🌙- ''Pelerinsiz Kahraman''

Beginne am Anfang
                                    

Yiğit'in kaşları çatılmaktan vazgeçmiş, annesinin kadifeden sesiyle rahatlığına kavuşmuştu. Göğsünde sıkı sıkıya bağladığı kollarını gevşetti.

''Yapamadım. Olmadı annecim. Annenin gücü yetmedi. '' diyerek oğlunun yanaklarını okşadı. ''Ama yemin ederim. Sana yemin ederim hiçbir şey ellerimizi ayıramaz. Bu hiç değişmez. '' derken, tuttuğu elleri, öptü. Tek tek bastırdı dudaklarını, oğlunun parmaklarında.

''Masallardan vazgeçsen de, buna inanmaktan vazgeçme Yiğit olur mu? Nolur... '' dediği anda, dudakları arasından kaçan derin bir hıçkırığı bastırmak isteyerek eğdi başını.

Yiğit'in her zaman, her şekilde gerçekleri anladığı ama büyük bir çabayla onun için yarattığı masalsı dünyaya eşlik etmeye çalıştığını biliyordu. Oğlunun baba yarasını Tahir, Nefesin baba yarasını hem Tahir, hem oğlu kapatıyordu tüm olgunluğuyla.

Yiğit, çoğu zaman yaşından sıyrılıp, dünyaları taşırmış kadar merhamet dolu kollarıyla annesini sarıyor ve bu dakikalar Nefes için cennetten bir parça oluyordu. Yiğit büyümüştü. Hayatları bir düğümden kurtulup, diğerine dolaştığında, Nefes'in kurduğu toz pembe dünya giderek etkisini kaybediyordu. Gerçekliğini hissetmediği bir dünyaya, kim neden inanırdı? Yiğit, kanmak değil, yaşamak istiyordu. Mavi tüylü geyik, Denizden gelen kaplan ve Ay ışığında uluyan kurt acayip normal bir aile olsun istiyordu. Macera değil, sakinlik diliyordu. Diğer çocuklar kadar küçük telaşlar, anlamsız sitemler, bazen sebepsiz yanılgılar, düşüncesiz tavırlar içinde olmak istiyordu. Şeker aldırmak için çırpınmak istiyordu. Tabağındaki yemeği bitirmediği için nazlanmak, çamura bulanmış kıyafetlerini annesinden saklamak, odasını toplamak istemeyerek dağıtmak istiyordu.

Ama Yiğit her şeyden önce, annesini gülerken görmeyi diliyordu. Gözbebeklerinden yaş değil, sevinç damlasın istiyordu. Beyaz yüzlü melek annesine, keder hiç uğramasın istiyordu. Geceleri annesi uyurken, onun nefeslerini sayıyordu ve o nefesler hep huzurlu olsun istiyordu. Çünkü annesi ne kadar mutluysa, o kadar mutluydu Yiğit. Annesi ne kadar yanındaysa, o kadar güvenliydi hayat.

Büyümek miydi bu bilemiyordu. Bildiği tek bir şey vardı, çocukluğunu annesi için yok sayabilir ya da yine annesi için yaşarmış gibi yapabilirdi. Masallar gerçek değilse bile bir şey gerçekti Yiğit için; Ay ışığında uluyan kurt ve Mavi tüylü geyik el eleyken tüm maceralar aşılır oluyordu. Anne kokusu ellerindeyken, Yiğit için tüm dünya sihirli bir mutluluğa bürünüyordu.

Nefes, başını eğmiş çaresizce ağlarken, Yiğit tüm sakinliğiyle annesinin çenesine dokundu ve usulca kaldırdı başını. Küçüklüğü yalnızca hacmi için geçerli olan, büyük, şefkat yüklü parmaklarını, annesinin ıslak yüzüne yapışmış saçlarında gezdirdi. Gözlerinin altında biriken gözyaşlarını yavaşça sildi.

''Benim annem masallardan güzel ki. '' dedi, gülümseyerek.

Nefes, parmak uçlarından vücuduna aniden sızan, sıcak kederi hissetti ve içinde tutmaya çalıştığı tüm hıçkırıklar taştı dudakları arasından. Bütün hayatı bir film şeridi gibi, kendi ve oğlunun gözleri arasından geçmeye başladı.

Evinde bırakmak zorunda kaldığı oyuncağı, yerlerde sürüklenirken kanayan diz kapakları, saç diplerindeki o hoyrat acı, sızlayan bedeni, kirli nefesler, yüzüne çarpan edepsiz sözler, örselenen ruhu, tutunmaya çalıştıklarını hak bulmayan kötü kalpler ve büyüyen Nefes...

Çocuk olamayan Nefes, çocuk kalabilsin diye çırpındığı oğlunun dizlerine yatırdı başını. Okşansın istiyordu saçları. En eski yol arkadaşı, biricik oyundaşı Yiğit, ellerini annesinin cennet iplerinde dolaştırmaya başladı. Her dokunuşunda, annesinin bir yarasına merhem sürüyordu.

Ay ŞahitWo Geschichten leben. Entdecke jetzt