Sosyetik Güzel - 25. Bölüm

Comenzar desde el principio
                                    

"Çalışmayı seviyorum, hem zaten burası benim hayatım, evim gibi oldu artık. İki gün uzak kalsam özlerim ben." Öyle tatlı duruyordu ki, yanaklarını sıkmamak için kendimi zor tuttum. İşin daha da tuhafı, sabahtan beri içimde bir enerji vardı. Kuşa, börtü, böceğe yaydığım pozitif enerjiyle hayat gözüme daha tozpembe gözükmeye başlamıştı, ta ki Alice'in sorusuna kadar. "Esas dün, Erkan'la ne yaptınız onu anlat?" dediği an. Aslında kötü değildi, güzeldi denebilirdi. Erkan hakkında öğrendiklerim çok fazlaydı. İtirafları ona olan hislerimi yumuşatırken kafamı da karıştırmıştı. Bu itirafıyla omuzlarıma daha fazla yük yüklemişti. Onu şimdi görsem ne tepki vereceğimi bilmiyordum? Artık arkadaş mı olmuştuk, sadece düne has bir şey miydi hiç bilmiyordum.

"Amma düşündün, yoksa onu düşünmekten cevap mı veremiyorsun?" başlamıştı imalar.

Gözlerimi devirdim. "Bilmiyorum. Kafam çok karışık, bu işin içinde senin parmağının olması kafamı daha da karıştırıyor." Ben Alice'in etrafında dolanıp konuşurken o da siparişleri hazırlıyordu. Siparişleri götürmek için hazırladığında tabaklardan birini de elime ben aldım. "Eski sevgilisi, şimdiki bahsettiği hisler... Ne demek istediğini tam anlayamadım." Aslında düşünmedim bile üstüne, belki düşünürsem derinlerde Alice'in günlerdir beynime kazığı düşüncelerle birleşen evdeki görüntüsü bende daha farklı hisler uyandırabilirdi. Aptal değildim ama bazı şeyleri fark etmek yerine görmezden gelmek daha kolaydı. Aşk vari hisler karşısında bir gün aklım veya kalbim arasında kalırsam kesinlikle aklımı dinlerdim.

Siparişleri masaya götürdükten sonra dönüşte bakışlarını bana çevirdi. "Neden zamana bırakmıyorsun? Ben sadece ne yaptığınızı sormuştum?" dedim göz kırparak, onun sorusuna benim böyle cevap vermiş olmamda bile bir anlam arıyordu. Gözlerimi devirdim. "Biraz konuştuk, aramızdaki buzları erittik ve sonra da boğazda çığlık attık." diye tüm yaşadıklarımızı özetledim. Cümlem bittiğinde gözleri kocaman bir hâlde bana döndü. "Ne ne ne? Son dediğinden hiçbir şey anlamadım."

"Pardon, bakar mısınız?"

Masa altıdaki müşterinin seslenmesiyle bakışlarımız, yeni oturan müşteriye kaydı. "Ben ilgilenirim, sonra da gelince bana anlatırsın." dedi ve cebinden çıkardığı not defteriyle müşterinin yanına gitti. Buradaki son günlerim olduğu için Alice beni çalıştırmak istemiyordu. Ben de tezgâhtakileri düzenledim can sıkıntısıyla. Biri bana bir ay öncesine kadar böyle bir işte çalışacaksın dese hayatta inanmazdım. Böyle bir işi geç, bir işte çalışacaksın dese de inanmazdım ama şuan yaptıklarım; masalara bakmak, boşları toplamak, insanlarla konuşmak... Düşündüğüm zaman daha ilk haftadan alışmıştım buraya aradan dört hafta geçmişti. Alice'in de dediği gibi burası insana evi gibi geliyordu. Duvarlarının sıcak renginden mi yoksa tatlı masalardan mı bilmem ama etrafa baktığımda birinin emrinde çalışan bir işçi gibi hissetmiyordum.

Akşama kadar kendi kavgamı verdim içimde, akşam çantamı almaya gittiğimde çalan telefonumun sesini duydum. Adımlarımı sıklaştırarak çantamı elime aldım. Arayan babamdı, heyecanla telefonu cevapladım. "Baba?"

"Kızım, Lara nasılsın?"

Babamın sesini duyduğumda içim bir tuhaf oldu. Bir hafta çok uzun bir zaman gibi gelmişti, oysa bir hafta öncesinde ona çok kızgındım. Annemin bana her şeyi itiraf edeceğini bildiğinden beni onunla görüştürmemişti. "İyiyim baba, sen?"

"İyi olmaya çalışıyoruz." dedikten sonra biraz sohbet ettik. Alice arkamdan gelmişti, dükkânı kapatacağını söylemişti ama telefonla görüştüğümü gördüğünde, "Ay çok pardon." diyerek odadan çıkmıştı. Babamla konuşmamızda konu döndü dolaştı ve nihayet beklediğim habere geldi. "Biz annenle konuştuk, senin böyle bir zamanda daha yeni nişanlanmışken tek başına tatile çıkman uygun olmayacağından Erkan'la beraber tatile gitmenize karar verdik." dedi. Sanki müebbet hükmü yemiş gibi oldum. Benim kafamı toplamaya ihtiyacım vardı, daha fazla kafamın karışmasına değil. "Yalnız aynı odada kalma gibi bir şey söz konusu olmayacağından ona uygun bir yer bakacağım." dediğinde 'Sence tek sorun bu mu, babacığım?' diye sormamak için kendimi zor tuttum. Alt dudağımı dişledim. "Belki Erkan'ın işi vardı, konuştun mu onunla?" Adam hem öğretmendi sonuçta, özel dersleri vardı, müsait olmazdı. Umarım olmazdı.

"Konuştum, kabul etti. Siz de görüşürsünüz kendi aranızda,"

Benim ne haddime, zaten karar verilmiş.

"Tamam, babacığım." dedim, bu tatil işini akıllarına sokan bendim, bu karara da katlanacaktım. Dahası sürekli beraber olmayacaktık sonuçta. Kendimi avutmaya çalışarak babamla konuşmamı sonlandırdım. Derin bir iç çektim. Bende dert bitmiyordu ki. Onunla beraber tatil fikri kafamda canlanırken deniz, kum ve güneşe eklenen kaslar da vardı. Kaslar demek, benim gördüğüm manzaranın umuma açılması demekti. Benimle beraber birçok kadının bu manzaraya şahit olması demekti. Aklıma gelen fikirleri kovmak için kafamı salladım. Yakışıklı bile değil ki, kim bakar ona?

***

Pazar günü tahminimden de hızlı geçmişti. Rutinlerim artık bugün sona eriyordu. Bugün benim için bir milat bile sayılırdı. Tatile gitmeden önce yapacağım alışverişi düşündüm, acaba tatil yeri olarak babam nereyi düşündü? Sene başında aldığım bikinilerimle bir sürü fotoğrafım vardı. Şimdi yenilerini almam gerekecekti. Yalnız ve emekli gibi olmasını planladığım tatilim suya düşmüş ve daha aksiyonlu olacağını düşündüğüm tatilimin nasıl geçeceğini gün boyu düşünmüştüm. Babam daha tatille ilgili geri dönüş yapmamıştı. Ne planladığını merakla bekliyor, kendimi bu şekilde avutuyordum.

Akşama doğru boşalan masalardaki bardakları aldım ve tezgâha götürdüm. Alice de hepsini içeriye taşıyarak makineye yerleştiriyordu. Akşamın son saatleri olduğu için rahat hareket edebiliyordum. Kulağımda son kez çalacak olan Sertap Erener'in sesine kendimi kaptırmıştım.

"Ne güzeldik seninle
Dudakların gözlerinle
Ne oldu da gidiyorsun
Bi telaş acele
Ne güzeldik seninle
Estik kavak yellerinde
Ne oldu da gidiyorsun
Bir telaş acele
Ben aşık sen avare
Sen uslanmaz serseri"

Kendi kendime şarkıya eşlik ederken içeriye birinin girdiğini gördüm. Saniyelik gözüme çarpsa da elimdekileri bırakmadan ilgilenmek istemedim. Elimdekileri tezgâha bırakıp arkamı döndüğümde onun yemyeşil gözleriyle karşılaştım. Yüzü gözüme tuhaf gelmişti. Saçlarının şekli, sakallarının olmayışı... Sanki karşımda bambaşka bir adam vardı. Gözlerindeki o parıltı olmasa herhalde benzettim derdim ama oydu. Biliyorum. Uzun saçları kısalttırmış, şekil verdirtmişti. Şaşkınlıkla onu incelerken kulağımda yankılanan sözler şu oldu.

"Aşkın tuhaf rengi
Gözlerinde bir büyü
İçim gitti adım neydi
Sen mi estin deli deli
Yakıp geçtin beni
Sen bi yağmur sel gibi

Akıp gittin öyle bi hoştun ki."

Karşımdaki hafif kirli sakallı, çapkın bakışlı, yakışıklı olduğunu düşündüğüm herif Erkan değildi di'mi? Biri beni dürtebilir mi?

"Kazandın!" dedi kendini göstererek. Onu o günden beri görmemiştim ve şimdi karşımdaki görüntüsüyleydi, bunu neden yapmıştı? Saçma sapan bir iddia uğruna mıydı, yapacağına ihtimal bile vermiyordum.

"Aaaa... Erkan sen ne olmuşsun?" dedi Alice, şaşkınlığını gizleyemeden doğruca içeri gelmişti. "Seni uzun zamandır böyle görmüyorum, neredeyse yakışıklı olduğunu unutmuşum!" diyerek takıldığında silkelendim. Bir insanı saç ve sakal bu kadar mı değiştirirdi? "Kazandım!" dedim güçlükle gülümseyerek ve Alice de bana eşlik etti. "Esas ben kazandım, Sertap Erener konserine gideceğiz!" diye bağırdı neşeyle.

Sosyetik GüzelDonde viven las historias. Descúbrelo ahora