''sana kıpırdama demiştim'' dedi arkamdan belime sarıldığında başımı çıplak göğsüne dayadım. ne zaman soyunmuştu bu adam. 

''neden gittiler onlara ne söyle...'' cümlemi tamamlayamadan alex dudaklarını boynuma bastırdı. iyi ki kıştı boğazlı kazak giyerek onun sert dudak ve diş darbelerini saklayabiliyordum. 

''çığlıklarını benden başka bir canlı varlığın duymasını istemiyorum'' dediğinde nefesi boynumu dudakları dudaklarımı ele geçirdi. 

bir kaç saat sonra yorgun bitkin ve kıpırdayamayacak hale geldiğimde boğazımın ne kadar acıdığını fark ettiğimde alex'e seslenmek istesem de sesimin çıkmadığını fark ettim. lanet olsun o kadar bağırıp çığlık atmıştım ki sesim kısılmıştı. aptalca gülümsedim. 

''neden gülüyorsun'' dedi banyodan çıkmış altına havlu bağlamış yine tüm heybetiyle en ağız sulandırıcı haliyle gardırobunun önünde dikildi. 

''aman tanrım alex canın acıyor mu'' dedim ve kalkıp yarattığım korkunç tabloya dokundum. o gülümseyerek bana döndüğünde rahatça bir nefes aldım. 

sırtını baştan aşağıya uzun tırnak izlerimle yer yer kanatmıştım. sırtı baş aşağıya kıpkırmızıydı 

''senin canın acıyor mu'' dediğinde çıplak olduğumu fark ettim. gözleri dudaklarımdan göğüslerime kaydığında beni tutup aynanın karşısına geçirdiğinde gözlerime inanamadım. 

''alex'' dedim morluklarımı gördüğümde 

''özür dilerim sen öyle sesler çıkarınca'' dedi utanmıştı yada kendine fena halde kızgındı. 

''biz birazcık sert bir çiftiz ne dersin'' dedim onu rahatlatmaya bu tek söz yetmişti. 

''eve gidelim '' 

''anlamadım'' dedim. o muhteşem portakal şeklindeki kalçalarından siyah boxserini geçirince bende yerdeki havluyu doladım vücuduma. 

'' eşyalarını almaya gidelim toparlansan iyi olur artık benimle yaşamanı '' dedi ve kotunu ve koyu mavi gömleğini giyip gözlerinin renginin iyice koyulaşmasını sağladı. kıskançlık yok ezra bu adam sana ait bozma bu güzle anı dedim kendime. 

''benimle yaşlanmanı istiyorum'' dedi beni kollarına alıp nasıl yani bu bir evlenme teklifi miydi?


saçmalama be böyle mi olur evlilik teklifi ortada yüzük yok hem sen ne evlenme meraklısı çıktın be


hazırlanıp önce eve gittik. tüm eşyalarımı toplamama yardım etti. öyle bir adam hemde durup onu izledim. 

bu kadar mükemmel olabilir miydi? tabi ki de değildi. bir tarafı karanlık bir tarafı aydınlık olan bu adam benim hayatımın merkezine oturmuştu bir kaç yıldan beri. ve ne kadar istesem de korksam da o merkezden bir milim bile kıpırdamamıştı ve şimdi de yeri tamamen sağlamlaşmıştı. artık onsuz bir hayatım olsun istemiyordum. kısmen aydınlık olan hayatının karanlık tarafına da aydınlık getirecektim. 

''işte geldik de niye geldik anlamadım ama neyse zaten tüm gün dersleri kaçırdın ne gerek vardı son derse girmenin''

''mızmızlanma artık alex bir kaç ay böyle olmak zorunda sonra ne yapacağımıza karar veririz'' dedim. arabada okulun önünde durmuş onun çatık kaşlarının düzülmesini bekliyordum. 

''tamam serçem tamam sen gir dersine '' dedi beni öperken. 

''ben burdayım çıkışta görüşürüz'' dedi başıma siyah beremi taktı. 

''haa unutmadan gözünün başka bir erkeğe değmesini istemiyorum ezra baktığın yere dikkat et''

''tamam paranoyak mafya babası''

''tamam o paranoyak mafya babasının tek sevdiği alıpta vermeğe kıyamadığı nefesi''

''tamam sus sen böyle bakıp böyle konuşunca ben...'' dedim ama cümlemi tamamlayamadım çünkü o dudaklarını yaladığında ben dayanamayıp dudaklarına yapıştım. 

''hadi git yoksa eve döneriz ve bu senin için iyi olmaz serçem'' dedi. bende son bir kısa öpücük verip arabadan çıktım. yürümüyordum ya resmen uçuyordum mutluluktan. 

''ohaaa kızım nerdesin lan neden telfonlarımı açmıyorsun başlarım senin boyfirend olayına haa'' diye bağırdı burcu. 

''ödümü kopardın be kızım dur bi sakinleş de motorun soğusun''

''kes be kes adi derse bu yeni hoca canımıza okuyacağa benziyor ya ''

''ne hocası be '' dedim kol kola anfiye girerken. 

''egzersiz ve fizyoloji dersine girecek yeni hoca adı neydi ya'' dediğinde anfide ki full gürültü birden olağan üstü sessizliğe büründü. 

siyah kalem etek ve turkuaz sifon bir gömlek giyen hocaya tüm erkekler ağzı beş karış havada bakarken biz kızlar da kıskançlıkla süzüyorduk yeni hocamızı. en fazla taş çatlasın otuz veya otuz beş yaşındaki kadın siyah topuklarını vura vura yürüdüğü masasına çantasını bırakıp yine topuklarını vura  vura anfinin tam ortasında durup hepimize bir göz gezdirdi ve arkasını dönüp tahta kalemini alıp tahtaya her hocanın yaptığı gibi adını yazdı ama pekte okunaklı bir yazısı yoktu. 

''herkese slam bu yılki egzersiz ve fizyoloji dersini beraber göreceğiz. adım '' dedi ve bir an hocayla göz göze geldik. 

        ''allen Oniani''  dedi....



kızçeler.. bu aralar çıkacak olan ikinci kitabım için yoğun stres ve yayın evimin baskısı altındayım. bölümler gecikebilir şimdiden özür dilerim. söz veriyorum kendimi affettireceğim. 

seviliyorsunuz... öpücükler...



KATİLİM vol:1 and vol:2Where stories live. Discover now