52.Bölüm: ''Benim Adım Eris''

3K 501 465
                                    

Keyifli okumalar...

***

Radsolf nefes nefese geri döndü. Yasak bölgenin sınırındaki yuvaya varmadan önce karşılaştığımız muhafız birlikleri planımızı sekteye uğratıyordu. Yuvadan ayrılalı sadece yarım saat olmuştu.

''Anlamıyorum. Neden bu kadar fazlalar?''

Yaslandığımız duvardan daha da aşağı kayıp kendimizi gölgelerin arasına gizlerken, Reik köşeden koşarak geldi.

O da en az Radsolf kadar hızlı soluklar alıyordu. ''Üç birlik, iki gözde sadece doğu kanadında olanlar. Kule çıldırmış gibi her yerde.''

Radsolf elini kara saçlarından geçirip kadere lanetler ederken ''İlerlemek zorundayız.'' dedi.

Reik reddetti. ''Çok dikkat çekeriz. Yuvadan önce sığınak bulmamız gerek.''

Radsolf yumruğunu yere geçirdi. ''Kahretsin.'' Göğsü hala derin nefeslerle yükselip alçalmaya devam ederken Taji ve bana bakıp ''Onları önceki yuvaya yakın bir yerde gizle, bir saat sonra seninle burada buluşalım Reik.'' dedi.

Reik, Taji'yi kucağına alıp olan gücüyle koşmaya başladığında, peşlerinden gitmek için harekete geçtiğimde Radsolf beni kolumdan yakalayıp kendine çekti. Kollarını bedenimi sararken kalbi çok hızlı atıyordu.

Çenemi tutup ona bakmam için yüzümü kaldırdığında gözleri duygularını haykırıyordu. ''Seni asla bırakmam Keilah.''

Bir damla yaş yanağımdan süzülürken yaklaşan dudaklarına bakıp fısıldadım. ''Seni bırakmam ojmia.''

Dudakları dudaklarıma kapandığında aklımdan geçenleri reddettim. Ellerimi saçlarına geçirip onu kendime daha çok çektim. Zamanı uzatmaya, bizi bekleyen seçimleri defetmeye çalışsam da ayrıldığımızda sessizlik dudaklarımızı sonsuza dek mühürlemişti.

Radsolf beni isteksizce bırakıp karanlığın arasında kaybolurken kendi kendime ''Bir saat.'' dedim. ''Bir saat sonra bulaşacağız.''

***

Yankılanan ses bütün göğü ortadan ikiye yaracak kadar yüksekti. Kulenin beyaz mermerinden duyulacak kadar yüksek, onun kadar soğuktu.

Ellerime bulaşan kanı pantolonuma silip, kazağımın kollarını indirdim. Baldırımdaki ve sırtımdaki ağırlığı görmezden geldim. Elimde Radsolf için tuttuğum matarada su vardı. Saklanacak yer ararken fazlasıyla yorulmuş ve susamış olacaktı.

Bedenimi gölgelerin içine iyice gizlerken, görünen tek yerimin suratım olduğundan emindim. Radsolf'un beni bıraktığı yerde dikilmiş onu bekliyordum.

Bir saat demişti. Zaman kaderimiz için işlerken, sokağın başında gölgelerde gizlenen birini gördüm. Kendimi belli etmekle saklamak arasında kaldığım saniyelerde bana bakan kehribar rengi gözler parladı.

Aksak adımlarına bakıp kaşlarım çatıldı. Yaralanmış mıydı?

Kendini saklamaktan vazgeçip bana doğru koştuğunda, kolundan damlayan kanlar ardında izler bırakıyordu. Alnında parlayan ter tek yarasının o olmadığını söylerken aramızdaki mesafe kapanıp kollarıma yığıldı.

Elimdeki matarayı hızla açıp Radsolf'un dudaklarına dayadım. ''İç.''

Adem elması aşağı yukarı hareket ederken bir nebze rahatlamış gibi yere çöktü. ''Bana birkaç dakika ver o kadar da ağır yaralanmadım.''

Ellerimdeki kana, Radsolf'un kanı bulaşırken yaklaşıp teninin kokusunu içime çektim. Parmaklarımı yumruk yapıp kendine gelmesi için bekledim.

Havayı yaran sesle ikimiz de yerimizden sıçradık. ''Bu lanet sesi çok uzun zamandır duymadım.''

''Ne demek istiyorsun?''

Tiksintiyle ''Kule.'' dedi. ''Avlanıyor.''

Saçlarını okşayıp ''Dinlen.'' dedim.

Başını bana çevirip kaşlarını çattı. ''Reik nerde? Neden seni yolladı?''

Dirseği üzerinde kalkıp doğrulduğunda cevap verdim. ''Onlar gelmeyecekler.''

Radsolf'u bir anda ayağa dikip benden uzaklaştıran içgüdü müydü yoksa sesimdeki ruhsuzluk mu? Emin değildim.

''Ne saçmalıyorsun Keilah?'' derken gözleri bedenim üzerinde dolaştı. Karanlıkta benden daha iyi görebiliyordu. İlk başta fark etmemesinin tek nedeni yaralı olmasıydı. Ve bana güvenmesi.

Güven öldürür dedi geçmişin sesi.

Bedenindeki her kas kasılırken ''Neden üzerinde lanet bir muhafız üniforması var? Onlardan birini öldürüp mü çaldın?'' derken bile özünde cevabını biliyordu.

Ayağa yavaşça kalkarken gözleri ile beni takip etti. ''Üzerinde kan var.'' dedi. Burun delikleri genişlerken tokat yemiş gibi geriledi. ''Taji?''

Gözleri açıklamamı ister gibi bana bakıyordu. Ben cevap vermeyince devam etti. ''Muhafızlar ile karşılaştınız ve Taji yaralandı mı? Bu yüzden mi Reik yerine sen geldin? Gizlenmek için mi böyle giyindin?''

Radsolf sessizliğimden sıkılıp ileri atıldı. Kollarımı yakalayıp beni sarsarken ''Cevap ver Keilah!'' diye bağırdı.

İçinde sevgiyi, güveni ve umudu gördüğüm kehribar rengi gözlerin içine ölü bakışlarım ile baktım.

Bana dokunmaya dayanamıyormuş gibi ellerini çekip gerilirken, en başta söylediğim sözleri tekrarladım. ''Onlar gelmeyecekler.''

''Bu da ne demek?'' Cevabımı beklerken gerçeklerin acıtan yanı mimiklerinden yansıyordu.

Düz bir sesle ''Ne demek olduğunu biliyorsun.'' dedim.

Tam da o anı beklemiş gibi havayı yırtan ses yeniden yankılandı. Kuleye haber veriyorlardı. Av köpekleri ile birlikte muhafız birlikleri geliyordu.

Radsolf son bir umutla bana bakarken, baldırımdaki palaya uzanıp çenemi öne doğru uzattım.

''Kule'' dedim. ''Avlanıyor.''

''Keilah.'' diye inlediğinde göğsü canını yakıyormuş gibi parmaklarını sol tarafına bastırdı.

Bıçağım tenine değmeden önce ''Yanlış.'' dedim. Hızımla onu hazırlıksız yakalayıp sağlam koluna hamle yaptığımda, kesilen etine eşlik eden kanı suratıma sıçradı. İrice açılmış, inanmak istemeyen gözlerine bakıp devam ettim.

''Benim adım Eris.''

***

SON 2!💫

Gözde geri döndü!😎

Sizce Eris'in en başından beri planı bu muydu? Tam da yolculuğa çıktıkları gün kulenin avlanması tesadüf mü? 😈

Radsolf'un aşkı ve güveni ona kurtuluşu değil sonu mu verecek? Ne dersiniz?😉

Peki Reik ve Taji nerede? Tahminleri alalım!😁

Görüşlerinizi benimle yorum olarak paylaşır ve oylarınız ile destek olursanız sevinirim.
Yeni bölümde görüşünceye kadar hoşça kalın

Gazap'ın GözdesiUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum