49.Bölüm: ''Ojmia''

3.4K 537 654
                                    

Keyifli okumalar...

***

Myne beni yalnız bıraktığından beri elimdeki kağıda bakıyordum. Kahinlerin bir araya getirdiği anlamsız kelimelerin altındaki gerçek zihnimi kemiriyordu.

''Özgürlük için.'' demişti Myne. Yaptıkları her şeyin sonucunun özgür olmakla alakalı olduğunu söylemişti. Hiddetle dolan gözlerini saklamak için başını eğip çıkmadan önce kağıttaki ikinci kısmın asi hakkında olduğunu söyleyip, arkasına bile bakmadan hızla odayı terk etmişti.

Amaçlarının sonucunu elle tutamamanın, feda ettiklerinin inançların ile geri gelmemesinin ne demek olduğunu bildiğimden, ona kızamamıştım bile.

Gözlerim eğri büğrü yazanın üzerinde dolaştı. Son birkaç saattir yaptığım gibi kelimelerin anlamlarını farklı şekillerde dilimin ucunda çevirdim.

Öfke, kırmızı öfke olmalıydı. Siyah ise acı. Bu kısmın Atlılar'ın özünü yansıttığına neredeyse emindim. Beyaz olan da kuleyi temsil etmeliydi.

Gözlerimi kapatıp dudaklarım arasından dökülen kelimelerin kulağa nasıl geldiğini kontrol ettim.

''Öfken, acının altında gizlenirken kuleye inanma.''

Sözlerden tatmin olup devam ettim. Geçmişin ve geleceğin bekler seni yuvanda.

Bir asinin yuvası bulunduğum yerdi. Değil mi?

Başımı iki yana salladım. Kehanet çok uzun zaman önce yazılmıştı. O zaman burası onların yuvası değildi. Özlerinin geldiği yer olmalıydı.

Şakağıma saplanan ağrıyla kağıdı döşeğin üzerine bırakıp, parmaklarımla tenimin üzerinde daireler çizdim. 'En genel anlamda düşün' diye kendimi tembihledim.

Ion'un kehanetiyle terk ettikleri yer. Karanlık Diyarlar.

Dudaklarım hafifçe kıvrılırken, defalarca okumaktan ezberlediğim cümleleri tekrarladım.

''Kalbin bir hazine. Sun onu ellerine.''

Sevgi miydi? Sunulması gereken yoksa güven mi? Hem kehanetteki o kimdi?

İlk kısım benim hakkımdaysa, kalbini sunacağı kişi ben miydim? Bir asi bana sevgisini mi vermeliydi?

Öfkeyle burnumdan solurken, çözdüğüme emin olduğum tek kısmı tekrarladım.

''Seç silahını. Gerçekler yaşatırken yalanlarını.''

İjga'nın gerçeklerimiz hakkında yaptığı konuşmaları aklımdaydı. Yaradılış destanındaki yalanlara yapılan göndermeden başkası olamazdı. Kuleye inanmama neden olan gerçeklerin bir kısmı yalanlarına inanmamı sağlamıştı.

''Peki silah kısmı?'' dedim kendi kendime.

Kalbini bana sunacaksa neden silahını seçiyordu? Önce beni sevmeli sonra öldürmeli miydi?

Kehanetler ve kadere lanetler okuyup odada volta atarken, içeriye giren Radsolf'u geç fark ettim. Beni hiç bu kadar öfkeli görmediğinden girişte çakılıp kalmıştı. Gözlerimiz kesişince adımım havada kaldı. Derimin altında genişleyen damarlarım yanaklarımı kızıllıkla süslerken, dün gece kollarında uyuduğum an zihnimden bana göz kırptı.

''Seni bu kadar öfkelendiren şey ne? Bir ufke (ateş taşı)kadar sıcaksın.'' Dudakları iki ucundan kıvrılırken yatağın üzerindeki kağıdı görmesi ile gözlerine ulaşamadan gülüşü kesildi.

Odanın kapısını kapatıp, bir yırtıcı edasıyla kehaneti pençeleri arasında ölmeye mahkum bir hayvan gibi sıktı. Kelimeler canlı olsaydı parmaklarının arasında kaçmak için çırpınırdı.

Gazap'ın GözdesiWhere stories live. Discover now