TANITIM -

243K 3.8K 1.1K
                                    


İlerleyen bölümden...

"Sana bir soru sordum ve cevabını bekliyorum. Odamda ne işin var?" Sesini ilk duyduğumda o kadar çok öfke barındırıyordu ki korkumdan nefes dahi alamadım.

Odasında ne işim vardı?

Tabi ki onun için oradaydım ama bunu ona nasıl açıklayabilirdim ki? Ne zamandır arkamda dikildiğinin farkında bile değildim.

Gözlerimi sadece bir iki saniyeliğine açıp kapattığımda etrafımda dönüp duran o çelik iradenin buhar olup uçtuğunu hissettim. Öyle bir anda da değil yavaş yavaş, etraftaki sisin güneşin kendini belli etmesiyle dağılması gibiydi. Sonunda her yer gözle görünür berraklığa kavuştuğunda, o tüm ihtişamıyla tam karşımda duruyordu.

Arkamı dönüp, onu tüm heybetiyle kapı eşiğinde dikilirken gördüğümde tuttuğum nefesimi dışarı bırakıverdim. Ciğerlerimden kaçan havayı geri kazanmak ister gibi hızlı hızlı soluyordum.

Sessiz kaldım ve bir süre onun beni sadece bakışlarıyla yargılamasına izin verdim. Dudaklarıma kilit vuran bakışları daha da utanmama sebep oldu. Takındığı ağır başlı ifadenin altında oldukça sakin görünüyordu. Bense tıpkı bir serçenin kanat çırpışı gibi atan kalbimin uzun süre beni ayakta tutabileceğini sanmıyordum. Hiçbir şey olmamış gibi yanından geçip gitmem gerekirken utancımdan yüzüne bakamıyor, sadece etrafa göz gezdirip burada olmamın bahanesi olabilecek bir şeyler arıyordum. Odasının tahminimden daha sade olması bir yana kendime tutunacak herhangi bir bahane vermeyen düzenine sinir oldum. Dışarıdan görünen karanlığına eş odasının sımsıkı kapalı perdelerinin sağladığı karanlıkta da ruhu gibi hiçbir şey net değildi. O anda gözüme odanın duvarla ayrılmış diğer bölümünde tüm karşı duvarı kaplayan koskocaman bir kitaplık ilişti. Durduğum yerden sadece kitaplığın küçük bir kısmını görsem de belki bin belki binden de fazla kitabının olduğunu kabaca kestirebiliyordum.

Evet, ondan ödünç bir kitap almaya gelmiş olabilirdim.

O anda bulduğum bahanenin sevinciyle konuşmaya başlayacakken boğuluyormuşçasına öksürmeye başladım. Bu durum beni olmadığım biri gibi davranmaya itiyordu.

Yapamazdım.

Büyüyememiş ufak bir kız çocuğu gibi davrandığımı bilsem de konuşmadan yanından geçip, koşarcasına kendimi dışarı attım. Odasından çıkıp, olabilecek en hızlı şekilde merdivenlere doğru ilerlemeye başladım. Hâlbuki odasına girerken onun evde olmadığından o kadar emindim ki. Ama bu şansla ona yakalanmayı ancak ben başarabilirdim.
Arkamdan geleceğini düşünmediğim için rahattım ama "Dur! Niye odama girdin?" diye bağırmasıyla olduğum yerde kalakaldım.

Başıma iş aldığım kesindi.

En alt basamağa gelemeden beni bileğimden yakalayıp, kendine doğru çekti. Beni yakalayınca; iç çekip gözlerimi devirdim. Merdivenlerin ortasında durmuş, sessizce cezamı kesmesini bekliyordum.

Kim bilir bana neler söyleyecekti?
Korkmaya başlamıştım çünkü ne yapacağını kestirmek pek mümkün olmuyordu. Bir gün bana ilgiyle yaklaşırken diğer bir gün tavırları buz dağını andırıyordu ve ona ne cevap vereceğim hakkında en ufak fikrim bir dahi yoktu.

"Açıklama yapmadan nereye gidiyorsun?" dedi bu sefer de. Hala bileğimden sıkıca tutuyor, vereceğim cevabı bekliyordu. Benimse söyleyeceğim tek bir şey bile yoktu. Sadece merak diyemedim ya da onu daha iyi tanımaya çalıştığımı.
Umursamaz görünmek bu durumda en iyi yöntem gibi geldi ama aklıma gelen ilk saçma şeyi söylemekse tamamen iradem dışında gerçekleşti.

Evde kimse olmamasını fırsat bilerek ona sokuldum ve "Duvarlarının rengini merak etmiştim." Diye mırıldandım. Beni duyduğundan bile şüpheliydim.

Ken'an Diyarı Where stories live. Discover now