Sosyetik Güzel - 49. Bölüm / FİNAL 1. Part

6.1K 358 28
                                    

Ağustosta yılbaşı bölümü yazan bir yazar çizelim şuraya...

Bölüm içi yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin lütfen :)

Keyifli okumalar!

***

Emre'nin geç haber vermesinden dolayı ancak sabahın erken saatlerine bilet bulabilmiştik. Sabah uçuşu berbattı. Uykumu alamamıştım. Evden çıkmadan önce Erkan'la tartışmıştık. Hayatımda daha önce hiç tek valizle seyahat etmemiştim, eminim bir eksiğim çıkacaktı. Sabah da bu yüzden tartışmıştık zaten, dün gün boyu randevularımı tekrardan düzenlerken hazırlanma işini geceye bırakmıştım. Aslında hazırlayacağım şeyler belliydi ama yeni ev, yeni eşyalar derken her şey birbirine girmişti. Nevisizliğe alışmak benim için sandığım daha zordu. Her yemek saatinde, hazırlanmam gerektiğinde veya evle ilgili her hangi bir zorlukta aklıma ilk gelen isim o oluyordu. Onunla hayatımda ne kadar kolaymış da kıymetini bilememişim. Telefonu çalmaya başladığında sırtına attığı çantasını indirip valizimin üzerine koydu. Ceketinin cebindeki telefonu çıkarttı. Klasik küçük bir atışmanın ardından poz kesmeleriydi. Onun bu tavırlarına alıştığımda yalnızca göz ucuyla ne yaptığını izledim. "Ne var?" diye açtı telefonu. Biz tartıştıysak karşındaki insanın ne suçu vardı?

"Taksi bekliyoruz."

"Yok,"

"Bok var, son anda evlenmeye karar veriyorsunuz di'mi?" derken şaka yapmıyordu. O sırada uzaktan gelmekte olan bir taksiyi görünce el ettim. Taksici bizi görünce yavaşladı. Önümüzde durdu. "Geldi şimdi biniyoruz." dedikten sonra telefonu kapattı. Ardından telefonuma mesaj geldi. Esin konum atmıştı. Emre'nin evi Bornova'daydı, konuma göre buraya yaklaşık yarım saat uzaklıkta gözüküyordu. Taksi şoförüne gideceğimiz konumu Erkan telefonu elimden çekip kendi söyledi. "Oldu olacak trip de at tam olsun," diye mırıldandım. Gerçi onun atmadığı, benim de yemediğim şey değildi. Alt tarafı son dakika evden birkaç bir şey daha almaya çalışmıştım ne var ki bundu? Geç de kalmamıştık. Karnı aç ve uykusu vardı onun bu çocuksu mızmızlığının sebebinin bu olduğunu ikimiz de biliyorduk. Koca bir bebek gibi davranıyordu. Yol boyunca bir şey konuşmadık yollar sabahın dokuzunda açıktı. Hayatımda ikinci defa İzmir'e geliyordum. En son çocukken gelmiştim. Yanlış hatırlamıyorsam on yaşındaydım. Burasının havası farklıydı, bana İstanbul'dan daha samimi geliyordu. Yolları izlerken İstanbul yerine İzmir de mi yaşasak diye düşünmeden edemedim. Düzeni vardı bu şehrin ama çalıştığım insanların çoğu İstanbul'daydı. Bu İzmir'de fırsat olmadığı anlamına gelmesin ama yıllandır İstanbul'da kurduğumuz bir düzen vardı. Gerçi o düzeni üç ayda zar zor eski haline getirmiştim.

Konumdaki adrese geldiğimiz karşımızdaki eve baktım. Erkan, "Şurası," diyerek önünde durduğumuz evi işaret etti. Küçük bir bahçesi olan şirin ahşap bir evdi. Emre'nin Erkan'dan daha zevkli olduğuna bu manzarayla emin olmuştum. Taksiden inerken Erkan yine söylenecek bir şey bulmayı başarmıştı. Onu duymazdan gelerek eve doğru ilerledim. Demir bahçe kapısını açtığımda Erkan da arkamdan geliyordu. Evin ahşap kapısı açıldı ve içeriden Emre tüm heybetiyle çıktı. Fazla enerjik bir şekilde bizi karşıladığında Erkan'dan küfür yemesi gecikmedi.

"N'aptın sen buna yenge ya? Bu stres topu olmuş."

"Günaydın Emreciğim biliyorsun ki aç ayı oynayamaz." diye açıkladığımda, Emre bastı kahkahayı. Erkan ikimize de pis pis bakarken, "Ne yalan mı?" diye sordum. Olanı söylemiştim ben sadece. Kapıya geldiğimizde bu sefer Esin çıktı. Işıl ışıldı. "Günaydın, hoş geldiniz." diyerek neşeyle karşıladı bizi. Üzerinde hoş, uzun mor bir elbise vardı. Onunla birbirimize sarılırken Emre, dayak yiyeceğini bile bile ağabeyiyle uğraşıyordu. Beraber içeriye girerken bu çılgın, enerjik çift ile yorgunluğumu unutmuştum. İçerisi de en az evin dışı kadar şirindi. Geniş bir salonu vardı ve kahvaltı için odanın cam kenarında büyük, ahşap masa hazırlanmıştı. Ben evi incelerken Esin "Bir misafirimiz daha var." dedi. Kim olduğunu tahmin edebiliyordum. Erkan'ın Alice ile görüşmeyi kabul etmemesinin üzerine ben de doğal olarak Alice'in diğer ağabeyine durumdan bahsettim. Emre de başta ağabeyi gibi tepki verdi. İkisi de onu dinlemediği kabul etmeyince onu dinleyen taraf Esin ve ben olmuştuk. Esin'i ikna etmem zor olmamıştı. Meraklı bir kişiliğe sahip olduğundan sırf Alice'in hikayesini dinlemek için onunla konuşmayı kabul etmişti. Onu ikna etmek demek Emre'yi ikna etmek demekti. Alice'e bana yalan söylediği için ona kızmam gerekirdi belki ama en zor zamanlarımda yanımda olan, beni dinleyen, benden hiçbir çıkar sağlamadan yanımda olan bir insanın dinlenmeye hakkının olduğunu düşünüyordum. Alice'in söylediğine göre İstanbul'a geldiğinde on yedi yaşındaymış ve sadece babasını bulmak umuduyla gelmiş buraya, babası olacak en kibar tabiriyle 'kadın pazarlayan' adam onunla görüşmeyi kabul etmemiş. Üstüne üstlük adamları da senin gibi her gün kaç kız geliyor senin haberin var mı, diyerek onunla alay etmişler, onu anlamadan dinlemeden bu şekilde yargılamışlar. "Pes etmedim, yıllarca beni babasız, annemi kocasız bırakmasının hesabını sormak istedim." demişti Alice. Bunun üzerine babası da onu susturmak için para göndermiş. "Parayla beni satın alacak, böylece susmamı sağlayacak. Bana dedi ki senin benim kızın olduğunu bilmesinler, adını değiştir ve ben de uzak dur." Adamın sevilmediği belli Alice'i korumak için mi bunu demiş yoksa başka bir şeyden mi, bilinmez. Ona yeni bir ad kullan ve benden de uzak dur talimatını aldıktan sonra Alice bu sefer ağabeylerinin peşine düşmüş. Emre İzmir'de olunca Erkan'ı aramaya koyulmuş. O zamanlar Erkan'ın Ela ile sevgili olduğu zamanlar, Alice onları sosyal medya hesaplarından bir süre takip etmiş ve sonrasında tanışmak için yanlarına gitmiş. Başta Ela ile tanışmış ve bu sayede de Erkan'la tanışmış. "Beni sapık veya dilenci gibi görsünler istemedim o yüzden ben de onlarla arkadaş oldum. Onlara başka hiçbir konu yalan söylemedim. Sıradan biri gibi tanıştım ve içimden geldiği gibi davrandım. Onlar da beni o şekilde gördüler, hayatlarına aldılar." dediğinde Türk dizi tarihine damga vuracak olaylar dizisine sahip bu olaya ağzım açık kalmıştım. Bir yerde yaptığı çok yanlıştı ama bir yanda da o çaresizliğini sesinden alabiliyordum. Babasından uğradığı ilgisizlik ve üzerine üstlük para teklif ederek onu kendinden uzaklaştırması düşündükçe içim bir fena oluyordu. Alice gerçekten hareketlerinde samimiydi. Kusursuz değildi, hataları oluyordu ama bu onun saflığındandı. Erkan'ın ona sahip çıkmasını, kız kardeşi gibi görmesinin kan bağından dolayı mı yoksa Alice'in gerçekten kendini onlara sevdirmesinden mi bilmiyordum ama Erkan'ın tüm kötü günlerinde yanında o vardı. Dört buçuk yıl boyunca süren bir arkadaşlık ve dahası dostluk vardı. Bir insanla geçirdiğin iyi günleri belki unutabilirsin ama kötü günlerde, o kasvetli, fırtınalı günlerde sana uzattığı küçük bir mendili, bir omuzu asla unutamazsın. Şimdi tam karşımızda duruyordu. Onu siyah tekli koltuklardan birinin ucuna oturmuş, korkak gözlerle Erkan'a bakarken görmek içimi burktu.

Sosyetik GüzelWhere stories live. Discover now