ÖLÜM YILDIZI

Por Svpethit

446K 22.9K 1.5K

Zaman ilerliyor. Her dakika, zihnimin kanlı rahminde bir intihar doğuyor. Şeytan gülümsüyor. Ben seyrediyorum... Más

Ölüm Yıldızı
1.BÖLÜM: "YÜZLEŞME''
2.BÖLÜM: "SÖNMÜŞ RUH''
3.BÖLÜM: "ZİYARET"
4.BÖLÜM: "EV"
5.BÖLÜM: "AİLE"
6.BÖLÜM: "MİSAFİR"
7.BÖLÜM: "HAZIRLIK"
8.BÖLÜM: "OKUL"
9.BÖLÜM: "BEKLENMEYEN"
10.BÖLÜM: ''TANIŞMA''
11.BÖLÜM: ''NORMAL''
12.BÖLÜM: ''DUYGULAR''
13.BÖLÜM: ''YAĞMUR''
14.BÖLÜM: ''SEVGİLİ''
15.BÖLÜM: ''PARTİ''
16.BÖLÜM: ''ÇOBAN YILDIZI''
17.BÖLÜM: ''KAHVALTI''
18.BÖLÜM: "DÜŞÜNCE"
19.BÖLÜM: ''HASTA''
20.BÖLÜM: ''SARHOŞ''
21.BÖLÜM: ''YENİ OKUL''
22.BÖLÜM: ''YOLCULUK''
23.BÖLÜM: ''DENİZ FENERİ''
24.BÖLÜM: ''KAYIP''
25.BÖLÜM: ''EZİYET''
26.BÖLÜM: ''GEÇMİŞ''
27.BÖLÜM: "BOŞLUK"
28.BÖLÜM: ''SIRLAR''
29.BÖLÜM: ''ANLAŞILMAYAN''
30.BÖLÜM: ''KORKU''
31.BÖLÜM: ''KAPALI KUTULAR''
32.BÖLÜM: ''KARMAŞA''
33.BÖLÜM: ''CEHENNEM''
34.BÖLÜM: "UMUT"
35.BÖLÜM: "TÜKENİŞ"
36.BÖLÜM: ''SAVRULUŞ''
37.BÖLÜM: ''DİKENLİ TELLER''
38.BÖLÜM: ''SAKLI''
39.BÖLÜM: ''TEKERRÜR''
40.BÖLÜM "MAZİ"
PS
41.BÖLÜM ''ANILAR'' PART:1
42.BÖLÜM "ANILAR" PART 2

43.BÖLÜM: ''ZİHİN YANILSAMASI''

589 29 19
Por Svpethit

Herkese merhaba. Bu bölümde tamamen Eftelya'yı tanımanızı istediğim için, onun zihnin içine gireceğiz ve onu anlamaya çalışacağız. Keyifli okumalar.

***


Karanlığın sesini duyduğum o ilk gece.

Sesin tanıdık geldiği o lanet ilk gece. Gözlerim kapalı ilerledim karanlığa, korkmadan yürüdüm bilinmezliğe.

Pencerem daima açıktı, gecenin sessizliğinde rüzgarın korkutan uğultusu dolduruyordu kulaklarımı. Ait olmadığım bir yerden, doğduğumdan beri üzerimde hissettiğim karanlığa ilerliyordum. Ruhum kanla kaplı, kendi ruhumun katili olduğumu hatırlatan parmaklarımdaki kan lekeleri. İnsan kendine bu kadar kötü davranmamalıydı...

Aynaya baktığımda gördüğüm katili öldürmek istedim yıllarca, kaçmak istedim kendimden. Kendi de dahil herkese zarar veren bir katile bakmak her geçen gün öfkeyle dolduruyordu tüm bedenimi. Üstelik zarar verdiği herkesin, kendine zarar verdiğine inandıran bir yalancıdan ibarettim.

Öfke kusuyordum ve kustuğum öfkenin içinde yine kendim boğuluyordum.

Her gece aynı şey, ölüme yakın ama aynı zamanda ölümden çok uzak. Ölüm zehirli sarmaşık gibi sarmışken bedenimi, bilerek ve her şeyi görerek su vermiştim o sarmaşıklara. Kurumuş dudaklarımda umuda dair tek kelime barınmıyordu. Dışarıdan bakıldığında her şey normalken, içeride durduramadığım bir yangın vardı.

Gözlerimi kapattığımı anımsıyorum. Ruhumu getiriyorum gözlerimin önüne, soyut bir şeyi bu kadar somut hissetmem garip geliyor. İçerisi harabe, boğazım düğümleniyor. Kül olmuş bir ruh... Zihnime doğru ilerliyorum, zihnimin duvarlarında şeytanlarımın tuttuğu çeteleler dolu.

Zihnimin şeytanları... Derin bir nefes alma ihtiyacı hissediyorum. Asla kurtulamıyordum ve kurtulamayacaktım. Bebekler ilk doğduğu zaman melekler iki göz kapağına da küçük buseler bırakırmış. Bu dünyada gördüğü her şey melekler kadar saf ve güzel olsun diye. Ben doğduğumda, şeytan nefesini üfledi ciğerlerime. Öldürücü derecede yakıcı ama öldürmeyen tek bir nefes. Şeytanın nefesi ciğerlerimde büyüdüm.

Asla yok olmayacaktı.

Herkesin hayatında yürüdüğü bir yol vardı ve herkesin yolunda önünü görebileceği kadar aydınlık sokak lambaları...

Karanlık, karanlık, karanlık... Her yer karanlıktı benim için!

Öfkeme engel olamıyordum, bu kadar adaletsiz olmamalıydı.

Günler geçiyor.

Ben hala aynı yerdeyim.

Bir gün daha geçiyor.

Aynı yerdeyim.

Takvim yaprakları her geçen gün eskiyor.

Gözlerim daima açık fakat gördüğüm tek şey her gün önümde duran ve yaşayıp yaşamadığımı kontrol eden bulanık bir siluet.

Yaşıyorum, nefes alıp veriyorum. Yaşadığımı kanıtlamak için somut bir kanıt.

Bir gün daha geçiyor. Zihnimdeki şeytan daha belirgin, köşede sessizce bekliyor. Gülümsediğini hissedebiliyorum. Burada ve her zaman burada olacak. Zihnimi tamamen ele geçireceği anı beklediğinden çok eminim. Teslim olmalı mıyım?

Aynı bulanık siluet yine karşımda.

Eftelya.

Bu benim, bana sesleniyor ama cevap verecek gücü bulamıyorum kendimde. Meğer ne zormuş geçmişle yüzleşmek. Fakat asıl yüzleşmem gereken kısımlara henüz gelmedim. Gelmekten korkuyor muydum, zihnimi tamamen şeytanın eline vermekten mi korkuyordum?

Biraz daha ileriye gitmek zorundaydım.

Sedyedeyim, hatırlıyorum. Gözlerim yarı açık, hızla akıp giden floresan lambalar tekrar canlanıyor gözümde. Annemin endişe ve korkuyla bakan gözleri... Yine hayal kırıklığa uğratmıştım, duygusuzca gülümsedim. ''Her zaman ki gibi.''

''Ne her zaman ki gibi, Eftelya?''

Aynı bulanık görüntü. Gerçek dünyadan çok uzağım.

Yanağımda hissettiğim ıslaklık bir an beni gerçek dünyaya taşısa da tekrar zihnimin karanlık odalarına gitmem uzun sürmemişti. Ağlıyor muydum?

Bilincimin açık olduğu birkaç saniye sadece annemi görmüştüm. Annem... Öfkeli miydim ona, çektiğim her acıyı görüp sessiz kaldığı için?

Aşırı doz. İşte o bakışların sebebi buydu. Bütün bunlar gerçekten benim suçum muydu anne? Beni o karanlığın içinde yalnız bırakmanız da benim suçum muydu? Elimi tutmanız için uzatmadım mı kaç defa?

Kime öfkeleniyordum, burada kimse yoktu. Yanımda kimse yoktu.

''Buradayım.''

Gözlerimi hızla açtım. Bu gerçek bir sesti, bu sesi tanıyordum.

''Kıvanç.''

İşte, bencilliğimin kurbanlarından biri daha. Kendimden başımı kaldırıp, ona yardım edememiştim ama buradaydı işte.

Hızla ayağa kalktım. Başım çok fazla dönüyordu. ''Buradasın.''

''Gitmeyeceğim, Eftelya.''

Ağlamam şiddetlenirken durduramayacak kadar kendimi kaybettiğimin farkında bile değildim. ''Özür dilerim, beni affet!''

''Özür dileme, sakin ol.''

Omuzlarımda ellerini hissettim, gerçekten buradaydı. ''Tek başınayım, Kıvanç. Korkuyorum, yardım et.''

Kıvancın yüzü yok oldu, yerine başka bir yüz geldi. ''Hayır, hayır, hayır gitme yalvarırım.''

Dizlerimin üstüne çöktüm. Kafayı yemek üzereydim, gerçek ve hayal arasında sıkışıp kalmıştım. Ne gerçek ne değil anlayamıyordum.

''Kafayı yiyeceğim!'' Tüm gücümle, ses tellerim yırtılırcasına çığlık attım. ''Lütfen, kurtulmak istiyorum.''

O an zihnimde gür bir kahkaha işittiğime yemin edebilirim. Biliyordum, kimin bu halime sevineceğini çok iyi biliyordum. Daha fazla hatırlamamı istiyordu.

Hastaneden birkaç saat geriye gidiyorum. Hayır, istemiyorum.

Hatırlamak istemiyorum, yalvarırım.

Hatırlamak zorundaydım, peşimi bırakmayacaktı.

Dizlerimin üstünden kalkmadan olduğum yerde cenin pozisyonu aldım, korkuyordum. Hafızamda canlanan anıların hep bir ortak noktası vardı, tek başınaydım.

Karanlık bir oda.

İstemiyorum, istemiyorum...

Odadayım, uyuşmuş haldeyim. Bunu neden yapıyorum kendime? Bir yabancıya bakıyorum, yüzünde hafızamdan silinmeyen o iğrenç gülüşü. Ne kadar itsem de, gücüm onu geri çekmeye yetmiyor. Acıyı hiç bu kadar saydam hissetmemiştim.

Yalvarırım, silinsin artık görüntüler.

Biliyorum, silinmeyecek. Ben bir şeyleri hatırladıkça kahkaha sesleri yükseliyor. Yorgun düştüğümü hissediyorum. Bilincim tekrardan kapanıyor ve birinin beni kucağına almasıyla sırtım sert zemini terk ediyor.

Yorgunum, hem de çok yorgunum.

***

Kaç gün geçti, sayamadım.

Ben hala aynı yerdeyim.

Dün gece rüyamda Arel'i görmüştüm. Hayal kırıklığını bakışlarında gördüğüme çok emindim. Şaşırmadım. Bu, bana bakan insanlarda görmeye alıştım bir şeydi.

Kendi kendime güldüm. Birinin yanımda olmasına ne kadar ihtiyacım varmış meğer, peşinden kalkıp hiç bilmediğim bir şehre gelecek kadar. Şimdiyse, o yanımda yoktu.

Özür dilemem gereken çok fazla insan var.

İnsanların iyiliği için onlardan uzak durmaya çalışmıştım. Bazen yolumu şaşırıp uzak durmak istediklerime sığınmıştım, elimde değildi.

Çoban Yıldızı, gökyüzünün en ücra köşesinde. Kimseye zarar veremeyecek kadar uzakta.

**

Benim henüz vaktim dolmadı

Benim henüz vaktim dolmadı.

Benim henüz vaktim dolmadı.

Delirmedim, delirmiş olamam. Henüz değil.

Sus, sus, sus!

Konuşma, kendi kendine konuşmayı kes aptal!

Çığlıklar bana ait değil, yalnız olduğum bir odada çığlıklar duymam mümkün değil.

Kendine gel.

Benim henüz vaktim dolmadı.

Yardım istiyorum, yalvarırım biri duysun sesimi. Kayboldum, çıkışı bulamıyorum.

Anne?

Baba?

Abla?

Burada mısınız, size ihtiyacım var.

Seni bugüne kadar hiç aramadılar.

Sus artık.

Şehri terk ettiğinden beri seni merak ettiler mi?

Hayır.

Peki ya Arel, o nerede?

Bilmiyorum.

Kıvanç?

Bilmiyorum.

Bilmiyorsun. Tek bildiğin hayatını kararttığın adamın yanına sığınmış olduğun.

Ben ona hiçbir şey yapmadım.

Hatırla, Eftelya. Bir insanın daha nasıl hayatını yok ettiğini hatırla.

''Eftelya.''

Hayır, hatırlamıyorum.

''Eftelya, kendine gel. Gidiyoruz buradan.

Gözümü alan o parlak ışıkları yüzümde tekrar hissettim. Hissetmek istemesem de her şey yavaş yavaş netleşiyordu. Göz kapaklarımdaki hafifliği, vücuduma yayılan karıncalanmayı tekrar hissettim. Özgür bir kuş gibi.

Önümde duran beyaz toza baktığımı hatırlıyorum. Daha fazlasını tüm bedenim istiyordu.

Akif'in sesini duydum. ''Gidiyoruz buradan.''

Sesini duyuyordum ama uzaktan gelen kuru bir gürültüydü o an için. Onun uzattığı elini ittiğimi hatırlıyorum. Nasıl da öfkelenmiştim ona. Beni iyi hissettiren tek şeyden uzaklaştırıyordu. Kolumdan tutup çektiğinde, yüksek müzik sesinin arasında benim bağırışlarım duyulmuyordu. Öfkeliydim, çok öfkeliydim.

Eve döndüğümüzü anımsıyorum, öfkem hala yerindeydi. Onun da acı çekmesini istedim, elinden en sevdiği şeyi almak istedim. Kendimi...

Hatırlamak istemiyorum.

Devam et.

Onu suçladım, ben onu polislere ihbar ettim. Yalan söylemiştim.

Bunu yapmış mıydım gerçekten?

Ona bunu yaşatmış mıydım?

Söylediği yalanlara kendini de inandıran büyük bir yalancısın sen.

Yağmurlu bir gün.

Uzun süredir uykudaymış gibi hissediyordum. Yattığım koltuğun yanındaki koltukta oturan Akif'e çevirdim bakışlarımı. Artık her şeyi hatırlıyordum.

''Sen değildin.''

Hafifçe kafasını salladı.

''O gece vücudumdaki morlukların sebebi sen değildin.''

Boğazım düğümlendi, zihnim tamamıyla açıkken bir şeyleri kabullenmek daha çok canımı yakıyordu.

''Sana öfkeliydim, iftira attım.''

Ağlamaya başladım, pişmanlığın acı kanıtlarıydı ama kime veya neye yarar sağlayacaktı?

''Anlatmak zorunda değilsin, Eftelya.''

Kafamı hızla iki yana salladım.

''Beni uzaklaştırdığın o adamın yanına gittim. Ne için? Zihnimi uyuşturduğunu zannettiğim aptal bir madde için.''

Yutkunamıyordum, dudaklarımdaki kelimeler boğazıma takılıyordu.

''Kendimde değildim, birkaç saniyelik görüntülerden ibaret her şey.'' Hıçkırıklarım ağlamamı şiddetlendirirken, hatırlamak daha da zor hale geliyordu.

Burnumu çekip, elimin tersiyle yanaklarımı sildim. ''Senin yanına döndüm ve ben seni suçladım.'' dedim. Bunu söylerken kendime bile inanamamıştım.

''Seni polisler götürdü.''

Duraksadım. Zor olacaktı.

''Her şey bittikten ve herkes gittikten sonra bana kalan o beyaz toz taneleriydi. Tek istediğim nefes aldığım o yerden yok olmaktı. Ben de yaptım ama sanırım henüz ölmeyi hak etmiyordum. Yaşamam gereken acılar vardı.''

Dizlerime kapanıp, sonsuza kadar ağlamak istedim. Çok yorgundum. Yalnız başıma zihnimle verdiğim savaştan, sığınacak birini ararken yine o sığınaktan kaçmaktan ve geri dönmek istemekten çok yorulmuştum.

Anneme sığınmak istedim, gücü kendine yeterken bana verebilecek bir gücü olmadığını göstermişti.

Babama sığınmak istemiştim, var olan gücünü bana veremeyecek kadar bencil olduğunu göstermişti.

Kardeşime sığınmak istemiştim, gücünü bizden kaçtığı yerde kullanmak için sakladığını göstermişti.

Kıvanç... Onun kendine yetecek kadar bile gücü yoktu.

Arel. Babama karşı açtığı savaşta tüm gücünü beni yaralamak için harcarken, bana verdiği güçten habersizdi.

Ondan kaçmak isterken hep yanında bulmuştum kendimi. Şimdiyse kaçtığım adamı yine yanımda istiyordum.

Başımı kaldırıp Akif'e baktım. ''Özür dilerim.'' 

''Ben her şeyi unuttum, sen de unut.''

''Ben senin hayatını kararttım.''

Akif acıyla gülümsedi. ''Ama artık benim için güneş açıyor, Eftelya.''

Ne demek istediğini anlamamıştım. Bakışlarıyla kapının yanında duran bavulu gösterdi.

Gülümsedim ama buruk bir gülümsemeydi. ''Gidiyorsun.''

Kafasını salladı. ''Burada kalıp ya seni iyileştirip kendimi öldüreceğim ya da tamamen hayatından çıkıp kendimi iyileştireceğim.''

Söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.

''Özür dilerim, Eftelya. Her şeyi unuttuğumu söyleyebilirim ama her şeyi gerçekten unutamam.''

Kafamı salladım. ''Nereye gidiyorsun?''

''Anneme.''

''Ama annen?''

''Boşanmış, benim için. Kendimize yeni bir hayat kuracağız.''

Ağlamamak için tırnaklarımı avuç içime olabildiğince bastırıyordum. ''Her şeyin çok güzel olacağından eminim.'' Dedim, gülümsemeye çalışarak.

Akif önümde duran sehpanın üzerine tuşlu bir telefon ve para bıraktı.

''Telefonda Arel'in numarası var. Ona git, Eftelya. Beni buldu, seni sordu. Yerini söylemedim ama seni merak ediyor. Onun sana ve senin de ona ihtiyacın var.''

''Ne zaman sordu?''

''İki gün önce.''

Kaşlarımı çattım. O an zaman kavramı benim için anlamını yitirmiş gibiydi. ''Biz buraya geleli kaç gün oldu?''

''En son ne konuştuğumuzu hatırlıyor musun? Yine iki hafta boyunca o yorganın altından çıkmadın ve uyandığında sana bazı şeyler anlattım?''

Kafayı yemek üzereydim.

''Ondan sonra kaç gün geçti?''

''Bir hafta daha.''

Kesinlikle kafayı yiyecektim. Koskoca üç hafta...

''Neler olduğunu hatırlayamıyorum.''

''Eftelya, senin ilaçlarına ihtiyacın var.''

''Akif, anlat.''

Parmaklarını sıkıntıyla saçlarından geçirdi. '' Baban tutuklandı, Arel İzmir'e gitmişti ama seni bulmak için geri döndü. Şu an hala İstanbul'da.''

''Babam?''

''Arel'in babasının ölümünden yargılanıyor.''

''Yani her şey doğruymuş?''

Omuz silkip, kaşlarını kaldırdı. ''İyi olacağından emin olmalıyım. Arel'i arayacak mısın?''

Ona yaptıklarıma rağmen arkasını dönüp gidemeyeceğini biliyordum. Bu yüzden yalan söyledim. ''Evet.''

Ayağa kalktığında ben de kalktım. Başım bir anda dönmeye ve gözlerim kararmaya başladığından gözlerimi sımsıkı kapattım.

''Uzun süredir açsın, sana yemek aldım.''

Başımı sallayıp biraz kendime geldiğimde gözlerimi açtım. Veda vaktiydi.

Kapıya ilerlediğimizde, küçük bavulu koluna asıp bana baktı. ''İlaçlarını al.''

Zihnimde tanıdık bir sesin yankısını duyduğumda hızla başımı salladım. ''Ne?''

''Kendine dikkat et, dedim.''

''Sen de.''

Birbirimize kısa bir anlığına sarıldığımızda, geriye çekilip tekrar yüzüme baktı. ''Eftelya, seni bıraktığım için üzgünüm. Fakat bunu yapmalıyım, biliyorsun değil mi? Yanında olacağıma dair sözler verdiğimin farkındayım ama sana iyi gelecek olan ben değilim ve kim olduğunu çok iyi biliyorsun.''

Başımı salladım. ''Elinden gelenin fazlasını yaptın.'' Ben umutsuz vakayım.

''Hoşça kal.''

''Hoşça kal.''

Kapının tok gürültüsü, sessizliğin ortasında şimşek gibi çakmıştı. Korkunç bir yalnızlığın pençesinin tam ortasına adımlıyordum. Avucun içindeydim, tamamen.

Seguir leyendo

También te gustarán

1.5M 55.1K 54
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
141K 4.5K 40
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz nie peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öde...
1M 14.4K 36
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
215K 14.4K 21
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...