Bölüm 11/ Sır Muhafızı

En başından başla
                                    

      Şehirlerin tehlikeye açık güvensizliğini gördükten sonra mecbur olmadıkça kasabalardan ve büyük yollardan uzak durmaya karar vermişlerdi. Bu yüzden bir şehre girmeye mecbur olsalar bile, birlikte görünmüyor, şehre genellikle Nola giriyordu. Özellikle Mija'yı insanların gözlerinden saklamaya dikkat ediyorlardı çünkü kuzey toprakları ejderlerin pek görüldüğü yerler değildi.

      Yolu bulmak da Nola'nın işiydi. Nasıl olduğunu bilmiyordu ama, doğru yolda olduklarından emindi. Şimdi çok uzaklarda kalan köylerindeki son akşamdan sonra Kejdan Nola'yı hiç sorgulamamış, sessizce kızın rehberliğini kabullenmişti.

      Sır muhafızı görmese de, duymasa da beyaz şahinin onları izlediğini biliyordu. Bir defasında pek sık geçmedikleri açık alanların birinde Kejdan Mija'yı durdurarak gökyüzündeki meçhul bir noktaya yay germiş, bir an o vaziyette nişan aldıktan sonra "Çok yüksekte" diyerek yayını gevşetmişti. Genç avcı gökyüzüne gönderemediği okunu özenle sadağına yerleştirirken, Nola onun keskin gözleriyle kuşu görebildiğini anlamıştı. Sır muhafızı, şahinin gözcülüğü sayesinde onları sürekli takip eden Kuzlo'nun fedailerinin varlığını da hissediyordu, ancak onlardan şimdilik yeterince uzak olduklarından emindi. Nola bir çok kere fedailerin onların yönünü bildiklerine göre, nereye gittiklerini de tahmin edip etmediklerini merak etmişti. Tammu fedaileri avlarını ele geçiremedikleri için çıldırıyor olmalıydı. Ancak Nola onları hafife almamak gerektiğinin de farkındaydı. Annesi bir keresinde Tammu fedaileri için "Asla pes etmezler ve çok sabırlıdırlar." demişti. Peşlerini bırakmayacaklardı.

      Bırakmamışlardı da. Birkaç defa onların çok yakına geldiklerini hissetmiş, bu yüzden bulundukları kasabalardan süratle ayrılmışlardı. Tüm olumsuzlukların yanında Kuzey insanlarının iyiliği ve cömertliği bir çeşit teselliydi. Orman içlerinde tek tük rastladıkları oduncu kulübelerinde, şehirden uzak yaşayan aileler ve yalnız çobanlar, teklifsizce her şeylerini onlarla paylaşmışlardı. Bu insanlar asla soru sormuyordu. Bir defasında karşılaştıkları çobanlardan biri taze peynir, biraz bayatlamış köy ekmeği ve lezzetli buğday birasından oluşan akşam yemeğini onlarla paylaşmıştı. Konuklarının karnını doyurmasını sessizce izleyen çoban, hiç gereği yokken "Doğuya giden iki yol var" demişti.

      "Eğer şimdi izlediğiniz yolu izlerseniz, güven içinde diğer doğu şehirlerine ulaşırsınız, irili ufaklı kasabalar, şehirler, köyler sayesinde her ihtiyacınızı da karşılarsınız."

       Çoban kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra da eklemişti.

      "Ama bir de önce güneye, ormanın derinliklerine dalıp sonra doğuya dönen diğer bir yol var. Bu yoldan giderseniz Tar ülkesinin sınırına kadar ilerleyebilirsiniz. Çok az kişi bildiğinden diğer yoldan tenhadır, arada sırada karşılaşacağınız orman aileleri ve küçük çiftlikler dışında kimseye rastlamazsınız. Bütün yol orman içinden geçer, buraları bilmeyen kimse bir diğerini takip edemez, ne arkalarından koşarak, ne de uçan gözlerle."

      Çoban ondan sonra hiçbir söz söylememiş, hatta cevap bile beklememiş, doğruca hayvanlarının olduğu ağıla giderek yere yaydığı keçesinin üzerinde uyumuştu.

      İki Medanlı çobanın tarif ettiği güney patikasından yollarına devam etmişlerdi. Kuzeyli çobanın yolu gerçekten onlara güven içinde ilerleme fırsatı vermişti. Orman o kadar güzeldi ki insanın kendini buraya kaptırması çok kolay olurdu. Kimselerin uğramadığı bereketli ve zengin topraklarda tüm tehlikelerden uzak yaşamak da mümkündü. Üstelik Kejdan göklere uzanan bu uçsuz bucaksız ağaç dünyasında her zaman karınlarını doyuracak bir av bulabilirdi. Ormanın tüm cazibesine rağmen Nola burada kalamayacaklarını çok iyi biliyordu, boynunda taşıdığı gizemli emanet buna asla izin vermezdi.

SIR MUHAFIZI-MAVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin