27. Bölüm

556 47 127
                                    

" Beni başından o kadar kolay savamayacaksın canım. "

Arkamı döndüğümde Suho'nun az evvel ağlayan yüzüne tezat bir şekilde özgüvenle gülümsediğini fark etmiştim, o kadar zamandır yukarıda ne yaptığını deli gibi merak ediyordum.

" Uzun lafın kısası Menajerlerle konuştum, aynı saate bilet ayırttım ve valizimi hazırladım. "

" Yani Çin'e birlikte gidiyoruz. "

Duyduklarımı hazmetmeye çalışırken yüzümde şaşkınlıkla karışık bir gülümseme oluşmuştu. Bu cümlelerin çok anlamı vardı. Bu cümleler bana ' Birbirimizi özlemeye gerek kalmayacak ' diyordu. Kalbim bedenimi ele geçiren heyecanla kavrulurken hala bu anın gerçek olduğuna inanamıyordum. Onun benimle gelmesine izin vermeleri çok zor bir ihtimaldi.

Aramızdaki mesafeleri kapatıp üyelerin aralarındaki münakaşaları eşliğinde ellerini kavradım. Bakışları benim gibi parlamaya başladığında gözlerimi gözlerine kenetledim.

" Yani cidden benimle mi geliyorsun? Ciddisin değil mi? "

İpeksi ellerini avuçlarımdan kurtarıp kollarını gövdeme doladı. Başını kalbimin üzerine yaslayarak sımsıkı sarıldığında aynı şekilde karşılık vererek omzuna minik bir öpücük kondurdum.

" İzin almak kolay olmadı ama ısrarlarıma dayanamadılar. Birkaç hafta seninleyim. Fırsat bulduğum her zaman da olabildiğince gelmeye çalışacağım."

Ayrıldığımızda yüzünü avuçlayıp dudaklarına yöneldim. Bıraksalar saatlerce aralıksız öpüşebilirdim onunla, ama bu gidişle öpüştüğüm şey uçak biletim olacaktı.

Salondakiler buna alışmışlardı, yakınlaştığımızda imalı sesler çıkmıyordu artık. Onun elinden tutarak odamıza yöneldim. Valizlerimizi hazırlayıp uçağa yetişmeliydik, ahşap merdivenleri adımlarken dahi birbirine kenetli ellerimiz sevinçle titrer haldeydi.

" Yalnız beraber gidemeyeceğiz. "

Söylediği şey aramızdaki sessizliği dağıtırken merakla ona bakmama neden olmuştu.

" Neden? "

Odamızın önüne geldiğimizde duraksadı ve karşıma geçip anlatmaya başladı.

" Beraber Çin'e gidersek şüphe uyandırırmışız. Senin Çin'e gideceğin zaten biliniyor. Sen havaalanına kendi aracın ile giderken ben de tam arkanda başka bir araçta olacağım. Menajer hyung böyle söyledi. Sonra uçağa beraber bineceğiz ve Çin'de beraber olacağız. "

" Seninle gitmek çok daha iyi olabilirdi ama neyse. Ne de olsa uçakta beraberiz. "

Elini yeniden kavrayıp odanın kapısını araladığımda geniş ve büyük gardıropumuzdan valiz ve kıyafetlerimizi çıkarıp yerleştirmeye başladık.

***

Hızlandırılmış remix şarkılarından birinin klibinde gibi aceleyle hareket ediyorduk ve tüm bu çaba tam vaktinde havalimanına yetişebilmek içindi. Sanki kazanacağımın belli olduğu bir yarıştaydım, içim rahattı ve sonrasına dair hiçbir endişem yoktu. Ödülüm de Kim Junmyeon ile Çin de kalmaktı. Ne kadar yoğun bir çalışma temposuna girecek olursam olayım onunla başbaşa olduğum her yer tatil cenneti gibiydi benim için.

Hazırlığımızın ardından şapka ve maskelerle yüzümüzü kamufle edip havalimanına gitmek üzere araçlarımıza yerleşmiştik. Korumasız hareket edecektik çünkü dikkat çekmek istediğimiz en son şeydi.

Ayrı araçlara binmek şu durumda kötü olsa da telefonla birbirimizi görüntülü olarak arayıp Çin de yapacaklarımız, gideceğimiz yerler ve ona tanıtacağım birkaç bir şey hakkında uzun uzun konuşmuştuk. Ayrıca ona ufak bir sürprizim de vardı, her şeyi birkaç dakikada planlanmıştım.

Havalimanında lüks koruma araçlarıyla dikkat çekmemek adına tenha bir köşede valizlerimizle indirilip yeniden buluşmuştuk. İkimizin de yüzünde maske olmasına rağmen birbirimizin suratındaki mutluluğu okuyabiliyorduk. Karşısına geçip maskesini çenesine doğru indirdim. Hazır tenhadayken bu anı değerlendirmemek benim için aptallık olurdu. Kendi maskemi de aralayıp dudaklarına içten bir öpücük kondurduğumda yüzünde oluşan eşsiz gülümsemeyle indirdiğim maskesini düzelttim.

Valizleri diğer ellerimize alıp el ele tutuştuk. Bu sayede tanınmıyorduk, yalnızca sıradan gay bir çift gibi gözüküyorduk.

Changsa uçağının kalkmasına az kalmıştı. Sessizce kontrollerden geçip uçağa adımlarken yan yana olan koltuklarımıza yerleşip aynı kulaklıkları takarak aynı melodiye eşlik etmiştik.

***

Changsa'ya vardığımızda içimiz rahatlamışçasına nefes alıp taksi tutarak kaldığım yere gitmiştik. Buraya ilk kez böyle mutlu geliyordum, ilk kez memleketimde içim kıpır kıpırdı ve ilk kez tuttuğum şey valizden ziyade en sevdiğim insanın elleriydi.

Valizlerle beraber asansöre binip odamın olduğu kata çıkmıştık. Nihayet varış noktasına ulaştığımızda cebimdeki anahtarla kilitli olan kapıyı açıp içeriye girmesi için güzel sevgilime öncelik verdim.

İçerisi havasız ve dağınıktı ama kimin umrundaydı ki? Junmyeon içeriye adımını attığından beri her yer cennet bahçesine dönüşmüştü.

Valizleri de içeri alıp kapıyı içeriden kilitlediğimde camları açan Junmyeonu belinden tutup kaldırdım. Artık yüzümdeki mutluluğu saklamanın bir anlamı yoktu. Ani hareketimi beklemiyor oluşu şaşkınlıkla kıkırdamasına yol açsa da bozuntuya vermeden mutluluğuma ortak oldu. Belinden kavrayıp kısa bedenini kucağıma aldığımda boynuma sıkıca sarıldı.

Şapkasını ve maskesini çıkarıp masaya koymasını sağladıktan sonra boynuna sulu bir öpücük bıraktım. Çok enerjik hissediyordum ve yalnızca onunla olmak beni yeniden canlandırıyordu. İlk kez burada hissiz bir şekilde boş boş oturup şarkı sözleri yazmaya çalışmıyordum.

Hızla yatağa adımlayıp onu kucağımdan indirdiğimde hareketlerini kısıtlamak için üzerine çıkmıştım. Kollarını başının üzerinde sabitleyip kıkırdadığında gerilen her yüz hattından öpmeye başladım.

Çenesinden boynuna doğru öpücüklerle yol çizerken onun da benim gibi mayışmış olduğunu biliyordum. Ellerini benden kurtarıp yüzümü avuçlayarak öpücüklerimi kesmemi sağladığında kahkahasını zar zor durdurmuştu.

" Beni böyle öpmeyi kes yoksa ikimiz de bunun sonu nereye gidecek çok iyi biliyoruz. "

" Ben çok da şikayetçi değilim aslında. "

Muzip bir sırıtışla karşılık verdiğimde naz yapar gibi bakışlarını çevirdi. 

Üzerimdeki tişörtü çıkarıp bir kenara attığımda aramızdaki mesafeyi yavaşça kapatıp çilekli nemlendirici sürdüğü dudaklarından öpmeye başladım. Nefes nefese kalıp ayrıldığımızda beni üzerinden itip yana düşürmüştü. Doğrularak bu sefer o üstüme çıktı.

" Asla uslanmayacaksın. Yaramaz koyun seni. "

Dudaklarını dişleyerek söyleyişi beni öyle baştan çıkarmıştı ki yaramazlığı daha da ileriye taşımak istememe neden olmuştu.

" Bu kadar büyüleyici olursan... Sana nasıl dayanayım? "

Kızaran yanaklarını gizleyerek dudaklarıma eğildiğinde belinden kavrayarak iyice bütünleşmemizi sağlamıştım.

Tekrar ayrıldığımızda üzerimde hareket etmeyi bırakıp başını göğsüme yaslayarak uzandı. Kollarımı beline sarıp burnumu saçlarına daldırdığımda onun gibi gözlerimi kapatıp yol yorgunluğunu üzerimden atmak için uyumaya çalıştım.

Birkaç saatlik yol insan bedenini kılını kıpırdatamayacak kadar yorabiliyordu ama üzerimde uzanan o bir pamuk gibi hafifti ve insanı yormaya değil yeniden canlandırmaya programlanmış gibi şifayla doluydu. Çok çabuk uykuya dalmıştı, göğsüme çarpan soluk sesleri bile öylesine narindi ki resmen bana 'Uyuma ve beni izle' diyordu.

Usulca yanaklarını sevip saçlarını okşarken yüzümdeki gamzeli tebessüme mani olamıyordum. Çatallaşan sesimle mırıldandım. Şuan duyamayacağını biliyordum ama hayatının her anında hissedeceğinin de farkındaydım.

" Seni çok seviyorum... "

Roommate / LayHoWhere stories live. Discover now