Not: Ar...
144K 5.5K 41
İhanetin gölgesinde kalan kadınların intikamı ağır olur. Mecburiyet, kollarını hayatına doladığı zaman susacağını sanır, seni hislerle yanıltır. Ama...