Sosyetik Güzel - 26. Bölüm

Start from the beginning
                                    

Neyi ima ettiğini ikimiz de gayet iyi biliyorduk, Nevi'yi geçen gün uyardığımdan çok sesini çıkartmamaya çalıştığını ve içten içte meraktan çatladığını biliyordum. Üzgünüm, onu biraz daha merakta bırakacaktım. Soğukkanlılığımı koruyarak aheste aheste kapıya doğru yürüdüm.

Erkan, kapı pervazına yaslanmış sıkıntıyla yanaklarını şişirerek etrafa bakınıyordu. Beni gördüğünde, "Ağaç oldum!" diye söylendi. Sanki sabahtan beri bekliyormuş gibi triplere girmişti. İki gün önceki görüntüsüne eklenen dar gri bir tişört ve bacaklarını saran siyah pantolon olmuştu. Elinde ufak bir çanta tutuyordu. Bakımsız havası sakallarıyla beraber uçup gitmişti sanki. Ona göz ucuyla baktıktan sonra görüntüsü hakkında çok düşünmeden "Abartma istersen!" dedim.

Daha tatilim başlamadan zehir olacaktı belli. Evden çıkmadan önce Nevi'yle vedalaştım ve onun imalı bakışlarından kaçar gibi evden çıktım. Kafede Alice, evde Nevi...

***

Fethi bizi havalimanına bıraktığından itibaren uçağa binene kadar geçen sürede Erkan ile tartışmaktan tüm kaslarım gerilmişti. Onun yüzünden az kalsın uçağı kaçıracaktık. Bilmediğini de kabul etmiyordu ki, "Senin yüzünden geç kalıyorduk!" diye söylendim first- classtaki yerimize otururken.

"Benim ne gibi bir suçum var? Esas sen inat etmeseydin çoktan binmiş olurduk. Üç valiz ne kadın, üç valiz..." eliyle vurgulamak ister gibi üç yapıyordu. "Sefere mi gidiyorsun sen? Osmanlı ordusunun sefere giderken yanında bu kadar teçhizatı yoktur."

Derin bir nefes aldım ve gözlerimi kapatarak sakinleşmeye çalıştım. Uçak havalanana kadar ona doğru bakmadım bile. Hâlâ haksız olduğumu söylemesini yediremediğim için "Ben sana doğru yolu gösteriyordum. Hem sen ihtiyaçtan ne anlarsın ki, hepsi benim ihtiyacım olan şeyler!" diye çıkıştım birden. Başımızda bekleyen hostes bu ani çıkışımla yerinden sıçradı. "Çok pardon." dedim kadını korkuttuğum için.

"Doğru yol dediğin Adıyaman uçağıydı, güzelim." diye şikayet etti. Erkan'ın sözleri üzerine kadının, dudaklarını birbirine bastırarak gülmesini örtmeye çalıştığını fark ettim. Gülüşünü çok profesyonelce kamufle etmeye çalışsa da yakalanmıştı. Kadına dik dik baktığımdan hemen "Bir istediğiniz var mı, efendim?" diye sordu.

"Su istiyorum." dedim bu adama laf anlatmaya çalışmaktan dilim damağım kurutmuştu.

Erkan'a döndü. "Siz efendim?"

"Bir şey istemiyorum." diyerek belindeki yastığı kafasının altına aldı.

Hostes yanımızdan uzaklaşırken başımı cama çevirdim. "Hah, Adıyamanmış... Belki seni oraya postalamayı düşünüyorumdur." diye kendi kendime söylendim. Şu söylediklerimi duyduğuna emindim, hatta yüzünde şapşal bir gülümsemenin olduğuna da adım kadar emindim ama dönüp bakmadım.

***

Yolculuğumuz bir saatten daha kısa sürmüştü. Ama onunla havalimanından çıkması ve taksiye binene kadarki zaman, yolculuktan daha uzundu. Hâlâ valizlerime laf söylüyordu. Abartılacak ne vardı anlamıyorum ki, az bile getirmiştim. Ülke sınırları içinde olduğum için üç valizle yetinmiştim.

Taksici adamla bile hâlâ valiz muhabbeti yapıyordu. Adamın bagajı küçükse benim ne suçum vardı? Lüks otelin bahçesine giriş yaptığımızda ise bu sefer taksinin tuttuğu ücrete söylenmeye başladı. Adamla benim dedikodumu yapmaya kalkarsa öyle olurdu işte. Elin adamlarına beni şikâyet ediyordu resmen. Kapıda bizi karşılayan bir görevlinin gelmesiyle sesi kesildi. "Lara Hanım, Erkan Bey hoş geldiniz. Ben Alp, size odanıza kadar eşlik edeceğim." dedi genç, iyi giyimli, ceketinde otel arması olan adam. Valizleri yanında getirdiği arabaya yerleştirdi ve beraber otelin bahçesinden içeriye doğru yürüdük. Lobide işlemlerimizi hallettikten sonra anahtarlarımızı aldık. Oda numaramız 532 ve 533'tü. Sebebini anlamıştım ama oteldeki birinin çıkartacağı bir dedikodu beni aşırı tedirgin ediyordu. Bu tarz yerlerde çalışan bazı çalışanlar - hepsini bu gruba dahil etmek haksızlık olur – para ile bilgi satmasını severdi.

Lobiden odamıza kadar bize bellboy eşlik etti.

Oda geniş ve rahattı. Hava karanlık olmasına rağmen deniz manzarası şahane görünüyordu. İstanbul'daki o boğucu, kasvetli manzaradan uzaklaşmak iyi gelmişti. Odada iki kişilik kocaman bir yatak vardı. Bir banyo ve bir de yan odaya açılan kapı vardı. İkimizden biri diğer odada kalacaktı. Genç adam odayı bize gösterdikten yüzüme yayılan gülümsemeyle, "Teşekkür ederiz." dedim ve küçük kol çantamdan çıkarttığım parayı genç adama uzattım. Parayı gördüğünde, "Ben teşekkür ederim, Lara Hanım." dedi. "Umarım size evinizin rahatlığını yaşatabiliriz. İyi bir tatil geçirmeniz dileğiyle." diyerek odadan çıktı.

Kapının kapandığını duyduğumda Erkan ile baş başa kaldığımızı anladım.

"Sanırım," dedi bakışlarını deniz manzarasından bana çevirerek, "Birimizden biri o odada kalacak."

Başımı salladım. "Aynen öyle,"

Yüzünü inceledim. Gayet sakin duruyordu. Sanki saatlerdir didiştiğim adam gördüğü manzarayla durulmuş gibiydi. Denizin tüm dertleri alıp götürdüğünü, seneler önce rahmetli babaannem söylemişti. Onun için de öyle mi olmuştu acaba, geçen gün beni yine boğaz sakinleştirmişti, dertlerimi alıp götürmüştü. Birbirimize öylece baktık, sessizliği bozan o oldu. "Ben içerideki odaya bakayım." dedi ve hızlı adımlarla yanımdan geçip gitti. Demek oluyordu ki bu koca yatak bana kalıyordu. O çantasını alıp diğer odaya giderken sadece kendi odasının anahtarını aldı ve odamdan odasına açılan kapının anahtarını bana bıraktı. Öbür odanın da bu odadan farkı yoktu sadece tek kişilikti ve bu yüzden de daha küçüktü.

Valizimdeki eşyaları çıkartmadan sadece geceliğimi aldım. Kendimi yorgun hissediyordum bir de eşyalarla uğraşamazdım. Üzerimi değiştirmeden önce yatağın yanında duran komodine baktım. Erkan'ın bıraktığı anahtar orada duruyordu. Onu kullanırsam ona güvenmediğimi düşünecekti. Bu zamana kadar onun hiçbir yanlış hareketini görmemiştim. O gece hariç. O gecede de benim de biraz payım vardı. Kapıyı kilitlemek yerine üzerimi değiştirmek için banyoya girdim. Çıktığımda kıyafetlerimi camın önünde duran koltuğa bıraktım.

Makyajımı çıkartmak için çantamdan makyaj temizleme suyumu, kremlerimi ve biraz pamuk çıkarttım. Bir de saç fırçamı çıkarttım ve yatmadan önce kendi rutinimi uyguladım. Banyodan ikinci defa çıktığım sırada aradaki kapının tıklatıldığını duydum.

"Gel!" diye seslendim.

Erkan kapıyı usulca araladı. Altına şort geçirmişti ama üzerindeki tişört duruyordu. Yatağa doğru yürürken göz ucuyla ona baktım. Onun da beni süzdüğünü fark ettim. Üzerimde her zamanki saten, tozpembe, askılı geceliğim vardı. Sabahlığımı valizin içinden çıkartmadığım için yatağın ucunda öylece durdum.

Bakışları yüzümde durduğunda, yüzünü buruşturdu. Sanki bir şeyi ima etmeye çalışıyor gibiydi. "Ne oldu?" diye sordum ondan bir tepki alamayınca. "Sen hasta mısın, yüzün neden solgun?" diye sordu.

"Hayır, o da nereden çıktı?" Elimi yüzüme götürdüm daha yeni nemlendirici krem sürmüştüm. Saçlarımı savurdum ve odanın içinde ayna aramaya giriştim. Az önce aynadaki yansımam gayet güzeldi, bu da nereden çıkmıştı?

"Pardon, makyajını çıkartmışsın." dediğinde ona ters bir bakış attım. Ergen bir çocuk gibi laf sokmasa olmazdı. Ayna aramayı kestim ve kendimden emin bir tavırla "Ve hâlâ güzelim," dedim.

Kapıya yaslandı ve gülümsedi. Az önceki tavırlarının bilerek olduğunu fark ettim ve ona dil çıkarttım. Yumruklarımı belimde birleştirdim. "Çok komiksiniz, Erkan Bey!" dedim.

"Öyleyimdir, iyi geceler!" dedi hâlime bakıp gülerek.

"Sana da!" diye söylendim ve yatağa yöneldim. Kapının kapandığını duyduğumda artık yalnızdım. Gıcık herif, diye geçirdim içimden. Yatağın içine girdim ve ince örtüyü omuzlarıma kadar çektim. Sinir bozucuydu. Onu düşünürken yatağın içinde döndüm. Yüzü bir saniye olsun aklımdan çıkmıyordu. Dahası aramızda bir duvar vardı. Duvarın öbür ucunda horul horul uyuduğuna emindim. O umursamaz, ukala, yaramaz bir çocuktu. Orman kaçkını olduğunu nasıl unuturdum? Unutmuştum galiba. Derin bir iç çektim ve "Düşünme, Lara." dedim kendi kendime. "Düşünme yoksa kafayı yiyeceksin." 

Sosyetik GüzelWhere stories live. Discover now