27 | yeni bir dönem

Mulai dari awal
                                    

Ne bir çocuk sesi, ne araba, ne kalabalık... Hiçbir şey duymuyorum. Ellerim kabanımın cebinde bile değil, bitkin bir hâlde mezardan yeni çıkmış bir ceset gibi yürüyorum sokaklarda.

Her sabah bir şey yapmak için uyanıp, her gece aynı yenilgiyle döndüm eve. Ruby'i geri kazanmaya çalışırken daha da uzaklaştırdım kendimden. Onu anladığımı sanırken, aslında hiç anlamadığımı öğrendim cümlelerinden.

Onu hiç anlamamışım.

Evime girdim, kapımı olağanca yüksek bir sesle kapattım. Soyundum yavaşça, kendimi soğuk suyun içine bıraktım. Ruby'le gerçekten ayrıldık,, bununla yüzleştim. Bu ayrılığın görmezden gelemeyeceğim kadar gerçek olduğuyla yüzleştim.

...

GÜNÜMÜZ - Rosé'den

Elimdeki pantolonu da bavulun içine yerleştirdim. Sergiden sonraki gün Jennie bir anda bana tatile gitmek istediğini, benim de onlarla gitmek isteyip istemediğimi sordu. Buna şaşırsam da onun için her şeyi halledip teklifini tabii ki kabul ettim.

Bir gün içinde ayarlayabileceğimiz tatili ayarladım ona. Avustralya'ya gidiyorduk. Ailemin yanına.

Alice de bizimle birlikte gelecekti. Daha sonra yeniden Kore'ye döneceğini söylüyordu; benimle ilgisi olsaydı mutlu olurdum. Ama değildi. Şu Thomas'la iyiden iyiye takılmaya başlamışlardı.

Bu ani kaçışın nedenini tahmin edebiliyordum. Jennie son günlerde hatta son bir yılda tükeneceği kadar tükenmiş hatta sınırlarını zorlamıştı. Sergiden apar topar Lisa'yla birlikte ayrıldıklarını gördüğümde sanırım bir şeylerin kötü gittiğini o an hissetmiştim.

Henüz tam olarak ne yaşandı bilmiyordum ama Jen, hazır hissettiğinde bana anlatacaktı. Biliyordum.

Dolaptan diğer kıyafetlerimi de çıkarıp yatağın üzerine bıraktım. Tatile gitmek harika bir şey bu doğru. Ama bavul hazırlamak ve boşaltmak çok berbat bir durum. Çok üşengecim bunun için.

Tişörtlerimi katlayıp bavula koyarken kapı çaldı. Elimdeki diğer tişörtü de koyduktan sonra kapıyı açmak için odadan çıktım. Merdivenlerden inerken kapı tekrardan çaldı.

"Tamam açıyoruz işte patlama!" diye seslendim.

Kapıyı açtığımda karşımda görmeyi beklemediğim birini gördüm. Kim Jisoo'yu.

Üzerinde siyah takımlarından biri vardı. Yüzüne yerleştirdiği gülümsemesiyle kapı pervazına yaslanmıştı.

"Merhaba." dedi gülümseyerek. Gözlerim şaşkınlıkla genişlese de ben de "Merhaba." dedim.

"Almayacak mısın içeri?" Gözlerini arkamdaki salonda gezdirirken sordu.

Kapı önünden çekilirken alay ettim. "Ablamdan korkmuyor muydun sen?" diye sordum.

İçeri girdikten sonra kabanını çıkarmak için hareketlendiğinde yardım ettim. Malum yaşlı ya elini arkasına atamıyordur diye düşündüm o an. Şaka.

"Thomas'la konuştum ablan onunla dışarı çıkmış." diye cevapladı beni. Yanımdan geçerek salona gitmek istedi. Kolundan tutarak onu durdurdum.

"Üst katta işim var." Bunu dedikten sonra merdivenlere yöneldim. Birkaç saniye yerinde dursa da sonunda adım seslerini duydum. Peşimden o geliyorken ben de odaya girdim.

Ben tekrar bavulumu toplarken o da kapı önünde durdu. Kaşları çatık bir şekilde bir bana bir de odaya dağılan kıyafetlerime bakıyordu.

"Neden bavulunu topluyorsun?" dedi gözlerime bakarak. Ah, endişeli Jisoo. Meraklı Jisoo ve soru soran Jisoo. Bugünleri de mi görecektim?

23 | jenlisaTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang