Bölüm 21/ Fedaibaşı

Bắt đầu từ đầu
                                    

      Duno'ya bakmadan konuşan Kuzlo "Şehre gir, usulünce soruştur, sır muhafızı kasabaya girmişse gören birileri vardır mutlaka. İşin bitince bizi güneydeki tarlaların girişinde bul" dedi.

      Başını sallayarak emri anladığını belli eden Duno atını mahmuzlayacağı sırada Kuzlo adamını uyardı.

      "Sakın gerekenden fazla dikkat çekme"

      Bir süre Duno'nun taş köprüye dörtnala gidişini izleyen Kuzlo diğer adamlarıyla birlikte güney yoluna doğru at sürdü. Üç mil kadar ileride, Pays nehrinin üç beş kola ayrıldığı bir yerde serin gölgeli, büyük bir çınar ağacı biliyordu. Orası beklemek için en uygun yerdi.

      Kuzlo'ya göre sır muhafızı hiçbir şehre uğramayacak, anayollardan uzak daha sakin yolları izleyecekti. Tıpkı şimdi at sürdükleri bakımsız toprak yol gibi. Eğer kadını yaralamasaydı onu bulmak için en ufak bir ümidi kalmazdı. Muhafızın bacağındaki yara onu mutlaka durduracaktı. Bir sır muhafızı taşıdığı kristali güvene almadan, onun gerektiği gibi taşınıp lüzum olunca asıl sahibine ulaştırılacağından emin olmadan ölümü göze alamazdı. O zaman ya altın soydan sırrı taşıyabilecek birini bulacaktı, ya da hayatta kalacaktı. Hattilin ülkesinin bu sefil köşesinde Altın kadınlar görülmeyeli birkaç nesil geçmiş olmalıydı. Zavallı muhafızın yakınlarda Altın soydan gelen birini bulması imkânsızdı. Her ihtimali düşünmeye mecbur olan Kuzlo bu sefer kendi kendine endişelendi Belki de sır muhafızı şimdi dörtnala bir halde, bambaşka bir yöne doğru uzaklaşıyordu. Bu sabah kadını evinde sıkıştırdıklarında Kuzlo avlarını bu kadar kolay ele geçirecek olmalarına şaşırmıştı. Birçok kez yaklaştıkları sır muhafızları hep beklenmedik bir şekilde ellerinden kurtuldukları gibi, fedailerine de ağır kayıplar verdirmişlerdi. Mavi kristali taşıyan bu fedai ise sıradan bir taşra kasabasının yaşlı ama zengin tüccarlarından biriyle evlenmişti. Adamları tüccarın kafasını kesmeden önce zavallı ihtiyarın gördüğü son şey, kahverengi bir aygırla dörtnala kaçan genç karısı olmuştu. Kuzlo eve girdikleri sırada savunmasız ve çırılçıplak bir vaziyette yatağında uyuyan kadının nasıl olup da ellerinden kaçtığını halen anlayamamıştı.

      Uykusunda bile tehlikeyi sezen genç kadın, kaşla göz arasında uyanarak, fırlattığı iki meyve bıçağını ona yaklaşan fedailerin boğazına saplamıştı. Muhafız gözlerin takip etmekte zorlandığı bir hızla kıyafetlerini toparlamış ve bileğiyle ahşap zemine sert bir darbe indirmişti. Kuzlo Altın kadınların çok iyi eğitildiğini biliyordu ama daha önce böyle bir şey görmemişti. Kalın kerestelerden yapılmış ahşap zeminde muhafızın darbesiyle açılan delik, aynı zamanda onun kaçış yolu olmuştu. Bir insan için geçilmesi imkânsız gibi görünen parçalanmış zeminden zahmetsizce geçen kadın evin altındaki ahıra ulaşmıştı. Eğer Kuzlo'nun kendine has sezgileri olmasaydı sır muhafızı o anda hepsini atlatacaktı. Ancak çıplak kadın daha ahıra iner inmez Kuzlo dışarı fırlamış, çift tarafı keskin fırlatma bıçağını iri kahverengi aygırıyla kaçan muhafıza fırlatmıştı. Kuzlo'nun keskin bıçağı kadının bacağında derin bir yarık açarken, baş fedainin düşündüğü tek şey, az önce çıplak olan kadının hangi ara giyindiğiydi.

      Kuzlo sır muhafızını son kez at üstünde uzaklaşırken görmüştü. Atları ne kadar hızlı olursa olsun Baş fedai ve adamları altın kadına yetişememişler, hatta izini kaybetmişlerdi. Kuzlo bir kez daha "Kızın değil, atın bacağını kesmeliydim" diye düşündü ancak bıçağı fırlatırken amacı kızı yaralamak değil öldürmekti. O yüzden atı hedef almak hiç aklına gelmemişti.

      Kuzlo, Duno gelene kadar adamlarını dinlendirmeyi planladığı büyük çınar ağacını gördüğünde ağacın gölgesinde dinlenen birisi olduğunu da fark etti. Bir an ağacın kalın gövdesine sırtını verip yaslanan kişinin aradıkları sır muhafızı olmasını dilese de, gördüğü siluet altın kadının zarif hatlarından yoksundu. Muhtemelen kasabanın yerlilerinden olan adam gelen atlılardan haberdar olmuş, gözle görülür şekilde toparlanıp ayağa kalkarak onları beklemeye başlamıştı. Yolcuları karşılamaya hazırlanan kasabalıya yaklaştıkça Kuzlo ve adamları hızlarını düşürdüler. Baş fedai daha selam vermeden bu genç taşralıyı tanımıştı. Kısa kesilmiş kumral saçlar, henüz sakalı çıkmamış açık renk pürüzsüz ve sade bir yüz, yaşına göre fazla irileşmiş bir beden ve bedeninden daha iri duran becerikli eller. Kolundaki saatin bileğini kavrayan oturmuş sıkılığını hisseden Kuzlo, birkaç gün önce kayışı tamir eden çırağı görmekten nedense memnuniyet duydu. Hiç tanımadığı birilerine sır muhafızını sormaktansa az çok tanıdığı, işinin ehli delikanlıya güvenmeyi tercih ederdi. Kuzlo'nun karşısındakini tek bir bakışta ölçen gözleri, ruhu nadiren görülebilecek kadar saf kalmış bu delikanlıyı ilk gördüğü anda değerlendirmiş ve yaptığı işin hakkını veren ustalığını takdir etmişti. Oğlanın bir yetişkine göre bile cüsseli olan bedeni nedense onu daha bir çocuk gibi gösteriyordu. Genç çırak belki de yanındaki tüm fedailerden iriydi ama onda bir savaşçının sıkılığı yoktu. Kuzlo derici çırağının yaptığı işe hiçbir katkısı olmayan fazla gelişmiş bedeni için "Ziyan" diye düşündü.

SIR MUHAFIZI-MAVİNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ