13. Bölüm

1.1K 98 510
                                    

Geceyi en sevdiğim insanlarla aynı binada, aşık olduğum kişiyle aynı odada geçirmek beni mutlu etmişti. Ona karşı soğuk olsam da bu hala ona deliler gibi aşık olduğum gerçeğini değiştirmiyordu. Ama üzerimde bir ağırlık vardı ve kötü hissediyordum, nedenini bilmediğim bir şekilde yorgun ve halsizdim.

Sabah yine erkenden uyanırım ve  Suho'yu biraz uykusunda inceleme fırsatı bulurum diye heyecanla beklerken her zamanki rutinim değişmişti. Üyelerin hepsi kahvaltılarını yapıp çalışma odasında onlarca şarkının pratiğini yaparken ben daha yeni uyanmıştım.

Genelde hasta olduğum zamanlarda böyle tembel ve halsiz hissederdim. Depresyonun insan ruhunu ve bedenini aşırı yoran bir olgu olduğunu biliyordum ama beni hayatım boyunca ilk kez bu kadar güçsüz düşürmüştü. Dolayısıyla uyandığımda onun yatağı düzeltilmiş ve boş bir şekilde karşıladı beni. Günün bu saatinde hala uzanıyor ve ayağa kalkmaya yönelik gücü kendimde bulamıyordum. Yatağa yüz üstü uzanıp yastığımda kalan kokusunu içime çekmeyi denedim, son çarem buydu.

Ağırlaşan göz kapaklarımı yeniden yumdum. Bugün üzerimde gerçekten büyük bir ağırlık vardı.

Kapı 3 kez nazikçe tıklatıldığında yastıktan dolayı boğuk çıkan sesimle gücümün yettiğince bağırdım.

" Giiiir!! "

Yine nazik ve tereddütlü ayak seslerini işitiyordum. Yatağıma oturdu ve tereddütle omzumdan dürttü.

" Uyanık mısın? Neyin var? Çok halsiz görünüyorsun. "

Hareketlerimden bir şeylerin yolunda olmadığını bu kadar kolay sezebiliyorken bunca yıldır ona olan aşkımı nasıl hissetmemişti?

" İyiyim... "

Dedim boğuk çıkan mırıltılı sesimle. Elbette inanmamıştı.

" Lay, gerçekten iyi görünmüyorsun. Kahvaltıda... "

Söyleyip söylememek arasında gidip geliyor gibi duraksayıp yeniden devam ettiğinde can kulağıyla güzel sesini dinledim. Yüzüm ona dönük olmasa da ezbere bildiğim mimikleri ve jestlerini hayalimde yüz ifadelerini canlandırabiliyordum.

" Kahvaltıda aramız yeniden eskisi gibi olur diye sevdiğin bütün yemekleri yapmıştım... Ama sen gelmedin ve ben endişelendim. "

Tanrıya birkez daha şükretmiştim. Bu sefer yastığa bastırdığım yüzümdeki gülümsemeyi Junmyeon göremediği için.

" Bana hala kızgın olduğun için gelmediğini düşündüm. Bu da beni biraz üzdü. Seninle konuşmak için çok düşündüm. Bak ben gerçekten bilmiyorum. Lay gerçekten seni nasıl üzdüğümü bilmiyorum. Bilseydim bu sorunu düzeltmek adına elimden geleni yapardım. Bilmiyorum ama yine de elimden geleni yapıyorum. Lütfen biraz anlayışlı davransan... "

Cevap vermeyip yorgun bir hmm'lama bıraktım.

" Dinliyor musun sen beni? "

Yine cevap vermemiştim. O an beklemediğim bir şey yaptı. Oturduğu yerden kalkıp baş ucuma çömeldi ve küçük ellerini alnıma bastırdı.

Geri çektiğinde yüzünde endişe dolu bir ifade belirmişti. Az önce çatılan kaşları hayretle havalanırken ben tenimde hissettiğim soğuklukla titremiştim.

" ATEŞİN VAR SENİN!! "

Sesini yükseltip endişeyle gözlerimi açamadan yüzüstü uzandığım yerden doğrultmuştu beni. Bu kadarı bile benim için yorucuydu.

Ben neler olduğunu anlamadan tavşanlı terlikleriyle ahşap merdivenlerde telaşla koşturup geri gelmişti. Elinde bir termometre vardı.

Beni doğrulttuğu yatakta sırtımı yatak başlığına yaslamamı sağlamıştı, ben üstümdeki battaniyenin çekilmesinin etkisiyle titreye titreye otururken yanıma oturup termometreyi açtı ve tişörtümden içeri elini sokup kolumun altıma koydu. Yaptığı her şey beni etkilemeye yetiyordu.

Roommate / LayHoTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon