Asalak Fenomen

By mervegnr_

4.1M 343K 177K

Sivri diliyle eleştiri videosu çekip paylaşan Feyza Soysal'ın bu sefer hedefinde; işine karışılmasından hazze... More

-TANITIM-
1- Sölenter
2- Beklenmedik mail
3- Doktor oluyorum!
4- Ceza
5- Cereyanda kalma
6- Asalak fenomen
7- Güzelliğine (!)
8- Sağlıkta şiddet
9- Yemek teklifi
10- Torpilli
11- Kahve diyeti
12- Kahverengi
13- Nişan alışverişi
14- Narsist
15- Yoğurt
16- Osman
17- Yanık
18- Yangın merdiveni
19- İlk öpücük
20- İlk randevu
21- Zeki narsist bir polyanna
22- Ömrünü uzatmak istemiyor musun?
23- Zehirlenmişti
24- Mide lavajı
25- Sölenter Poyraz
26-Kan
27- Yeni Video
28- Altı yüz elli yedi
29- Kardeş kavgası
30- Fotoğraf
31- Aşk
32- Çorba lekesi
33- Lütfen para at kutusu
34- Ferhat Aydoğan
35- Doğum günü
36- Skandal
37- Gelip geçici
38- Bir yabancı gibi
39- Pişmanlık
40- Kurumuş boğazım
41- İlayda
43- Seksen bir gül
44- İstenmeyen akraba
45- Hamile mi?
46- Dokunma bana
47-Çıkmaz
48- Moruk
49- Kahvaltı
50-Sana hâlâ aşığım ya!
51-Âşk
52- Kalbim sıkışıyor
53- Yakalanmak
54- Beklenmedik karşılaşma
55- O
56- Kavga
57- Nezarethane
Final- Anne oğul

42- Fakat korkma, geçecektir

60.6K 6.7K 4.3K
By mervegnr_

Satır arası yorumlarınızı okumayı çok seviyorum.

**

Eskiden olsa göz göze geldiklerinde eli göğsünde olmasa bile; titreyen sesinden, elini kolunu nereye koyacağını bilemeyişinden, gülümsememek için dudaklarını birbirine bastırmasından... onun hızla atan kalbini hissederdi, Merthan. Şimdi, en ufak bir heyecan yoktu Feyza'nın üzerinde. Gözleri ışık saçmıyordu, daha çok onunla aynı ortamdan kurtulmak için yardım dilenir gibi etrafına bakınıyordu. Duruşunu değiştirmiyordu, hissiz bir şekilde tepkisiz kalıyordu.

Poyraz babasını kapının önünde görünce gözlerini irice açarak şaşkın bir sesle "Baba," diye bağırdı. "Bugün nasıl bu kadar erken geldin eve?"

Merthan normalde gülümseyerek cevaplayacağı soruyu, onların yanına doğru giderken Feyza'nın tepkisizliğinden ötürü düz bir sesle "Sen geç geldin," diye yanıtladı.

"Cidden mi?" dedi Poyraz, başta şaşırdı, sonra mantıklı gelmiş olmalı ki ağzını aralayarak "Aa," diye bir ses çıkardı. "O zaman ben hep geç geleyim değil mi, geldiğimde hep evde olursun?"

Merthan elini uzatarak oğlunun saçlarını karıştırdı. Feyza'yla aralarında iki adımlık mesafe bir de Poyraz vardı. Feyza bu yakınlıktan rahatsız olduğunu belli edercesine geriye doğru bir adım atıp eliyle arabanın kapısını açtı ve Poyraz onun gideceğini anlayıp üzgün bir sesle "Hemen gidiyor musun?" diye sordu.

"Evet," dedi Feyza tereddüt bulundurmadan. Israr etmemesi için de "İşim var," diye ekledi.

Merthan iki elini oğlunun omuzlarına koyarak masaj yaparcasına sıktı. Feyza ondan rahatsız oluyordu. Onu rahatsız etmek istemiyordu ama ne bakışlarını çekebiliyordu ne de eline geçen fırsatı geri tepebiliyordu. Ayrılırken ilişkilerine dair tek bir aralık kapı bırakmamıştı, bunun bilincindeydi. Yine de o kapıyı zorluyordu. Ona affet beni, diyebilmek için küçük de olsa bir ışık arıyordu.

Ama yoktu.

Bakmıyordu bile Feyza ona. Kendine bir sınır çizmişti ve bu sınırı geçmesine izin vermiyordu, yaklaştırmıyordu.

Merthan oğluna "Feyza ablana teşekkür ettin mi bugün için?" diye sorduğunda Feyza'nın bakışları ona çıkmamak için kendini zor tuttu.

Poyraz mahcup bir gülümsemeyle "Unuttum," diyerek Feyza'ya doğru baktı. Feyza yalandan gülümsedi. Merthan'ın yanında rahat hissetmiyordu ve bu hisse sevgili oldukları zaman da dahildi. Hatta belki de şu an, sevgili oldukları zamandan daha rahattı yanında. Ona kendini beğendirme ya da yaşadığı hayatı yansıtmama çabasında değildi. Onu kaybetme korkusuyla kendisinden ödün vermiyordu. Zaten kaybetmişti.

"Teşekkür ederim Feyza," dedi Poyraz, sevecen bir sesle. "Bugün çok eğlendim. İyi ki beni de yanına aldın."

Feyza Poyraz'ın yanağından küçük bir makas alarak "Rica ederim canım," demesiyle Poyraz kilitlendi. Feyza "Kendine iyi bak," diyerek arabasının kapısını açıp kapıyı kapatana ve arabasını çalıştırıp onların yanından uzaklaşana kadar Poyraz hareket edemedi. Bakışları doğruca Feyza'nın gittiği yöndeydi. Yavaşça babasına döndü ve hem şaşkın hem de aşık bir tavırla "Bana canım dedi, duydun mu?" diye sordu, emin olmak için.

"Duydum."

Poyraz uzunca bir süre yüzündeki gülümsemeyle kaldı. Feyza'yı çok seviyordu, Feyza da onu seviyordu ya, bu yüzden onu daha çok seviyordu. Canım dediği için artık çok çok seviyordu. Her şeyden çok seviyordu.

Babası üzerindeki gömleğinin düğmelerini açarken Poyraz babasına bakıp, kaşlarını çattı. Zihninin içerisinde bir şeyler dönüp durduğu için dudağındaki gülümseme kaybolmuştu.

"Baba siz?" diye sordu, başının üzerini kaşıyarak. "Feyza'yla gerçekten öpüştünüz mü? Bana yalan söylemiyorsun değil mi?"

"Neden yalan söyleyeyim?"

"Bilmem, Feyza hiç sana bakmadı bile. Bana canım dedi sana hiçbir şey söylemedi."

Merthan dilini ağzının içinde yuvarlayarak başını başka bir yöne çevirdi. Oğlu bile Feyza'nın ona olan tavrını fark etmişti. "Bugün ne yaptınız Feyza'yla?" diye sorarak konuyu değiştirdi.

"Pizza yedik."

"Başka?"

"Baba beni konuşturma, zaten karnım ağrıyor. Bütün pizzayı yemeğe çalıştım, öğlen de çok yemiştim."

Merthan kızarcasına "Neden bu kadar çok yiyorsun?" diye sorunca Poyraz daha fazla kızarak "Hep İlayda yüzünden," dedi. Babasının karşısına geçti, kaşlarını olabildiğince çattı. "Baba var ya bugün beni o kadar sinir etti ki! Feyza İlayda'yı almaya gelmişti. İlayda'yla birlikte yemek yiyeceklerdi. Ben de gitmek istedim onlarla. Çok açım, dedim. İlayda hemen oradan" İlayda'nın taklidi yaparcasına sesini inceltti. "Poyraz oha sen iki çorba içtin, dedi."

Üzerindeki formasını tamamen çıkararak yatağının üzerine attı. Hâlâ kaşları çatıktı.

"Sanki tek Feyza'yı o seviyor! Sanki tek Feyza'yla o yemek yiyebilir!"

"Sakin ol," dedi, Merthan oğlunun sinirine gülerek.

"Baba nasıl sakin olayım, belki de onun yüzünden Feyza'yla hiç yemek yiyemeyebilirdim ama biliyorum ben. Biliyorum, Matematikte onu geçtiğim için böyle yapıyor. Bana düşman."

Merthan oğlunun yatağına otururken "Boş ver İlayda'yı," dedi. Eliyle yatağın üzerine bir kez vurdu. "Otur da şuraya ne yaptınız bugün anlat."

"Olmaz," dedi Poyraz yerinde sallayarak. "Tuvalete gitmem lazım." Daha cümlesini bitirmeden tuvalete doğru koşmuştu. Poyraz tuvalete gidince, uzun bir süre de gelmeyince Merthan Poyraz'ın masanın üzerine koyduğu günlüğüne doğru uzandı. Eğer Poyraz onun günlüğünü okuduğunu bilse, ortalığı birbirine katardı.

Sayfaları çevirip, kaldığı yere geldi.

Sevgili sölenter günlük.

Hayat çok zor ben hergün kitap okumak birde ders çalışmak istemiyorum babama söylicem beni evlendirsin artık.

Sevgili sölenter günlük.

Selam canım ben amcanım.

Sevgili sölenter günlük.

Benim çok iyi fikirlerim var bunu geliştircem sonra babamdan yardım alıcam. İlk önce bir tane boğa alıcam, sonra köpeklerde alıcam. Büyüyecekler sonra onlarında yavruları olacak. Sevdiğim insanlara bakması için verebilirim birde satabilirim hem parada kazanırım. Ama iyi bakılcağına emin olmam lazım gizli gizli onları bakarken izlerim boğama iyi bakıyorlarmı diye. Ya ama bir şey takıldı aklıma yarın öğretmenime sorcam, benim dişi bir boğam olsa önüne ayna koysam aynaya bakarak çiftleşebilirmi. Umarım öyle bir şey oluyordur, bir sürü ayna koyarım bir sürü boğam olur.

Merthan oğlunun günlüğünü kapayarak gülmemek için dudaklarının içini ısırdı. Anlaşılan oğlu bolca ticarete açılacak ve bolca iflas edecekti. Ayak seslerinin gelmesiyle günlüğü aynı yerine koyup yatağa daha rahat bir şekilde oturdu.

Poyraz ıslak ellerini üzerine silerek içeri girdi.

"Of baba of! Öğretmen ödev vermişti, aklıma geldi. Hemen yapmam lazım."

"İlk ne yaptığınızı anlat bana, sonra ödevini yaparsın."

"Baba," dedi Poyraz sesini hafiften yükselterek. Yere bıraktığı çantasından öğretmeninin ödev verdiği kitapları çıkardı. "Yapamam, anlatamam. Çok verdi öğretmen ödev, çok çok. Göstersem aklın şaşar."

"Ben yardım ederim ödevine, hemen biter."

Poyraz emin olmak için dikkatli dikkatli babasının gözlerinin içine baktı. Bir kez ödevi babasına yaptırmaya kalkmıştı, babası da ödevini öğretmenin sana mı bana mı verdi deyip kızmıştı. Baya kızmıştı hem de.

"Sen?" dedi, Poyraz sorarcasına. Kitaplarını masasının üzerine bırakıp babasına doğru yürüdü ve tam karşısına geçip "Yemin et lan, yardım edeceğine," dedi.

Merthan kızmakla gülmek arasında ince çizgide kaldı, en sonunda lan kelimesini duymamış gibi yaparak "Sana ne zaman yalan söyledim?" diye sordu ona.

Poyraz düşündü, bulamamış olmalı ki "Pizza yedik," diyerek ne yaptıklarını anlatmaya başladı. "Sonra oturduk sohbet ettik."

"Ne konuştunuz?"

"Öyle her şeyden konuştuk. Ben senin bana hiç tablet almadığını, eve hep geç geldiğini falan söyledim. Bir de ona âşık olduğunu. Ayrıldığınızı ama hâlâ onu unutamadığını. Bir keresinde cam kırılmıştı onun parasını ödediğini fa-"

Merthan "Dün yediğimiz yemeği de söyleseydin," diye araya girdiğinde Poyraz babasını ciddiye alıp "Yok onu niye söyleyeyim," dedi. "İlayda'nın kulağına Feyza'yla öpüştüğünüzü söyledim ama İlayda hemen Feyza'ya yumurtladı."

"Sen bunları anlatırken Feyza ne yaptı? Bir şey dedi mi?"

"Hiçbir şey demedi. Ben bilerek senin hakkında konuştum hep ama o hiç senin hakkında konuşmadı."

Poyraz'a tek bir soru sorsa bile Poyraz sabahtan akşama kadar ne yaptığını anlatabilecek potansiyelde bir çocuktu. Feyza'nın bunu fark etmemesi imkansızdı. İstese birçok şeyi öğrenebilirdi ondan ama istemiyordu. Merak etmiyordu.

Feyza hayatına onsuz devam etmekte kararlıydı.

Düşen moraliyle "Hadi gel," dedi oğluna yönelik. "Ödevine yardım edeyim."

**

Hastanenin onkoloji koridoru, neredeyse her çizgi film karakterinin süs balonlarıyla baştan sona kaplanmıştı. Son dönemlerde çocukların da dinlediği popüler şarkılar koridor boyunca yayılıyordu. Çocuklardan bazıları dans ediyordu. Bazıları ikramlardan yiyordu. Bazıları süs balonlarını odasına kaçırıp yatağın başına bağlıyordu. Bazıları palyaçoları izliyordu.

Hem İlayda'nın geçmiş doğum günü kutlanıyordu hem de hasta çocuklara moral eğlencesi düzenleniyordu.

Partiye İlayda'nın sınıf arkadaşlarından birkaçı ve oturduğu sitedeki yakın arkadaşları gelmişti. Can, özellikle Poyraz'ın gelmesini istemiş annesini söyleyerek Poyraz'ı çağırtmıştı.

"Anne," dedi Can, yanından bir an olsun ayrılmayan annesine doğru. "Poyraz hangisi?"

"Poyraz mı?" diye tekrarladı onu annesi. Bakışlarını koridorda gezdirdi ve arkadaşlarıyla birlikte palyaçonun peşinde dolaşan sarışın, kırmızı tişört ve kot pantolon giyinmiş çocuğu görünce "Şu," dedi. Parmağıyla çocuğu gösterdi. "Kırmızı tişörtlü, sarışın çocuk."

"O mu?" dedi, Can iyicene annesinin gösterdiği çocuğa bakıp. Annesi başını salladı ve "Sen ne yapacaksın Poyraz'ı?" diye sordu.

Can hiçbir şey dercesine omzunu silkip Poyraz'ın yanına gitti, onun direkt karşısına geçerek "Poyraz sen misin?" dedi. Poyraz karşısındaki çocuğun İlayda'nın abisi olduğunu bilmeden başını sallayıp "Evet," dedi büyük bir özgüvenle. "Poyraz ben. Poyraz Özkan."

Can ona doğru bir adım atıp büyük adam edasıyla "Ben de İlayda'nın abisi, Can," dedi. Poyraz onun İlayda'nın abisi olduğunu öğrendiğinde zorlukla yutkunup babasına doğru baktı ama babasına ona bakmıyordu.

Can elini Poyraz'ın omzuna doğru atıp "Sen gelsene benimle iki dakika," deyince Poyraz'ın korkudan bacakları titredi. "Seninle özel bir şey konuşacağım."

Poyraz bu sefer yardım istercesine Feyza'ya baktı ama Feyza da ona bakmıyordu. Miraç Amcasına baktı, o da bakmıyordu. Kimse ona bakmıyor, kimse onunla ilgilenmiyordu. En nihayetinde, büyükçe yutkunarak kısık sesle "Geleyim," diye mırıldandı. Koridorun köşesine kadar gittiler. Can abiden korkuyordu çünkü İlayda'yla anlaşamıyorlardı ve İlayda onu abisine şikâyet etmiş olabilirdi. Düşündüğü doğru çıktı. Can abi ona "Sen İlayda'yı hep kızdırıyormuşsun?" diye sorarcasına konuştu.

Poyraz hemen "Can abi," diyerek kendini savunmaya geçti. "O da hep beni kızdırıyor. Matematikte iyiyim diye bana düşman. Bir kere parmak kaldırmadan onun sorusunu cevapladım, hiç unutmuyor, hep hatırlatıyor. Beni sinir ediyor."

"Aptal demişsin ona."

"Ama o da bana demişti. Hep bana aptal, salak gibi şeyler söylüyor. Gerçekten."

"Olsun, sen söyleme ona. İlayda zaten benim yüzümden çok üzülüyor, onu koruyamıyorum da çünkü hastayım okula bile gitmiyorum. Sen ona aptal deme. Hem sen ne zaman doğdun, İlayda'dan büyük müsün?"

"Ohooo, ben ondan çok önce doğdum. Büyüğüm."

"Onu korumalısın o zaman. Kötü şeyler söylememelisin. Matematikte de geçme İlayda'yı. Yanlış yap."

"Ama o da Türkçede beni geçmesin o zaman."

"Lütfen Poyraz," dedi Can. İlayda her zaman geri plana atılan çocuktu. Abisinin hastalığıyla ilgilenirken unutulmuş, özen gösterilmemiş, duyguları pek önemsenmemişti. Benimle hiç ilgilenmiyorsunuz ağlaması abin ne kadar hasta biliyor musun şımarıklık yapma, diyerek susturulmuştu. Çoğu zaman abisini kıskanmış, sırf annesi onunla da ilgilensin diye hasta olmak istemişti ve Can tüm bunları İlayda'nın "Siz beni hiç sevmiyorsunuz, tek Can'ı seviyorsunuz," diye isyan etmesiyle fark etmişti. Hastalığıyla kardeşinin hayatını çalmış gibi hissediyordu.

"İlayda'ya bir daha kötü davranma. Onu kötü insanlardan koru. Ben ameliyat olacağım, ölebilirim. Benim yüzümden İlayda hiç mutlu olmadı, hep ağladı. Ona kötü davranma. Zaten sen ondan büyüksün."

"Ama Can abi, sen ölmezsin ki. Babam da girsin ameliyatına. Babam çok iyi doktor. Valla diyorum. O seni iyileştirir. Korkma."

"İyileşirsem senin İlayda'yı korumana gerek olmaz, Matematikte de geçebilirsin. Ama ben iyileşsem bile ona kötü davranamazsın."

Poyraz anladım dercesine, başını aşağı yukarı sallayıp "Zaten İlayda bazen iyi biri olabiliyor," dedi. Aklına İlayda'nın iyi olduğu zamanları getirmeye çalıştı, bulsa Can abiye söyleyecekti ama bulamadı.

Can gülerek Poyraz'ın kulağına doğru eğildi. "Bazen ben de ona sinir olabiliyorum," diye fısıldadı.

Poyraz kıkırdayarak güldü, bir yandan da kız arkadaşlarıyla dans eden İlayda'ya doğru baktı. Can abi onu serbest bırakınca İlayda'nın yanına gitti. Kötü bir laf atmadı, o da yanlarında dans etmeye başladı. Havalara zıplayarak balonlarla oynadı. İlayda, Poyraz'ı görünce burun kıvırarak ona arkasını döndü.

Feyza o gün bol bol fotoğraf çekti, bazılarını hesabında paylaştı. Bir ara palyaço peruğunu ve kırmızı burnunu taktı, hep birlikte fotoğraf çekildiler. Merthan bütün gün gözünü bile kırpmadan onu izledi. Çocuklarla ne de güzel ilgileniyordu. Köşede bir çocuk kalsın, hemen yanına gidiyor, onu aralarına alıyor, eğlendiğinden emin oluyordu.

Miraç yanındaki sandalyeye otururken onun sabahtan beri kime baktığını bildiğinden "Git selam ver," dedi. Selam vermiyordu, özür dilemiyordu, yanına gitmiyordu sadece öyle uzaktan kedinin ciğere baktığı gibi bakıyordu. Bu zamana kadar Merthan'a bir kez olsun üzüldüğünü hatırlamıyordu Miraç, şu son bir haftadır rüyalarına girecek kadar üzülmüştü. Bazen kendi kendine acaba şöyle mi yapsa böyle mi dese diyerek, kafasında onları birleştirmeye çalıştığı dahi oluyordu.

Merthan alay karışmış bir hüzünle gülümseyerek "Ona bakmamdan bile sinir oluyorken mi?" diye sordu.

"Bari özür dile, bir şey yap, böyle susarak onu tamamen kaybedeceksin."

"Kız benim yüzümden okuduğu bölümü bıraktı. Yaşadığı şehri terk etti. Hayatını mahvettim. Yüzüme bile bakmazken nasıl ona beni affet diyeyim?"

"Böyle mi olacaksın yani? O hayatına devam edecek, sen de onu uzaktan izleyeceksin?" Merthan cevap vermedi, bakışlarını yine ve yine Feyza'nın üzerinde tuttu. Sonra Miraç devam etti konuşmasına. "Peki, yanında birini gördüğünde? O zaman da izleyecek misin?"

Duraksadı Merthan. Boğazında koca koca düğümler oluştu, gözleri yandı. "Mutluysa," dedi ama öyle bir dedi ki. Başta kısık çıkan sesi, son hecede duyulmadı bile. Sesli bir iç çekti. "Ben onu tanımaya çalışmadım Miraç. Onunla öpüştüm. Onu sevdim. Ona âşık oldum ama onu hayatıma almadım. Onunla farklı bir hayat yaşadım. Yetmezmiş gibi, ondan çok kötü bir şekilde ayrıldım. Şimdi bunu hak ediyorum. Ona uzaktan bakmayı hak ediyorum."

"Malsın abi sen, insan ayrılırken bile dönecek bir kapı bırakır. Niye öyle yakıp yıktın. Tamam ayrıl ama bari adam gibi ayrıl."

"Dönecek bir kapı bırakmak istemedim çünkü. Evlenecektim oğlum ben, kafaya koymuştum. Beni anlamasın istedim, beni anlarsa evliyken ondan şans istemekten korktum. Feyza'yı geride bırakamamaktan. Evli gibi davranamamaktan. Feyza'ya karşı olan hislerimden. Her şeyden, en çok da kendimden korktum."

"Sen ve korkmak," dedi Miraç, kinaye yaparak. "Güldürme beni."

Merthan bir şey demeden başını Feyza'ya doğru çevirdi ve kendisinden bahsetmeyi sevmediğinden konuyu değiştirdi.

"Hadi partiye benim oğlum davetli, ben bir bahaneyle Feyza için geliyorum. Senin Allah'ın Pazarı hastanede ne işin var?"

"Feyza arkadaşlarını da getirir, ortam görürüm diye geldim. Herkes çocuk."

"Salak," dedi Merthan ciddi bir ifadeyle. "Yedi yaşındaki çocuğun doğum gününde nasıl bir ortam bekliyorsun?"

Umursamaz tavırla omzunu silkti Miraç. Yan masaya doğru eğildi, küçük çocukların yarım bıraktığı mısır paketini alarak doğruldu.

"Az önce çocuğun tekiyle Hay Day sohbeti yaptık, senin sohbetinden daha çok sardı. Çocuk deyip geçme."

Miraç avuçladığı mısırları ağzına doldururken Bülent Hoca'yı koridorda gördü ve aklına gelenlerle birlikte ağzındaki mısırları hızlı hızlı çiğneyerek Merthan'a doğru baktı. Yutkunmayı bekleyemedi. Ağzı dolu, boğuk bir şekilde "Bülent Hoca," dedi. Mısırları çiğnedi, çoğunu da yuttu. Artık daha rahat bir şekilde konuşmaya devam etti ama ağzındakilerden dolayı sesi tam çıkmadı. "Emekliye ayrılacağım diyormuş. Başhekimliği birine devredecekmiş."

Merthan şaşırarak "Hadi oradan!" dedi. Bir yandan da bakışlarını Bülent Hoca'ya çevirdi.

"Hazan söyledi, doğru bilgi."

"Biraz zaman geçsin, vazgeçer."

"Yok gayet ciddiymiş, yerine birini arıyormuş. Muhtemelen seni düşünüyor."

"Ben ne alaka?"

"Sana ayrı ilgisi var adamın."

"Hasta potansiyelini arttırıyorum diye, beni kaybetmek istemiyor sadece. Başhekimliğe düşündüğünü sanmam. Zaten düşünmesin de. Bunca zaman," Poyraz'ın Feyza'nın yanına gitmesiyle Merthan konuşmasını yarıda böldü. Poyraz Barbie figürlü balonu ipinden tutarak Feyza'ya doğru genişçe gülümseyerek verdi. Feyza balonu ondan alıp, kulağına doğru bir şeyler söyledi, sonra balonu küçük bir kız çocuğuna uzattı.

Miraç onun devam etmesi için "Bunca zaman," dediğinde Merthan derin bir iç çekip "Dosyalarla ilgilenmek için okumadım," diye tamamladı cümlesini. Bakışları hâlâ Feyza ve oğlunun üzerindeydi.

İlişkileri boyunca aklı beş karış havada, anı yaşadığını düşünen kız gitmiş yerine kendisinden çok başkalarını düşünen, başkaları için çabalayan kız gelmişti sanki.

Ayrıldıktan sonra Feyza mı değişmişti yoksa o sadece kör gözlüğünü mü çıkarmıştı?

**

Ölüm. İki hece, dört harf. Koca bir yük.

Can ameliyattan sonra yoğun bakımda iki gün kaldı, kalbi iki gün daha dayanabildi, sonra sırayla tüm organları iflas etti. Saat 00.43'te, ölüm ilanı verildi.

Feyza Can'ın cenazesinin ardından üç gün geçmesine rağmen Nergis'in kollarındaki ağlamasını üzerinden atamıyordu. Uyuyamıyor, kötü hissediyor, balkona çıkıyor, sigara içiyordu.

"Abim tansiyonu sıfıra düşmüş dedi," diye hıçkırıklarının arasından, oğlunun ölüm haberini aldığı anı anlatmıştı ona Nergis. Tekrar ve tekrar. Oğlunun mezarının üzerindeki nemli toprakları okşarken. "Ne zaman çıkar, nasıl çıkar diye soruyorum ben de. İnsan tansiyonun sıfıra düşmesi ne demek bilmez mi? Abim bana oğlun öldü diyememiş, tansiyonu sıfıra düştü demiş, anlayamamışım."

"Normalde ilaç kokardı, ameliyat günü öyle güzel kokuyordu ki..." diye ciğeri yanarken gülümsemeye çalışmıştı, Nergis. Bir yandan toprağı avuçlarının içinde sıkıyor diğer yandan "Acıların dindi oğlum," diyerek nefes almaya çalışıyordu.

"Acıların dindi Can'ım."

"Acıların dindi yavrum."

"Ardında koca bir acı bıraktın ama senin acıların dindi oğlum."

İlayda ölüm ne demek tam bilmiyordu, abisini kaybettiğini bir daha abisini göremeyeceğinin farkında değildi ama annesinin ve babasının ağlamalarından, üzüntüsünden sonra o da ağlamaya başlamıştı. Abisine çoğu zaman kızsa da onu çok seviyordu. Son günlerde hep ona iyi davranmıştı. Onunla oyun oynamazdı, oyun bile oynamıştı. Poyraz'la konuştum sana bir daha kötü davranmayacak demişti. Cenazeye Poyraz da Ayşe teyzesiyle birlikte gelmişti. Normalde Poyraz hep Feyza'nın yanında olurdu, bu sefer onun yanından neredeyse hiç ayrılmamıştı. Üstelik durmadan bir şey istiyor musun diye sormuş, çok sevdiği kırmızı arabasını ona vermişti. Bir tane kırmızı arabasını da Can'ın mezarının başına koymuştu. O gün, o mezar başında Poyraz Can abisine İlayda'yı bir daha Matematikte geçmeyeceğine söz vermişti. İlayda'ya kötü davranmayacağına, ona kötü davrananlara da engel olacağına.

İlayda'ya da "Artık abin benim," demişti. Onu koruyacağını, başına bir şey gelirse hemen onun yanına gelmesini söylemişti. Tüm gün boyunca sadece bir kez İlayda'nın yanından ayrılmıştı, onda da Feyza ağlıyor diye Feyza'nın yanına gitmiş, babasının dediği gibi Feyza'ya sıkı sıkı sarılmıştı. Onu çok sevdiğini söylemişti. Dayanamamıştı, babası ona söyle demese de "Babam da seni çok seviyor," demişti. Sonra yanağından öperek tekrar İlayda'nın yanına gitmişti.

Sesli bir iç çekti Feyza. Başını dakikalarca yasladığı direksiyondan kaldırarak karşısındaki manzaraya baktı. İnmeye korkuyordu. Zaten buraya, Çamlıca Tepesine neden geldiğini bilmiyordu.

Daha kötü hissetmek için mi gelmişti, yoksa biraz olsun nefes alabilmek için mi? Peki niye arabadan inemiyordu? Bilmiyordu. Ne yaptığını ne yapması gerektiğini, gerçekten onu nasıl arkasında bırakabileceğini... hiçbir şeyi ama hiçbir şeyi bilmiyordu.

Direksiyon simidini tutan parmaklarını yavaşça araladı, kapıyı açtı, arabadan indi. İki yıldır İstanbul'da yaşıyordu ama ilk defa onunla Çamlıca Tepesine gelmişti. Buraya sadece onunla gelmişti. Şimdi, aylar sonra, bu sefer onsuz gelmişti. Anılar, göğsünün içinden kalbini buldu. Canını acıttı. Gözlerini sulandırdı.

Üşüttü de.

Gündüz bir şekilde onu düşünmeden durabiliyordu. O aklına geliyor, hemen bir film açıyor izliyordu. Aklına geliyor, dışarı çıkıyordu. Aklına geliyor, dernek işleriyle ilgileniyordu. İlla bir kaçış yolu buluyordu. Ama geceleri... Geceleri kaçamıyordu. Başını yastığa koyduğu an, onu düşünürken buluyordu kendini.

Kolları göğsünde bağlı bir şekilde, kalçası arabanın kaportasına yaslıyken etrafında bir hareketlilik hissetti ve o hareketlilik hemen yanı başında belirdi. İrkilerek başını sağ tarafına çevirdiğinde onu gördü.

Merthan'ı.

Kalbi küt küt attı, tüm bedeni buz kesti. Ayaklarının altından zemin kaydı.

Buradaydı, hemen yanında. Aynı onun gibi kalçası arabanın kaportasına yaslı. Ayakları onun ayaklarından biraz daha ilerisindeydi. Elleri kaportanın her iki yanındaydı, bakışları da bu sefer onun üzerinde değildi. Manzaradaydı.

Feyza önüne dönerek buz gibi bir sesle "Yanlış anlama," dedi. "Buranın manzarasını seviyorum."

"Öyle mi?" diye sordu Merthan. Başını omzunun üzerinden ona doğru çevirdi ve Feyza ona bakana kadar bakışlarını onun üzerinden ayırmadı. Ne zaman Feyza ona baktı, o zaman "Ben de" dedi. "Seviyorum."

Feyza gözlerini ondan çekemedi. Nemliydi Merthan'ın gözleri. Sanki biraz daha bakışsalar, gözlerinden yaş akacaktı. Bakışlarını kaçırdı, göğsündeki bağlı olan kollarını açtı, sırtını dikleştirerek ayağa kalktı.

Tek kelime etmeden arabasının kapısına doğru giderken Merthan arkasından "Feyza," diye seslendi. Dönüp bakmasa da arkasından gelen adım sesini işitti. Durdu, söyleyeceği şeyi bekledi.

"Bir şans ver bana."

Ve devam etti.

Arabasının kapısını açtı.

"Beni affetmen için değil, kendimi sana affettirebilmem için."

Güler gibi oldu Feyza. Arabasının kapısını tutan elini bıraktı, küçümsercesine bakan gözleriyle Merthan'a doğru baktı ve az sonra söyleyeceklerinin etkisini arttırmak için gözlerini ondan ayırmadı.

"Artık sana karşı hiçbir şey hissetmiyorum, benden af bekleme."

Burada bulunması sarf ettiği cümlenin doğruluğuna gölge düşürüyor olsa da çenesini bir milim bile indirmedi. Bakışlarını sert, omuzlarını dik tuttu.

Merthan birkaç adımla onun yanına gelirken "Bana karşı hiçbir şey hissetmiyorsun?" dedi sorarcasına. Feyza nefesini tutarak dik bakışlarından ödün vermemeye çalıştı. "Peki, birlikte kahve içtiğimiz, saatlerce manzarasını seyrettiğimiz, öpüştüğümüz yerde... burada ne işin var Feyza?"

Yanak içini ısırarak bakışlarını kaçırdı Feyza, sonra sert bir soluk çekti.

"Ne var biliyor musun?" dedi. Onun az önce kendisine yaptığı gibi bakışlarını yüzünde gezdirdi. "Sana deli gibi âşık olsam bile, yine sana gelmem. Seni affetmem!"

Merthan yalvarır gibi "Özledim Feyza," dediğinde elini sıkı bir yumruk yaptı. Boğazına koca bir düğüm oturdu. Yutkunamadı, yutkunamadıkça da o düğüm büyüdü. "Yemin ederim öyle çok özledim ki, şu İstanbul ışıltısı şahit, tek bir gün bile çıkmadın aklımdan."

Aldığı nefes ciğerlerini zehirledi Feyza'nın. Göğüs kafesine bulaşan zehir, kalbine can çekiştirdi. Gözleri doldu, ağlamak üzereydi ve bu haldeyken bile bakışları hırçındı.

"Burada etkilenmem gerekiyordu galiba?" dedi, bir nefes daha aldı. Zehir etkisini arttırdı, tüm vücudunu sardı.

"Feyza..." dedi Merthan.

Bir yakarış vardı sesinde.

Bir yangın.

Bir boyun eğiş.

"Jasemen'le evlenmeyi düşünmem hataydı."

Feyza anında "Hayır hayır," diye karşı çıktı. Kaşları çatıldı. Göğsü hızla alçalıp yükseldi. "Burada tek hata senin Jasemen'le evlenmemen."

"Böyle yapma."

"Asıl sen yapma! Ben aynı benim. Değişmedim. Hâlâ her şeyin fotoğrafını çekiyorum, hâlâ hayatı kafama göre plansız programsız yaşıyorum. Hâlâ senin istediğin gibi biri değilim. Git kendine, kendin gibi birini bul."

"Sadece seni istiyorum."

"Bu yüzden mi eski karınla evlenmek istedin?" Söylediği her kelime göğsünün içinde kasırga koparıyordu. Kendi kurduğu cümlelerin kendi canına kastı vardı. Merthan sessiz kaldı, o sessiz kalınca Feyza merak ettiği o soruyu sordu. "Neden evlenmediniz?" Ve hemen ardından pişman oldu. Sanki önemsiz bir şeymiş gibi alayla gülerek "Şimdi sen bunu da söylemezsin," dedi. "Gidip Jasemen'e mi sormalıyım?" Gülüşü büyüdü, küçümseyici bir hal aldı. "Fakat biriyle senin hakkında konuşacak kadar seni merak etmiyorum."

"O gün, sen gittikten sonra..." diye başladı anlatmaya Merthan. "Poyraz'ın kaldığı odaya çıktım. Poyraz karnının ağrısıyla ağlıyordu, Jasemen de bir köşede telefonuyla ilgileniyordu. O an dank etti, basit bir düğmeye basıp hemşireyi çağırmayan kadınla evlenmenin delilik olduğu."

Sesli bir iç çekti.

"Sadece bir anlık aptal düşünceydi. İki kere terk edip gitmiş bir kadına, bir daha kolay kolay güvenmezdim. Buraya geldiğinde, tekrar gider diye oğlumla görüşmesini bile istememiştim." Bir nefes daha çekti içine. "O an, o gün düşünemedim. Poyraz karnının ağrısıyla gece boyunca kıvranırken düşünemedim işte. Sadece aklımda Poyraz'ın, 'keşke hep hasta olsam o zaman annem yanımda olur' demesi vardı. Jasemen de can atarken bu duruma, sanki kendi hayatım için oğlumu annesinden ayırdığımı düşündüm."

Bir adım daha atıp, tam karşısına geçti.

"Birkaç saat normal kafayla düşünseydim bunu idrak ederdim. Sen tam duygularımın en yoğun olduğu anda geldin. Sen tam verdiğim aptal karardan deli gibi eminken geldin. Belki birkaç saat sonra yanıma gelseydin, bunların hiçbiri yaşanmayacaktı."

"İyi ki o an gelmişim," dedi hırsla, Feyza. "Aksi halde aptal gibi bana âşık olduğunu düşünmeye devam edecektim."

"Sana aşıktım!" Merthan'ın başta yüksek çıkan sesi, konuşmasının devamında yumuşadı. "Hâlâ aşığım." Kısa bir süre sustu. "Fakat ikisi arasında çok fark var. En basitinden senden ayrılmadan önce, sensiz de yaşarım diye düşünüyordum. Şimdi sensiz yaşamanın sadece mekanistik bir şekilde nefes alıp vermekten ibaret olduğunu biliyorum. Zerre zevk almıyorum hiçbir şeyden." Feyza'nın elinden tutarak parmaklarını şakaklarına götürdü. "Aklım sende." Bırakmadı elini. Göğsünün sol tarafına koyarak "kalbim sende," dedi tek nefeste.

Kuruyan ağzına inat yutkundu Feyza.

Kendinden hiçbir türlü taviz vermeyen sesi ve yalan söylediğini avaz avaz bağıran kalbi...

"Olayı bu kadar romantizme etmene gerek yoktu," dedi, tek seferde.

"Senin değişken hormonlarınla ilgilenmiyorum."

Gülümsedi. Hatta saniyelik sürecek bir şekilde sessizce alay edercesine güldü.

"Fakat korkma, geçecektir." Gözlerini gözlerinden ayırmadı ve o günü hatırlatırcasına ona baktı. "En fazla iki yıl."

**

Bölüm nasıldı? 

Genel olarak Asalak Fenomen hakkındaki düşünceleriniz neler? 


Continue Reading

You'll Also Like

137K 731 6
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...
2.3M 37.4K 55
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...
836K 16.5K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
5.9K 854 17
***YAZ HİKAYELERİ 2021 YARIŞMASI KAZANANI*** ------- Kural bir... İçkiliyken sakın video çekmeyin! Kural iki... Eğer bir video çektiyseniz onu sakın...