16.Bölüm/Part 2: ''Av ve Avcı''

6.9K 1K 459
                                    

Keyifli okumalar...

***

Bir saati daha diğerlerinden saklanarak geçirdim. Bilgilendirme zamanı geldiğinde, uyarı sesinden sonra telsizin kırmızı tuşuna bastım.

''Geçen zaman dört saat kırk iki dakika, toplanan örnek iki, kalan hedef sekiz.''

Lanet olsun!

Bir saat boyunca benim gibi oturup beklemişler miydi? Alanda kaç kişi olduğumuzu bile bilmiyordum. Tek bildiğim gümüşlerden sayıca azdık. Belki de benim dışımdaki siyahların hepsi ölmüştü.

Bu düşünce hiç hoşuma gitmedi.

Harekete geçmenin vakti gelmişti. Kurallara göre ben bir avdım. O zaman avcıların beni almaya gelmesini sağlamalıydım. Bunu yaparken hepsinin üzerime çullanmasını da engellemeliydim.

Mavilerden kaçınmaları gerekiyordu. Bir siyahın orda olduğunu düşünmedikleri sürece onlara yaklaşmayacaklardı. Hem duydukları seslere devriye için birini gönderiyorlardı.

Kafamdaki çarklar hızlı dönerken bulunduğum binadan çıkmak için harekete geçtim. İlk önce bir mavi bulmalıydım sonra ona yakın mesafeye gümüş çekip avlayacaktım. Kalabalık gruplar halinde görülme riskini alamazlardı. Bu da tek tek gelecekler demekti.

Hiç değilse yaptığımın mantığını anlayana kadar bir iki tanesini haklardım.

Kalan siyahların da benim kadar iyi iş çıkarmasını umdum.

Tek katlı evlerin olduğu sokakta iki tane mavi birbiri ile konuşuyordu. Bir blok ötede başka bir mavi oturuyordu. Burası fazlasıyla mavi kaynıyordu.

Onlara ben bile görünmeden ilerleyemezken birini buraya çekip avlamam imkansızdı.

Tepemdeki cam gürültüyle patlayıp bir beden tok sesiyle önüme yığıldığında geri dönmek üzereydim. Gümüş üniformalı beden yerde hareketsiz yatıyordu. Bütün herkesi başıma toplayacağı endişesi ile ne yapacağımı düşünürken, siyah üniformalı bir çocuk da camdan atladı.

Elindeki cihazı yerde yatan kızın boynuna sağlayıp haznede yüzen kanın doluluğunu kontrol etti. Beni de tam o anda gördü.

Düşman olduğumu düşünmüş olacak ki bıçağını çıkarıp üstüme atladığında hazırlıksız yakalandım. Kolumu sıyıran keskin metale aldırmadan yuvarlanıp altından kurtuldum.

''Ne yapıyorsun lanet olası!'' Yüzündeki öfkeli bakış kıyafetimin rengini görünce soldu.

''Asıl sen ne yapıyorsun? Gölgelerde saklanıp arkamdan sokulmak da ne demek?''

Öfkeyle ayaklandım. ''Tepemden uçup gelmen neyse o.''

''Varlığından haberim yoktu tamam mı? O gümüşü haklamaya çalışırken kendini camdan attı, diğerleri birazdan burada olur, kaçsan iyi olur.''

Sözlerinin ardından mavilerin olduğu sokağa doğru koşmaya başladı. Aptal.

Bedenimin erkeklere oranla daha hızlı hareket edebildiğini yıllar içinde keşfetmiştim. Rakiplerimi kaba kuvvetle yenemediğimde hızımı kullanırdım. Şu an da bu hız o çocuğu kurtarmak için bana lazımdı.

Ayaklarıma verdiğim kuvvetle geniş adımlar atıp önümde koşan çocuğa yaklaştım. Tam sokağa adımını atacağı sırada omzundan tutup geriye bütün gücümle çektim. Sırt üstü yere düşüşü, ayağa kalkana kadar benim kim olduğumu anlamasını sağlamak içindi. Yeni bir kesik almaya niyetim yoktu.

''Ne halt ediyorsun sen?''

''Seni kurtarıyorum.'' Sözlerim karşısında şaşırdı. Çoktan ayağa dikilen bedenine sokağın köşesini işaret ettim. ''En az üç mavi orda, aralarından sıyrılsan bile seni kesin görürlerdi.''

Gazap'ın GözdesiNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ