10. Bölüm

1.3K 108 442
                                    

Her zamanki gibi sıradan bir gündü, aynı şeyler olup bitiyor ve günün nasıl geçtiğini dahi anlamıyordum.  Hiçbir şey beni tatmin etmiyordu. Yalnızlık ve yoğun tempo beni sadece bunalıma sokuyordu, yoksa sadece onu çok özlediğimden mi böyle hissediyordum?

Önceki ben olsaydım bu yoğun iş programlarından zevk alır sonucunda ne olduğunu umursamadan ana odaklanırdım. Ama şimdi her şey sadece sıradandı, Çin'de olduğum günden beri aldığım nefesi dışarıya yalnızca sıkıntıyla geri yolluyordum.

Yapacak başka şeyim olmadığından bugün daha bir yoğun çalışmıştım. Önce sabah erkenden spor salonunda açılışı yapmış, sonra söz yazmaya devam etmiş, beste yapmış ve deli gibi dans pratiği çalışmıştım. Bir şeylerle meşgul olmazsam beni sürekli boğan o düşüncelere mahkum olacaktım. Hiçbir zaman zihnimi meşgul etmeyi bırakmayan Suho ve ona duyduğum büyük özleme, yalnızlığa, monotonluğa...

Önceden birkaç dakika da olsa telefonla görüşebiliyorken şimdi onu da yapamıyorduk. Vakit bulduğumda Kore'ye dönüp onları ziyaret etmeyi çok istiyordum, ama elbette yoğun iş programımın beni Exo'dan soyutlama gibi bir planı vardı.

Saat gece yarısını geçerken kendimi yatağa attım. Kafamı kurcalayan şeylerle yeniden yüz göz olma vaktiydi.

Kulaklıklarımı kulağıma geçirip yorgun bedenimin zonklayışına şahit oldum. Müzik listemden huzur verici bir Suho melodisi bulup gözlerimi yumdum. Beni kendime ancak onun güzel ses tonu getirebilirdi. Tek dileğim burada olmasıydı, keşke bana şarkı söylemesini isteyebilseydim ondan.

Evet normalde uyku problemi çeken ben, onun romantik tondaki sesiyle bebekler gibi mışıl mışıl uyuyabiliyordum.

Kaç gündür içimde tuhaf bir his vardı. Günlerdir yaşadığım monotonluktan mı kaynaklanıyor bilemiyordum, ama bir çeşit depresyonda gibiydim. Kullandığım antidepresan beni kendime getiremiyordu. Tek oksijeni Suho'nun fotoğrafından ve sesinden alabiliyordum, sanki tek yaşam kaynağım oymuşcasına bu hastalıklı düşünceden vazgeçemiyordum.

Beni ziyaret edişinin ardından da günler geçmişti. Yatağıma sinen çilek kokusu yok olmuştu bile çoktan. Aynı şekilde giydiği kıyafetlerim de öyleydi.

Canımı acıtan ondan uzak tutuluyor oluşumdu. Geçen sefer yine aynı hislerle boğuştuğumda tam kapıda belirip beni ziyarete gelmişti. Belki bu sefer de aynısı olur diye totem yapmıştım ama kimsenin geldiği yoktu. Ne Suho'nun ne de bir başkasının.

Aramayı çok istiyordum ama muhtemelen uyuyordu. Aklıma uyurkenki masumluğu dolduğunda yüzümde engel olamadığım bir tebessüm oluşmuştu. Saçlarını geriye itip alnından öpebildiğim zamanları hatırladıkça bir şeyler nefesimi kesiyordu. Aşık olmak gerçekten zordu. En çokta aşık olduğunuz insanı hep özlemek.

Meleğim, kesin yine yatarken üzerini açmıştı. Beni en çok üzen şeylerden biri de onun üzerini örtememek olmuştu. O üşüyecekti ve ben onu ısıtan kişi olamadığım için kendime lanetler okuyordum.

Sürekli düğümlenen boğazımdaki yumruyu gidermek adına sertçe yutkundum. İşte o anda kalbim odada yankılanan zil sesimle yeniden teklemeye başladı.

Aceleyle binlerce para yatırdığım kulaklığımı çekip kenara attım ve kimin aradığına baktım.

Tanrı'nın sesimi gerçekten duyduğuna o an şahit olmuştum.

Arayan: Meleğim ❤️

Kalbimin tekleyişine aldırmadan ikinci çalışında açtım telefonu, ve kendimi meleğimin sesini işitmeye hazırladım.

Beklediğim gibi bir selamlaşma yerine yalnızca hıçkırık ve burun çekme sesleri işitmiştim, heyecanlı gülümsemem yüzümde solarken içimdeki sıkıntı gittikçe büyüyordu. Bu saatte uyumayıp beni arayan Junmyeon neden konuşmuyordu ki?

Kötü bir şeyler olduğu belliydi. Kuvvetli hislerim bana bir şeylerin yolunda olmadığını söylerken duyduğum hıçkırık ve burun çekme seslerine kulak kesildim. Ağlıyor olmalıydı, ellerim birbirine dolanırken derin bir nefes alarak konuştum.

" Suho?... "

Hatta olduğu belliydi ama bilemiyordum. İçimi derin bir endişe sarmıştı.

" Suho neyin var ağlıyor musun sen? "

Karşı hattan gelen hıçkırık sesleri yoğunlaşırken nihayet konuştu.

" Yixing!... "

Titreyen sesi içimdeki bir şeyleri paramparça etmişti. Benim meleğimi gecenin bir vakti kim üzmüştü? Üstelik böyle içli içli ağladığına göre ciddi şeyler olmuş olmalıydı. Onunla birlikte dolan gözlerime aldırmadan yeniden konuşmasını bekledim.

İçimdeki endişe kat kat büyümeye devam ediyordu. Mideme tuhaf bir ağrı da saplanmıştı şimdi. Sesi ilk kez böyle geliyordu. Ödül törenlerinde ve benzeri şeylerde ağladığına çok şahit olmuştum ama bu seferki mutluluk gözyaşları değildi.

" Y-yixing sana çok ihtiyacım var... "

Zar zor kurabildiği cümleden sonra yeniden ağlamaya başladığında kafamı duvarlara vurmak istedim. Öylece ağlıyordu ve ben onu teselli dahi edemiyordum.

" Şşş! tamam sakin ol. Ne oldu? Neden ağlıyorsun? İyi misin? Biri sana kötü bir şey mi yaptı? "

Art arda sorduğum sorulara küfredip devam ettim.

" Ne oldu Junmyeon? "

" B-beni gerçekten anlayabileceğini düşündüm ve seninle konuşmak istedim. "

Kalbim teklemeye devam ederken can kulağıyla dinliyordum onu. O an kendimi onu üzen her şeyi yok etmeye programlamıştım.

" Junmyeon sakın üzme kendini. Ne olduysa baştan sona anlat, tüm vaktim senindir. Ama sakın ağlama tamam mı? "

" Lay... Bana yardım et... "

Titreyen ses tonuna eklenen çaresizlik bana yok olmayı dilettirirken koşa koşa yanına gitmek ve ona kocaman sarılmak istemiştim. Buna ihtiyacı olduğu ortadaydı.

" Sana yardım etmeyi çok istiyorum. Ama nasıl yapacağım? Neyin var anlat hadi. Neye üzüldüğünü bilmemek beni mahvediyor. "

" Ben eşcinselim... Hayatım boyunca bir kadını sevemedim ve... Ve Hyeya bu yüzden öldü. Onu sevemediğim için. "

Şiddetlenen hıçkırıkları yüreğimi dağlamaya devam ederken birkez daha yanında olup sımsıkı sarmalamak istedim onu.

" Sakin ol Meleğim. O seni seviyorsa senin üzülmeni istemeyecektir. Ayrıca kimi seveceğimize biz karar vermiyoruz ki! Ne olmuş yani eşcinselsen? Önemli olan hangi cinsiyeti sevdiğin değil ki, önemli olan sevebiliyor olman. Hyeya için sakın kendini suçlama. Hem onun hastalıktan vefat ettiğini de kendin söylemiştin. Bazı şeyler kader işidir ve ne yaparsak yapalım onu değiştiremeyiz. "

Sözlerimi bitirdikten sonra tüm cesaretimi toplayıp derin bir nefes aldım.

" Hem seni biraz olsun rahatlatacaksa... Yalnız değilsin. Ben de eşcinselim. Üyelerimize bak; Kris ve Tao'da eşcinsel, Chanyeol ve Baekhyun'da, Chen'in Xiumin'den hoşlandığını da biliyoruz, hem menajer hyung da öyle. Yalnız değilsin tamam mı? Ne olur üzülme. "

" Lay!.. "

Dedi iç çekerek.

" Benim asıl derdim eşcinsel olup olmamam değil. Sadece şaşırma diye eklemek istedim. "

" Ee neden üzülüyorsun o zaman? "

Tüm merakımı katarak sorduktan sonra söyledikleri beni kaskatı etmişti. O sözlerinden sonra onun için yanıp tutuştuğum ve her saniye aşkıyla kavrulduğumdan beri ilk kez hiçbir şey hissedemeyecek kadar donup kalmıştım.

Ve işte o an yok olmayı dilemiştim.

" Lay ben Sehun'dan hoşlanıyorum... "

Roommate / LayHoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin