4. Bölüm

1.4K 107 133
                                    

Hava kararmak üzereydi. Bitmek tükenmek bilmeyen pratiklerden bayılacak hale gelmiştik. Hatta birçoğumuzun yoğun pratiklerden bayıldığı olmuştu. Kpop sektörü çok zordu. Hele ki başarılı bir grupsanız...

Suho için endişeliydim. Dansı yarıda kesip kendi partını söylerken duvara yaslanarak derin derin soluklanışı aklıma yapışıp kalmıştı. Öyle çok endişelenmiştim ki, kucağıma alıp revire taşıyacakken son anda engellenmiştim.

Gürültünün eksik olmadığı geniş salonumuz pratiklerden sonra hep kan akışımızı duyacağımız kadar sesssiz olurdu. Öyle çok yorulurduk ki oturdumuz anda uyuya kalırdık.

Suho hakkında beni endişelendiren diğer bir şey ise insan olduğunu unutuşuydu. Exo üyeleri olarak robot gibi çalışsak da o, aynı zamanda ev işleriyle de ilgileniyordu. Sanki biraz önce başı dönen o değilmiş gibi mutfağa gidip tüm üyelere su getiriyordu. Kris gruptan ayrılırken herkesi Suho'ya emanet ettiğinde düşünmüştüm. Hepimizi koruyan koruyucu meleğimizi kim koruyacaktı? Elbette o kişi bendim.

Kris, Tao ve Luhan olayınının aslı insanların sandığı gibi değildi. Dışarıdaki diğer insanlar çoktan onları ayrıldılar olarak kabul edip aramızdaki her şeyi silip atmışız gibi davransalarda biz Exo'yduk ve sahnede bağırdığımız gibi her zaman birdik. Hala çok iyi arkadaştık ve sık sık buluşuyorduk. İnsanlar öyle olmadığını sansalarda yaşantımızın her anı basına yansımıyordu sonuçta.

Rahatsız olduğum diğer bir nokta ise hayranların Suho'yu Kris'le yakıştırmasıydı. Bundan benim kadar Tao'da rahatsız olurdu. Kris'e sırılsıklam aşık olduğunu ilk bana söylemişti ve gruptan ayrıldıklarında bize sevgili olduklarını açıklamışlardı.  Sırf bu yüzden mantık dışı kalıp en yakın arkadaşlarımdan biri olan Kris ile aramda defalarca anlaşmazlıklar olmuştu, şimdi her ne kadar aptalca bulsak da geçmişte hepsi yaşanmıştı. Kıskançlığım bazen gözümü kör ediyordu, bundan nefret etsem de engelleyemiyordum.

Meleğim -yani namıdeğer Kim Junmyeon- şuan koltuğa sereserpe uzanmış ve uyuya kalmıştı. Herkes için ideal ve kusursuz biri olmaya çalışıyordu. Onların sevgisini boşa çıkarmamalıyım diyerek hayranları için kendine zarar verecek kadar çok çalışıyordu ve ben ona kötü söz söyleyen herkesi yok etmek istiyordum. Benim meleğime kusursuz olmadığını söyleyen herkesi...

Koca salonda uyanık kalan yalnızca Sehun ve bendik. O da halen telefonuyla ilgileniyordu ama gözleri yavaştan kapanmak üzereydi. Şimdi Suho olsaydı herkesi uyandırıp yatağına geçmelerini söylerdi. O uyuduğuna göre bu görev benim olmuştu.

Birbirleriyle uğraşırken üst üste devrilip yerdeki minderlerde uyuya kalan Chanyeol ve Baekhyun'u kaldırdım ilk önce. Tam zamanında D.o ve Xiumin de kapıda belirmiş, diğerlerini kaldırmak için bana yardım etmişlerdi.

Xiumin'in Suho'ya yaklaştığını görünce elimi önüne uzatıp onu engelledim. Üzgünüm Hyung! Meleğimi güzellik uykusundan uyandırmak için önce beni atlatmalısın. Meleğim... Bunu söylerken içim öyle kıpır kıpır oluyordu ki Xiumin Hyung'un önüne uzattığım elim hafiften titremeye başlamıştı.

" Sen de yoruldun Hyung. Zahmet etme onu ben uyandırırım. Bilirsin uykusu ağırdır. "

Junmyeon'un uykusu top atsanız uyanmayacak türdendi. Bu yüzden onu izlemek için hep geceyi seçerdim. Hiçbir şeyden şüphelenmez,veya çıkardığım ufak tefek seslerden asla uyanmazdı. Yüzüne dokunup severdim, ama o kılını dahi kıpırdatmadan uyumaya devam ederdi.

Tanrıya gün geldiğinde onu bilinçsizken değil de, gözlerimiz birbirine kenetli bir şekilde seveceğim günlerin olması adına birkez daha dua ettim. Junmyeon sayesinde inançlarıma körü körüne bağlanmıştım.

Neyseki Xiumin Hyung fazla diretmeden yatmaya gitmişti. Şimdi koca salonda yalnızca ben ve o kalmıştık.

En can alıcı noktaya gelmiştik. O böyle tatlı tatlı uyuklarken nasıl uyandırabilirdim ki?

Yanına çöküp dilediğim gibi baktım ona. Yakından incelemesi öyle güzeldi ki, benim için pahabiçilemez mücevher gibiydi. Ellerim her zamanki gibi yanaklarında gezinirken kulağıma tatlı mırıltıları doldu. Sevgi isteyen kedi gibiydi. Bunu düşünüp biraz daha gülümsedim. Onu sevmek hayatımda elde ettiğim en değerli hediyeydi.

Koltukta uzanmaktan beli tutulur diye endişeliydim. Onu odaya kadar taşıma fikri aklıma dolduğunda içinden 'neden olmasın?' dedim. Ufak tefek bir şeydi zaten. Hem uykusu ağır olduğundan hissetmezdi bile.

Yavaşça bir kolumla başının altından kavrayıp diğeriyle de bacaklarından sıkıca tutup kucakladım. Böylece onu uyandırmadan taşıyabilmiştim. Düşündüğümden çok daha hafifti ve ufak bedeni sanki kollarım için yaratılmıştı.

Başını göğsüme gömdüğünde hızlı hızlı atan kalbim küçük bir endişeye kapılmıştı. Ona ait olduğu yerde olduğunu söylemeyi çok istemiştim. Benim kollarımda, ve benim kalbimin üzerindeydi.

O kadar hafif geliyordu ki -belkide ona olan sevgim bana bu gücü veriyordu- o kollarımdayken ben bulutlar üzerindeymiş gibiydim.

Olur da bir ihtimal önümüzdeki tüm engelleri bir kahraman gibi kenara kaldırır, Junmyeon'un da bana bağlanmasını sağlarsam ayaklarını yerden kesebilirdim. Şuan Tao'nun zamanı durdurmasına çok ihtiyacım vardı. Hatta mümkünse son nefesimi o kollarımdayken verebilmeliydim. Çünkü bu anı birdaha yaşayamayacağımı biliyordum.

Merdivenleri çıktıktan sonra zor da olsa dolu ellerimle yatağını açıp onu oraya bıraktım ve üzerini örttüm. Bunu yapmaktan asla bıkmayacaktım. Onun üzerini örtmek beni nedensizce mutlu ediyordu. Güzel tenini üşütecek rüzgarı kestikçe mutlu oluyordum.

Yanına çömelip yine onu izlemeye karar vermiştim. Ancak masanın üzerindeki telefonumdan gelen titreşim yüzünden kalkmak zorunda kaldım ve gelen aramayı cevapladım. Çin'deki plak şirketimden aranıyordum. Arama nedenlerini tahmin edebiliyordum. Junmyeon'dan ayrı kalmayı düşünmek beni mahvediyordu.

" Lay N'aber? Gündemi takip ediyorsun değil mi? Çin Kore arasında yine problem çıktı. Anlayacağın durum acil. Yarın sana bilet ayarlayacağım. İlk uçakla Changsa aktarması yapıp ofiste ol ve yanıma uğra. Çalışmaların hızlı ilerlemesi gerekli. Seni biraz daha Exo'dan mahrum bırakmak zorundayım.  Üzgünüm ama böyle olması gerekti, bu sefer onlarla olmayı çok istediğini biliyorum ama keşke şartları değiştirmek benim elimde olsaydı :( "

Beni huzursuz eden bir yumru boğazıma takıldığında sertçe yutkundum. Ben burda bir aile edinmiştim ve onları bırakıp gitmek benim için zulüm gibiydi. İşkolik olmak beni bu yüzden yıpratıyordu. Beden yorgunluğuyla değil Junmyeon hasretiyle bitiyordum.

Ama konu iş olduğunda fikir beyan etmemiz çok zordu. Bu yüzden kuvvetli mazeretim olmadığı sürece bu işten sıyrılamazdım. Kaldı ki Çin'de gerçekleştirmek istediğim hayallerim vardı, ama bunun için Exo'dan yine ayrılacaksam benim için bir önemi yoktu. Tam da yeni şarkımızın pratiklerine hazırlanıyorken yine bensiz olmak zorundalardı. Benim kadar onların da üzüleceğini biliyordum ama yapabileceğim bir şey yoktu.

Sabah Xiumin Hyung'u veya D.o'yu Suho ile kalmaları için ikna etmeliydim. Geceleri yatarken üzerini hep açardı ve yokluğumda üşütmesini istemezdim. Sanırım bu gece onun güzel yüzünü doyasıya inceleyebileceğim son geceydi.

Yatmadan önce yanağına bir buse kondurdum. Junmyeon üzerimde uyuşturucu etkisi yaratıyordu ve ben o olmadan bir hiç gibi hissediyordum. Doğup büyüdüğüm şehre gitmek bile sonu gelmez zulme dönüşüyordu çoğu kez.

Çok büyük endişeler yaşayabilir, büyük zorluklardan korkabilirdim. Ama tam olarak şuan ve burada tek bir endişem vardı.

Kim Junmyeon'un yokluğumda geceleri üzerini açıp hasta olmasından korkuyordum.

Roommate / LayHoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin