Bölüm 55/Dur Şehri

Start from the beginning
                                    

      Balay Bey'in oğlunu izleyen ordusu, bu saygılı kabullenişe eş bir vakarla yürüyor, en ufak bir taşkınlık yapmadan liderlerini izliyorlardı.

      Kızıl Saray'ın geniş avlusuna geldiklerinde Tuyunak Asarı'ı durdurup Aybar'a döndü. Büyük bir saygıyla yere eğilen yaşlı vezir, "Sarayınıza hoş geldiniz efendim" dedi.

      Tuyunak bundan sonra Aybar'ın inmesine yardım etmek istese de, genç Huran Hanı buna izin vermeyip tek hamlede atından indi.

      Aybar'ın hemen gerisindeki Tam Kalgar saraya doğru yönelen Aybar'ın arkasından yetişerek "Hiç olmazsa sarayın içini senden önce birileri kolaçan etseydi Aybar Bey, Prenses Hilio bir tuzak, bir tertip hazırlamış olabilir" dedi.

      Aybar yaşlı ordu beyinin adeta yalvaran uyarasıyla durup geriye, kendisini ve birçok Kazal yiğidini yetiştiren silah ustasına döndü.

      "Tasalanma Tam Kalgar Beyim, içerde ne benim için, ne de bir başkası için tehlike yok. Hem Vezir Tuyunak gerekli tedbiri almıştır, ulu vezire inancım tamdır".

      Tam Kalgar itirazında direnemedi. Aybar'ı tutan kolu kendiliğinden gevşerken Kazal ordu beyi karşısındakinin artık sadece Balay beyin oğlu Aybar olmadığını ayırt etti ilk defa. Genç sır muhafızının duruşu bile artık Huran Hanı olmanın buyurgan ağırlığını insana hissettiriyordu. Hatta Tam Kalgar Aybar'ın Huran Hanı olmanın da ötesinde, bir başka olgunlukta olduğunu da görüyordu. Bunun ne olduğunu tarif edemiyordu ama görebiliyordu. Ve şimdi anlıyordu ki eğer Aybar Bey bir tehlike yok diyorsa, gerçekten de bir tehlike yoktu.

      Bunu böylece kabul eden Tam Kalgar için sarayın mermer merdivenlerini tırmanan Aybar'ı takip etmekten başka yapacak bir şey yoktu.

      Aybar sarayın büyük kapısına geldiğinde, Koru Beyle birlikte son gelişinde olduğu gibi kapıda iki Huran yiğidi bekliyordu. Numru boyunun kızıl kuşağını bağlamış olan savaşçıları geçen Aybar, halen önünde yol gösteren yaşlı vezirin arkasında, alabildiğine boş büyük salona girdi. Tam karşı duvarda büyük savaşı resmeden devasa duvar halısı eskisi gibi yerinde duruyordu ancak Togu Hanın tahtı bu muhteşem resmin önünde tek başınaydı. Prenses Hilio som altından yapılma tahtını da götürmüş olmalıydı.

      Salonun boşluğunda, Huran tahtının tam önünde duran tek bir adam, taş katılığında Aybar'a bakıyordu. Genç Huran Hanı, bu mert duruşu, Cagan Handan Togu Hana geçen şu soylu çizgileri ve bu yiğit duruşu tamamlayan yakışıklı çehreyi tanıyordu. Koca salonda tek başına bekleyen genç adamın önünde durduğu tahta yaklaştıkça, Aybar kendisini bekleyen Ergul'un elinde tuttuğu kılıcı fark etti. Kadife bir örtü içerisindeki çelik silah dışarıdan görülmüyordu ama, Aybar onun bir kılıç, hem de pek kıymetli bir kılıç olduğunu biliyordu.

      Tuyunak ve eşlik ettiği genç Huran Hanı tahtın tam önüne geldiğinde, Ergul bir adım atarak yere diz çöktü. Boynunu yere eğen Togu Hanın en büyük oğlu, ellerindeki kılıcı uzanabildiği kadar ileriye, Aybar'a doğru uzattıktan sonra "Babam Togu Han, sefere çıkmadan önce beni vekili ilan ederken, bu kılıcı da emanet bıraktı Aybar bey. Bilirsin ki bu binlerce yıl önce tahta çıkan ilk Huran Hanı Atura için dövülen kılıçtır ve Huran Hanlığının alametidir" dedi.

      Bir müddet önünde eğilmiş durumda olan Ergul'a bakan Aybar, ilerleyip genç Huranlının arkasına geçti. Halen kılıcı uzatmış halde yerde diz çöken Ergul'un omzunu tutan Aybar "Ayağa kalk Togu Han'ın oğlu, başın eğik olmasın, baban savaş meydanında bir Hana yakışır şekilde can verdi, sen de babana ve dedene layık bir oğul olarak vekili olduğun şehri bırakmadın. Diz çökmek bir han oğluna yakışmaz" diyerek Ergul'u yerden kaldırdı.

SIR MUHAFIZI-MAVİWhere stories live. Discover now