26. Bölüm

608 53 77
                                    

Masadakiler kendi hallerinde takılmaya başladıklarında mutlu bir şekilde ve en sevdiğim insanlarla geçirdiğim güzel günün kahvaltısını mahveden o telefon titreşimini duymuştum. Gelen mesajı açarak huzursuz derin nefesimle içimden okumaya başladım.

Kimden: Menajer Gee

" Haberleri okudun mu? Çin-Kore siyasal krizi ve Hallyu yasağı patlak verdi yine. Daha fazla Kore'de kalmaya devam edersen vatan haini damgası yiyeceksin. Elini çabuk tut ve Changsa'ya olabildiğince hızlı geri dönüş yap. Kendinin ve bizim itibarımızı zedeleme, vakit kaybedersen medyanın oyuncağı olacağız. Smtown Çin'de para kazanman için seni destekleyecek. Biletini kesiyorum akşam havaalanında ol. " 

İçimi paramparça eden o mesajı idrak etmek istemem o kadar uzun sürmüştü ki, sınavda anlamadığım upuzun bir paragrafı okur gibi her bitirişimde baştan okumaya başlamıştım. Menajerin cümleleri bana diyecek pek bir şey bırakmamıştı.

Organlarım stres ve çarpıntıyla kavrulurken onun peşi sıra bir mesaj daha düştü ana ekranımdaki gülümseyen Junmyeon resminin üstüne. Mesajın onun gülüşünü kapatması yeterince üzücüydü benim için, gözlerimi dolduruyordu.

Kimden: Menajer Gee

" Orada daha fazla kalırsan bu sana pahalıya patlayacak. Bana hızlı geri dönüş yaparsan sevinirim. Okuduğunu biliyorum. "

İçimdeki üzüntü yüzüme mi vurmuştu bilmiyordum ama Junmyeon masadakilerle gülmeyi bırakmış endişeli bakışlarını bana çevirip neler olduğunu merak edercesine telefon ekranıma göz gezdirmeye başlamıştı.

İçimdeki üzüntüye karşı daha baskın hislerim vardı. O da beni sevdiğim insanlardan sürekli ayrı tutan, ülke işlerini sanat kariyerime ve çevre işlerime bulaştıran koskoca sektöre beslediğim gittikçe daha da artan öfkemdi.

Şu an sinirden bir şeyleri yumruklayabilir, bana mesaj atan Menajerime küfürlü yanıtlarla geri dönüş yapabilirdim. Ama bir insan için en acı verici şeyi yaptım. Sinirden titreyen parmaklarımı klavye üzerinde gezdirerek bana attığı mesaja cevap verdim.

Kime: Menajer Gee

" Tamam "

Junmyeon'un öfkemi fark etmesiyle tüm ilgisi bana yönelmişti. Oturduğu yerden sofradakilere " Size afiyet olsun " diyerek kalkmış ve kulağıma eğilip bir şeyler fısıldamıştı.

" Biraz konuşalım mı? "

Öfkemden gerilen yüz ve vücut kaslarımla cevap dahi veremeden hışımla kalkıp mutfağa yönelmiştim. O da şaşkın bakışlarıyla peşimden adımlamıştı. Tüm bu olan olayların yersizliği sinirimi öyle hat safhaya çıkarmıştı ki onun güzelliğini dahi düşünemez olmuştum.

Tezgaha yaslanıp kollarımı göğsümde kavuşturmuştum. Bakışlarım tam karşımdaki duvara sabitlenmişti. Tereddütle yanıma yaklaşıp elini omzuma koydu.

" Neyin var Yixing? Mesaj kimdendi? "

Konuşursam dahi içimde biriken sinirin patlayacağının farkındaydım ve yanımda Junmyeon varken bunu yapamazdım. Çünkü kendimi en sevdiğim insanın bile kalbini kırabilecek kadar körleşmiş hissediyordum.

Cebime koyduğum telefonu çıkardım ve Menajerin attığı mesajları açıp telefonu hışımla eline tutuşturdum. Bu tavrım onu daha çok endişelendirse dahi hiçbir şey söylemeden telefonu alıp ekranda yazılanları okumaya başlamıştı.

Dolmaya başlayan gözlerini fark ettiğimde mesajları okumayı bitirdiğini anlamıştım, hala boş boş ekrana bakıyordu. Tıpkı az önce benim yaşadığım gibi aynı şeyi defalarca kez okuyup idrak etmeye çabalıyordu.

Roommate / LayHoDonde viven las historias. Descúbrelo ahora