''nasıl'' dedi zeynel

''konuştu ama ara ara gidip geliyor'' 

''tamam sen çık kızım biz hallederiz'' dedi yaşlı adam. 

''asla. asla çıkımıcam ne yapacaksanız benim yanımda yapın bırakmam onu'' 

''senin çocukça saçmalıklarınla uğraşamam çık diyorlarsa çık dışarı''

''çıkımıyorum ya onu bırakmayacağım seni man kafa '' sonunda beni çileden çıkarmayı başarmıştı. 

''kızım sen dayanamazsın lütfen dışarı'' dedi ihtiyar gayette yumuşak bir sesle ama beni ikna etmeye yetmeyecekti bu ses tonu. 

''ezra denileni yap'' diye mırıldandı alex.  ve sonrada ''lütfen'' kelimesi döküldü ağzından. lütfen sözcüğü onun dudaklarına yakışmıyordu ama beni oldukça ikna etmişti. yavaşça kalkıp başının altına yastık koydum ama zeynel hemen yastığı alıp yere fırlattı. bunun derdi neydi böyle. amann neyse neydi işte. dışarı çıkmadan ona son bir bakış attım. ve kendimi yine göl kenarında buldum. evden çıkmadan sehpanın üzerinde bulunan sigaradan bir tane almıştım. işte  bu kadar olayın üzerine bir tane içebilirdim. rüzgara karışan sigara dumanı kulağıma gelen acı bir haykırışla genzime kaçtı. koşarak onun yanına gitmek ellerini tutmak istiyordum. sonuçta beni kurtarmak için o haldeydi. lanet olsun ahhh yüz binlerce kez lanet olsun. evle gölün arasında ki mesafe oldukça fazlaydı ama kulağımı ellerimle kapatsam da alex'in acı çığlıkları hala kulağıma geliyordu. bende bir şarkı mırıldanmaya başladım.  

     


''ezra'' diye  bağıran zeynelin sesiyle ellerimi kulaklarımdan çekip arkamı döndüm yanlarına koştum. 

''ben doktoru bırakacağım abimin yanından ayrılma'' dedi arabaya binen doktorum yanına koştum. 

''nasıl ne olur iyi olduğunu söyleyin''

''merak etme kızım sevgilin iyi '' dedi ihtiyar ve bana muzipçe göz kırptı. sevgili olduğumuzu nerden çıkarmıştı ki bu adam deyip hemen eve girdim. şuanda alex'den önemli değildi hiç bir şey. yanına gittiğimde kanlı koltukta yatıyordu. çok derin uyuyordu beni korkutacak kadar derin uyuyordu üzerine gri bir tişört giydirmişlerdi. ve rengarenk bir pike örtülüydü üzerinde. bu pike daha önce kaldığım  odamdaki pikeydi. koltuktaki yastıklardan birini alıp başımın altına koydum ve bende yanına uzandım. bunu neden yaptım bilmiyorum. belki çok yorgun olduğum içindi belkide nefesini daha yakından duymak istediğim içindi. yüzümü ona dönüp onu daha yakından seyrettim  hemde çok fazla yakından. tehlikeli bir yakınlıktı bu ama şuanda derin uykudaydı dimi sonuçta. sol kolunun üzerine yatmıştı. ve gri tişörtünün üzerine üç damla kan sızmıştı yarasından. rahatça aldığı nefeslere bakılırsa daha iyiydi. sakalları uzamış gür kumral saçları dağılmıştı. dudağının kenarında kurumuş kanla beraber küçük bir yara vardı. kendi yaralarımı unutmuştum bile. oysa kendimi dinlediğimde ayaklarım ve sırtım çok ağrıyordu ve galiba bir kaç yerimde morluklar vardı ama alex'in ağrıları yanında ben,m ağrılarımın lafı bile olmazdı. onu hissedebiliyordum nasıl acı çektiğini görebiliyordum. bir kez dedim kendi kendime onu gerçekten hissetmek istemez miydin dedim kendime ve korkumu uyanma ihtimalini bir kenara bırakıp elimi yeni çıkan sakallı yüzüne koydum. sakalları olsa dahi pürüzsüz yüzüne dokunmak harika bir histi. yine titremeye başlayan ellerim yüzünden saçlarına gitti. tel tek alnına dökülen saçlarını geriye doğru ittim. bu kadar mükemmel bir yüz olmamalıydı hiç bir erkekte bu kadar kusursuzluk biraz fazlaydı. çoğu kızlar bu kadar kusursuz bir yüz için tonla para veriyor makyaj malzemelerine de yinede işe yaramıyordu. ama o bir erkek olarak fazla güzel bir yüzü sahipti. bunun nedeniyse rus olması belkide soğuk bir ülkede büyümüş olmasıydı.


''hep burda kalsak... huzurun sesini duyuyor musun? artık ne gerçek ne yalan ne doğru bilmiyorum hayatımı alt üst ettin başına kaldım galiba mutlu musun'' dedim ellerimi yüzünden çekip sırt üstü döndüm. tavanla bana ben tavana bakıyorduk ki. göğsümde hissettiğim ağırlıkla irkildim. 


''hemde çok  mutluyum fındık'' dedi alex ahh bu kaçıncı yakalanışımdı böyle.  ağzımı açacak oldum ama 


''lütfen sadece uyuyalım senin için vuruldum ve sen bana borçlusun'' dedi beni kalpten götürecek kadar yakınıma sokulup başını göğsümün üzerine koydu. 


''kapat gözlerini ve sakinleş  '' dedi gülümsediğini hissedebiliyordum. nasıl sakinleşebilirdim ki başı kalbimin hemen üzerindeydi. ve kalbim şu anda ramazan davulunu bile solda sıfır bırakırdı.  hala tek kelime etmeye cesaretlenmemiştim. kıpırdamadan durman galiba en mantıklısıydı. göğsüme vuran nefesi uyuduğunu gösteriyordu ama ben hala tavana bakıp  duruyordum. ve galiba bugün uyku haramdı bana ve galiba bu ana kadar hiç bu kadar tedirgin korkarak endişeyle kalmamıştım hiç bir yerde. 

''iyi uykular fındık'' dedi üzerimde ki tişörtten bile tenime değen dudakları kalıcı bir felçe sebep olmuş olabilirdi vücudumda kıpırdanmaya çalıştığım sırada başını daha çok bastırdı göğsüme. 

''rahatımı bozuyorsun fındık kıpırdama artık'' dedi gülümseyerek. yüzüne bakamazdım. artık onun tek bir milimetresine bakamazdım. ve en mantıklısı o derin uykuya daldığında gitmekti hesap sorulacak çok insan vardı anne sandığınız kadın asla babaanneniz olmayan ama yıllarca numara yapmış bir ihtiyar vardı. ve bizim hesabımız baya kabarıktı... 



KATİLİM vol:1 and vol:2Where stories live. Discover now