5. Bölüm

1.2K 106 144
                                    

Sabah çekilmez bir baş ağrısıyla uyanmıştım ve gözlerimi açmak için bile fazlasıyla yorgundum. Dün pratiklerden sonra uyumayışımın acısı yeni yeni çıkıyor olmalıydı.

Beni uyandıran istisnasız her sabah melodisine küfürler ederek uyandığım alarmım olmuştu. Yattığım yerden kalkıp alarmı kapattım ve ağrıyan başımı ovuşturarak banyoya ilerledim. Suho'ya göz attığımda yatağı toplanmıştı ve burada yoktu. Muhtemelen aşağıda kahvaltı hazırlıyordu.

Hızlıca duşa girdiğimde düşünmeden edemiyordum. Birazdan Çin'e gideceğimden yurttaki kimsenin haberi yoktu ve tam da yeni şarkımız için deli gibi çalışırken bir anda gidişim onları hayal kırıklığına uğratacaktı. Sanki aksaklıklar Exo ile bir arada olmama karşı çıkmak için elinden geleni yapıyordu.

Tüm işlerimi halledip çıktığımda saçlarımı kurutup aşağı indim. Üyeler enerjilerini toplamış vaziyette yavaş yavaş masaya dizilmeye başlarken 'Günaydın' diyerek kendime bir sandalye çektim.

Bugün tek keyifsiz ben değildim bu da üyelerin yüzünden kolayca anlaşılıyordu. Herkes bir yerinin ağrıdığından şikayet ediyordu. Belli etmesem de ben de şikayet ediyordum. Ama benim ağrım sol tarafımdaydı.

Junmyeon'un bir eksik var mı diye masayı son kez kontrol edip yer bulamayınca yanıma oturması beni feci halde mutlu etmişti. En ufak hareketi bile beni çılgına çevirirken ben bu güzellikten nasıl mahrum kalacaktım?

Üyeler sohbet içerisindeyken her zamanki sessizliğimi koruyordum. Ta ki yanımdaki güzellik aşık olduğum sesiyle romantik tonda konuşana kadar.

" Yixing-ah! Senin için yaptığım Gyeran mariyi nasıl buldun? "

Yediğim lokma boğazıma takılırken bugün Suho'ya benim için hazırladığı yemekten ötürü teşekkür etmediğimi hatırladım.

" Her zamanki gibi müthişsin. Yani sen değil Gyeran Mari. Yani sen de müthişsin ama şuan konumuz Gyeran mari öyle değil mi? "

Ter döke döke bitirdiğimde gözleri kısılana dek gülümseyip eliyle sırtımı patpatladı.

" Beğenmene çok sevindim. "

Kendime sakin olmam gerektiğini hatırlatıp beni heyecan dalgasına teslim eden bu ufak tuzaklara düşmemeye çalıştım.

Kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım bir şey yiyesim gelmiyordu. Afiyetler dileyip masadan kalkarken Suho'nun neredeyse büzülmüş olan dudaklarıyla karşılaşmıştım.

" Neden yemiyorsun? Onu senin için yaptım, beğenmedin mi yoksa? "

Seni bir köşeye kıstırıp öpücüklere boğsam beni affeder miydin Junmyeon? Zor kullanmaya teşvik ediliyordum. En büyük sebebi de karşı koyamadığım Kim Junmyeon güzelliğiydi.

" Hayır hayır senin yaptığın yemeklere bayıldığımı biliyorsun. Sadece bugün pek iştahım yok. " .

Gülümseyerek cevapladığımda o da aynı şekilde karşılık verdi.

" Öyle olsun bakalım. "

Merdivenden yukarı çıkmaya hazırlanırken Sehun'un Chanyeol'e fısıldayışını duymuştum.

" Bunları çok yakıştırıyorum. "

Yüzüme yapışan aptal sırıtışla yukarı çıktım. Bu çocukları çok özleyecek oluşumu hatırladığımda gülümsemem solmuştu. Veda kendi başına zor bir şeyken bunu en sevdiklerinizle yapmak zorunda olmak hayatta karşılaştığım en beter olguydu.

Odamıza -Junmyeon ile paylaştığım kutsal mekana- girdiğimde geniş dolabımı açıp içinden valizimi çıkardım. Uçağımın kalkışına 3 saat vardı ve ben birazdan yurdun önünden alınılıp havaalanına bırakılacaktım.

Roommate / LayHoWhere stories live. Discover now