Bölüm 10/ Yetim

Start from the beginning
                                    

      Bey obasının yayla sabahı adamakıllı aydınlanmış, çadırların etrafı canlanmıştı. Zeki çoban köpeklerinin otlattığı sürüler çoktan yayılmaya başlamış, yeni doğan kuzuların melemeleri yaylanın geniş düzlüklerinde yankılanır olmuştu.

      Su almaya gelen kızlar kovalarını akan suya daldırırken Aybar'a bakıp kendi aralarında gülüştüler. Kızların işveli gülüşlerinden hoşlanmamış olacak ki, kıskançlığı tutan Naz, terslenip huysuzlandı. Genç Huranlı su almaya gelen kızları tanıyordu, çadırları Tam Kalgar'ın çadırına uzak değildi. Her sabah Naz'la birlikte suya geldikleri vakti bulan genç kızlar, Aybar'ın karşısına geçip gülüyorlardı. Balay Bey'in oğlunun on altıdan on yediye dönen genç yüzü yiğitliğine yediremediği bir ısınmayla kızarırken, kızlara bakamayan Aybar, halen suyunu içmekte olan kısrağı kendi haline bıraktı. Naz'ın bu yıl doğan tayları koşarak yanlarına gelince uzaklaşmak için bahane bulan Balay Beyin oğlu, hızlı adımlarla çadırına yöneldi. Aybar aslında utangaç bir tabiatta değildi, bir şey söylemek için çekindiği de görülmemişti. Ne yiğit beylerin karşısında, ne de kendi yoldaşlarının arasında sözünü esirgemediği bilinirdi. Ama iş kızlara cevap yetiştirmek olunca Aybar'ın dili tutuluyordu. Tam Kalgar bir keresinde "Dört yanından saldıran düşmana kılıç yetirirsin de, bir hatuna laf yetiremezsin Aybar yeğenim" demişti. "Bir genç kızın gönlünü kazanmak, kılıç kullanmaya benzemez" diye de eklemişti. Benzemiyordu gerçekten. Gerçi sorsalar Aybar'a, bu kızlardan birinde gönlün mü var diye, öyle de değildi. Bu işler bana göre değil deyip işin içinden çıkan Aybar, küllenmiş ateşin başındaki yatağını, örtüsünü, öteberisini topladı.

      Bu gün Bey Obası olağan günlerden farklı bir sabahın heyecanına uyanmıştı. Huran ülkesinin en büyük boyu olan Kazal Boyu her yaz sonunda yayla şenliği yapar, Huran Hanı da bu şenliğin başmisafiri olurdu. Ancak bu yaz Togu Han yaz sonunu beklememiş, kendine bağlı bu en güçlü boyu vaktinden önce ziyaret etmeye karar vermişti. Sabah öğleye dönmeden Huran Hanının Kazal yaylağına gelmesi bekleniyordu.

      Kulgan'ın ziyareti ve Huran Hanının melez atlarla ilgili buyruğundan sonra, Koru Bey haberci göndermiş, Togu Han ile görüşmek için izin istemişti. Bozkır Hanı Koru Bey'in ziyareti için izin vermemiş, ancak iki hafta sonra bizzat kendisinin Kazal yaylasını ziyarete geleceğini bildirmişti. İşte o ziyaret günü bugündü.

      Kendi eşyalarını toplayan Aybar yatağını içeri götürmeden önce Togu Han için kurulan muhteşem çadıra baktı. Bozkır çadırlarından başka yapı görmemiş olan Aybar, "Diyarın dillere destan taştan sarayları, kızıl bayrakların dalgalandığı Han çadırı kadar muhteşem miydi acaba?" diye düşündü.

      Genç Huranlı çadırın yataklığından çıktığında Tam Kalgar'ın geniş hanesi, torunundan dedesine, kısrağından köpeğine taze günü karşılamak için ayaklanmıştı. Umayla'nın kendi elleriyle yaptığı sucuğun cezbedici kokusu baharla daha bir iştahlanan aç midelere adeta bayram vadediyordu. Taze sağılmış süt, kekikli keçi peyniri, tandır ekmeği, tereyağı ve sucuktan oluşan kahvaltı, her Huran çadırının sabah lezzetiydi.

      Neredeyse el yakan sıcaklıktaki ekmeğe taze tereyağı süren Tam Kalgar, yemek konusunda sonsuz bir iştaha sahip olan Erduga'ya baktı. Genç Huranlı tüm obaya yayılmış namına yaraşır şekilde önüne konan her şeyi insanı özendiren bir iştahla yiyordu. On yedi yaşında olmasına rağmen şimdi bile Kazal boyunun en iri savaşçıları arasında sayılacak bir cüsseye erişen delikanlı, şüphesiz akranlarının en kuvvetlisiydi. Erduga'nın soluksuz iştahına bakan yaşlı savaşçı, bir yandan tereyağlı ekmeği yerken, öte yandan Erduga'yı işaret ederek Aybar'a döndü.

      "Hele yoldaşına bak Balay Beyimin oğlu, onun da seninki kadar büyük bir sürüsü olacaktı ama benim yeğenim koyunları beslemek yerine yemeyi seviyor."

SIR MUHAFIZI-MAVİWhere stories live. Discover now