9. Bölüm

1.1K 104 243
                                    

Sabah beni uyandıran düşündüğüm gibi çalan alarmım, menajerler veya makyözlerden herhangi biri, uykusuzluk ya da başka bir sebep olmamıştı. Bugünü benim için anlamlı kılan, bugün beni sonsuz bir mutlulukla uyandıran tek şey Junmyeon'du. Ufak tefek Kim Junmyeon.

Dün bana sarılır bir vaziyette benimle aynı yatakta uyuduğunda o kadar mutluydum ki, biraz daha bu anın tadını çıkarayım diyip gece gözümü bile kırpmamıştım ama sabah tuhaf bir şekilde enerjik ve mutlu bir şekilde uyanmıştım. Ben buna Junmyeon etkisi diyordum.

Erkenden uyanmamı sağlayan bir diğer sebep üzerime çökmüş ağırlıktı. Rahatsız edici değildi, ama yine de uyanmamı sağlamıştı.

İşte o an gözlerimi açtığımda burnuma dolan çilek kokusunu nasıl bu kadar net aldığımı da anlamıştım. Junmyeon'un uykusunda hareketli olduğunu biliyordum, peki şu an bedeninin benim bedenimin üzerinde olmasını nasıl atlatacaktım? Veya kalbimin sesinin dışarıdan duyulmaması için ne yapmalıydım? Gece yatarken sadece sarılmıştı ama sabah, başı boyun girintime düşmüş, nefesi boynuma çarparken yumuşak saçları çenemi gıdıklıyordu. Kalp atışları sağ tarafımdaki boşluğu doldururken bacakları bacaklarıma dolanmıştı. Kolları ise gövdemi olduğu gibi sarmıştı. Biz tamamıyla birbirimize karışmıştık. Peki Yixing! Derin derin soluklan ve sakın onu uyandırma.

Elbetteki bu 32 diş sırıtmama engel olamıyordu. Resmen şuan iki sevgili gibiydik. Eh! Biraz fırsattan istifade ben de kollarımı ince beline sımsıkı sardım.

Onunla böyle kaldığım her dakika daha fazlasını istiyordum. Bedeni bedenime iyice nüfuz etsin, kokusunun etkisi uzun ömürlü olsun istiyordum. İyice doyumsuz biri olmuştum. O öyle güzeldi ki, sıradan Yixing olmamı imkansız kılıyordu.

Sessizce saçlarının arasına bir öpücük bıraktığımda uykusunda mırıldanarak başını boyun girintimde biraz hareket ettirdi. Sıcak nefesi tenime her değdiğinde beni yakıp kavuruyordu.

Biraz daha durup konumundan rahatsız olunca iyice sağa sola dönmeye başlamıştı. O üzerimde hareket ettikçe bacağı, olmadık yerlerime sürtünüyor ve küçük Yixing'in havalanmasını sağlıyordu.

Pekala bugünü sorunsuz atlatmalıydım.

Uyanacağını anladığımda gözlerimi hızla kapatıp uyuyor numarası yaptım. Uyanık olduğumu ve onu izlediğimi görseydi nasıl bir açıklama yapacağımı bilemezdim.

Gözlerini açıp etrafı sersemce izlediğini görmesem de hissediyordum. En sonunda tüm bedenimi süzerek beni izlemiş ve üzerimden yavaşça kalkıp kenara geçmişti.

Yeni yeni uyanır gibi yaptığımda dağınık saçlarını karıştırıp çatallaşan sesiyle gülümseyerek bana baktı.

" Günaydın. "

İşte şimdi günün aydığına gerçekten şahit olmuştum.

Ona karşılık ben de gülümsedim. Gözleri yine gamzelerimdeydi.

" Günaydın. "

Onun gibi doğrulup yatakta bağdaş kurdum.

" İyi uyudun mu? "

Başını yana yatırdı. Dağınık saçları, şişmiş kırmızı dudakları ve bol kıyafetlerimle öyle seksi görünüyordu ki, ahh...

" Ben iyi uyudum ama seni pek rahat bırakmamışım sanırım. "

Dedi kahkaha atarken. Tek bir sebep bile yoktu. Onu sevmemek için hiçbir neden yoktu. Romantik tondaki kahkahası bile insanı kendine bağlıyordu.

" Hayır. Ben de rahat uyudum. Yalnız olmadığımı hissettirdin bana. "

Dedim şakayla karışık. Omzuma hafifçe vurup yine güldü.

" Yalnız değilsin ki zaten. "

" Sen yokken öyleydim. "

" Ne? "

" Yok bir şey. Hadi kahvaltı yapalım. "

O kıyafetlerini kapıp banyoya giderken ben de yatağı düzelttim. Gülümseyerek baktığım yatağı.

Suho banyoda uzun kalınca dolaba yönelip kıyafetlerimi giyinmeye başladım. Siyah pantolonumu giyip tişörtümü değiştirirken banyodan çıkmıştı. Üzerim çıplak bir şekilde ona yakalanmıştım ve tıpkı onun yaptığı gibi saklama gereği duymamıştım.

Dün gece giymesi için verdiğim kıyafetleri elinde tutarken bedenimi uzun uzun süzdü. Ben de hemen tişörtümü giydim.

Kıyafetleri sandalyenin üstüne katlayarak bırakıp yan ağız sırıtışıyla bana baktı.

" Ne zaman kas yaptın sen? "

Pekala bunu beklemiyordum.

" Benim her zaman kasım vardı. Buraya geldiğimden beri daha yoğun çalışıyorum. Şirketin alt katında pratik odasının yanında spor salonu var. "

Huh! Pekala. Elimden geldiğince onun gibi alaylı konuşuyordum. Korkumun ve karşısında döktüğüm gerginlik terlerinin tek nedeni yanlışlıkla bir davranışımla yıllardır ona beslediğim platonik aşkın hepsini ortaya dökerim diyeydi.

Dudak büzerek şirin bir hale büründü.

" Benimkiler eridi. "

Gülümseyerek saçlarını karıştırdım.

" Olsun. Bu şirinliğinden bir şey eksiltmiyor. "

" Yah! "

Diyip şakayla karışık yeniden koluma vurdu.

" Çok erkeksiyim ben tamam mı? "

" Evet tavşanlı pijamalarında gayet erkeksi. "

Söylediğimle kaş çatarken kızdığını anlayıp sıkıca sarıldım. Çok tatlıydı.

" Tamam tamam kızma özür dilerim. "

Yeniden gülümseyip sarılışıma karşılık verdi.

" Ne var yani kasın var diye sen daha mı erkeksi oluyorsun? "

İşte bunu dememeliydin bebeğim.

İçimdeki şehvet gözlerime vururken davranışlarımı kontrol edemez bir biçimde onu duvarla arama sıkıştırdım. Nefeslerimiz birbirine karışırken vücudunun titremeye başladığını hissediyordum.

" Bu hissi bana kaslarım vermiyor. "

Kulağına eğilip şehvetle fısıldadığımda gözlerini titrekçe yumuşunu gördüm. Kendimi dizginlemezsem bu çocuğu tamamen benim yapacaktım.

Zar zor kendini toparlayıp elleriyle beni omzumdan titrekçe itti. Ben de zorlamadım.

" Tamam inandım. "

Dedi gözlerini devirerek.

Her şeye benden bağımsız bir anlam yükleyebilirdim ama yanaklarının kızarışı? Kim Junmyeon... Erkeklerden etkileniyor muydu? Yoksa bu sadece az önceki davranışıma karşılık bi tepki miydi?

Konuyu dağıtmak adına şirket içindeki kafeteryaya güzel bir masa hazırlattırıp onu kahvaltıya götürmüştüm. Bu yaşadıklarımız gerçekten hayalini kurduğum her şeyi içinde barındırıyordu. Sanki sevgiliydik ve randevuya çıkıyorduk.

Kahvaltı ve onun güzel sohbeti eşliğinde hoş zamanlar geçirirken bana ufakça ısrar ederek -kesinlikle zorla değil (!)- kendi yaptığı Gyeran mari'leri yedirmişti. Onun ellerinden yemek yemek bana aşk meleği tarafından aşk şarabı içiriliyormuşum gibi hissettiriyordu. Karnımla birlikte sevgiye aç kalbimde doyuyor gibiydi. Ruhun gıdası olan müzik değil Junmyeon'du.

Saat öğlen 12ye yaklaştığında bana dün Öğlen 1'e bilet aldığını söylemişti. Bu yüzden kahvaltı maratonumuzu sonlandırmak zorunda kalıp yeniden odaya çıkmış ve eşyalarını toplamasına yardım etmiştim.

Siyah Mercedes'imle onu Changsa havaalanına bırakırken uzun uzun vedalaşmıştık. Birbirimize el sallarken onu arkasından uzun uzun izledim.

1 gün yanımda kalmış olsa da 1 asırlık enerjiyle dolmuştum. Sayesinde sıradan hayatım yeniden papatayalarla dolmuştu. Gökkuşağıyla parlayan papatyalarla...

Roommate / LayHoWhere stories live. Discover now