Sosyetik Güzel - 8. Bölüm

8K 462 27
                                    


Keyifli okumalar! Medyada Sertap Erener'in Öyle de güzel böyle de güzel şarkısı var.

***

Aynı günü tekrar tekrar yaşıyor gibiydim ve sürekli arkada çalan jenerik müziklerim Sertap Erener şarkılarıydı. Çünkü Alice tam bir Sertap Erener hayranıydı.

İğrenç bir haftayı geride bırakmıştım. Bu çalışmak değil işkenceydi. Günlerdir maniküre gitmiyordum. Saç bakımıma vakit ayıramıyordum ve en kötüsü de kendime vakit ayıramıyordum. Koca dünyada benden daha önemli ne olabilirdi ki? Bugün sondu. Bugün kesinlikle pes ediyordum. Yorulmuştum, berbat gözüküyordum ve güzel bir masajı hak ediyordum. Oturduğum yerde parmağımı kaldıracak halim yoktu. Alice yanıma geldi. Bir haftada alıştığım tek şey bu kızın şirin olduğu gerçeğini kabul etmek olmuştu. "Saat daha on bile değil." dedi halime gülerek.

"Her yerim ağrıyor. Buradan çıktığım anda masaja koşacağım. Tabii, eğer koşmaya halim kalırsa..." Alice halimle eğlenir gibiydi ama kötü bir niyeti olmadığını hissediyordum. "Sen de istersen benimle gelebilirsin çünkü bunu hak ediyorsun."

Biraz düşündü. "Olabilir aslında." dedikten sonra gelen müşteriyle ilgilenmeye gitti, ben de ayaklarımı uzattım ve biraz dinlenmek için gözlerimi kapadım.

Tam güzel rüyalara dalacakken bir anda kulağımda şaklayan ellerle yerimden sıçradım. Bir haftadır bana bu işkenceyi layık gören orman kaçkını Erkan'dı. Ödüm kopmuştu ve daha da kötüsü halime gülüyordu. Bir haftada müstakbel sahte nişanlım ve orman kaçkını olması yetmezmiş gibi bir de baş düşmanım haline gelmişti. Daha öncesinde de onu pek sevdiğim söylenemezdi ama artık nefret ediyordum. Geçen hafta beni eve bıraktığından beri benimle dalga geçiyordu. Bir kere ben salya akıtarak uyumazdım bana, tişörtüne salya akıttığımı ve horladığımı ima etmişti. Çok komik. O kadar komikti ki bunları duydukça zekâ seviyem eksilere düşüyordu.

"Senden nefret ediyorum!" homurdanarak oturduğum yerden kalktım. "Ayrıca o sakalın da kalabilir çünkü ben pes ediyorum." Üzerimdeki önlüğü çıkarttım ve kasanın oraya fırlattım. "Ayrıca eve gidiyorum ve güzel bir uyku çekiyorum."

"Yani ben kazandım." dedi, pis pis sırıtırken oldukça kendinden emin duruyordu. Sakalını sıvazladı. Kötü bir söz söylememeliyim. Kötü bir söz söylememeliyim. "Kötü bir söz söylememeliyim!" diye bağırdım en sonunda.

Arkasını döndü ve Alice'e seslendi. "Ben kazandım."

Alice elindeki not defterini önlüğünün cebine sıkıştırdı ve "Görebiliyorum." dedikten sonra cebinden bir anahtar çıkarttı ve Erkan'a uzattı. İkisi benim üzerimden iddiaya mı girmişti? "Alice?"

"Ne yapabilirim senin direnebileceğimi düşünmüştüm." Omuz silkti. Kaybettiğinin ne olduğunu merak ediyordum. "Bir ay boyunca motosikletim onun olacak." diye homurdandı.

"Sen kazansaydın?" diye sordum.

"Gelecek ayki Sertap Erener konser bileti, hem de en önden."

Aşırı hayal kırıklığına uğramış duruyordu sanki kız kardeşlik kurumumuza zarar vermiş gibi hissediyordum. Bir haftadır tanıdığım bir insana bu kadar değer yüklediğim için bir süre tereddüt ettim ama bu süre içerisinde Alice ile çok güzel vakit geçirmiştik. Arkadaşlarımla kaç senedir paylaşmadığım şeyleri paylaşmıştım. Bana kendisini anlatmıştı. Beş sene önce annesini kanserden kaybettiğinde daha fazla Kosova'da duramayacağını anlamış ve Türkiye'yi ikinci memleketi olarak gördüğü için buraya gelmiş. Anlattığına göre babası Türk'müş. O doğmadan önce annesini habersiz hamile kaldığı için terk etmiş. Yaşadıklarını düşününce nasıl hâlâ bu kadar neşeli olduğunu anlayamıyordum. Cebinde çok parası olmadığı için İstanbul'a geldiğinde iş aramaya başlamış. Erkan'la da bu sayede tanışmış, çok detaylı anlatmamıştı ama ondan minnetle bahsediyordu.

Alice bana baktı sanki hala sana güveniyorum, der gibiydi. Bana birkaç arkadaşının olduğundan bahsetmişti onun dışında hep yalnızmış, beraber güzel vakit geçireceğimizden bahsedip duruyordu. Az önceki iddia olayını duyunca kendimi biraz kullanılmış hissetmiştim. Erkan'a baktım. Ukala, kendini beğenmiş ve kendinden çok emin duruyordu. Derin bir nefes aldım. "Konser bileti iki olsun." dedikten sonra tekrardan önlüğü almaya kasanın oraya gittim.

"Yeeeeesssss!" diye kendi etrafında zıplayarak dans etmeye başladı Alice. Ona bu zahmete girmeden bir konser bileti alabilirdim ama Erkan'ın bu tatmin olmuş duygularına engel olacak bir şey bulamazdım o yüzden bu daha güzel olmuştu. Önlüğümü taktım ve Erkan'a sahte bir gülümseme ile baktım. Elindeki anahtarı bozulmuş bir şekilde Alice'e uzattı. Ona dil çıkarttım. O ise bana göreceğiz, der gibi baktı.

***

Öğleden sonra cup keklere şekil vermek için mutfağa geçtim. Başlarda yaptıklarım mükemmel ötesi bir berbatlıkta olsa da Alice sabırla bana yapmam gerekenleri göstermişti. Bazen kabul etmem gerekiyordu, her konuda yetenekli olamazdım. Kremaları eşit ve şekilli bir şekilde keklerin üzerine koymaya çalışırken müziğin ritmine ayak uydurdum. Alice sayesinde bir haftada Sertap Erener'in şarkılarını ezberlemiştim çünkü onun dışında başka bir sanatçı çalmıyordu.

"Öyle de güzel, böyle de güzel
Öyle de güzel, böyle de güzel

Dokunursa yanar tenin
Ellerin ne kadar da güzel
Yaklaşınca nefesinin
Ateşi ne kadar da güzel
Aklını alıverir başından
Sevebilme ihtimali."

Kendi kendime şarkıya eşlik ediyordum ve istemsizce omuzlarımı ve kalçamı oynatıyordum. Bu şarkıyı sevmeye başlamıştım.

"Güzel, güzel
Öyle de güzel
Böyle de güzel

Bazen deli
Tehlikeli, kinayeli
İğneli, gölgeli, öfkeli."

İşi kendimce bir eğlenceye çevirmiştim ki izleniliyor olmanın verdiği hisle arkamı döndüm. Orman kaçkını beni izliyordu. Ben ona ters ters bakınca beni alkışladı. "On parmağında on marifet sosyetik cadı." dedi.

"Sen sürekli başımda dikilmek zorunda mısın?"

Ne zaman bir yere başımı çevirsem karşımda onu buluyordum. "Yoo... Bugün baban beni aradı onu diyecektim." Omuz silkti sanki beni izlerken onu yakalamamışım gibi.

"Bence bakışlarını benden ayıramadığını söyleyebilirsin, inkâr etmene gerek yok. Sana hak veriyorum." dedim büyük bir anlayışla. Bu sefer sanki dört kulağım on kolum var demişim gibi baktı bana.

"Ne?"

"Yani güzelliğime bakmaktan kendini alamıyor olabilirsin." dedim bu sefer daha da açıklayıcı şekilde.

"İnan sosyetik cadı çok ciddiyim. Baban nişan için hazırlıklara başladık, dedi."

Bu sefer az önceki bakışı atma sırası bendeydi. "Ne?" Bunu bana söyle zahmetine girmeden, Erkan'a mı söylemişti?

"Yani sonuçta sözde nişanlın olacağım ve o yüzden sana katlanmak zorundayım, bir hatırlatma geçmek istedim."

Ondan nefret ediyordum ve o kadar emek harcamamış olsam kafasına bir cup kek fırlatırdım ama onun yerine kafasına boş, plastik kek kalıbı fırlattım. Eğilerek attığım şeyden kurtuldu. "Herkes sana aşık mı sanıyorsun?" beni küçümseyerek sormuştu. Aslında sadece onunla dalga geçiyordum bu kadar ciddiye alacağını düşünmemiştim.

"Şaka yapıyordum." dedim ve konuyu kapattım. Elimdeki işi sürdürdüm. Kalbim kırılmıştı ama neden böyle hissettiğim konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Güzel olduğumu kabul ediyordum ama bu zamana kadar kimse bana aşık olmamıştı. Uzun zaman önce şu saçma aşk şeylerinden uzaklaşmıştım. Hem kendini sevmek varken kim başkasını severdi ki? Çok saçma. Kendine vakit ayırmak yerine o kişiyi düşünmek, o kişiye vakit ayırmak... Çok aptalcaydı. Omuz silktim ve kafamdan bu düşünceyi atmaya karar verdim. Yorgunluk sinirlerimi yıpratmış olmalıydı. Güçlükle derin bir nefes aldım ve gülümsedim sonra da Erkan'a çemkirdim. "Sen hala burada mısın?"

Sosyetik GüzelWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu